ÖZEL HABERLER

İstanbul'da Avrupa kıtasından Asya Kıtasına bakış

Bir kıtadan diğer kıtaya

İstanbul'da 2020 Temmuz'u Ağustos'a bağlayan Kurban Bayramı günlerinde İstanbul'da olanlar doyasıya gezerek tatil günlerinin tadını çıkardı. Bilhassa Mehtabın Dolunay halinde olması gecelere ayrı güzellik, kattı. Eylül Mehtabını aratmayacak güzellikte ve saat 21.00'e doğru kendini göstermeye başlayan Ağustos mehtabı, nazlı nazlı doğarken kayısı rengi, havanın netliği, hafif rüzgârın bulutları pusu, sisi dağıtmış olmasıyla şiirsel seyirlik manzaralar oluştu.

BALIK SEZONU AÇILDI MI KAPANDI MI ANLAŞILMADI !
Balık fiyatları mutfağı yakıyor
İstanbul'da Eylül ayının ilk hafta sonunda İSTAVRİT KİLOSU 40 TL. LÜFER ADEDİ 69.99 TL ÇİPURA Kg. 64.99 TL MIRLAN Kg. 72.99 TL FENER kg 55.99 PULLU SAZAN Kg. 24.99 TL'den tezgahlarda yer alıyor. 09 Eylül ayı itibariyle açılan okulların öğrencileri için anneler babalar çocuklarının fosfor ihtiyacını nasıl karşılayacaklarını düşünür olduklarını belirtiyorlar. Mevsim şartları itibariyle deniz suyunun normalin üzerinde seyretmesi balıkların yağlanıp göç yoluna başlamasını etkilerken zamansız ve oransız lokal yağışlar bilhassa yağmur suyu içerek hızlı büyüyen palamut balığına olumsuz yansıyarak, kıtlığına yol açtı. Palamutu Karadeniz'den göç'e zorlayan lüfer balığının da kısır kalması, tüm ümitlerin çinekop balığına bağlanmasına neden oldu. Avlanma yasağından yeni çıkılmış olmasına rağmen balıkçılar denizden verim alamıyorlar. Balık açığını kapatmak isteyen marketler tezgahlarını ithal balıklar, pullu sazan balığı veya alabalık gibi tatlı su ve kültür balıkları ile ismini bir çok kişinin bilmediği, tanımadığı balıklarla doldurmaya çalışıyorlar.

Gökdelenler olası bir yangına ne kadar hazır ?

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ???
İstanbul'un mimarisi dikey mi, yatay mı olsun tartışmaları bir yana inşa edilen bu plazalar, oteller, iş merkezlerinde çıkacak olası bir yangında yapı kendi kendini söndüremiyorsa, itfaiyeden fazla bir şey beklememek lazım.
Büyütmek için tıklayınİstanbul'un ulaştığı siluet gün be gün yükselmeye devam ederken Maslak, Levent, Güneşli, Bağcılar, Beylikdüzü, Başakşehir, Atakent, Çekmeköy, Korukent gibi çeşitli bölgelerde son yıllarda nüfusun hızla yoğunlaştığı görülüyor.

Birbiri ardına yapılan yüksek binaların hizmete girmesi, zlı yapılaşma sonucu artan trafik yükü, sıkışan yollar, ulaşımın aksamasına, tıkanmalarına neden olurken, acil durumlarda, olası bir yangında itfaiye görevlileri de yetişmede büyük zorluklar yaşayıp vakit kayıplarına maruz kalıyorlar.
Hatırlanacağı üzere Haydarpaşa Garı çatı yangınına itfaiye trafikten zamanında yetişememiş, Taksim AKM yangınında yangın musluklarından su akmadığı belirtilmişti.
Acaba plazaların su depoları dolu mu, kentin suyu her yerde kesintisiz akıyor mu, elektrik, su kesintisi halinde tüm detayların hesaba katılıp ihtimaller üzerinden önlem almak gerekiyor.
Bütün bunların yanında çok katlı yüksek binaların bir yangınla karşılaşmaları halinde kendi kendilerine söndürme imkanları yeterli mi? Konuyla ilgili tatbikatlar yapılıyor mu? Tanklardaki suyu basacak pombaların, jeneratörlerin durumları da ister istemez çeşitli soruları akla getiriyor.
Yakın geçmişte yaşanan ve kent merkezi Beyoğlu'nda bulunan Odakule'nin üst katlarında çıkan bir yangında bina süratle boşaltılmışsa da itfaiye ekiplerinin belirli ölçüde uzayan merdivenleri ve tazyikli su hortumları yangın merkezine ulaşamamıştı.
Günümüz koşullarına göre acil su ikmal merkezleri, yangın merdivenleri, itfaiye araçlarının rahatça ulaşabilmesi için emniyet şeritlerinin hatta park engeli için demir babalar dizilen kaldırım platformlarının acil durumlarda kullanılabilir halde olması ve bina personelinin acil durumlar için eğitilmesi yapılması gerekenler arasında görülüyor.


Elektrik kontağı, açık unutulan ısıtıcılar, ihmaller, kasıtlı davranışlar, sabotajlar, kazalar, tüp yakanlar, tüple ısınanlar, kazanı bozulan, aidat ödemeyip sitede soba yakanlar, yangın merdivenlerine kullanılmayan eşyaları koyanlar, yangın merdiveni olmayanlar ne ararsanız kentte bulunabiliyor.
Sitelerde oturanlar, otellerde konaklayanlar, alkollü yatağa girenler, seks yorgunu olanlar, otellerde yatış düzenini, kapıyı koridorunun yolunu bilmeyenler, odanın konumuna bakmadan balkona çıkıp nereden inebilirim diye inceleme yapmadan derin uykuya dalanlar için risk daha da fazla.

Herşeye rağmen çok katlı binalardan şişme yastığa atlamak imkanı olmasada, i
cabı halinde elektriği kesilmiş bir binada, banyonun yerini el yordamıyla bulup muslukta ıslatılan bir havluyu kapı altına koyup dumanın odaya girişini engellemek, özellikle, kilolu, hasta, yaşlı kişilere kaçış veya yardım gelene kadar zaman kazandırır. Islak battaniye belki acil çıkış koridoruna dek alevlerden geçmenize yardımcı olabilir, birbirine düğümlenen iki çarşaf bile ip yerine kullanılarak bir alt balkona inmenizi sağlayabilir.

Başka ne yapılabilir?
Örnek vermek gerekirse 10. katta başlayıp 11 ve daha üst katlara siyaret eden bir yangında dumanın etkisiyle üst katta oturanların aşağı inme şansı kalmıyor, bina hızla ısınıyor.
Böyle durumlarda en azından birbirine yakın binalar arasına çelik tel germek, üzerine gemilerde ki filika gibi bir telefrik sistemi kurmak, makul sayıda insan taşıyabilecek kabini hazır bekletmek ihtiyaç halinde bir binadan diğerine geçiş için bir çeşit çözüm olabilir. Belediye bu tip yüksek binalara ruhsat verirken otopark mecburiyeti gibi bu çareyi de şart koşabilir.


Bağcılar, Levent, Kasımpaşa, Beylikdüzü...
Türkiye'de yaşanan depremler incelenirse binalar yıkılmadan ayakta kalsa bile, alt yapının gönyesi bozuluyor, kanalizasyon, su, doğalgaz şebekeleri hizmet veremez hale geliyor, sonuç olarak afet bölgesine dönen yerleşimlerde oturulma imkanı kalmıyor. Üzerinde bulunduğumuz
topoğrafya açısından dikey mimariden vazgeçilmesi şart görülüyor.

Öte yandan İstanbul sokaklarının bir kısmına AKP Belediye döneminde araç park edilmemesi için kaldırımlar genişletilip, yollar daraltılmış, yine park engeli için her iki yana demir bariyerler takılmış, beton çiçek saksıları konulmuştu.
Bu engeller, acil durumlarda olay yerine yardıma gelen bilhassa itfaiye araçları için büyük sıkıntı yaratmaya devam ediyor. Tonlarca su taşıyan araçlar, sokaklarda tek şeridin park olarak otomobiller tarafından kullanılan daracık sokaklarda ilerlemekte, dönemeçlerde, yokuşlarda çaresiz kalıyor, yangına müdahalede kıymetli zamanı kaybediyorlar.

Gökdelenler uzadıkça camiler arada görünmez oluyor!

İstanbul'un hızla değişen dikine mimarisi arasında kalan mahalle camileri etrafını duvar gibi çevirip gökyüzünü görünmez kılan plazalarla görünmez olurken, mistik havası da olumsuz etkileniyor.
Özellikle Maslak, Levent, Gayrettepe, Beylikdüzü, Güneşli gibi semtlerin yanı sıra Anadolu yakası plazaları ve toplu konut inşaatları, kentsel dönüşümün çok katlı yapıları, camilerin görünmez olmasına neden oluyor.
Deprem beklenen kentte kubbelerin üzerine devrilme tehlikesi nedeniyle daha fazla uzatılamayan minarelere plazaların tepesinden bakılırken dev yapılar çukurda kalan cami siluetlerini de perdeliyor. İstanbul Camiler şehri sözü, yerini İstanbul plazalar şehri sözüne bırakıyor...


Şişli Meydanı'nda bulunan Şişli Camisi ve Gayrettepe'de Maya İş Merkezi altında yer alan Nimet Abla Camisi...

BAZ İSTASYONLARINI YEŞİLE BOYAMAK, DİKKAT ÇEKMEYECEK YERLERE AĞAÇLAR ARASINA SAKLAMAK, YARATTIĞI OLUMSUZ ETKİLERE KARŞI ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
Kent sokaklarında, parklarda, çatılarda, duraklarda baz istasyonları ile iç içe yaşıyoruz.


Yüksek gerilim hatları, deniz trafiğini düzenleyen trafik kuleleri, yüksek voltaj barındıran AVM'ler, hava limanları, stat köşelerinde her yerde kurulu olan baz istasyonları, yaydıkları enerjiyle sinir sistemini, ruh sağlığını olumsuz etkiliyor.
Özellikle bir çok insan xr ışınlarından olumsuz etkilenmemek için çarşılara, AVM, plaza, müzelere giriş yapmaktan kaçınıyor. İstenmeyen ışınlara maruz kalanlarda ise asabilik, halsizlik, çabuk yorulma gibi etkiler belirginleşiyor.

Radarların insan üzerinde ki etkileri
Yaymış olduğu elektromanyetik dalgalar ile kansere yol açabilmekte. Doğal yaşamı olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Göndermiş olduğu enerji ile doğanın dengesini bozmaktadır. Sinir sistemi ve üreme sistemi üzerinde olumsuz etkileri vardır. Vücut ısısını artırdığı belirtiliyor.
Radarın yaydığı elektromanyetik ışınlara mağruz kalması sebebiyle Londrada bir hastahanede bir kaptana kanser teşhisi konulmuş, mağdur genç yaşta hayatını kaybetmiş.

Uzman görüşüne DİKKAT!
Radarlar 3 componentten oluşuyor, 1 scanner anten, 2 tx eş verici alıcı, 3 display Unit
Elekromagn dalga olarak kare dalga mikro dalga kullanırlar mikro dalga fırın gibi Scannerden antenden çalışırken uzak durulmalıdır. Beyin ve gözlerde etki yapar. Eskiden display Unit tüplü idi dolayısıyle x ışınları üretirlerdi tıpkı tüplü tv gibi bu durumda radarın basında uzun süre kalmak bu tip etkilere sebebiyet verebilirdi. Fakat günümüzde gelişmiş radarlar display ler led teknolojisi kullandığından bu tür etkiler oluşmamaktadir.
Radarların çalışma prensibine göre Mikro kare dalga hedefe çevreye dönen antenle gönderilir.
Hedefe çarpan dalga yansıyarak tekrar antene gelir, bu geliş girişteki zaman farkı yine radarın hesaplama ünitesinde değerlendirilerek display e verilir. X ışını ise eski tip tüplü display de sözkonusu olduğu belirtiliyor.

