................................................................................................................................................ Yazı ve fotoğraflar Haluk Özözlü
50'lerden 2000'lere uzanan MODA RÜZGARI
Yarı belgesel nostalji tadında ki bu çalışmada 1950 li yıllardan itibaren moda dünyasına bakmaya başlıyor, o günlerden bugünlere gelişimi, nelerin benimsenip moda olduğunu, modaya etki eden faktörleri, defile ve mankenleri sıralarken zaman yolculuğuna çıkıyoruz.
Türkiye’de her dönem moda merkezi İstanbul’du, Beyoğlu’ydu. Park Otel, Pera Palas, Hilton gibi büyük otellerde düzenlenen balolar, düğünler, güzellik yarışmalarıydı. Bu salonlar, TV nin yayında olmadığı 1968 öncesi yıllarda giyimlerden örnekleri herkesin birbirinin üzerinde görebildiği müstesna yerlerdi. Modacı yoktu, Resmi Büyütmek için TIKLAYINpratikten yetişme terziler vardı, ısmarlama dikim çok gelişmişti, hazır giyim ise sınırlıydı.

Kadın Modası
50’li yıllarda kadın modasının en ünlü kıyafetleri rop, tayyör, mantolardı. Konfeksiyon gelişmediği için elbiseler özel terzilere defalarca provaya gidilerek diktirilir, sonrada kabul günlerinde arkadaş toplantılarında, davetler ve okul balolarında giyilirdi.
Elbise beğenilmişse kime diktirdin diye sorulunca, terzinin ünü hanımlar arasında kendiliğinden ağızdan ağza yayılır, terziye elbise diktirmek için, günler, haftalar öncesinden randevular alınır, bir elbise için en az dört beş defa provaya gidilirdi. Terziler umumiyetle de evinde çalışırdı.
Yarı dikilmiş elbisenin provasına gelen elbise sahibi etrafında dönerken, yardımcısı iğnelik tutar, terzi bu iğnelerin bir kaçını iki dudağı arasında tutup sonra elbise sahibi üzerinde kumaşa iğneler, etek boyunu ayarlar, kolları oturtulur, sırt, göğüs pensleri, teyeller atılır, tekrar prova randevusu verilirdi. Son provada pot yapan yerler varsa sökülür, yeniden dikilir, elbiseye bir, iki aydan önce kavuşulmazdı.
Elbiseler dikilirken bir yandan da düğmeler seçilir, gerekiyorsa düğmeler ve kemer tokası aynı kumaştan kaplatılmak üzere Beyoğlu Avrupa Pasajı veya Hazzo Pulo Pasajında ki düğmecilere sipariş verilirdi. Aynı yerlerde piliciler de vardı, pili santim aralıkları siparişe göre yapılırdı.

Patronlu Burda Mecmuası
Terziye verilecek ücreti yüksek bulanlar ise Almanların gözde mecmuası BURDA Magazin’den model beğenir, dergi içinden çıkan kalıp ekinden beğendikleri modelin patronunu çıkarıp kendileri dikerdi.
Resmi Büyütmek için TIKLAYINBURDA Magazin tekti, yılların modası Burda’dan takip edilir, her sayısı için bayilere defalarca yeni sayı çıktımı diye sorulurdu. Dergiyi ilk alıp seçtiği modeli hemen dikmeye başlayan kadın, kabul gününde yeni modeli giymenin hazzını yaşardı.
Dikilen veya hazır alınan elbise’nin, mantonun modası da öyle hemen geçmez, birkaç sezon sürerdi.

Kadın çorapları arkasında tek cizgi vardı. Giyim sırasında çizginin düz ve dik olmasına çok dikkat edilirdi. jartiyer takmayan kadınlar çorap konşlarına çorap sarkmasın diye lastik takarlardı.
Sutyenlerin yapımı konikti, uçları mermi gibi sivriydi, beyaz, ten rengi, siyah dışında fazla renkte olmazlardı.
Kombinezon, jartiyer, korse iç çamaşırların vazgeçilmezi olurken, kadını gösterişli kılan Vizon veya Astragan tür kürklerdi.
Her kadının mutlaka bir kürkü veya yakasında kürkten bir aksesuarı olan kıyafeti vardı.
Beyoğlu’nda en az 7-8 tanınmış kürk mağazası çalışırdı. Kürkler çok pahalıydı, vestiyere bile bırakılmazdı, yurt dışına kürkle çıkılıyorsa girişte problem yaşanmasın diye pasaporta yazılır, deklere edilirdi.
Süslü hanımefendileri, şık beyfendileri en çok Beyoğlu İstiklal Caddesinde görürdünüz, arzı endam yürünen yer burasıydı, en iyi elbiseler buraya çıkarken giyilirdi.
İzmir Konak, Ankara Kızılay Caddeleri de ünlüydüler, tanınmış butikleri vardı ama Beyoğlu kadar değildiler. Basında yer alan cemiyet haberleri de zaten Lebon, Markiz, gibi pastanelerden, Park Otel, Pera Palas, daha sonraları Hilton Havuz başı gibi yerlerden çıkardı.

Resmi Büyütmek için TIKLAYINÇiçekli, fiyonklu, geniş kenarlı, tüllü, tüylü şapkalar
Hanımlar 50’li yıllarda şapkalara ayrı bir önem verirlerdi. Geniş kenarlı Fransız kumaşından yapılma şapkaları tercih ederler, şapkaları hafif yana eğik taşırlar, bazı şapkaların önünde burun hizasına dek hafif bir tül de olurdu. Madam Katia en ünlü şapkacıydı. Şapka çeşidi ve miktarı o kadar çoktu ki, vitrininde gördüğünüz beğendiğiniz şapkayı ısmalama yaptırmak yerine satın alabilirdiniz. şapka kutusuna konur, ihtişamla taşınırdı.
Ellerde ise dirseğe kadar beyaz eldiven takılır, kola da takılan sert hatlı çantalar, kelebek gözlükler, perma veya permanat saçlar, döpiyes, rop, tayyörleri tamamlardı.
Ayakkabı seçimlerinde bej, kahverengi siyah ilk tercih edilen renkler olup, topuklar kısa ve kalındı, çanta ve ayakkabının aynı renk olmasına özen gösterilirdi. Aynı özen, ruj ve oje için de geçerliydi. 50’li li yılların makyaj malzemeleri de renk skalası kısırdı, ara tonlar, renk karışımları, gölgelendirmeler bilinmezdi. Her kadın kendi makyajını kendi yapardı, yüze bol miktarda pudra, elmacık kemikleri hizasına gürbüz köy çocukları gibi kırmızı allık, gözlere Hint kadınlarıgibi siyah sürme, göz kapaklarına genellikle yeşil sürülür, dudaklar kırmızı ruj, tırnaklar kırmızı ojelendirilirdi. Makyajın sonunda yüzün münasip yerine genellikle yanak dudak arası bir yere siyah göz kalemiyle suni ben yapılır, elbise yakasına gösterişli bir broş takılırdı.

