40
bin metre kare alan üzerine kurulmuş olan 65 sokaklı, 14 hanlı,
3300 üstü dükkânda çalışanıyla
dünyanın en büyük çarşısı olan Kapalıçarşı, 550 yıllık tarihiyle
bir yaşam biçimi.
Kapalıçarşı Kapı Armaları
|
Kapalıçarşı’nın Nur-u Osmaniye ve Beyazıt giriş kapı üstlerinde
birer Osmanlı arması yer alıyor.
Osmanlı
arması üzerinde yer alan 37 sembolde görünenler şöyle sıralanıyor.
Bunlardan asa Hazreti Musa’nın sihirli bastonu. Terazide yer alan
iki kitaptan biri Fatih’in kanunname’si, ikinci si Kanun-i Esasidir.
Bereket Boynuzu, pagan döneminden başlayarak, Roma döneminde de
kullanılan meyve ve başaklarla dolu kıvrılmış bir keçiboynuzudur.
Çift taraflı Teber, veya iki taraflı balta, antik gelenektendir.
Osmanlıda da bir üstünlük sembolüdür. Ağızdan dolma top, İstanbul’un
fethinde kullanılmıştır. Kılıç, Türk mitolojisinde beş kutsal öğeden
biridir. Ayıldızlı bayrakta ki beş köşeli yıldız 1844 yılında, kırmızı
zemin renk ise 1793 den sonra kullanılmıştır. Yeşil bayrak ise hilafet
bayrağıdır. Çapa, 16 yy’ dan sonra Osmanlı donanmasının geleneğidir.
Kapalıçarşı‘nın Özellikleri
|
Sekiz ana kapısıyla 40 bin metre kare alan üzerine kurulmuş olan
65 sokaklı, 14 hanı, 3300 üstü dükkânda çalışanıyla dünyanın en
büyük çarşısı olan Kapalıçarşı bünyesinde bir cami, iki mescit,
bir şadırvan, bir kıraathane, çeşitli lokanta ve kafeteryalar, çeşmeler
barındırıyor. Toplamda 16 kapılı olan çarşının kapıları da Örücüler,
tacirler, Mercan, Mahmutpaşa, Kılıççılar, Sandal Bedesteni ve Kürkçüler,
Kürkçüler, Çarşıkapı, Merdivenlikapı, Beyazıt, Hacı Hüsnü, Fesçiler,
Yorgancılar ve Lütfullah Kapıları olarak sıralanıyor.
Çarşı gezisine başlamadan önce çarşının diğer özelliklerine bakmak
gerekirse birçok farklılıklarla karşılaşıyoruz. Görünüşte Kapalıçarşı
üstü kapalı çarşıdır, köklü tarihi, şaşırtıcı mimarisi, renkli atmosferi
aynı zamanda çok süslü ve çok canlı, esrarengiz bir o kadar da gizemlidir.
Otantik, oryantal, fantastik kelimelerini çarşı için rahatlıkla
kullanabilirsiniz çünkü öyledir. Kapalıçarşı uluslar arası kalabalıktır,
modadır, ticarettir, ekonomidir, kısacası paradır. Ayaklı borsa
da buradadır.
Kapalıçarşı, çarşıdan öteye bir yaşam şekli, kültürün beşiği, alışveriş
merkezidir. Gizli bir çekim gücü vardır, ziyaretçileri mıknatıs
gibi kendine çeker, alışkanlık yapar, merak edilir, özlenir...
Sonu görünmeyen tünel benzeri sokaklardan birine girdiğiniz zaman,
o an zaman adeta durur. Dünyada neler olup bittiği aklınıza bile
gelmez. Çarşının atmosferine kaptırırsınız kendinizi zamanda kaybolabilirsiniz.
İlk kez gelen veya çarşıyı iyi bilmeyen biri için Kapalıçarşı bir
labirent gibidir. Sokakların, geçitlerin nereden gelip nereye çıktığı
hiç bilinmez, birbirine benzeyen sokaklar, aynı malı satan aynı
dekora sahip dükkânları mimlemek, birbirinden ayıt etmek zordur.