Wi-Fi (İngilizce: Wireless Fidelity, Türkçe: Kablosuz Bağlantı Alanı) kişisel bilgisayar, video oyunu konsolları, dijital ses oynatıcıları ve akıllı telefonlar gibi cihazların kablosuz olarak birbirlerine bağlanmasını sağlayan teknolojiye dikkat!

Radyasyona Maruz Kalmamak İçin Neler Yapabiliriz?
Wi-Fi ve diğer elektronik cihazlardan aldığınız radyasyon miktarını azaltmak için alınacak bazı önlemler bulunuyor. *Cep telefonuyla direk konuşmak yerine bir kulaklık kullanın.
*Cep telefonu ile uzun süreler boyunca konuşmamaya çalışın.
*Cep telefonu ile konuşmak yerine mesajlaşmayı deneyin.
*Wi-Fi cihazınızı, telefonunuzu ve diğer elektronik cihazlarınızı 7/24 açık bırakmayın.
*Wi-Fi cihazını kullanırken en az 1 m mesafe uzaklıkta olduğunuzdan emin olun. *Laptobunuzu direk kucağınıza yerleştirmek yerine bir masa kullanın.
Aradaki mesafe 8 inç veya daha az ise kablosuz cihazların, kalp pillerinin çalışmasını engelleyebileceğini biliyor muydunuz? Bu nedenle, kalp pili olan bireyler onlara yakın bir kablosuz aygıtı kullanmaktan kaçınmaları gerekir!
Wi-Fi ile ilişkili sağlık sorunlarını destekleyen pek çok kanıt var olmasa da, daha uzun vadeli çalışmalar kesin kanıt için gereklidir. Ancak bu süreçte radyasyona maruz kalmamızı azaltmak için önleyici tedbirler almalıyız.

Sokakta Satılan Şifa, Çörek Otu Yağı Her Derde Deva!...
Mısır Çarşısı Mahmutpaşa yönü çıkışı yolun sağında ilginç bir sıkım cihazı dikkat çekiyor.


Şekere, tansiyona, gribe, nezleye, astıma, bronşite, mikrop ve virüse, mantara, egzamaya iyi geldiği belirtilen soğuk pres çörek otu yağı aynı zamanda enerji verdiği, saç dökülmesine, idrar söktürmeye, soğuk algınlığına, öksürüğe, kansere etkili olduğu belirtiliyor.
Asılı duran büyük tabelada Çörek Otu yağının kalbi koruduğu, sinüzite, alerjiye, romatizmaya, sivilcelere, bağırsaklara ayrıca gaz giderdiği, burun tıkanıklığına, faydalı olduğu belirtilirken bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, vucudu toksinlerden arındırdığına vurgu yapılmış.
Bir başka tabelada ise "Ölüm dışında hiç bir hastalık yoktur ki, çörek otunda onun için bir deva bulunmasın" ibareleri yer alıyor. 20, 30, 50 TL'den satışa sunulan şişelenmiş çörek otu yağı'nın nasıl preslendiği de gözler önünde yapılıyor.

Nostaljik Arnavut Ciğercisi 70'lik Mustafa Yıldırım ...
İstanbul sokaklarında kaybolmaya yüz tutan eski sokak satıcısı imajını hala yaşatıyor.

Mustafa Yıldırım 35 yıldır Arnavut Ciğeri hazırlıyor.
Sinop Erfelek'li ciğer ustası dana ciğerlerinin zarını özenle sıyırıp ciğerleri kızartmak üzere hazırlıyor. Ciğer satışı yapılan klasik konik camekana koyup Karaköy, Eminönü dolaşmaya başlıyor. 70 yaşına gelmiş olan Mustafa Yıldırım'ın sabit bir yeri yok, ciğerinin tadını bilenler, yolunu gözlüyor, bir kez ciğerini deneyenler müdavimi oluyor.
Çeyrek beş, yarım ekmeklisi 7 TL olan, yanında kıyılmış, soğan, maydanoz ilaveli Arnavut ciğerlerini satmak için bağırmıyor, reklâm yapmıyor. Temiz pak bir görünümlü nostaljik ciğerci, yağmur, soğuk rüzgar demeden ciğer camekanı, ekmek sepetiyle yürüyor, İstanbul'la bütünleşen eski sokak satıcısı imajını yaşatıyor, saygılı, kibar haliyle seviliyor, güven verip, takdir kazanıyor.

Bir çok yerde esnaf ümidini kuşlara bağlamış görünüyor

Ekonomik şartların zorlaşması nedeniyle esnafın bir çoğu siftah yapamadan dükkan kapattıklarını belirtiyor.
Eski bir esnaf adeti olan kuşlara yem verme uygulaması ise meslek kollarına göre değişiklik gösteriyor. Kuşların verilen yemlere üşüşmesi gibi müşterilerin de dükkanı dolduracağına, satışların canlanıp artacağına inanan esnaflar, sabahın erken saatlerinde dükkanlarını açarken ilk yaptıkları işlerden biri kuşlara avuç avuç buğday serpmek oluyor.
Restoran ve balık satıcıları ise satış için balık halinden balık alırken martılar için de en ekonomik balıktan da bir iki kasayı alıp vermeyi ihmal etmiyor. Günümüzde kedileri, köpekleri, tüm sokak hayvanlarını yem, su verip besleyerek sevap işleyenlerin, soğukta, karda, sağanak yağışlarda zor durumda ki hayvanları düşünenlerin sayısı da hızla artıyor.

Eminönü Meydanı'na yapılan masraflara yazık oldu.
Güvercinlerin tüneği olan ağaçların altına konan cilalı lüks granit taşlı yeni banklara güvercin gübreleri yüzünden oturmak mümkün olamıyor.


Kent arenasının kalbinin attığı Eminönü Meydanı otopark olarak ihtiyaca cevap verirken yaklaşık bir sene süren taş döşeme ile otopark olmaktan çıkarılıp yaya meydanı olarak düzenlendi, banklar konuldu.
Meydanın bir cephesinde 1664 yılında açılan Yeni Camii, bir cephesinde 1665 yılında Osmanlı klasik üslubu ile yapılan Mısır Çarşısı bulunuyor. Gerek cami önü gerekse meydana güneş altına konulan ve yanıbaşında ki tarihi eserlerin mimarisine uyumsuzluk gösteren banklar için kullanılan desenli koyu gri cilalı lüks granit taşlı banklar, güvercinlerin pislediği için oturulamaz haldeler.
Fatih Belediyesi sınırları içinde olan meydanda, temizlik ekipleri, sabunlu sıcak sularla bankları her gün yıkamalarına rağmen güvercin pislikleriyle başa çıkamıyor, temiz tutamıyor. Büyük harcamalarla ağaç gölgesi altına düşünmeden yapılan ve kuşların tuvaleti haline gelen pis banklara kimse oturamıyor. Durumdan habersiz olup, bir köşeye ilişenler ise çok geçmeden söylenerek kalkıp, kağıt mendille üstlerini, başlarını temizlemeye çalışıyorlar!.

"SİHİRLİ GAZETE" KENT ÜSTÜNDE UÇUŞ YAPAN HELİKOPTERLERİN YARATTIĞI OLASI RİSKLERE YILLARDIR DİKKAT ÇEKİYOR...

11. Şubat 2019 Saat 18.51 itibarıyla İstanbul'da yine helikopter kazası, bu defa İstanbul Çekmeköy'de helikopter düştü.

İstanbul Çekmeköy Kirazlı Mahallesi'nde bir site içine askeri helikopter bilinmeyen bir nedenle düştü. Bölgeye çok sayıda sağlık ve itfaiye ekibi sevk edildi. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya olayda 4 askerimizin şehit olduğunu açıkladı. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, Çekmeköy’de helikopterin düşmesine ilişkin soruşturma başlattı.
4. Kara Havacılık Alayı'na ait bir askeri helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı, Çekmeköy ilçemiz Kirazlıdere Mahallemiz, de site içerisinde maalesef düşmüştür.
Olay yerine hemen 2 dakika içerisinde 112 itfaiyemiz gelmiştir. 4 askerimiz yaralı olarak Sancaktepe Eğitim Araştırma Hastanesi'ne ulaştırılmıştır. Maalesef Sağlık Müdürlüğü'nden ulaştırılan habere göre 4 askerimiz şehit olmuştur. Silahlı Kuvvetlerimiz tahkikata başlamıştır.
DÜŞEN HELİKOPTER 34 DAKİKA HAVADA KALMIŞ
Çekmeköy'de saat 18:51'de düşen 4'üncü Kara Havacılık Alay Komutanlığına ait UH-1 tipi helikopter havalandığı Samandra'ya geri dönecekti. Helikopterin saat 18:17'de "ilim02" çağrı adı ile kalkış yaptığı öğrenildi.


26. Kasım. 2018 tarihinde
İstanbul'daki Sancaktepe ilçesinde askeri helikopter düştü.
Eğitim uçuşu için kalktığı öğrenilen asker helikopter, Sancaktepe'nın Topçular Caddesi Fırtına Sokak'taki 4 katlı binanın çatısına çarptıktan sonra sokağa düştü. UH- 1 tipi askeri helikopterin düşmesi sonucu 4 asker şehit olurken, 1 asker de yaralandı.

İ
stanbul'da yine helikopter kazası, bu defa 10. Mart. 2017 tarihinde gerçekleşti.
Sis nedeniyle televizyon kulesine çarptığı ifade edilen helikopter, kurtulanın olmadığı ikisi pilot toplam yedi yolcusuyla
Büyük Çekmece'de karayoluna düşerek şekilde infilak etti.


“Geçmişten ders alınmıyor”.
İstanbul semalarından dolaşan hava araçları kent ve kentte yaşayanlar için tehlike yaratıyor. Son yıllarda artış gösteren helikopterle hava taşımacılığı ve güvenlik birimlerinin kentin yoğun bölgeleri üzerinde yaptıkları uçuşlar, hava trafiği rotaları risk oluşturmaya artarak devam ediyor. İstanbul’un her iki yakası üzerinde, gezi ve çekim amaçlı yapılan helikopter uçuşları VIP uçuşlar, yolcu taşımacılığı, miting, toplantı gösteri yürüyüşlerinin, bisiklet, maraton koşularının havadan takibi, trafik kontrolü gibi çeşitli nedenlerle yapılan uçuşlar, yoğun yerleşimler ve tarihi değerler, çalışma ofisleri, akaryakıt istasyonları, köprüler, plazalar, saraylar üzerinde sık sık görülüyor. Tarihi kent ve dünya mirası İstanbul üzerinde yapılan bu uçuşlarda süzülme kabiliyeti olmayan, olduğu yere taş gibi çakılan yakıt yüklü hava aracı helikopterlerin arıza, yangın, pilotun olası kalp krizi geçirmesi gibi bir nedenle düşmesi halinde çıkacak patlamalı bir yangınla, telafisi imkânsız hasarlar bırakması kaçınılmaz görünüyor. İstanbul’da yaşanan yangınlara, trafiği göz önüne alınırsa itfaiyenin çaresiz kalacağı birçok yer tehlike altında bulunuyor.

Son yıllarda İstanbul’da yaşanan helikopter kazaları.
15.11.1987: İki helikopter, Boğaz Köprüsü yakınında, havada çarpıştı, 2 ölü. İstanbul semalarında ancak filmlerde görülebilecek bir ''helikopter faciası'' yaşandı. Havada, bir uçak ile birlikte reklam filmi çekimine katılan beş helikopterden ikisi, Boğaziçi Köprüsü'ne 700 metre kadar mesafede çarpıştı... Helikopterlerden biri futbol sahasına mecburi iniş yaparken, diğeri Kuruçeşme mevkii sahil yoluna çakıldı.

03.04.1998: Eminönü'nde yerleşim alanına düşen Puma tipi polis helikopterinin sebep olduğu kazada, polis memurları Orhan Şahin, Mehmet Nabi Turhan ve Ekrem Ocak hayatını kaybederken, Özel Harekât Dairesi Şube Müdürü Nejdet Çelikbilek, polis memurları Ergün Keskin ve Mehmet Ayhan Öner ile Ayşe Başoğlu isimli vatandaş yaralanmıştı.