Erkek Modası
Resmi Büyütmek için TIKLAYINErkeklerde genellikle en çok giyilip kullanılan yaka uçları kıvrılmaması için balina denilen plastik şeritlerle takviyeli beyaz kolalı gömleklerdi.
Mahalle aralarında kolacılar bu nedenle çok iş yaparlardı. Bunlar evde yıkanmış, kendilerine bırakılan beyaz gömlekleri ütüler, yakalarını kolalayıp sertleştirirlerdi. Ismarlama gömlekler dikilirken çift yakalı, yani yedekli yapılırdı, yaka kıvrım yeri çitilemekten aşınınca sökülür yerine yedek yaka takılırdı. Klasik üç düğme veya dört düğme tek yırtmaçlı veya çift yırtmaçlı jaketler, takım elbiseler siyah ve lacivert renk hâkimiyetindeydi, çizgili veya ekose olanlarda vardı.
Paltolar, montgomer, trençkotlar, fötr ve baston gibi kullanılan şemsiyelerle 1955 – 57 yıllarına gelindi.
57 lerden itibaren erkek modasında naylon egemen oldu. Naylon, ilk önce yıkamaktan, çivitle kaynatmaktan yaka rengi azan, sararan gömleklerin yerinde görüldü, çok geçmeden kumaş gömleklerin yerini aldı. Kir tutmuyordu, kolay yıkanıyor, çabuk kuruyordu, ütü bile istemiyordu. Yıka, as, giy lafı dillerde dolaşırken, “Kom” marka beyaz naylon gömlekler tüm erkeklerin bedenini sarar oldu. Hafif transparan olan bu gömlekler giyilince ön cebe yurt dışından gelen birine sipariş edilmiş veya hava meydanı girişinde ki free-shop dükkanlardan temin edilmiş, belki de tombacılardan kazanılmış yabancı marka Pall Mall, Kent, Marlboro marka bir paket sigara konuldu mu giyenin havasına diyecek yoktu.
Resmi Büyütmek için TIKLAYINNaylon ham maddesinden yapılma imperteks birden bire ağır ve yağmur yiyince ağırlaşan paltoların en büyük rakibi oldu, akabinde paltoların saltanatına son verdi.
İmperteks hafifti, katlanınca el kadar bir çanta olabiliyordu, hatta bazıları defter kadar bir torbanın bir karış boyunda fermuarını açınca imperteks giyilebiliyordu.
İmpertekslerin beli kemerliydi haki, siyah, gri tonlarındaydı, her renk takım elbise ile uyumluydu, suyu emmiyordu, buruşmuyordu, pahalı değildi, hızla yaygınlaştı.
Tek kusuru vardı, yürürken ellerinizi iki yana sallarken hişt hişt veya fışır fışır diye ifade edebileceğim gövdeye kolların temasıyla oluşan bir ses çıkarırdı.
50’li yılların öncesinden 60’lı yılların sonrasına kadar olgun erkeklerde fötr şapka her zaman kullanıldı. Beyoğlu’nda, Sirkeci’de sadece fötr şapka satan mağazalar vardı.
Islanıp zamanla deforme olan şapkalar ise yeniden kalıplanmak üzere Beyoğlu Tünel, Galipdede Yokuşunda bulunan şapkacı Pepo’ya bırakılır, Pepo tahta kalıba yerleştirip, buharla ütülediği şapkaları bir süre kalıpta bekleterek eski formlarına kavuştururdu.

60 lara doğru gelindiğinde modada ki değişim hızlandı
Kıyafetine dikkat eden beylerde önden tek veya çift düğme balıksırtı gri jaket, lacivert pantolon, bağcıklı siyah lord ayakkabı modası gelişirken, sportif hatlar ön plana çıktı. Yine bu yıllarda jaketin en çabuk aşınan dirsek kısmına deri yamalar dikilmeye başladı, bu moda deri veya yün deri kombine montlarda, kazaklarda kullanıldı. Orta yaşlı beylerin vazgeçilmezi kaşmir paltolar varlık timsali pahalı ve ağırlık kazandıran patron işiydi.
Ne var ki İstanbul’un kışı zaten kısaydı, çok da sert geçmezdi, yağış kardan ziyade yağmur olarak düştüğü için kaşmir palto çok tutulmadı.
Palto yerine imperteksin gelişmişi diyebileceğimiz pardesü tercih edilmeye başladı. Altınyıldız, Baranko birinci marka oluvermişti, siyah, füme veya lacivert bir pardesü, giyene ciddiyet, resmiyet, sportif, dinamik hava kazandırırdı. Mutlaka siyah şifre kilitli, James Bond türü bir çanta ile tipik iş adamı görüntüsüne bürünülürdü.
Pantolonlarda imrenilen Amerikan malı blucin markası Levis, bizde de yerli Kot marka vardı. Bu pantolonlar bir tür iş pantolonuydu, dayanıklıydı, ütü istemezdi, yıka yıka giy türündendi, sonuçta amele pantolonu gözüyle bakılırdı. Blucinlerle beraber iri tokalı geniş palaska gibi enli kemerler yaygınlaştı. Pantolon köprüleri ön plana çıkmaya başladı. Eğer sipariş üzerine ısmarlama pantolon dikiliyorsa terziler pantolon ölçüsü alırken paça boyunu, düz mü, duble paçamı diye sorar gibi kemer köprü boyunu da sorarlardı. Bir erkek ne kadar çok anahtar taşıyorsa o kadar varlıklıydı imajı yayılmaya başlamıştı. Bu bir bakıma dış kapı, iç kapı anahtarı, dolap anahtarı, kontak anahtarı onun ne çok şeye sahip olduğunun göstergesiydi, kendi başına açıp girdiği evi var demekti. Anahtarlar demet halinde pantolonun ön köprüsüne takılırdı, biraz da cepte şişkinlik yapmaması için bu yol benimsenmişti, bir tür hava atış şekliydi.
60’lara gelmeden önce de pantolonun arka cebinde ayna tarak seti taşınırdı. Asker aynası denilen avuç içi aynaları 7-8 cm çapında yuvarlak arkası teneke bir aynaydı, çoğu kez arka teneke yüzünde horoz resmi olurdu, sokaklarda işporta çek çek arabalarında bile satılırdı, alıcısı çoktu, tarak ise plastik ve küçüktü. Delikanlı saçına Necip Bey briyantini sürüp çıkmışsa, gün boyunca arka cebinden çıkardığı ayna tarak seti yardımıyla saçlarını tavuk kanadı gibi iki yana tarardı. James Dean, Elvis Presley, Dean Martin saç modası almış yürümüştü. Sonraki yıllarda tarak ayna seti kullanımı yerini parmakla tarama şekline bıraktı. Amerikan askerlerinin saç tıraşı benimsendi, berbere giden gençler saçlar Amerikan modeli olsun demeye başladılar. Bu modelde önler yukarı doğru dik, makasla kısa, yanlar kulak üstü iyice açılıp makine ile dipten kesiliyordu.
Alaburus, asker traşı denilen 1-2-3 numara saç modelleri veya garson boy tip saç kesimi kullanılmaz olmuştu.