Bir geçtiğiniz sokaktan bilmeden defalarca geçmeniz içten bile değildir.
Dükkânlar sabit kalabalık değişkendir ama bir süre sonra kalabalık
ta aynı gibi gelir insana. Çarşı umulmadık yerlerinde dükkânlar,
atölyelerle doludur, umulmadık yerlerde hayalinizde bile olmayan
cazip ürünlerle, keyifli mekânlarla, sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.
İstanbul’a gelip de Kapalıçarşı’ya gitmeyen yabancı devlet adamı
ve ailesi, sanatçı, modacı yok gibidir. Bir dükkânda mesela Fransız
şarkıcı Mirell Matheu’yu diğerinde Scorpions metal grup üyelerini
ya da başka ünlüleri görmek olasıdır.
Kapalıçarşı Gezisi
|
Kapalıçarşı’ya daha gelmeden çarşı çevresini kuşatan dükkânlardan
bambaşka bir dev çarşıya yaklaşmakta olduğunuz izlenimine kapılırsınız.
Girişi Nur-u Osmaniye Camii yanından geçip, aynı isimle anılan kapıdan
yapıyorsanız, çarşı sizi kapı üstünde görkemli armasıyla karşılıyor.
Önünüzde oldukça yüksek ve bombeli sonu görünmeyen, hafif sağa kavisli,
tatlı meyilli ışıl ışıl olan Kalpakçılar caddesi uzanıyor. Bu cadde
daha ilk girişte bir zenginliğin içinde olduğunuzun müjdecisi gibi
sağlı sollu kuyumcularla başlıyor öyle devam ediyor. Vitrinlerde
sergilenen altın, pırlanta birlikteliğindeki takılar göz kamaştırır,
miktarlar karşısında zenginliğin böylesi az bulunur dersiniz. Usta
sanatkârların ellerinde sanatsal değer kazanmış tasarımlar, bir
birinden farklı takılar kuvvetli ışık saçan spotlarla vitrinleri
ve altınları, pırlantaları ışıl ışıl yapıyor. Burada bir tüyo vereyim
size, eğer mevsim yaz ise ve bayanlar üzerlerine ince, beyaz tonlarında
hafif kıyafetler giyinmişse, vitrin önünde bu spotlar onların içini
bile gösterebiliyor.
Ana caddenin sağına ve soluna ayrılan sokaklar, kapılar yeni sokaklara,
çarşının derinliklerine açılsa da ilk sapak bizi sandal Bedestene,
sonraki İç Bedestene ve Old Bazaar’a götürüyor.
Old Bazaar gümüş işçiliğin, gümüş takıların kalbi durumunda. Burç
kolyeler, hayvan figürlü altın, gümüş küpeler tasarımların üst seviyede
buluştuğu sanat merkezini de andırıyor. Daracık geçitlere sıralanmış
dükkânlar arasında dolaşırken antika silah koleksiyoncuları da burada
şömine üstüne koymayı tasarladıkları uzun namlulu antika tabancaları,
tüfekleri, kılıçları bulabilirler. Bakır kapların akla hayale gelmedik
çeşitleri, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden toplanmış antika mutfak
kapları yine burada çokça görülebiliyor. Old Bazaar’ın çevresi çinicilerin
kuşatması altında olup, mermer objeler, çini tabak, vazo, aşurelik,
fayans, yumurtalık, fincan, çerezlik türünden çeşitlerle yetinmeyip
Rusların ünlü iç içe giren bebekleri Matruşka’ları bile bulunduruyorlar.
Ana
caddeyi devam ederek Beyazıt Kapısına doğru ilerlerken yabancı turistler
kadar yerli turistlerden oluşan kalabalığın içinde, birçok kez annesinin
koluna girip bilezik bakmaya veya beşibiryerde almaya, çeyiz düzmeye
gelen geç kızlar da görülür. Altın takılara meraklı yatırımcı hanımlar
sık sık dükkânlara girerek fiyatları yakın takibe almışlardır.