20.05.2011: Beykoz Anadolu Kavağı sahilinde düşen helikopterde 5 kişi bulunuyordu. Beykoz'da düşen ve 4 kişinin ölümüne neden olan polis helikopterinin enkazına ertesi gün yapılan çalışmalarda içerisindeki cenazelere ulaşıldı. Helikopter enkazı 100 metre derinlikten çıkarıldı. Denizden çıkarılan helikopter incelemeye alındı. Kazada şehit olan polisler için de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Vatan Caddesindeki yerleşkesinde saat 14.00'te şehit polisler için tören düzenlendi.

20.12.2012:
İstanbul'da yoğun kar yağışı ve fırtına sürerken Sarıyer Büyükdere Sahili'nde inanılmaz bir olay yaşandı. Eski Sarıyer Adliyesi'nin tam karşısında Kazıklıyol olarak bilinen yola helikopter indi.
Kötü hava koşulları yüzünden boğaz sularına sadece santimetreler kala kaldırıma zorunlu iniş yapan helikopter pilotu Mehmet Aksel'in, hem kendi hem de taşıdığı yolcuları olası bir ölüm olasılığına karşı çok zor koşullarda başarılı bir iniş yaparak herkesin canını kurtardığını belirtildi.

10 Mart 2017
Beylikdüzü'nde TV kulesi yakınında karayoluna düşen helikopterin, İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan saat 11.16'da Kaptan Pilotun Alaaddin Nacar yönetiminde Bilecik'e gitmek üzere havalanan TC-HEZ tescilli Sikorsky S-76 tipi helikopter Büyükçekmece'de saat 11.21'de yoğun sis nedeniyle kuleye çarparak düştü. Eczacıbaşı Grubu'na ait helikopterde 7 kişi bulunuyordu.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'dan yapılan yazılı açıklamada, "Bugün saat 11.16'da Kuğu Havacılık ve Turizm AŞ' ye ait TÇHEZ tescilli helikopter, Atatürk Havalimanı'ndan görerek kalkış yapmış, saat 11.20'de bir TV kulesine çarparak E-5 karayoluna düşmüştür.
Kalkış esnasında hava şartlarının normal olduğu bildirilirken, helikopterde 2 pilot, 4'ü yabancı uyruklu 5 yolcu olmak üzere 7 kişinin seyahat ettiği bildirilmiştir. Kazada ilk belirlemelere göre 7 kişi hayatını kaybetmiştir. Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu uzmanları, söz konusu kazaya ilişkin incelemelerde bulunmak üzere kaza yerine gönderilmiştir" denildi.

06 Eylül 2018
17.00 sularında İstanbul'da Maltepe ile Bostancı ilçesinin sınır olduğu noktada Bell 430 tipi bir helikopter denize düştü. Kazada Pilot İsmet Özgür ve işadamı Halil Ünver'in yaralı olarak olayı görüp gelen vatandaşlar tarafından kurtarılırken, ambulansla hastaneye nakledildi.
Helikopterde bulunan Otokar'ın Başkanvekili ve Ünver Havacılık'ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Halil Ünver hastanedeki tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşama veda etti. Olayın ertesi günü Bostancı sahilinden 500 metre açıkta helikopterin enkazını çıkarma çalışmaları başlatıldı.


26 Kasım 2018
İstanbul'daki Sancaktepe ilçesinde askeri helikopter düştü. Eğitim uçuşu için kalktığı öğrenilen, Sancaktepe'nin Topçular Caddesi Fırtına Sokak'taki 4 katlı binanın çatısına çarptıktan sonra mahalle arasında sokağa düşen UH- 1 tipi askeri helikopterde 4 asker şehit olurken, 1 asker de ağır yaralandı.

11. Şubat 2019 Saat 18.51

İstanbul'da yine helikopter kazası, bu defa İstanbul Çekmeköy'de helikopter düştü.
İstanbul Çekmeköy Kirazlı Mahallesi'nde bir site içine askeri helikopter bilinmeyen bir nedenle düştü. Bölgeye çok sayıda sağlık ve itfaiye ekibi sevk edildi. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya olayda 4 askerimizin şehit olduğunu açıkladı.

İstanbul'da yaşanan helikopter kazalarının ardı arkası kesilmiyor.

Tarihi kent İstanbul, hayati derecede önemli eserler barındıran bir kent.
Her yerde yeri dolmaz, risk taşıyan tarihi eserler, köprüler, hava meydanları, terminaller, ulaşım ağı merkezleri, akartakıt istasyonları, dolum tesisleri, enerji depoları, ormanlar, köprüler, trafolar, metre kareye düşen insan sayısı bakımından yoğun yerleşim birimleri içeriyor. Bu kadar riskli bir alan üzerinde uçuş yapmak tehlikeye davetiye çıkarıyor.

Hürriyet Gazetesi'nde 22. Aralık.1990 tarihinde tarafımdan hazırlanmış bulunan fotoğraflı haberle konuya dikkat çekmiş olduğum gibi
uçuş amacı her ne olursa olsun, miting alanları, yürüyüşler, sportif karşılaşmaların, maraton, bisiklet yarışlarının, cenaje korteji, yangın gibi havadan takiplerde kent üzerinde yapılan ve gidiş gelişlerle kullanılan yerleşim alanı üzerinde ki rotalar, gece uçuşları daima risk taşıyor.

Özellikle boyu uzayan kentin yeni yapılaşma sonucu yükselen gökdelenler, TV, radyo anten kuleleri, sis, kar yağışı, sağanak yağış, fırtına gibi havalarda yere yakın uçuşu olumsuz hava şartları daha da tehlikeli hale getiriyor.
İstanbul'da yaşanmış olan helikopter kazalarına bakılırsa kent şimdilik bir çok kazayı ucuz atlatmış görünüyor.

Helikopter malzemesinin uçuş saat sürelerine, kullanım ömürlerine azami uyulması, uçuş rotalarının, iniş kalkış pistlerinin kent dışında konumlandırılması helikopterin düşerken vuku bulacak yangın ihtimalini, telefisi imkansız kayıpları belirli bir ölçüde azaltacaktır.

Helikopterler akrobatların gösterisi için kent üzerinde, Ayasofya'da alçak uçuş yaparken heyecan yaratmıştı. Eurovizyon yarışmasına Türkiye temsilcisi MFÖ grubunun Topkapı Sarayın'da, Harem Kule çevresinde yine alçak uçuşlarla çekim yapılmıştı.
20 milyonu aşkın nüfus barındıran kent İstanbul'da, bunca helikopter kazasına rağmen hala mitingler, yürüyüşler, operasyonlar, yelken yarışları, maraton koşuları takibi helikopterlerle havadan yoğun kalabalıkların üzerinde yapılıyor.


Boğaz'da, tarihi değerler üzerinde gerek seyir, gerekse çekim amaçlı çekimlere sık sık rastlanıyor.
Süzülme kabiliyeti olmayan, olduğu yere taş gibi düşen helikopterler de teknik arızalar, hava koşulları bir yana, pilotun umulmadık anda geçirebileceği kalp krizi, dışardan yapılabilecek müdahaleler her zaman hesaba katılmalı.

İstanbul Semalarında Helikopter Show

İstanbul semalarında 23. Eylül saat 13.30 civarında dört helikopterin katıldığı uçuş showu gerçekleştirildi.

Marmarayönünde gelip, Boğaz'ın Avrupa yakası sahilde ilerleyen helikopter filosu merkezinde 10 havacının helikoptere karagrafik şekilde asılı olduğu ve bu şekilde dışarıda Türk bayrakları ile yol aldıkları görüldü.
Helikopterler, önce Avrupa yakası sahiline yakın uçup, Boğaziçi Köprüsü açıklarından dönerek heyecan yaratan gösterilerini bu defa Anadolu yakasında sergilediler.
Çamlıca - Haydarpaşa istikametinde kıyı üzerinde aynı şekilde gösterilerine devam ederek yol aldılar.
Bir süre Kızkulesi üzerinde durarak show yapan ekip, daha sonra yarım saat süren gösterileri Taksim yönünde devam etti.

19 Mayıs 2020 tarihi sabah saatlerinde her iki helikopter de Kabataş, Fındıklı, Dolmabahçeyi kapsayan kah geniş bir çap çizerek kah kent üzerinde yarım saatten fazla aynı noktada sabit durarak dairesel uçuşlar yaptılar.

Yüzyıllardır değişmeyen İstanbul'un Anadolu Yakası silueti, boyu uzayan yapılarla son beş yılda hızla delindi!


Bir tarafta Marmaray, İstanbul'un Avrupa ve Asya yakalarındaki demiryolu hatlarını İstanbul Boğazı altından geçen bir tüp tünelle birleştiren, Halkalı ile Gebze arasında 76 km lik bir demiryolu iyileştirme ve geliştirme projesi. Diğer tarafta Avrasya tüneli ya da İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçişi Projesi, olup, temeli 26 Şubat 2011 tarihinde başlayan Asya ve Avrupa yakalarını, deniz tabanının altından Kazlıçeşme-Göztepe güzergahında bir karayolu tüneli ve bağlantı yolları ile birbirine bağlayan güzergahın cazibesi ile birleşince özellikle Çamlıca tepesinden başlayıp Üsküdar sırtları, Altunizade mevkii başta olmak üzere Kadıköy'e uzanan Anadolu yakası siluetini delen hızlı bir yapılaşmanın büyük bir hızla devam ettiği gözleniyor.
Bölgenin cazibesine kapılanların ilgisi nedeniyle yükselen gökdelenler sayesinde Üsküdar Karacaahmet arası da, Maslak bölgesi yapılaşmasına benzer bir mimariye doğru ilerliyor.
Çamlıca Tepesinde yer alan yansıtıcı antenleri kaldırmak amacıyla Küçük Çamlıca tepesine yapılmakta olan 220 metresi beton, 165 metresi anten olmak üzere toplamda 365 metreye ulaşacak anten kulesi, 2017 Nisan ayı itibariyle çevresinde bulunan tüm yapılar ve çevre dokusu arasında ezici yüksekliğe ulaşmış görünüyor.
Sisli puslu havalarda görünmez olan kule, acaba yeni bir helikopter kazasına neden olacak mı sorusunu da akla getiriyor.
Boğazın emsalsiz siluetine uyumsuz beton kule, keşke Adalar tepesinde bulunan diğer antenlerin arasına yapılsaydı deniyor.


Yapılmakta olan anten kulesi daha şimdiden en yüksek en görkemli yapı olup, etrafındakileri gölgede bırakmış.

Avrupa'nın en büyük, Dünyanın ikinci büyük yapısını günden güne kaybediyoruz...
Sağanak yağışlar, İstanbul Büyükada Manastır Tepesi'nde ki eski Rum Yetimhanesine büyük zarar veriyor.

Mevsimin kış şartlarına girmesi ve yağmurun yanısıra kar yağışının etkisi nedeniyle çatısı çökmüş, üzeri açık olan yapıyı daha da zor günler bekliyor. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ikinci büyük ahşap yapısı olan Rum Yetimhanesi, Rum Ortadoks kilisesine bağlı. Tarihi miras özelliği de olan yetimhanenin ahşap yapısı 200 odalı ve bakımsızlık ve ihmal yüzünden çökme noktasına gelmiş durumda, bu nedenle ziyaretcilerin içeri girilmesine izin verilmiyor.
Ülkemiz toprakları içinde bulunan tarihi ve ünlü yapının gelecek nesillere aktarılabilmesi için acilen ilgililerin ilgisi gerekiyor.
Yeni bir ümit belirdi. Bitik halde ki yetimhane binası 15 Martta açıklanan tehlike altındaki 7 kültürel miras alanından birisi olarak seçildi. Bu Avrupanın Kültür mirası listesine girerek restorasyonunun yapılması ihtimali belirdi.