Resmi Büyütmek için TIKLAYINKösele deri ayakkabılar
Ayakkabılar ya tek renk ya da Borsalino modası diye adlandırılan burun ucu ve topuk bölümü kahverengi beyaz veya siyah beyaz gibi iki renkti ve herkes kösele deri ayakkabı giyerdi, ayakkabı boyacıları, lostra salonları bu yüzden iyi iş yapardı, ayakkabılar rugan gibi boyanır, parıl parıl parlardı. Ayakkabıların burunlarına ve ökçelerine demir çakılırdı, her adım atışta demir ses yapardı, sonraları kabara, daha sonraları sadece iri başlı çivi çakılır oldu, vazgeçildi topukta sert lastik kapağa dönüldü.
Kösele deri ayakkabı modasından başka sadece lastik iş çizmesi vardı, bir de beden derslerinde giyilen kes lastik ayakkabılar. Kundura tamircileri ayakkabının yüzü, deri kısmı temiz ve kullanılabilir durumdaysa, aşınıp, incelmiş, delinmiş alt kösele kısmına yarım pençe, tam pençe, gizli pençe yaparak tabanı değiştirir, ayakkabılara ömür katardı. Kösele deri ayakkabılara alternatif süet, suni deri potinler görülmeye başladı, onları körüklü çizmeler, onları da mes’in topuklusuna benzer, konçları lastikli, ayağı çorap gibi tek parça saran, yarım bot Beatles modelleri takip etti.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN62 den itibaren The Beatles grubunun doğuşuyla beraber modada yeni bir çığır açıldı
Mini etek, kadın modasında bir devrim, moda da bir kilometre taşıydı.
Mini etek dediysem ilk çıkışında etek boyu henüz diz kapağının iki parmak üstüydü. Mini giyen bir kadın oturunca zaten o etek boyu tüm çekiştirmelere rağmen diz kapağının bir karış üstüne çıkardı, frikik vermek kaçınılmaz olurdu.
Otomobil içleri, sinema fuayeleri, bar, kafe gibi haftasonu kalabalık olan yerler, merdivenler en çok frikik rastlanan yerlerdi.

Saçlar uzun tutulmaya başladı
Mini, maksi, midi olarak anılan etek boylarıyla beraber bacağı sıkıca saran buruşuk deri çorap çizmeler, diz kapağını aşan boyda Napolyon çizmeler ayaktan yukarı çıktıkça, etekler iyiden iyiye kısalmaya başlamıştı. İnce ve yüksek topuklar, sivri burunlar, siyah renkli file çorapları giyenlere defalarca bakılır da bakılırdı. Miniyi bacağı uzun olan da, şişman olan da giyiyordu.
Yerler, yollar, kaldırımlar çamur içindeydi, asfalt yol azdı, yan yollardan ana yola çıkana dek araçların çamurlukları içine sıvanan çamurlar, ana yola Resmi Büyütmek için TIKLAYINtaşınır, yağışın etkisiyle çözülür, araçların altından su yerine çamur akardı, çamur kaldırımlara kadar yayılır, kent içinde otomobillerin cam silecekleri sağa sola gidip geldikçe çamur silerdi.
Böylesi çamurlu zeminlere rağmen İspanyol paça modası başladı. İspanyol paça dediğimiz geniş paçalara, kadınların ayak bileklerinden yükselen üst kısımlarına çoraplarına, çizmelerinin konçlarına kadar çamur damlaları sıçrar yapışırdı.
Hızlı yürümek imkânsızdı. İspanyol paçalar kuruduktan sonra fırçayla paça çamurları temizlenir, ütülenir tekrar giyilirdi, bir Beyoğlu turu sonrası yine aynısı tekrarlanırdı. Paçalar 36- 42 cm ye kadar olurdu, espri bile yapılmıştı “Paçası öyle geniş ki adım atınca sokağın köşesini ondan önce dönüyor” denirdi. İspanyol paça modası yıllarca sürdü, bunun bir nedeni de altı yüksek sabo ayakkabıların kadın erkek herkes tarafından kullanılmasıydı. Özellikle kısa boylu olanlar altı mantar tabanlı, apartman topuk denilen bu saboları giydiklerinde paçanın altında görünmese de kişiye en az 15 cm uzun boy kazandırıyordu.
Sahne sanatçıları görünümlerine artı boy kazandırdığı için kullanımda örnek teşkil ediyorlardı. Zeki Müren lame sabo çizmeleri giymesi gazetelerde tek başına haberdi.
Bülent, Fevzi, Goya, Far, Maymunlu, ayakkabı, çizme modasının öncüleriydiler. Beykoz kundura ise evladiyelik ayakkabılar yapardı, Sirkeci Sümerbank mağazasında küt burun az model vardı ama sağlamlıkta üstüne yoktu.
Sümerbank çizgili pijamada da adeta patent sahibiydi. Jaket, pantolon, okul üniforması Beyoğlu Tünel GS arasında bulunan Mayer ve Lion mağazalarından alınırdı. Balo, iş yemeği kıyafeti, Smokin kiralamada Horozlu Konfeksiyon yıllarca Tünel Mağazasında hizmet verdi. Bez mendiller, iç çamaşırları Lazzaro Frankodan, gömlekler Beyoğlu Balık Pazarı girişinde ki Martino’dan, kumaşlar Beyoğlu İliyada Kumaş Mağazasından, Elmadağ’da Altınyıldız Mağazasından, Eminönü’nde günümüzde şemsiyeci olarak halen faaliyetine devam eden dükkânın yanında ki Suraski’den, KBK kumaş mağazasından alınırdı. Sultanhamam Kurşunlu Kumaş Mağazası ve Kula Mensucat da tanınmış kumaş markalarıydı.
Düz paça pantolon için 1.10 cm yeterli olurken, paça duble, yüksek bel isteniyorsa 1.20 ve biraz fazlası pantolonluk kumaş kestirilirdi. Kaşe kumaşlar sonrası terilen kumaş türü popüler olmuştu, çok oturunca kumaş parlama yapardı. Orta halli ailelerde yaygındı, “o zaman kumaş daha taş gibi” diyerek pantolon sökülür ters yüz yapılıp, yeniden dikilirdi bu işleme “Tornistan” denirdi.