Kapalıçarşı ile bütünleşen tarihi değere sahip Çuhacı ve Zincirli
Hanlar imal etikleri takılar, kuyum eserlerle oldukları kadar atölyelerin
yer aldığı mimari yapıları ile de dikkat çekiyorlar. Her iki han’da
kemerler, sütunlarla çevrili yapıların ortası avlu şeklinde olup,
bu avlu Zincirli Han’da çeşme ve çiçek havuzu ile değerlendirilmiş.
Zemin ve taş basamaklarla çıkılan ikinci katlar avlu etrafına sıralanmış,
kapı ve pencereleri bir örnek kuyum atölyelinden oluşuyor.
Çuhacı Han’da ise farklı renkte taşlarla örülmüş duvar köşelerinde
kuş evleri bulunuyor. Her iki handa da Kapalıçarşı’nın çılgın kalabalığına
tezat sakinlik hüküm sürüyor.
Çarşıkapı hizasına geldiğiniz zaman sağa dönenleri önce Sipahi Caddesi,
Feraceciler devamında Yağlıkçılar Sokağı üzerinde Çakırağa Camii
ve yakınında Şark Kahvesi karşılar. Şark Kahvesi Kapalıçarşı’nın
tek kıraathanesi olup gelene geçene bakarak kahve içmenin, şöyle
bir soluklanmanın tarifsiz güzelliğini yaşatır konuklarına. Çarşıda
birçok lokanta, kafeterya daha vardır. Bunların hiçbirinin penceresinden
manzara veya terasından gökyüzünü görme şansınız yoktur ama Kapalıçarşı’da
bir otel restoranından da farklı olarak, sanki evde veya salonunuzda
oturuyor hissi doğar. Tek fark bu kapalı salonda siz bir şeyler
yiyip içerken, yanınızdan çeşitli milletin insanları, boş boş dolaşıp
vitrin bakanlar, gezici satıcılar, saçları jöleli satış görevlileri,
rehberler, hanutçuların geçmesidir. Hepsi ile bir arada olursunuz
ve onlar her zaman bu çarşının müdavimleridir. Örücüler Kapısına
doğru yöneldiğiniz de yol üzerinde sıralanan dükkânlarda bulunan
kumaşlar, yöresel dokumalar insanın aklını başından alacak çeşitte
ve güzelliktedir. Şile bezi, Buldan dokumaları, Denizli bezleri,
ipekliler, basmalar, el işi oyalar, danteller, dokumalara, iç dekorasyona,
dikişe meraklı olanların tüm hayallerine cevap verecek türdendir.
Günümüzün ilerleyen teknolojisine inat, hala saten kumaş kaplı puf
gibi kabarık pamuk yorganlar, ahşap çeyiz sandıklardan da bulabilirsiniz.
Çarşının sadece anayolları böylesine doluyken bir de içeri açılan
sokaklar, avlular, hanlar vardır ki bunların hepsini gezmeye ne
zaman, ne de güç, derman yetmez.
Kapalıçarşı mimarisi kemerli sokaklar üzerinde yer alan kubbeler,
geçitlerle birbirine bağlanmış olup bu daracık geçitler sizi bazen
sık ve küçük basamaklarla çıkılan avlulu hanlara ulaştırır. Hanların
çoğu iki üç katlı olup, han avlusuna bakan içe dönük yapılardır.
Bu hanların küçücük odalarında, atölyelerinde pencereden sızan ışıkta
birçok şaheser yaratılır. Ustaların ve genç çırakların ellerinde
hayat bulan pırlanta yüzüklerin en iyisini, en güzelini, en ekonomik
değerde olanını bulmak için bu hanları arşınlayanlar, yorulmak nedir
bilmezler. Kapalıçarşı’nın üstü kiremit kaplı olsa da yazın dükkânlarda
klimasız nefes almak bile zordur. Dükkânlar konumlarına göre kimisi
kare, dikdörtgen kimisi köşe başındaysa üçgen zeminlidir.