 

TARİHİ MISIR ÇARŞISI 2013 YILINDAN BERİ RESTORE EDİLİYORDU
ÇARŞI İÇİ RESTORASYONU NİHAYET BİTTİ, İSKELELER SÖKÜLDÜ AMA


Orijinaline sadık kalınarak restore edilmekte olan Eminönü Mısır Çarşısının dış bölümleri ve çatı kaplamalarına 2013 yılı içinde başlanmıştı.
Tarihi çarşı duvarlarının nefes alması için Çiçek Pazarı'nda faaliyet gösteren dükkan ve çiçek tezgahları
duvar dibinden kaldırılmış, çatı kaplamaları da yenilenmişti.
2014 yılı itibariyle çarşı içi ve tavan tamiri ve boyası için bu defa Mısır Çarşısının içine demir direklerden oluşan iskeleler, geçici alçak tavan kurularak Mart ayı başında tamirat başlatıldı.
Çarşının günlük yaşamına etki etmeyecek biçimde kurulan iskeleler, perdeler sayesinde restorasyondan etkilenmeyen yaya trafiği ve alış veriş, turist gruplarının sıkça uğradığı ve bolca fotoğraf çektiği çarşıda demir direkler arasında devam etti, tavan ve kemerler boyandı, eskiden olmayan ilave motifler konduruldu, pencere çerçeveleri yenilendi.
Ve nihayet iskeleler söküldü, krem renkli bir tavanı daha koyu renkte şeritler süsler oldu. Ne var ki yeni ilave edilen tavan motifleri ile çarşı Afganistan, Pakistan, Ortadoğu ülkelerini anımsatan bir havayı çağrıştırır hale geldiği görüldü.

Yılbaşı öncesi Aralık ayının ortasına gelindiği halde Eminönü'nde ne alışverişe ne de Arapların dışında Avrupalı turiste rastlanmıyor.
Çalışmaların bitmiş olmasına rağmen, günde onbinlerce turistin ziyaret ettiği Mısır Çarşısı'nda Amerikalı, İngiliz, Avrupalı turist adına kimseye rastlanmıyor. 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana işlerin bıçak gibi kesildiğini, alış veriş yapanların çok azaldığını boş durmaktan sıkıldıklarını belirten esnaf, zorlukla ayakta kalabildiklerini dile getiriyor.

Tam ohh bitti derken
Yapılan uzun uğraşlar sonucu temizlenip ortaya çıkarılan duvarlar, 2018 yılının sonuna gelinirken bu defa çarşı içi dükkanların enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla boydan boya üzerinde ölüm tehlikesi tabelası taşıyan metal trafo dolapları ve soba borusu kalınlığında klima borularıyla kaplanınca dışardan görünen manzara çarşının tüm tarihini yok etmiş. Duvarların biriken rutubete karşı güneş görüp, nefes almasını engelleyen dolaplar için, Mısır Çarşı'sının bu halini görenler, çarşının yapımında kullanılan taşın özelliği yazın serin kışın sıcak tutmasıydı, Osmanlı zamanında klima mı vardı, tarihi çarşıda nedir bu çirkinlik, keşke yer altına trafoları, çatıya boruları saklasaydılar böyle olmadı diyorlar.
Basamaklara dikkat.
Eminönü alt geçitlerine yağışlardan dolayı su girmemesi için basamakların başına kum torbaları dizilerek önlem alınmıştı. son olarak geçite girişe bir basamak yükseltili beton dökülerek çözüm bulundu
!. (Kasım 2017)
Eminönü'nde yer alan Yeni Cami ve Rüstempaşa cami restorasyonları ile Balık Ekmek satılan sahide zemin kaplama çalışmaları devam ediyor. (Sihirli Gazete haber ve fotoğraf girişi 22 Nisan 2017)
Yazın sıcak kışın soğuk tutan taş banklar
Eminönü'nde uzun süredir yapılan taş döşeme çalışmaları sonunda ziyaretçilerin dinlenmeleri için, çeşitli yerlere yatmaya müsait en ve boyda siyah renkli mermer görünümlü musalla taşı benzeri taş banklar yerleştirildi.
(Mayıs 2017)

Moda'lı olmak bir ayrıcalık, gerçek vefalı olmak da bu olsa gerek.!

Bahariye Caddesi Şair Latifi sokak girişinde "Çekirdek" adlı bir kafe, işletmecisi 40 yaşlarında bir genç, ismi Tunca, motosiklet kazası geçirmiş beli incinmiş, tam ayağa kalkacakken düşüp aynı yeri ikinci kez zedelemiş, sonuçta dükkan üç hafta kapalı kalmış.
Ne kadar çok seveni varmış ki çevre esnafından, müşterilerden olsun tanıdık, tanımadık her gelen şifa ve iyi dileklerini yansıtan notlar asmışlar. Kimisi kalp şeklinde kağıda geçmiş olsun ve özlem dileklerini yazmış, kimisi bir an evvel iyileşmesini, elleriyle yaptığı kahveleri içmek için sabırsızlandıklarını yazmışlar ve sadece iyi gün dostu olmadıklarını, zor günlerde moral takviyesiyle güzel bir kadirşinaslık örneği sergilemişler.
Dükkan kapalı da olsa kepenge asılı kağıtları okuyanlarda yok değil. Sosyal paylaşım grup sayfalarından biri olan "Yaşanacak Bir Moda" sayfasında haberi beğenenler, kendi sayfalarında kendi gruplarında paylaşımda bulunanlarla haberdar olanlar, örnek davranışı takdir edenler çığ gibi büyüyor. Aranmak, bir hatır sormak, kuru bir geçmiş olsun dileğinde bulunmak, Hepimizin özlediği, hepimizin ihtiyacı olan da bu değil mi?

"TOMBİLİ" ZİVERBEY'İ DÜNYAYA TANITTI.!

Kadıköy'ün Altıyol'kavşağında'ki boğası, Çarşı içinde ki timsahı, Kalamış Parkında ki deniz kızı heykeli derken şimdi bir de kedi heykeli oldu.
Ziverbey Caddesi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne gelmeden önce BP Akaryakıt İstasyonu karşısında Güleç isminde bir çıkmaz sokak
ve sokağın başında kasabın karşısında ki basamaklarda küçük bir kedi heykeli konuldu, İsmi Tombili. Bire bir ölçülerde yapılmış bu kedi heykeli Kadıköy Belediyesi tarafından açılışı yapılarak Ekim ayının ilk haftasında ziyarete açılmış oldu.
Gözünüzde büyütülecek gibi değil ama Tombili, Avrupa gazetelerinde sosyal medya sayfalarında yer aldıkça şöhreti de katlanarak her geçen gün artıyor. Kedi heykelini görmek için bırakınız Anadolu yakasını Avrupa yakasından Avrupa ülkelerinden görmek için gelenler bile oluyor.
Heykelin 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü'nde yapılan açılışının ilk gününde TV canlı yayın araçlarının naklen yayın yapmışlar.
Tombili Kedisi'nin tanınmasında ki en büyük özelliği, kendine has oturuşuymuş. Semt sakinleri otomobillerinin üzerine çıkıp oturan Tombili'yi bir türlü kaldıramazlarmış. Çaresiz kedi kalkmadığı için o gün araçlarını kullanmaktan vazgeçenler bile olurmuş. Hemcinlerine göre oldukça iri olan Tombili isimli kedi, bir gün hastalanıp ölünce semt sakinleri mahallelerinin maskotunu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşamışlar.
Tombili'nin Heykeltıraş Seval Şahin tarafından gönüllü olarak yapılan heykelinin yanına yere bir de kimlik plaketi çakılmış, çiçek saksılarının yanında ki basamakta klasik oturuş pozisyonuyla konumlanan Tombili kedi heykeli, gece de ışıklandırılmış ortamıyla ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.
Heykel 2016 Ekim ayında sabaha karşı meçhul kişiler tarafından yerinden parçalanarak çalınmış ve ertesi gece tekrar yerine bırakılmıştı. Kadıköy Belediye görevlileri heykelin kaidesine olan bağlantı yerini güçlendirerek onarıp tekrar eski yerine monte ettiler!.

AYRILIK ÇEŞMESİ'ne ÇOK AYIP OLMUYOR MU.?
Burası Kadıköy, bugünlerde kedilerin fazlalığından dolayı KEDİKÖY de diyorlar.
Ayrılık Çeşmesi adlı yerleşim, Tepe Nautilus, Carreffour'un çevresinde bir semt, semte ismini veren bir de çeşmesi var. Ne var ki tarihi çeşmenin günümüzde ki hali içler acısı.


İsmini çeşmeden alan semti herkes biliyor da çeşmenin yerini bilen sadece bir kaç yaşlı var. Çevresinde gayet şık AVM ler tren istasyonu, Marmaray, evlenme dairesi, altlı üstlü yollar, kavşaklar, modern binalar, evler, tertemiz duraklar, kent mobilyaları, mezarlık vesselam...
Ama gelin görün ki bir çok olaya tanıklık etmiş ünlü çeşmesi çöplükten farksız, hatta içinde ateş yakılmış, çöplük olmuş.
Ayrılık Çeşmesinin tarihine bir göz atacak olursak ilginç notlarla karşılaşıyoruz.
Tarihi Geçmişi
Osmanlı zamanında Anadolu'ya sefere çıkacak olan ordu bu çeşmenin başına gelir ve çeşmenin etrafında kamp kurar.
Bu kamp üç gün sürer ve Padişah'ın gelmesiyle ordu buradan harekete geçer. İşte bu üç gün burada bir hüzün vardır. Askerlerin anaları, babaları, kardeşleri, eşleri, nişanlıları, sevdikleri buraya gelir ve belki son görüşüm edasıyla vedalaşılır, helalleşilir. İyi dilekler dilenir ve Allah'a emanet edilir. İşte bu çeşme tanık olur bu hüzünlü anlara...
Arkada kalanların iki gözü iki çeşmesi olur akar suları... Sadece askerleri uğurlamadı bu çeşme yıllar yılı hacı adaylarının son durağı da oldu Ayrılık Çeşmesi... Bu kez hacı adaylarının sevinçleri için döktü yaşlarını...
Ayrıca Bizans askerlerinin de seferden önceki son durağı olmuş, onların da ayrılıklarına tanıklık etmiştir.
Kadıköy Belediyesi biraz ayıp oluyor, en azından tarihi çeşmeyi çöplükten kurtarın bari.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'NDEN GEÇERKEN BAŞINIZA TAŞ DÜŞEBİLİR!
İstanbul Ünivesitesi'nin iki abidevi kapısından biri olan ve Süleymaniye Camisi tarafına bakan arka kapısının taçı yanında yer alan taş süslemeler, yağışlar ve rüzgara yıllarca göğüs germekten aşınmış, direncini kaybetmiş, yer yer kırılmalara ve çatlamalara maruz kalmış, kalmaya da devam ediyor.
Oysa gerek üniversite talebelerinin, gerekse Beyazıt Mercan Yokuşu üzerinden Mısır Çarşısına inen turistlerin, İstanbul'un ünlü kuru fasulyecilerine ve Süleymaniye Camisine, türbelerine ziyarete gelenlerin altından sıkça geçtiği kapı taşları tehlike sinyalleri veriyor.
Yaklaşık 20 metre yükseklikte bulunan, etrafa saçılan kapı taşı parçaları, yaya ve araç trafiği için risk oluşturuyor.
Önceki yıl Süleymaniye Cami ve çeşmenin restore edildiği meydanın içinde bulunan anıtsal kapı, ivedelikle bakım gerekiyor. Sihirli Gazete 2015 yılı Mayıs ayı itibariyle bu değerli yapının son durumunu ilgililerin ilgisine sunuyor.