Rock Modası
Rock müzik fırtınası sadece müzikte değil, modada, güzel sanatlarda her yerde esiyordu. Moda bu yeni tür müzik akımından çok etkilenmişti, Beyoğlu’nda Londra’nın Carnaby Streeat , Piccadily havası sezinleniyordu, renklenmişti, pop art belirtileri vardı. Uzun saçlı gençlere daha sık rastlanıyor, konserlerde moda daha belirgin görülüyordu. Küfeli Pazar hamalından, evlere tüp gaz getiren görevliye dek zengin fakir, yaşlı genç uzun saç benimsenmişti. Fitaş Dünya Sinemaları Pasajı içindeki Mudo, Erdoğan, Ayakkabıcı Sabo, Şeref Kundura, Beyoğlu Galeri Edip, Vakko, Çift Geyik Karaca triko mağazaları vitrinlerine ne koymuş diye daha sık bakılır olmuştu.
1967-68 yıllarıydı, Ye Ye Kuruyemiş karşısında GS ya yakın beş altı katlı bir bina ismini yanlış hatırlamıyorsam ABC butik ismiyle çok görkemli bir açılış yapmıştı. Bina baştan aşağı içi dışı Londra butikleri gibi çarpıcı renklerle pop art desenli boyanmıştı. Her kattan dışarı taşan müzik duyuluyordu, pencerelerden broşürler atılıyordu, tezgâhtarlar arkadaş gibi samimiydi, butik duvarlarında starların afişleri, bir hareket, bir renk cümbüşü, müthiş kıyafetler, baş döndüren bir telaş vardı.
Müzikle alışveriş harikaydı, ne var ki ömrü uzun soluklu olamadı, kısa süre sonra kapandı.
Klasik fikirler, alışkanlıklar aşılmaya başladı, giyim tarzı kalıplara başkaldırı olarak da tanımlanabilirdi, kravatlı takım elbisenin altına lastik beden ayakkabısı conversler giyiliyordu, akım Beatles’in beyni John Lennon la başlamıştı. TV yayını olmamasına rağmen Beyoğlu’nda bir yürüyüşte modanın çizgileri belli olur, akım çok çabuk yayılırdı. Dergi, magazin okuru çoktu, öğrencilerin çoğu aylık müzik mecmuası Bravo, Pop, Salut les Copeins, Giovani, Melody Maker gibi müzik magazinleri takip eder, starların giydiklerini sıcağı sıcağına uygulardı. John Lennon’un tel çerçeve yuvarlak gözlüklerini Beyoğlu Emgen de bulabilir, takıp kullananlara rastlardınız.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Moda renklendi
Dave Dee, Dozy Beaky, Mich &Tich grubunun başlattığı renkli kumaş gömlekler, önü arkası başka renk parçalı pantolonlar bir ilkti. Gömlekte beyaz hâkimiyetiyle gelinen o yıllara, yani 1966-67 lere kadar, hiç kimse sapsarı, turuncu, mavi, yeşil, mor, kırmızı düz renk kumaş gömlek giymemişti.
Hiç kimsenin gömlek yakaları uzun değildi, gömleklerin kol ağzında üç dört düğme, omzunda apolet olmazdı. Sümerbank’tan alınan düz ve koyu renk Resmi Büyütmek için TIKLAYINpoplin kumaşlardan gömlekçiler ısmarlama gömlek dikmeye başladılar. Pantolonlarda paçada düğme, toka, yırtmaç, fermuar, kapaklı cepler değişik tasarımlar dikkat çekti. Gençler lastikli pantolon askıları kullanır oldular. Kravatlar etek gibi geniş, düğümler börek gibi olurdu. Papyon kravat modası da vardı. Galeri Edip ve Vakko mağazasında birbirine benzemeyen desenlerde kelebek kanadı gibi geniş kulaklı papyonlar kadife bir jaket içinde bambaşka görünürdü. Zengin çeşit içeren Vakko ipek kravatları da bir başkaydı. Kol düğmesi, rozet takan neredeyse kalmamıştı, kravat iğnesi yerine ip kravat kullanılır olmuştu. Şemsiyeler daha zarifti henüz katlanır olmasa da kabzaları bambuydu, taşımak zevkti, en pahalısı Dupont marka olanıydı. Bileklere iri taneli 900 ayar gümüşten Kapalıçarşı da yapılma künyeler takıldı, parmaklar ise bol yüzüklüydü, en çok da Barış Manço uygulardı.
Blucin iyice yaygınlaşmış gençler cin pantolondan başka pantolon giymez olmuşlardı.
Resmi Büyütmek için TIKLAYINBir aralar eskimesi, ağarması için taşlanan, fırçalanan, deniz suyunda bile yıkanan, hipo çamaşır suyu sürülen blucinlerin ütü yerlerine önden arkadan, yukardan aşağıya dikiş atıldı, sürekli bıçak gibi ütülü görünüm sağlandı!
60’lı yılların ikinci yarısından sonra Beyoğlu Vakko’nun karşı sırasında açılan Galeri Edip erkek modasında butikten ötede bir yerdeydi. Erkek modası rock çizgilerini çok yakından takip eder, yansıtırdı.
Satın alacağınız redingot benzeri tasarım bir jaketle veya bele kadar penslerle dar gelip sonra etekleri genişleyenderin fakat düğmeli yırmaçlı dik ve bebe yakalı bir pardesü ile sahneye bile çıkılabilirdi. Vitrine konulanlar biraz fiyatlıydı ama numune gibiydi, satılınca aynısından ikincisini bulma imkanı yoktu. Galeri Edip’de her reyon ayrı güzeldi, hiçbir şey almasanız bile mağazada dolaşmak, müzik dinlemek, fotoğraf çektirmek, plaklara bakmak gençlerde tutkuya dönüşmüştü.

Resmi Büyütmek için TIKLAYINGençler tek marka Levis ile yetinmediler, cinlerin daha açık renkli olan Lee, Wrangler marka ve modellerini aradılar, Tophane de bulunan Amerikan Pazarı dükkânları cin yetiştiremez oldular.
Cinler ilk alındığında kazık gibi kaskatı sert olurdu, yeni cini giymek pek hoş olmazdı, makbul olanı eskimiş olanıydı.
Yurt dışından yolcu beraberinde binbir zorlukla getirilmiş yeni blucinlerin fiyatlarıyla yarışamayanlar ikinci ele yöneldi, bu tip pantolonların bulunduğu yer ise Kapalıçarşı’ydı.
İstanbul Sultanahmet çevresi hippilerin merkezi, Sultanahmet Meydanı ise Nepal, Katmandu’ya otobüs kalktığı yıllardı, şaka gibi gelirdi otobüsün üzerinde Sultanahmet-Nepal yazan tabela asılırdı. Turistlerin baba dedikleri beline kadar uzun saçlı Yener Baba, Pudding Shop’un yan sokağında zeminde ki lokantasında parasız kalanlara bedava yemek verir, lokantanın yeri turistlerin mektuplarına adres olurdu. Yolsuz kalan turistler çoğu zaman çiçekli postlarını, blucinlerini Sultanahmet ve Kapalıçarşı’da satarlardı. Kapalıçarşı’da istenilen beden cin bulunuyordu. Kız erkek ayırt etmeksizin blucin gibi askeri renkte parkalar, kabanlar, asker postalları, haki renkli çantalar inanılmaz sayıda alıcı buluyordu, parka, postal adeta gençliğin üniforması durumuna gelmişti. İstisnasız herkes ya kabanlı ya parkalıydı.
Uzay modası, uniseks kıyafetler derken komu fule arazi kıyafetleri benimsendi. Bunlara önce kalın, sonra ince fitilli kadifeden yapılmış pantolon ve jaketler eklendi. Balıkçı denilen baklava desenli boğazlı kazak modası tavan yapmıştı.
Önce maksi ardından midi
Resmi Büyütmek için TIKLAYINKış mevsimiyle beraber kadınların benimsediği mini etek yine giyiliyordu ama yollarda çok sık görünmez olmuştu. Etek hizasının üzerinde olan kabanlar bu defa uzamış etek boyu paltolarda maksi adı altında mininin tam tersi topuklara kadar sarkmıştı. Sokaklarda maksi giyenler bu kapalı maksilerin içine daha da cüretkâr miniler giyip diskolalara, kafelere, sinemalara bu kıyafetlerle giderek erkeklerin başlarını döndürüp dikkat çekmeye başladılar. Birçok genç gördüklerine inanamaz olmuştu, tenis eteği boyunda ki etekler dilden dile anlatılır oldu, bu boy etek giyen bir kadının bar taburesine, koltuğa oturması imkânsızdı. Çok geçmeden 76’tı defilelerinde görülmeye başlayan mini şort çılgınlığı bizde de yayıldı, mini etek kadar tutmadı, bermuda modeli de denendi olmadı, mini maksi arası ikisinin ortası bulundu midi etek mini ve maksinin pabucunu dama atıp, hitap kitlesini genişleterek yerini sağlamlaştırdı. Eteklerin boyu gibi yapılan kumaşları da, modelleri de değişti. Pilili olan da vardı, esnek olan jarse kumaşından da yapılan da. Hatları belirgin şekilde ortaya çıkaran dar bir etek, vücudu sımsıkı sarınca daracık bir pantolondan beter tahrik edici görünürdü. Çok geçmeden kadınlarda pantolon eteğin yerini aldı, neredeyse etek giyen kadına rastlanmaz oldu. Bütün anlattıklarım günlük hayatta sokakta gençler tarafından giyilen benimsenen modaydı. Fularlı beyler, şal, kaşkol takanlar hanımlar kıyafetlerini değiştirmediler. Neyir, Karaca trikoları, tunikleri giyenler, kloş evaze etekler, reglân kollar, bebe yakalar, güllü, dallı, çiçekli emprime desenler, Şile bezi bluzlar, yaz aylarında Espadrills bez ayakkabılar kullanılmaya devam etti.
Birçok eve alınan triko makinesinde dokunan çorap, triko imali başlamıştı. Buna rağmen çile çile satın alınan yünlerle el yapımı şallar, balıkçı kazaklar, yelekler, etekler, hırkalar örülüp sokaklarda giyildi. Akıllar hep Shetland kazaklarda, lastik örgülü bol moher kazaklarda kaldı.

Vatkalar virüs gibi yayıldı
70'li yılların sonlarına doğru birden bire vatka modası başladı, çığ gibi yayıldı, vatkalar alınıyor, tüm giyeceklere bluzlar, gömlekler, kazaklar dahil, jaketlere, pardesülere varıncaya dek her kıyafetin her iki omuzlarına ya dikildi ya yapıştırıldı. Düşük omuzlu hanımlar beyler artık cetfel gibi dimdik omuzlara sahip görünüyordu. Boy uzatan sabo ayakkabılar sonrasında omuzların da dümdüz olması ile hemen hemen herkes atletik vücutlu görünmeye başladı.
Kısa süre sonra vatkalı bir gömlek üzerine jaket veya vatkalı jaket üzerine vatkalı pardesüler giyilince omuzlar aşırı yükseldi, kambur kuş kanadı gibi sakil görüntüler oluşturanlar da oldu. Vatka modası iyiydi de sağa sola kaymaması için sabitlemek gerekiyordu, bu sefer de yıkama kuru temizle sırasında vatkaların çıkarılması mecburiyeti doğdu. Çok geçmeden vatka rüzgarı da dindi abartılı omuzlar normale döndü.