DEPREM OLURSA…
  Dünya canlı. Bastığımız toprağa bile güvenimiz kalmadı, ne zaman, nerede, ne olacağı hiç belli değil. Yaşadığımız şehirde olmasa bile yurdumuzun diğer illerinden, yabancı ülkelerden gelen deprem haberleri ile sürekli tedirgin yaşar olduk.
Gazete, radyo, televizyon, internet haberleri, uzman görüşleri, konferans ve duvar afişleri hayatın tadını kaçırır hale geldi. Korkulara bir de deprem korkusu eklendi. Fay haritalarına göre depreme karşı hassas noktalara, deprem olma olasılığı yüksek yerlere bakıldığında köprüler, viyadükler, tüneller yapılmış olduğu görülüyor.
Trakya'nın altı doğal gaz deposu olan yerlerine bile yeni yerleşimler alanları açılmış mantar gibi siteler kurulup, gökdelenler dikilmiş ve dikiliyor.
Daha önce deprem geçirmiş, kısmen hasar görmüş, direnci zayıflamış yorgun binalardan çok sayıda bulunan İstanbul'un 20 milyon nüfuslu kent halkı, bir felakette nereye sığınır? Yardım için nereye hastane çadırı kurulur? Nerede yemek dağıtılır? Böyle bir durum için kentin emniyetli nereleri boş bırakılmış, bu amaçla nereleri hazırlanmıştır, gece ve gündüz hatta kış şartları için nereleri gösterilmiştir?
Evlerin tamamına yakının ilk katları hırsıza karşı pencerelerinin demir parmaklıklarla kaplı olduğu, bir çoğunun kaçak kat ilaveleri ile ağırlığının artırıldığı ve depremin karanlıkta, karlı bir gece gerçekleşmesi halinde yardım ulaşımı için geçen her dakikanın önemi, endişeleri artırıyor.
Bunların hepsi birer soru işareti olarak karşımızda dururken İstanbul'un mimari durumu, alt yapısı, gökdelen hafriyatları sırasında yönleri değişmiş olan yer altı suları, enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmaları açısından da oldukça düşündürücü görünüyor.

Dönüşüm yeterli çare olamaz, acil alınması gereken birçok önlem var
Akut: “Çıkış alanında ki eşyaları kaldırmak hayatına yol açmaktır” diye radyolardan kamu spotları yayınlanan kentlerde, kaldırımları engellerle, tuzaklarla dolduran belediyelerin ağır sorumlulukları bulunuyor.
Deprem beklediği ileri sürülen İstanbul’da kaldırımlar yeniden gözden geçirilmeli, acil geçiş olarak kullanılacak hale getirilmeli.
Depremin en zor iklim koşullarında, gece karanlığında vuku bulacağı olasılığı göz önünde bulundurulmalı.
Sarsıntı anında doğal gaz, elektrik hattının otomatik olarak kesileceği hatırlanırsa gece karanlığında panik halinde kaçmakta olan hasta, yaralı, yaşlı, hamile, yatalak, tekerlekli sandalye ile yaşamına devam edenlere birer tuzak, mânia olacağı için bugüne dek kaldırımlar boyunca üzerine vidalanmış olan araç park engellerinin tamamı, metal babalar ivedilikle kaldırılmalı. Kaldırım büfelerin tamamı uygun yerlere taşınmalı.
Yeni yollar yapılamadığına göre mevcut bulvarların kaldırım platform seviyeleri, yol ile bir hizaya indirilerek acil durumlarda araçlar için kullanılır hale getirilmeli.
Trafiğin kilitleneceği deprem sonrasında yardım için ambulans (yetersizlik halinde yaralı taşıyacak otobüsler), iş makinesi, itfaiye, güvenlik araçlarının geçişi için alternatif yollar yaratılmalı.
Olası depremzedelere geçici konaklama sağlamak için kıyılara gemi yanaşacak olanaklar sağlanmalı.
Binalar yıkılmasa bile yer altı su, kanalizasyon hattının gönyesi bozularak kullanılmaz hale geleceği, buna bağlı olarak günler sonra olası oluşabilecek sâri hastalık tehdidine karşı afet bölgesi koşulları yerine getirilmeli.
Ambarlı petrol dolum tesisleri, Gümüşyaka doğal gaz depoları ve çevresinde ki yerleşim alanları, metro hattı bilhassa istasyonlar bütünüyle gözden geçirilmeli. 1999 depreminde en büyük hasarın Avcılarda görüldüğü unutulmamalı.
Çok geç olmadan uygulamaların başlaması gereken kentte, toplu kaçışlar olabileceği gibi, kalanların güvenliği, kent dışından akın akın gelecek olanların da varlığı hesaba katılmalı.

BU NASIL RESTORASYON?
Gazetecilikte Takip Esastır. Ben bu kabartmaları tam 35 yıldır takip ediyordum ve sonucu şimdi sizlerle paylaşıyorum. Burası Beyazıt - Laleli arası eski Süpürgeciler Çarşısının tam karşısında yer alan PATRONA HALİL HAMAMI.
1977 - 80 yıllarında, üzeri savaşçıların kabartmalarını içeren mermer tabletler hamamın köşe duvarındaydı, gelip geçenlerin dikkatini çeken tabletler sonraki yıllarda yerlerinden sökülerek ana binadan ayrılarak aşağı indirildi, düşmüş pozu verildi. Son on sene restorasyon amaçlı etrafı kapatıldı ve restorasyon yapılmaya başladı.
Tahta perdeler arkasında son günlere kadar kabartmalar yerde duruyordu. 2012 yılında restorasyon bitmiş tahta perdeler kaldırılmıştı, tabletlerin bulunduğu yere düz duvar örülmüş, kabartma tabletler yerden alınıp götürülmüştü. Patrona Halil Hamamını ne amaçla kullanırla kullanılsın ama bu yapılanın adı restorasyon değil başkaydı...!
Yolun karşısı yaya platformunun üstü zaten Bizans kalıntılarıyla dolu, ayrıca Yerebatan Sarnıcı içinde de meduza başlı kaya kütlesi orada taş gereksimi nedeniyle kullanılmış. Köy evlerinin temelinde, yapımında tarihi eser parçalarını duvarlarda her zaman görülüyor. Burada da duvarın dibine bu mermer kabartmayı ve bazı yerlere mermer sütunları inşaat malzemesi olarak kullanmışlar. Duvarın yanında duran mermer silindirik taş ise örneği Süleymaniye Camii bahçesinde görünen taşın bir benzeri ve muhtemelen zamanın sadaka taşı olarak kullanıldığı sanılıyor.
Ne var ki restorasyonu yapan duvarcı ustaları silindirik silindirik mermere uygun bir yer bulamamışlar ve yere öylece bırakmışlar. Sadaka Taşı geçmiş dönemlerde bir çok yerde kullanılmış. Yaptığın iyiliği, sağ elin verdiğini sol elin görmeyecek anlayışından ve insanların içinden ihtiyacı kadarını aldıkları bir nevi sadaka kumbarası olarak anlam kazanmış. İşte faziletin en güzel ve ulvi bir örneği olan Sadaka Taşı, günümüzde anlamını yitirmiş...

Çeşmeleri Kurtarmak Yetmiyor...
Kampanyalar, basında haberler, reklamlar, kurdeleli açılışlar, sonuçta bir süre sonra tarihin sesiz görgü tanıkları, su anıtları, çeşmeler kaderleri ile baş başa bırakılıyor, hoyratça kullanımın ihmalin kurbanı oluyorlar.
Kimi belediyeler çöp konteynırlarını getirip çeşmelerin önüne koyuyor, kimisi ise bakımı ve korumayı ihmal ediyor.
Üsküdar Belediye sınırlarında olan, yaşlı mı yaşlı çeşmelerde görüldüğü üzere çeşmelere yeteri kadar değer verilmiyor, ya da çeşmeler başka amaçlara hizmet ediyor.
İşte bunlara birkaç örnek. Çengelköy sahilinde 1997 yılına kadar kurnası, musluğu olan sonraları kaldırım üzerinde musluksuz, susuz kalmış bir lahana çeşme!
Bir başkası yine Çengelköy’de binlerce kişinin gözü önünde, tam da trafik ışıklarda işportacının tezgâhı olmuş. Örnekler bitecek gibi değil, Çengelköy Hamam Çeşmesi, bir cephesi nalburun vitrini geriye kalan diğer cephesi ve boşluklar otomobillerin otoparkı olarak kullanılıyor.
Pazar girişindeki çeşmeye, pazarcı tezgah tenteleri iplerle bağlanmış. Havuzbaşı durağında ilk okul önünde ki Osmanlı çeşmesi üzerine ise boyalı yazılar yazılmış. Beylerbeyi Camii kapı yanlarında olanlar ise kirlilikten görünmez olmuş. Sahilde ki çeşme ise restoranın içinde kalmış. Kandilli'de Sultan Mahmut Han Çeşmesi aslan ağzı yozlaşmış, komik duruma düşmüş. Hiç birinin üzerinde ne kimin yaptırdığı, ne tarihi ne de ismi bulunmuyor.
Anlaşılan Üsküdar Belediyesi ya çeşmeleri sevmiyor, yahut ta Üsküdar'da bizde çeşme çok diye önemsenmiyor!


 
YEREBATAN SARNICI BİRAZ OLSUN RAHATLADI...
M.S. 542 yılında Bizans İmparatoru I. Jüstianus tarafından büyük sarayın su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılmış olan tarihi Bizans Sarnıcı üzerinde bulunan üç binadan biri olan İL ÖZEL İDARE BİNASI geçtiğimiz yıl nihayet yıkıldı ve Ayasofya Panoramasının büyük bir bölümü ortaya çıkarken, sarnıç ağırlığın bir bölümünden kısmen kurtuldu.
İl Özel İdaresi'nden geriye kalan arsaya 2013 yılı Haziran ayı itibariyle gezi ve dinlenme hizmeti verecek halde yapıldı.
Giriş ve çıkışın ayrı kapılardan yapıldığı Yerebatan Sarnıcı üzerinde, zamanında düşüncesizce yapılmış olan İl Özel İdare Binası 2011 yılında alınan bir kararla yıkılarak, sarnıç üzerinde bulunan önemli bir ağırlıktan kurtarılmıştı. Günümüzde sarnıç üzerinde temeli olmayan diğer iki bina ise ağırlık oluşturmaya devam ediyor.
Özellikle tonlarca yük binmesine neden olan hafif raylı sistemin vagon geçişlerinde oluşan titreşimler ve ağırlıkla sarnıca ayrıca risk oluşturuyor. Sarnıç üzerinde ki binalar sütunlara ağırlık yaptığı gibi Ayasofya siluetini de bozuyor.
Yorgun sütunların etkilenmesi halinde meydana gelebilecek çökük, çok sayıda ziyaretçi için tehlike oluşturuyo
r.
Yeniden düzenlenip "Haveran Kafe, Restoran" adıyla hizmet veren alan, Ayasofya'ya yakınlığı ve turistlerin yoğun bulunduğu yer olması nedeniyle ilgi görüyor. Sarnıç üzerinde kalan iki binanın da bir başka yere taşınması halinde Ayasofya, tüm ihtişamıyla kesintisiz bir panorama sergileme imkanı bulacak.

Ah Ahmet, Vah Ahmet...
Fatih Belediyesi ilçe sınırlarında yer alan Sultanahmet Meydanı Topkapı Sarayı girişindeki III. Ahmet Çeşmesi, güzelliğiyle dikkat çeken çeşmelerimizden biridir. Önceki yıllarda çeşme çevresi asfaltlanıp uzun süre otopark alanı olarak kullanılmış, daha sonra çevre dokusuna asfalt kaplamanın uyum sağlamadığı farkedilerek sökülüp zemine tekrar parke taşı döşenmiş. Çeşmenin tam önüne de Halk otobüs durağı tabelalı direği dikilmişti!.
Yıl boyunca hergün her milletten turistlerin Sultanahmet turunu tamamlayıp, Ayasofya'dan Topkapı Sarayı gezisi için önünden geçtiği tarihi çeşmenin bir ara muslukları da çalınmıştı. Uzun süre büyük masraflar yapılarak etrafı tahta perdeyle kapatılıp, restorasyonu tamamlanan ve tertemiz haliyle tekrar görüşe açılan, her turistin mutlaka fotoğraf çektiği III. Ahmet Çeşmesi önüne bu defa da ilgililer tarafından başka yer yokmuşçasına "yön tabelası" dikildi!...


SULTANAHMET'te BULUNAN III. AHMET ÇEŞMESİ'NDE YİNE BAŞA DÖNÜLDÜ...
Tarihi çeşme yıllar süren çevre düzenlemelerine, hırsızlıklara, restorasyonlara sahne olduktan sonra yine başa dönülerek çevresi otobüs, midibüs, minibüslkerle sarılarak otopark oldu. Topkapı Sarayını, Ayasofya Müzesini gezen on binlerce turistin güzergâhı üzerinde bulunan III. Ahmet Çeşmesi, turistlerin hayret dolu bakışları arasında otopark içinde kalan bir çeşme kompozisyonu temasıyla fotoğraflara konu olmaya devam ediyor.


 


INSERT'LER ve BASILI EL İLANLARI
Firma tanıtımları, beyaz eşya, elektronik eşyalar, moda, ürün kampanyaları, açılışlar, organizasyonlar, fast food ve pizza mönüleri, son dakika reklamları derken her yıl insertler ve el ilanları için tonlarca kâğıt kullanılıyor. Gazete, dergi beraberinde defalarca verilen insortların büyük kısmı da konutların kapılarına tahmini daire sayısı kadar bırakılıyor, kapıların altından atılıyor veya yoldan gelenin geçenin ellerine tutuşturuluyor. Kimisi okuyor, kimisi şöyle bir bakıp atıyor, büyük bir kitle ise önceden okuduğu gördüğü için veya ihtiyacı olmadığı için inserti hiç açmadan, bakmadan olduğu gibi çöpe atıyor. İşte bu tekrar tekrar verilen insertleri veya tarihi geçtiği için dağıtılamadan elde kalanları topladığınız zaman yıllık tonlarca kâğıt kaybına ulaşılıyor. Çağımızda daha çok etkili ve daha geniş kitlelere ulaşma imkânı olan internet reklamları yerine, yazılı basında ısrar eden firmalar, reklam için ayırdıkları meblağı hedef kitleye ulaştıramadan heba etmiş oluyorlar. Sadece telefon ve hesap bildirim pusulaları kaybının endişe verici boyutlara geldikten sonra e-posta ya döndürmeleri teşvik edildiği gibi, insertler, basılı el ilanlarının israfı için de bir formül bulunması, yurt ekonomisine kazanç sağlayacak, daha az ağaç kesimine neden olacaktır.

“Gemisini Kurtaran Kaptan”!
Ülkenin acı gerçeği, kent hapishanelerinde yaşayan hür mahkûmlar olduk.
Sırt ve omuz çantaları artık omuza değil boyuna asılıp, kucakta taşınır oldu. Her an, her yerde kap kaç olaylarına rastlanır, sonuçlarında kurban verir hale geldik.
Cepte nakit taşımak risk sayılıyor.
Büyük kentlerin cadde ve sokaklarında sıralanmış binaların ilk katlarında ki pencerelere, dükkânlara yapılan demir parmaklıklar, kepenkler, panjurlarla hırsızlığa karşı bir ölçüde önlem alınıyor.
Son yıllarda binaların 2.3.4.5.6.7. hatta teras katlarında oturanlar, dünyaya demir parmaklıklar arkasından bakma pahasına, balkon, pencerelere ve merdivenlerini demir kafeslerle kapatıp, çeşitli alarmlarla önlem alıyorlar.

Ahşap kapılarını çelik kapılarla değiştirip, ilave kilitlerle, sürgülerle, zincirlerle takviye ediyorlar. Komşunun komşuya güveni kalmadığı gibi, güvenlik güçlerinin çalışmalarını yeterli bulmuyorlar.
Modern hapishane haline gelen kafesli evlerde oturanları bekleyen bir başka riziko ise, deprem, yangın gibi acil durumlarda çıkış ve dışardan müdahale imkânının kalmamış olması.
Birçok binanın temelinin su içinde veya kum, toprak gibi kaygan zeminde bulunması, ilave güvenlik demirleriyle yorgun binaların ağırlığının artması, rizikonun bir başka boyutunu da akla getiriyor.Ayazpaşa'da bulunan bir başka bina sahibi ise güvenliği için binasının ön ve arka cephesine yekpare delikli sertleştirilmiş aleminyum perde kaplatmış.
Başını yukarı kaldıran herkesin görebileceği ülkenin acı gerçeği, inşaat sektörünü daha güvenli, kale gibi evler yapmaya, talepler doğrultusunda yeni malzeme kullanım ve arayışlara yöneltiyor. AB ‘adayı Türkiye’nin, bu tablonun izahında ise zorluk yaşanıyor.

Gazlı, asitli içeceklerin saltanatı sona mı eriyor?...

Gün geçtikçe bilinçlenen tüketiciler yedikleri kadar içtiklerine de özen göstermeleri sonucu meyve suyu satıcılarının sayıları sürekli artış gösteriyor.
İstanbul’un yoğun turist çeken bölgeleri Sultanahmet, Galata Kulesi çevresi başta olmak üzere kentin birçok yerinde katkısız, doğal, taze meyve suyu yapan büfe ve işporta tezgâhlar, doğal yollardan enerji kazanmak isteyenlerle dolup taşıyor. Gün boyu süren Ayasofya, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Meydanı gezileri sırasında ayakta kalıp yorgun düşen turistler, bilhassa gözleri önünde taze sıkılan nar ve portakal suyuna büyük rağbet gösteriyorlar.
Bir zamanlar Tünel Meydanı’ndan sonra tenhalaşan Beyoğlu İstiklal Caddesi, son yıllarda yıldızı parlayan Galip Dede yokuşuyla bağlanan Galata kuledibi ve çevresinde bulunan meyve suyu büfeleri, gençlerin, yerli ve yabancı turistlerin de ilgisi ile çoğalmaya devam ediyorlar.
Dilimlenmiş tropikal meyvelerden ananas veya kivi, muz, portakal, nar, çilek gibi meyvelerin karışımları ile enerji depolayanlar gezilerine, daha uzun süren zindelikle devam ediyorlar.
Doğal meyve sularına artan talep, 1960 lı yılların başlarına yani sıkma meyve suyu, şerbet, soda, gazoz, şıra ve ayrandan başka içecek olmayan, kolanın ülkeye henüz girmediği döneme geri dönüş başladı şeklinde yorumlanıyor.

   

Simitçilikte Yenilik!...
İstanbul'un vazgeçilmez sokak tatlarından biri olan sokak simitçilerine kendi bölgesinde içinde el atan Üsküdar Belediyesi, yeni bir uygulama getirerek Kız Kulesi maketi kullanımını sağladı. Beyaz önlüklü simitçiler camekanlı bölümde sattıkları simitler kadar Kız Kulesi maketi de yöre halkının ilgisini çekiyor. Genellikle sehpalı tezgahlarda, sepetlerde, eski bebek arabalarında simit satışı yapılırken, Üsküdar Belediyesi'nin bölgenin simgesi olan Kız Kulesi'ni örnek alarak düşünülen kız kulesi maketi tezgahları belediyenin süper icraatı olarak gösteriliyor. Ahşap tezgah üzerindeki camekan bitiminde bir saksı ve bayraklı direk bulunan yeni simit tezgahı olmayana simit satışı yaptırılmıyor.

YENİ TRAMVAY
Eminönü - Zeytinburnu arası hizmet veren tramvay hattı için yeni satın alınan 55 tramvay ile yolcu taşıma kapasitesinde yüzde on daha artış sağlandı. Yeni model tramvayların geniş pencereleri sayesinde aydınlık ve ferah bir iç mekana sahip. Paslanmaz saç ve aleminyumdan imal gövdeli tramvaylar, klimalı ve düşük tabanlı. Eski vagonlara göre yapılmış olan yüksek durak platformları yeni bir düzenleme ile seviyesi düşürülerek ray hizasına yakın görüş açısını kesmeyen bir görünüm kazanmış oldu. Diğer taraftan Eminönü'nü Kabataş'a bağlayan hat hizmete girdi. 5 istasyonlu, 2.8 km uzunluğunda Eminönü - Kabataş arasında 2.5 dakikada bir yapılan seferler 5 dakika sürüyor.
Öte yandan Fındıklı kavşağından dönüş yapan otobüsler ve Setüstü bitiminde başlayan tek sıra araç parkı yüzünden Fındıklı'da yol tek şeride düşerek trafik sıkışıklığı yaşanıyor. Taksi sürücüleri bu sıkışıklığın giderilmesi için otobüs dönüşünü Dolmabahçe'de yapılmasının ve Kabataş'da bulunan tramvay son durağının Dolmabahçe'ye doğru yaklaştırılmasının uygun olacağını, daha fazla işterlik kazandıracağını, trafik sıkışıklığının yaşanmayacağını, yolun genişleme imkanına sahip alan bulunduğunu belirtiyorlar.

KOMANDO KÖPRÜSÜ
Küçük Çekmece Gölü üzerinde bulunan ve her gün binlerce yayanın geçtiği tek gözlü antik taş köprü, uzaktan güzel görünse de yüzeyde beliren çukurlar nedeniyle, aşınmış kaplama taşları arasından yapı içine sızan sularla zarar görüyordu.
İlgililer başlattıkları restarasyon çalışmalarıyla hem köprü ömrünün uzaması, hem de yayaların rahat yürüyebilmeleri için zemin taş döşeme ve gereken diğer tamiratları orjinaline sadık kalarak yaparken kış gelmeden bitirmeyi amaçlıyorlar.

Eminönü 2018 AB ye girme yolundaki ülkenin en büyük kenti İstanbul'un kalbinin attığı Eminönü Sirkeci sahilinden çağ dışı görünümler göze batıyor. Topkapı Sarayı eteğinde ve saray silueti önünde yer alan görüntüler, özellikle gün içinde milyonlarca insanın geçtiği ve Eminönü Sirkeci de şehir arenasının en yoğun yaşandığı tam anlamıyla gözlenirken, meydanda birçok eksikliğin giderilmesi ve yeni düzenlemelerin yapılmasını gerektiriyor.
Harem'den kalkıp Sirkeciye yanaşan araba vapurları çevresinde ki karmaşa ve aslan kafesine benzer demir parmaklıklar arasından zorlukla çıkan araç ve yayalar kendilerini yoğun karmaşa ve trafiğin içinde buluyorlar. Alt geçitlerden geçişler, merdivenlerden iniş, çıkışlar basamakta duran işporta satıcıları arasında yapılıyor.
Hiçbir Avrupa ülkesinde böylesine rastlanmayan araç park engelleri için dikilmiş demir babalar ilkellik ve geri kalmışlık örneği sergiliyorlar.
Kaldırım platformlarına park eden araçlara mani olmak için çok sık aralıklarla dikilen dökme demir piyonlar bu uygulamanın maliyetini de düşündürüyor!
Kent arenası karmaşasına karmaşa katan düzensiz ve toplu alana sıkıştırılmış otobüs durakları, tarihi kentin dokusuna uyum sağlamıyor.
İstanbullular tren, otobüs, dolmuş, tramvay, özel araç, vapur, motor ve yayaların ortak kullandığı kesişme noktasına daha fazla önem verilmesini bekliyorlar.
Eminönü kıyıları saltanat kayıklarını kıskandıracak görkemde balık ekmek tekneleri ile dolu. Sahil boyu oturaklarla kaplı açık hava meydan lokantası görünümlü alanlar yeni yapılan düzenlemeyle sabit balık ekmek restoranları haline getirildi. Sabahın ilk saatlerinden itibaren ekmek arası balık yemek isteyenlerin sürekli mekânı.



Izgara, tava balık kokusunun egemen olduğu orta alan başta olmak üzere sarı sırmalı, folklorik desenli cepkenli, yelekli satıcılar, tarihi lokmacı, tarihi, turşucu, tarihi simitçi, tarihi mısırcı, kestaneci gibi bilumum satıcılarla dolu.