80’li yıllarla beraber Beyoğlu’na yeni bir rakip oluşmaya başladı, Vakko, Beymen gibi ünlü moda markaları yeni şubelerini Nişantaşı, Osmanbey gibi semtlerde açmaya başladılar. Nişantaşı Rumeli Caddesi’ne paralel sokaklardaki apartmanların üst katlarına kadar kumaş depoları, dikim evleri, dikiş atölyeleri yerleşti. Beyoğlu banka şubeleriyle dolarken, Rumeli Caddesi yabancı markaların da ilgisiyle butik ağırlıklı yeni bir moda merkezine dönüşmeye başladı, Kadıköy Bağdat Caddesi marka olmuş modayı takip eden butikleriyle, “Moda da bende varım” sinyalleri vermeye başlamıştı.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Defileler mankenler
70’li yıllara gelindiğinde defile sayısı da artmıştı neredeyse her hafta bir otelin salonunda, Hidiv Kasrında, Beylerbeyi Pembe Köşk’te, Fuarlarda, özel mekanlarda, dahası ülkeye gelen turistlere yemek sonrası lokallerde bile mutlaka bir defileye rastlanırdı.
Dönemin ünlü mankenleri arasında ilk sıralarda Figen Erman, Sema German, Füsun Ayanoğlu, siyahi manken Füsun Özmen gibi isimler vardı.
Ünlü mankenler ya mankenlik ve zerafet hocası Madam Olga’dan, ya Mesut Üstünel’in Nişantaşı’nda ki LCC Mankenlik Güzellik kursundan, Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsünden ya da Vakko’dan yetişir çıkardı. Nesrin, Sibel Akıncı, Nedret Kızılçalı (Taciroğlu) gibi mankenler basında en çok fotoğrafı çıkanlardı. Defilelerde sadece yürüyüp duruş poz verme yerine, dans katmaya başlamışlardı, kreografa önem verilmenin ilk yıllarıydı, ciddi, disiplinli çalışılıyor, prova bitiminde yorgunluktan bitap düşen mankenleri defilelere yabancı hocalar hazırlamaya başlamışlardı. Mankenler provalarda, defile sunuşlarında podyum yürüyüşlerini Michel Fugain Aattention Mesdomes Et Messieurs ve Une Belle Histoire adlı 1973 yılı parçalarında yapıyorlardı. Parçalar defile bitene dek tekrar tekrar çaldığı için kulaklarda yer ediyordu, çok sevilmişti, defileye Paris havası katıyordu.


Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
1974 yılı Şubat ayı Uluslar arası Moda Festivali tanınmış moda markaları, yerli ve yabancı mankenlerin katılımı ile Hilton Oteli Balo Salonunda yapıldı.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Günde iki kez tekrarlanan defilelere katılan mankenlerin müzik ve show eşliğinde sundukları kreasyonlar, taş işli gelinlikler büyük beğeni toplamıştı.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Uluslar Arası Moda Festivali
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN1974 yılına gelindiğinde Türkiye’de bir ilk olarak 1974 yılı Şubat ayında Mesut Üstünel'in sahibi olduğu LCC’nin organizasyonu, Erkan Yolaç’ın sunumuyla, Uluslar Arası Moda Festivali gerçekleşti. Hilton Oteli Balo Salonunda sergilenen defile için özel podyum kuruldu, yurt dışından getirilen yabancı mankenlerin boy gösterdiği defilede, defileyi seyredenler ilk kez böyle bir show la karşılaştılar.
Hilton Oteli’nin dört katına yerleşen Cacharel, Cardin, Venet, Louis, Rosier gibi modacıların kreasyonlarını izleyip, günde iki kez tekrarlanan show ağırlıklı defileleri doyasıya yaşadılar. Magazin muhabirleri mankenlerin poz poz fotoğraflarını günlerce yayınladılar. Uluslar Arası Moda Festivalini Fransız bir kreatör Rene Goliard yönetiminde günlerce yürüyüş provası yapan mankenler, Zouzou, Shirley, Claudine, Kristine, Anne, Elizabeth, Muroill, Nataly başarılı, hayranlık uyandıran podyum sınavı verdiler.

Hey Müzik Dergisi sayfasında sağ alt köşede görüldüğü gibi 1974 yılında gazetecilik yapmaya başlamadığım halde defileleri bende podyumun dibinden yanından takip etmiş, defileyi baştan sona fotoğraflamıştım.
Sayfada görülenler 50 mm objektif, Nikon F2 kamera, Kodak Tri-X film ile çekmiş olduğum, D 76 banyoda yıkanıp, siyah beyaz İlfort marka karta basılmış artık renklerde bozulma başlayan kareler, işte o defileden kalan fotoğraflardır.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Sema German, Fusun Ayanoğlu, Fusun Özben, Manolya Onur, Nedret Kızılçalı, Sema Tamer, Merih Akalın podyumların ilk ünlü mankenlerindendiler.
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN

Rumeli Caddesinde ki Cevza Alankuş’a ait Roman Butik, 77-80 yıllarında Divan Oteli salonlarında düzenlediği defilesinde manken Sema Tamer ve Manolya Onur’un, giydiği kıyafetleriyle kendinden söz ettiren bir butik konumundaydı.
Fatoş Altınkum, Merih Akalın, Sema German, Füsun Ayanoğlu, Başak Gürsoy, Neşe Erberk aranan kıdemli ajans mankenleriydi aralarında müthiş bir rekabet söz konusuydu. Podyuma çıkacak kadroyu çok önemserlerdi, defileler birbirini kovalardı, bir günde iki defileye çıkan mankenler oldu.
Araları açık olan meslektaşlarıyla Resmi Büyütmek için TIKLAYIN"O varsa ben yokum" diyerek kadar asla aynı podyumu paylaşmak istemezlerdi.
Bu dönemde yurt dışında ABD’li Cindy Crawford, Alman Claudia Schiffer dünya basınında öne çıkarken bizde de en ünlü manken, top model, kapak kızı Merve İldeniz olmuştu.
Podyuma çıkışı heyecanla beklenen, giydiklerini iyi taşıyan, kendisi için “Bizler elbise askısıyız” diyen, özel hayatında Etiler pazarından giyinen podyumların aranan mankeni, göğüslerine taktırdığı silikonlarıyla ayrıca konu olmuştu. Cesur kıyafetleri o giyerdi, finalde sunulan ve defilenin en çok konuşulan gelinlikle rüya gibi görünürdü, basın mensupları Merve İldeniz’den çok haber yaparlardı. Şöhretini, rakipsizliğini 90’lı yıllarda da sürdürmeyi başardı.