Olmadı Baştan (20 Haziran 2017)
Balık ekmek satıcılarının yeni yapılan bölümleri yine değişti, bu defa yapılan çatılar sökülerek yerine tenteler konuldu.



Eminönü alt geçidi ile Galata köprüsü alt geçidini kullananlar yine aynı meydanda. Otobüs durakları, taksi durakları ve Boğaz’a gezi seferi yapan motor durakları yine aynı sahilde, Eminönü - Kadıköy yolcu motor iskelesini beraberce paylaşıyorlar. Kasımpaşa - Eminönü seferleri ve Karaköy - Eminönü yolcu taşımacılığı yapan küçük tekne ve kayıklar da burada. Boş yer bulmanın mümkün olmadığı araç otoparkları da burada.
Haliç ve Boğaz yönünde çalışan Şehir Hatları seferleri ve yolcularıyla boğaz turuna çıkan turistleri getiren otobüs ve turistlerin de ilave olduğu düşünülürse, transit geçenlerle oluşan yoğun hareketlilik, meydanın önemi ve güvenliğini gün be gün artıyor. 2017 yılı itibariyle Mısır Çarşısı yanında ki meydana ve sahilin büyük kısmına taş döşendi.


Boğaz'a Motor Turu
Eminönü kalkışlı Boğaz gezisi Eminönü Haliç İskelesi yanından her sabah saat 11.00’de kalkan gezi motoru bir buçuk saat boyunca Boğazı açık hava müzesi gibi gezdiriyor. Daha ziyade yolcuları yabancı turistlerin oluşturduğu motor turunda, II. Boğaz köprüsü altına kadar gidip geri dönülüyor ve kişi başı 12 TL (8 Dolar) ödeniyor.

PTT Pul Müzesi
Sirkeci Büyük Postane de bulunan Pul Müzesi Cumartesi-Pazar günleri dışında her gün 09.00-12.00 ila 13.30-16.00 arası ücretsiz olarak gezilebiliyor. Ziyaretçiler bugüne dek basılmış pulların yanı sıra posta araç ve gereçlerini de görme fırsatı buluyorlar.

Beşiktaş'ın Stadı, Vodafon Arena NİSAN 2016 tarihi itibariyle açıldı ve sportif başarılarla dolu bir yılı geride bıraktı. Haber ve fotoğraflarla stadın doğuşu

Beşiktaş İnönü Stadı, "24 MAYIS 2015" Tarihi İtibariyle Durumu

Beşiktaş Stadında Mayıs ayı sonunda çekilen çekilen bu fotoğrafta stadın kot seviyesi çatıyı taşıyacak kolon yüksekliği ile beraber düşünüldüğünde kubbenin bitmiş hali ile birlikte Üsküdar tepelerine kadar kapandığı görülüyor. Bir zamanlar, Dolmabahçe Saat Kulesi ve Dolmabahçe Valide Sultan Camisinin büyük bölümü, boğazın suları, çevrenin yeşil dokusu, hatta gece maçlarında kameramanların mutlak görüntü naklettiği mehtabın doğuşu bolca görünürken, yoldan geçenler yükselen stat gölgesi altında ilerliyorlar.
Kaba inşaatın büyük bölümü bitirilmiş olmasına rağmen henüz yapılmamış olan çatı örtüsü, saha içi cimlendirme saha yerleşimi, elektrik sistemi, ses düzeni stadın ışıklandırması, koltukların montesi, hizmet üniteleri ve diğer detaylar göz önüne alındığında yapılması gereken daha bir hayli iş bulunuyor.
Stadın 30 Ağustos'ta maç oynanabilir hale gelmesi planlanmıştı, ancak gerek inşaat ve ince işler, gerekse stadın sadece çatı maliyeti aydınlatma, ses düzeni haricinde 17 milyon euro tutan ithal malzemeyle, stat inşaatın bitimi sonrası yapılıyor olması, Vodafone Arena'nın 2015 yılı içinde hazır olup olamıyacağı, sezona yetişip yetişemiyeceği merak konusu oluyor.
Son gelişme: Haziran ayı itibariyle yapılmakta olan çatı, yükseklik limitlerini geçtiği için statta çalışmalar durduruldu.


Beşiktaş İnönü Stadı (Vodafon Arena)"09 KASIM 2015"

Beşiktaş İnönü Stadı'nda (Vodafon Arena)sona yaklaşılıyor.
09 Kasım 2015 tarihi itibariyle vinçler çatı kaplama malzemesini taşıyor. Vodafone Arena'da süregelen çalışmalarda çatı bloğu kaldırılma işlemleri sırasında çatının ilk yarısı 27 metre yükseltilmiş oldu. Koltuk montajı, zemin çalışmaları, çatı montajı, locaların hazırlanmasından sonra üç ay kadar da saha içi çim serme işlemi sürecek.


Stadın
Dolmabahçe'den tarihi kulelere doğru 29 Kasım 2015 tarihli durumu. Statta çatı monte çalışmaları sürüyor.

 
Bu Mabet bu vadiye daha inşaası bitmeden büyük geldi...
Seyirlik panaromada görülebilecek ne deniz , ne de yeşil alan kalmadı.
Dolmabahçe Camii adeta yok oldu, Dolmabahçe saat kulesi minicik haliyle kaybolup gitti .
2015 yılı Ocak ayının sonuna gelindiği şu dönemde stadın daha çatısı tamamlanmadı, stat bittiğinde çatının kot seviyesi daha da yükselmiş olacak, tarihi kulelerin bulunduğu deniz tarafı üzerinden yakında Beylerbeyi, Üsküdar, Salacak sahili de görünmeyecek. Bir avuç vadide bulunan Gök Kafes'ten sonra stat hava akımını da engelleyecek.
Zeminden itibaren derine inilmesine rağmen 52 bin kişilik stat, Beşiktaş'ın seyircisinin ihtiyacını karşılamayacak, kapasite asla yetmeyecek. Maça giremeyenler dışarda kalacak, maç olduğu gün erken saatlerden itibaren sahil yolu ve tünel yolu kilit olacak, tünel içinde araçlardan oluşan birikimin sonu tüneli aşacak, boğaz köprüsüne gidecek olanlar, gecikecek, maçta sıkıntı olursa veya takım haksız yere yenilirse güvenlik önlemleri de yetersiz kalacak.
Tünelden çıkan araçlar Beşiktaş Köprü istikametine yöneldiğine dikkat edilirse, en azından yeni bir hatla tünelin uzatılması gerekecek, çıkışı Dolmabahçe'den başka bir de Ihlamur tarafına açılma gereksinimi kaçınılmaz olacak
.
(Not: Stat aşamasını gösteren altta ki haberlerin fotoğrafları ile mukayese yapabilirsiniz)


Beşiktaş İnönü Stadı, 27 Ağustos 2014 Tarihi İtibariyle Son Durumu
Beşiktaş Stadında 27 Ağustos öğleden sonrasında çekilen bu fotoğrafta stadın Maçka yönüne bakan kapalı tribün basamakları neredeyse bittiği görülüyor. Buna karşın, kapalı tribünün her iki yanında alt yapı çalışmaları tamamlansa da tribün inşaatında henüz yapılmış olan kapalı tribün hizasına gelinemedi.
Gazhane tabir edilen kale arkası, deniz tarafı ve Ayazpaşa tarafında ise henüz stad tribün temelleri bile yok.
Stat inşaatının şu haliyle yüzde ellisi bitti denemiyor.
İki kale arkası bir kapalı tribün ile saha içi inşaatı devam ediyor.

2013 yılı 3 Haziran'da başlayan yıkım sonu başlayan inşaat devam ederken eski adıyla Numaralı Tribün tarafında rastlanan sert kayalar nedeniyle kazık çakma yöntemi burada yavaşladı. Toprak hafriyatı bitiminde burada da tribün inşaatı başlayacak.

 
Beşiktaş İnönü Stadı'nda 25.NİSAN.2014 tarihi itibariyle Son Durum
Beşiktaş Stadında tempolu çalışma devam ediyor. Stadın Maçka yönüne bakan kapalı tribün basamakları neredeyse bitti, Gazhane tabir edilen kale arkası tarafında ise alt yapı çalışmaları tamamlanarak tribün inşaatına başlandı.
Stadın Gümüşsuyu tarafında ise Dolmabahçe'ye inen yolun güvenliği için çakılan kazıklarla zemin sabitleştirmesi yapıldı. Sıra buradaki tribünlerin inşasına gelmiş görünüyor.
Saha içi çalışmaları eski zemine göre daha aşağıdan başlayan kot seviyesi ile birlikte stadın deniz tarafına bakan kısmında bulunan müze bölümü ve yıkılmayan kuleler eski duruma oranla daha yüksek görünüm kazandı.


“Beşiktaş İnönü Stadı Yerin Dibine Gömüldü”.
Geçtiğimiz yıl yıkılarak yeniden projelendirilip dere yatağında ki yerinde yeniden inşaatına başlanan Beşiktaş İnönü Stadında üç vardiye halinde çalışmalar devam ediyor.
Öncelikle 30 metre derinliğe çakılan kazıklarla vadide toprak çökmesine karşı zemin sabitlemesi yapılan statta, toprak hafriyatı çalışmaları sonucu deniz seviyesine kadar inildi. Eski stadın yol hizasında olan zemini bu defa daha derine yerleştirildi. Uzaktan genel manzaraya bakıldığında avuç içi gibi çukurda kalan ve uzun süre su boşaltılan stad temeli alanında, yeraltı sularının toplanması nedeniyle zeminin su izalasyonu büyük önem taşıyor.
Toprak zemine çakılan kazık boylarından ve eski stadın müze kulelerin hizasından, stadın ne kadar derine yapıldığı çok açık şekilde görmek mümkün olabiliyor. Tribünlerin başladığı basamakların saha içine olan yakınlığı, stadın eski stada oranla daha küçük görünmesine neden oluyor.
Stat inşaatını eski "Beleş Tepe" mevkii denilen yoldan merakla izleyip, gün be gün takip eden seyirciler, bu kapasitede ki stadın Beşiktaş seyircisinin ihtiyacını karşılamayacağını, takımın yıldız futbolcu transfer etmesi halinde stadın içine giren kadar dışarda seyirci, taraftar kalacağı endişesi yaşadıklarını belirtiyorlar.
İstanbul siluetinin bu denli gökyüzüne dikine uzadığı bir ortamda stadın gömülmesine bir anlam veremediklerini ve geçtiğimiz kış mevsiminin iklim şartlarının inşaat bakımından uygun gitmesine rağmen yapımına ancak başlanan tribünlerin Mart 2014 tarihine kadar bitirilen bölümüne bakılırsa, stadın Ağustos ayında başlayacak yeni sezona yetişmesi imkansız görünüyor.


İNÖNÜ STADI'NIN TRİBÜNLERİ SUSTU, SAHADA ŞİMDİ KAMYONLARIN MAÇI VAR !!!
 
İşte bir zamanlar heyecanların doruk noktasına eriştiği, yerin göğün gol sesleriyle çınladığı Mithatpaşa ve sonradan Beşiktaş İnönü Stadı olarak anılan tarihi mabed, 01. Eylül.2013 sabahı bu durumdaydı.
Yeni açık gazhane tarafı yerle bir olmuş, kapalı tribün yıkımı ise bitti bitiyordu. Her yerinde ayrı bir hatıra taşıyan stat sadece futbol maçlarına değil, 23 Nisan, 30. Ağustos, 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı gösterilerine, The Scorpions, Bon Jovi, Guns and Rozes, İron Maiden gibi nice grupların konserlerine ev sahipliği yapmış, Madonna, Michael Jackson gibi dünya starlarını şarkıcıları da ağırlamıştı.
Siyah Beyazlı yönetim, 2 Haziran 2013 de başlayan yıkımla stadın yerine 14-15 ay içerisinde yeni bir stad yapmayı planlarken, gelecek sezon Beşiktaş futbol takımının maçlarını kendi evinde oynaması için gayret gösteriyor.
Yeni Açık ve Kapalı tribününün tarihe karışmasının ardından, diğer tribünde de yıkım çalışmaları aralıksız devam ediyor. İnönü Stadı'nda kapalı tribünün çatısı ve sahaya yakın kısmı yıkılırken, etrafa yayılan toz bulutu, sürekli su sıkılmasına rağmen çevreye yayılıyor, kamyonlar gece gündüz hafriyat taşıyor. Bu arada zeminde su çıkmasını normal karşılayan yetkililer, "İnşaat esnasında temel atmadan önce mutlaka su çıkar, inşaat deniz seviyesinin altında tamamlanacak. Yapılacak işlemler deniz seviyesinin altında olacak. Bunun da önlemi var, oradaki su drene edilir, tahliye edilir" şeklinde görüş bildirdiler.
Beton kırıcıların homurtulu sesleri arasında, kamyonlar santra yuvarlağını, yarı sahayı geçmiş, ceza çizgisi içinde paslaşmaya devam ediyorlar, yedek kulübesi ise bir hayli hareketli.

İnönü Stadında son durum. 01 Ekim 2013 günü tribünler yerle bir oldu.
İnönü Stadı Ekim ayı başında bu haldeydi. Deniz tarafında sadece iki kule ve tören kapısı bırakılmış, geriye kalan tüm tribünler yerle bir edilmişti. Kapalı tribün yıkımı Eylül ayı başında bitirildikten hemen sonra Numaralı, Şeref, Basın bölümleriyle de hizmet veren Kapalı tribünün yıkımına geçilmiş, Eylül sonu itibariyle tribünün tamamı, stat isminin bulunduğu kapı da dahil olmak üzere yıkılmıştı. Yıkım sonrası çıkan toprak ve hafriyat Yenikapı'da yapılmakta olan miting alanı dolgusunda kullanmak üzere taşınmıştı.
Halen devam eden saha içi hafriyatı sırasında sert granit türü kaya parçalarına rastlanmayan zeminden çıkarılan gevşek toprak, bu defa başka yerlere kamyonlarla nakledilme işlemi yapılıyor. Bir taraftan zemin sondaj çalışmaları diğer taraftan kısmen beton atılan istinat duvarları çalışmaları devam ediyor.
Statta anıları olanlar, meraklılar, Gazhane tarafında stat yanından geçen yolun korkuluklarına dayanarak tribünsüz kalan statta geçmişi, yaşanmışlıkları
hüzünlü halde anımsıyorlar. Altta stadın 07 Ekim 2013 tarihinde ki durumu.
Eski dere yatağı olan alanda depreme karşı yolun kaymaması için stat çevresine 30 metre derinliğe kazıklar çakılarak zemini sabitleme çalışmaları yapılıyor. Kuleli Tribün basamakları da yıkılarak böylece statta yıkım işlemi tamamlandı.

Rötarlı Metro...
Kar ve sağanaklara teslim olan İstanbul'un arapsaçı benzetmesini aşıp zebzenci düğüm örgülü saçına benzeyen trafik keşmekeşinde her geçen gün artış gözlenirken, yollarda kaybolan zaman, trafikte beklemeler nedeniyle gecikmelere bağlı üretim kayıpları, boşa yanan akaryakıt, çevreye yayılan egzoz gazı ile ortaya çıkan hava kirliliği, araçların aşınan debriyaj balata ve baskıları yüzünden zarara uğrayan milli servetlere bir ölçüde cevap verecek metro ağı için daha hızlı hareket edilmesi isteniyor. Beylikdüzü, İkitelli Sanayi Bölgesi, Olimpiyat köyü, Güneşli, Bahçeşehir, Maslak gibi yerleşim alanlarında hızlı bir ilerleme görüldüğü ve buradaki yoğunluğun artma gösterdiği göz önüne alınırsa, yeni hatlarla metro ağı genişletilerek ulaşımın daha çabuk ve ekonomik hale getirilebilmesi için bu günden ileriye dönük kalıcı çözümler alınması bekleniyor. Kazı çalışmaları sırasında tarihi eserlere rastlanması henüz ihaleye çıkmamış hatların süratle çözüme kavuşturulması İstanbulluların beklentileri arasında yer alırken Yenibosna-Atatürk Havalimanı arası hizmete girerek önemli bir etap tamamlanmış oldu.

EGZOZ ve DUMANI
Trafikte yol alan araçların genellikle egzoz boruları aracın sol tarafına, kaldırıma uzak köşesine yapılır bundan amaç kaldırımda yürüyen, durakta bekleyen yayaların egzozlardan çıkan zehirli gazlardan daha az etkilenmeleridir. Özellikle gün boyu trafikte görevli polislerin yapılan kan tahlillerinde kurşun oranına rastlanmıştır. Yılda en az 100 bin kilometre yol yapan ve sayıları 20 bin civarında olan, kent içi trafiğinde en fazla dolaşan, yakıt harcayan taksilerin neredeyse tamamının egzoz boru çıkışlarının kaldırım tarafına yakın olması ise merak uyandırıyor. Ayrıca mazot pompası ayarsız bazı otobüsler de havayı olumsuz etkiliyor.

KUŞLARIN KAYBOLAN SARAYLARI
Ata yadigarı zarif eserler olan ve mimarinin bir parçası sayılan Kuş Evleri, Serçe Saraylar iklim koşullarının verdiği hasarlar nedeniyle bir bir tahrip oluyor. Ağır kış koşullarında yağmur, soğuk, rüzgar gibi nedenlerle aşınıp, sıcakta ise çatlayıp ufalanan ince işli taş kuş evleri zaman içersinde merdiven ve pencereleri başta olmak üzere yıkılıyor.
Üsküdar Cedid Valide Cami, Ayazma camii duvarlarında görüldüğü gibi oldukça yüksek yerlerde bulunan ve taş işlemeciliğinin en güzel süsleme sanatı örneklerini barındıran kuş evlerine daha fazla yok olmadan temizlik ve bakım gerekiyor.

Araç Çok
Koyacak Yer Yok
İstanbul'un tüm sokakları otopark olarak kullanılıyor.
Bir araçlık yer bulanlar ise kendini şanslı sayıyor.
Araç sahipleri park ihtiyacının acilen karşılanması için kullanılmayan arsaların değerlendirilmesini bekliyorlar.
Kaldırımlara park yapılmaması için gereğinden fazla sık aralıklarla dikilen babalar ise acil durumlarda itfaiye araçlarının geçişine bile imkan vermediği için müdahale ekiplerinin gecikmesine neden oluyor. Bir çok metal yol barikatı itfaiye aracının geçebilmesi için kepçeler yardımı ile kırılıyor.
Deprem durumunda ise ambulans ve yardım araçlarının zamanında olay yerine ulaşabilmesi için kaldırımların emniyet şeridi gibi düşünülmesi gerektiği konuşuluyor.

Ulu Önder Atatürk 29 Ocak 1923'te İzmir Göztepe'de bulunan Muammer Bey'in Beyaz Köşkü'nde kıyılan nikahla eşi Latife Hanım ile evlenmişti.
18 Şubat 1923'te evliliklerinin 19. günü İzmir'den ayrılıp Ankara'ya doğru yola çıkmışlar. İstanbul'da ise Latife Hanım Gümüşsuyu'nda bulunan ahşap konakta kalmış.
Atatürk Dolmabahçe Sarayı'nın yanı sıra bu evde de önemli konuklar ağırlayıp geç saatlere kadar süren görüşmeler yapmış.
Latife Hanım'ın evi zamanla dış etkenlerden tahrip olmuş, 90'lı yıllarda orijinaline sadık kalınarak aynısının yenisi yapılmak üzere yıkılmıştı.
Muhtar Leyla Ildır ile Namık Paşa Sokaklarının köşesişnde bulunan ve yıkımdan hemen sonra yapımına başlanan evin temeli atılıp ikinci kata geçilirken binanın sokağa taştığı gerekçesiyle inşaat durdurulmuştu.
Aradan yıllar geçmesine 2018 yılına gelinmiş olmasına rağmen kaderine terk edilen inşaatın durumunun ne olacağı ve akıbetinin nasıl sonuçlanacağı merak konusu olarak gizemini koruyor...

Durdurulan inşaatın üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hiç bir müdahale yapılmıyor.

ÇATIDAKİ ÇİRKİNLİK
Büyütmek içi tıklayınızDünyanın gözbebeği fantastik şehir İstanbul, altyapı eksikliği nedeniyle 4 dakika yağan yağmurda bile yolları geçilmez, kaldırımları yürünmez oluyor. Son yıllarda yapılan gökdelenlerle boyu uzayan kente birde tepeden bakınca altyapı kadar yapı üstlerindeki kargaşaya da şahit olunuyor. Turistik Galata Kulesi seyir balkonlarından veya turistik otellerin yoğun olarak bulunduğu ve restoranların üst katlarda yer aldığı Laleli, Taksim gibi bölgelerde görünen manzaralar, estetik dışı görüntü çiziyor. Su depoları, Büyütmek içi tıklayınızantenler, düzensiz kiremitler, borular, kaçak katlar ve göze hoş gelmeyen derme çatma çatı kaplamaları, henüz bir standardı ve çatı yasası olmayan kenti çirkinleştiriyor.
Atatürk Hava Limanı'na inen pilotlar İstanbul'un çok yüksekten görünüşü ile dünyanın en güzel kent görünümüne sahip olduğunu fakat meydana yaklaştıkça betonlaşan kentin "sıvacı malasının" ucundaki harca benzediğini belirtiyorlar.İstanbulda

Olimpiyatın gerçekleşmesi halinde, helikopterle takip edilen maraton koşusunda dünyaya canlı yayında kent merkezi Taksim, veya diğer semtlerdeki çatıların bu çirkin görüntüsünün mü gösterileceği bir başka merak konusu olurken kent, Belediyelerden ilgi bekliyor.

Galata Köprüsü Altı Nihayet...
Dubalar üstünde asırlık tarihi ile hizmet verip, İstanbul'un simgelerinden anılarla dolu Galata Köprüsü geçirdiği bir yangınla devre dışı kalıp Haliç'in derinliklerine çekilmiş. Yerine de kazıklar
üzerine inşa edilen Yeni Galata Köprüsü yapılmıştı. Yıllarcasüren kısır çekişmeler yüzünden köprü altı dükkanları bir türlü açılamamış ve çalışamamıştı. Hasret Haziran ayı başında bitmiş ve köprü altı dükkanları, nihayet müşterilerine kapılarını açmaya başladılar. Bunlardan biri de köprünün Karaköy ayağına yakın olan "New Galata Restaurant". Restoranda ve diğerlerinde, pişirme aracı olarak elektrikli ocaklar ve ızgaralar kullanılıyor. Yeni Galata Köprüsü'ne herhangi bir yangına karşı tedbir olarak, sık aralıklı yangın dolapları yapılırken her priz için tek hat uygulamasına geçilmiş. Köprüde hiçbir şekilde tüp bulundurulup kullanılması yasaklanmış. Dükkanlardan önce amatör balıkçılara yeni balık tutma yerleri, fotoğrafseverlere farklı İstanbul siluetleri, yaşam kompozisyonları sunan köprü, esintili havası, manzarası ile yeni müdavimleri karşılarken İstanbul başka hiçbir yerde karşılaşamayacağınız farklı bir atmosfere kavuşmuş oldu. Köprü altında yürüme alanları, değişik perspektifleri, yanınızdan gelip geçen tekneleri görerek, yemek yiyip, içebileceğiniz gibi dolaşarak alışveriş yapabileceğiniz farklı bir mekana adım atabilirsiniz.
Öte yandan Galata köprüsünün Karaköy ayağında çok sayıda balık satıcısıyla çarşı görünümüne kavuşan balık pazarı yer alıyor. Balık pazarının yanıbaşında ki alanda, sahil boyunca uzanan yeşil alana serpiştirilmiş masalarla Haliç manzaralı açık hava restoranı oluşturulmuş bulunuyor.