Mankenler dünyasında da yelpaze genişledi. Hanım hanımcık yapılan defile mankenlerinin kreasyon sunumları dışında konu mankenliği, kapak modeli, otomobil fuarları, bot fuarları, ürün tanıtımları, sokak defileleri gibi değişik çalışmalar da eklendi.

90’lı yılların başlarında vitrinlerin cansız mankenlerinde de değişim başlamıştı.
Manken yapım atölyelerinde klasik dümdüz duran, kabak kafalı cansız vitrin mankenlerinin yerine farklı figürlü kompozisyonlarda, makyajlı, saçları yapılı, kusursuz ölçülerde kalıp bedenleri imal ediliyor, Cindy, Claudia isimleriyle satılıyor, alıcı mağaza sahiplerince yapılan siparişler de yine iki Cindy, üç Claudia biri oturan, ikisi ayakta şeklinde veriliyordu.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesinde Temmuz 1988'de düzenlenen Türk Japon kıyafetleri sergisinde el emeği göz nuru folklorik işlemelerle bezenmiş, geleneksel takılarla kombine edilmiş unutulmaz bir defile yaşanmıştı.
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
İz bırakan unutulmaz defile ve mankenler
Moda dünyasının, defilelerin ayrılmaz parçası mankenler arasında, Türk moda tarihinde podyumlarda derin iz bırakanlarda oldu, çeşitli dedikodulara karışıp sesi soluğu kesilip kaybolanlarda oldu. Mankenliği basamak olarak kullanıp başka Resmi Büyütmek için TIKLAYINbranşlara yelken açanların yanı sıra, şansını şarkıcılıkta, sunuculukta, TV’de, sinemada, manken ajansı açarak deneyenler de oldu.
En cesur en transparan elbiseyi manken Şenay Akay giydi, magazin basınını günlerce kendisiyle meşgul etti. Bazısı bikini, iç çamaşırı defilelerinde hiç görev almak istemedi.
Bir manken podyumda düştüyse veya iş kazası sayılan elbisesinin düğmesi, askısı kopması sonucu göğüs ucu göründüyse, bu haber defilenin hep önüne geçmiş, defileden çok konuşulan konu olmuştu.
Mankenlik de fedakârlık isteyen, beden ölçülerini korumayı gerektiren, beslenmeden, uykuya kadar dikkat edilen kısa ömürlü bir meslek dalıydı. Başarılı olanlar özel hayatlarına çeki düzen verenler milli manken kisvesiyle ülkemizi yurt dışında temsil ettiler, unutulmaz defilelere katkıda bulundular. Sınır ötesi ülkelere gidip defileye çıkıldığı gibi diğer ülkelere de davetler yapıldı. Bunlardan birisi de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin görkemli kapısın da seçkin davetli kitlesine düzenlenen Türk-Japon ortak defilesiydi. 1988 yılı Temmuz ayında Kimonoların, Bindallıların yanısıra yılın en güzel tasarımlarının, kakıların, aksesuarların da sergilendiği defilede, kreasyon kadar mekan ve mankenleriyle de hafızalarda derin iz bırakmıştı.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Podyumlardan kimler geçti
Moda dünyasıyla birlikte anılan mankenlere, geriye dönüp bakıldığı zaman podyumların gözde isimleri arasında Arzum Onan, Didem Erol, Gizem Özdilli, Selin Toktay, Çiğdem İşbilir, Tuğba Ünsal, Aysu Bacıoğlu, Çağla Şikel, Aysun Kayacı, Güngör Bayrak, Deniz Pulaş, Begüm Özbek, Demet Şener, Sibel Savacı, Sema Şimşek, Maide Çelebi, Aylin Arasıl, Canan Mutluer, Meral Orhonsay, Füsun Ayanoğlu, Başak Gürsoy, Aydan Adan, Hülya Yiğitalp, Harika Değirmenci, Ceylan Saner, Nergiz Kumbasar, Ayşe Hatun Önal, Tuğba Özay, Eyşan Özhim, Güzide Duran, Asuman Krause, Ebru Şallı, Emine Ün, Ebru Destan, Demet Akalın, Petek Dinçöz, Tuğçe Kazas, Ece Sükan, Çağla Kubat, Yeşim Palandüz, Yasemin Koşal, Deniz Akkaya ilk akla gelenler oluyor.
Uzun bir liste oldu ama hepsi bu kadar da değil tabii, erkek mankenleri de unutmak olmazdı.
Erkek manken Haldun Güvan Avrupa’da da tanınan, podyuma çıkan, ender görülen çok zayıf ölçülere sahipti, bu yüzden lakabı "Twiggy Haldun" olarak ünlenmişti. 36-38 beden manken, kahverengi saçlı, yeşil gözlü olup, yedi lisan bilirdi.
En çok sözü edilen erkek mankenlerden Engin Koç, Tolga Savacı, Tarık Tarcan, İsmet Özhan, Atilla Saral, Yusuf Azuz her defilede görünürlerdi....

Resmi Büyütmek için TIKLAYINÜlkemizde yerli mankenlerle Avrupalı mankenler arasındaki uçurum artık kapanmaya başlamıştı. Avrupada çok moda olan ve adımların birbiri önüne atılarak yapılan, adına da Cat Walk denilen kedi yürüyüşü biz de de yapılıyordu. Adımlarını bisiklet pedalı gibi çevirenler bile vardı.
Mankenlik zor işti, podyumda tüm gözlerin üzerinizde olduğunu bilmek, hata yapmadan elbiseyi taşımak, podyumun sonuna gelindiğinde foto muhabirlerine istedikleri pozu verip, etrafa gülücükler dağıtmak, alkışı alıp dönüşü tamamlamak, öz güven istiyordu. Foto muhabirleriyle iyi geçin toleranslı mankenlerin ertesi gün gazetelerde fotoğrafları kesin çıkardı, durup poz vermeyen gıcık mankenlere kimse flaş patlatmazdı.
Zamanla mankenlerin podyumda yürürken salona dağıttıkları gülümsemeler, yerini ciddiyete, asık suratlara, soluk bakışlara bıraktı.
Elbiseleri sunan mankenler ellerinde veya elbise üzerinde siparişi kolaylaştırmak için numara da taşımaz oldular.
Defileler modacıların yaratıcılıklarını sergiledikleri prestij defilesi oldu. Modanın uç çizgilerine gelindi, kim daha fazla abartacak, kim daha fazla dekolte sunucak derken, defileyi izleyenler bunu nerede nasıl giyersin diye birbirlerinin yüzlerine bakmaya başladılar. Moda rüzgarları estikçe herkes Dalmaçyalı, puanlı, çizgili veya ekose desenli giyinir oldu.


Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Ünlü modacılar terziler
Ünlü terziler arasında ilk sırada yer alanlar Yıldırım Mayruk, Zuhal Yorgancıoğlu, Faize&Sevim, Ayla Eryüksel, siyahların kadını Neslihan Yargıcı, Thçerina, Cengiz Abazoğlu’ydu. Her yıl olmasa da sık sık defileler düzenlerler, en ünlü mankenlerle çalışırlardı. Onlar için Modacı olarak anılmak için butiklerde kreasyonlarının satılıyor olması gerekir denirdi, oysa bir çoğunun imzalı kreasyonu satılmazdı. Onlar da toplumda göz önünde olanlara, sahne sanatçılarına, basında fotoğrafı çıkanlara dolaysıyla diktiği elbisenin umuma görüneceği kişilere dikmeye ancak yetişebilirlerdi. Yeni meşhur olmaya çalışan sahne sanatçıları piyasada var olabilmek için Hülya Avşar’ın, Sibel Can’ın, Emel Sayın’ın terzilerine elbise diktirmeye gayret ederlerdi.

Resmi Büyütmek için TIKLAYINModanın baş döndüren hızı
2014 yılını bitirdiğimiz, ucu bucağı görünmeyen, sonu olmayan moda ve çizgilerine her gün yeni trendler ekleniyor, kimi kısa ömürlü kimi kalıcı oluyor. Kimi modayı yakından takip edip harfiyen uyuyor, kimi kendine göre adapte ediyor, yorumluyor.
Modacılar yazdan kışı, kıştan yazı düşünerek her sezon bir yenilik çıkartmaya da devam ediyorlar.
Kah zaman pencere modası, kah zaman düşük bel modası hızla yayıldı. Pantolon paçaları bir yıl genişledi, bir sonra ki yıl daraldı, kısaldı. Kumaşlara simler, pullar, boncuklar, motif işlendi.
Çuval deseni de moda oldu, şeker çuvalı gibi bol, buruşuk görünümlü bez pantolonlarda.
Etek gibi bol pantalonları kadınlar, dıştan cepli belden düşecekmişcesine duran şalvar pantolonları delikanlılar giydi.
Asimetrik verev kesimli etekler veya yürek hoplatan derin yırtmaçlılar, balon etekler, pelerinler, golf pantolonların dönemi hızla akıp geçti. Askılılar tam tutulmuşken, ertesi yıl yerlerini tek omuzu açıkta bırakan t-shirtlere bırakıverdi.
Sokakların hakimi blucinlerin başına gelmedik kalmadı paçalara fermuar takıldı, dikine saçaklandı, kesilip şort yapıldı, yine saçaklandı, önü arkası başka renk yamalar eklendi, en son olarak da sapasağlam cinler lime lime kesilip yırtık blucin modasına uyuldu.
Kırmızı, mavi, yeşil saç renkleri, asimetrik kesilmiş saç modelleri, her tırnağın başka renge boyandığı parmaklı kızlar, saçları samuray tipi kesilmiş veya bol jöleli taranmış delikanlılar boy gösterir oldular.
Modanın ilerleyen zamanda neler getireceğini, nelerin benimseneceğini, nelerin sabun köpüğü misali uçup gideceğini zaman gösterecek.
Alınanların bir kısmı modası geçince ömrünü sandıklarda geçirecek, bir kısmı toz bezi olacak.
Buna rağmen moda sınır tanımaksızın limitleri zorlamaya tüm çılgınlığı ile devam edecek.
Her ne olursa olsun bazı basmakalıp sözler değerinden hiçbir dönem kaybetmiyor.
"Moda kendine yakışanı giymektir", "Moda kendi tarzını yaratmaktır", "Moda eskiye dönüştür".

Dönemin ünlü mankenlerinin yer aldığı çeşitli defilelerde, fuarlarda çekilmiş fotoğraflar
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Hidiv Kasrında yapılan bir deri defilesi
Nesrin ve Sevil Akıncı ile kazak modası
İbrahimpaşa Sry. Kilim deseni defilesi
Cana Defilesinden bir örnek puanlı modası
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Nedret Kızılçalı, Manolya Onur, Sema Tamer
Sema Tamer
Cevza Alankuş kreasyonu Divan Oteli
Cevza Alankuş defile sonrası izleyicilerle
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Defilede numarayla yürünür veya elbiyeye takırdı
Yabancı mankenler podyumları ele geçirmişlerdi
Kom Mayo Defilesine gelen İngiliz Mankenler.
Canan Mutluer iççamaşırı defileriyle de aranırdı
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Sibel Savacı
Nargis Kumbasar
Cana Defilesi
Cana Defilesi ve izleyici Semra Özal
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Madam Olga mankenlere diplomalarını veriyor
Demet Akalın Neşe Erberk Ajansta
Başak Gürsoy Kom mayo defilesi hazırlıklarında
Kom mankenleri kuliste dinlenme molasında
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Aysun Kayacı ve Çağla Şikel Autushow'da
Tuğçe Kazaz Autoshow'da
Çigdem İşbilir Bot Fuarı Standında
Serap Akıncıoğlu Autoshow'da
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Aylin Arasıl
Merve İldeniz
Çağla Şikel
Aysun Kayacı
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Merih Akalın
Neşe Erberk
Emine Ün ve Ebru Destan
Tülin Şahin

Sihirlitur Ana Sayfaya Dönmek için tıklayınız...


© 2014, Sihirlitur'daki tüm yazılar ve fotoğraflar
Haluk Özözlü
'ye aittir, izinsiz kullanılamaz.