Güneş ışıklarının yandan geldiği saatlerde pencerelerden içeri süzülen
ışık huzmeleri, fotoğrafa görüş vermiş sanatçıları ziyadesiyle memnun
eder. Sokaklar aralıksız dükkânlarla, dükkânlar tavana kadar ürünlerle
doludur, kimi sokakta dericiler, kimi sokakta lokantalar kokuyu
egemen kılar. Kapalıçarşı’da bayanlarda çoktur buna rağmen gözle
görünen erkek egemenliğidir. Kapalıçarşı’da yarım saat hiç bir şey
almadan dolaşsanız bile öyle çok obje, ürün, kalabalık görürsünüz
ki, kısa süre sonra renk sarhoşluğu çöker içinize.
Kapalıçarşı'da Neler Var?
|
Kapalıçarşı’da ne var ne yok gibi bir başlık atıp altını doldurmak
gibi bir çılgınlığa girmek istemiyorum. İşin içinden çıkmak gerçekten
imkânsızdır. Buna rağmen kıyısından köşesinden şöyle birazcık bakacak
olursak eğer, bakınız nelerle karşılaşıyoruz. Bakırın ustaca işlendiği
dekoratif özellikli altın gibi parıldayan kaolle parlatılmış dev
mangallar, semaverler, boyacı sandıkları, çinilerin envai çeşidi,
ucu ponponlu saray işi sırmalı terlikler.
Türkiye’nin her yerinde dokunan seçme halıların, antika halıların
buluşma noktasıdır. Çarşının önemli bir kesimini ihracatçı halıcılar
oluşturur. El yapımı milli kıyafetli bebekler, Ayyıldızlı, İstanbul
motifleri, çizgileri taşıyan tişörtler, nargileler, cam işleri,
boncuklarla süslü abajurlar, renk efektleriyle zihninize kazınacak
objelerden bazıları olacak. Değerli madenlerle yapılmış takılar,
lületaşı, Oltu taşı ürünler, tespihler, deri montlar hayallerinizi
süsleyecek diğer objeler. Ahşap ev eşyaları, çeyizlikler, yöresel
bezler, kumaşlar, Türk sazları, dansöz kostümleri, folklorik elbiseler,
Karagöz-Hacivatlar derken bunlar arasında boğulmaya başladığınızı
hissettiğinizde, başınız dönmeye başlamış demektir. Yani akşam olup
başınızı yastığa koyduğunuzda, gördüğünüz çeşitler bir bir gözünüzün
önünden geçecek, uykunuzun gelişi bu nedenle bir süre gecikecektir.
Burası Kapalıçarşı’dır ve bir bakıma Türkiye el sanatlarının bir
arada toplandığı merkezi de denilebilir.
Bir köşede halı tamir eden bir ustayı, bir köşede tavla oynayan
esnafı, koşuşturanlara, hiç tahmin etmediğiniz çocuk yaştakilerin,
turistlerle yedi sekiz lisanı su gibi konuşarak iletişim kurduğuna,
akabinde ürün sattığına tanık olabilirsiniz.
Kapalıçarşı geleneği gereği ustalığı sürdürürken bir yandan üretir,
diğer taraftan bozulanı, eskiyeni, onarır. Antika, kuyumcu, yün,
halı tamircileri sabırla hünerlerini göstermeye devam ederler.
Galata limanına bir turist gemisi yanaşmışsa eğer, içinden çıkan
yolcuların doğruca geldiği yer olan Kapalıçarşı’da birden gözle
görülür bir telaş başlar. Turistlerin zamana karşı gezileri, heyecanlı
alışverişleri çarşıya yansır, hatta sürdükleri parfümlerle çarşının
kokusu bile değişir, anı fotoğrafları için flaşlar birbiri ardına
patlar, kameralar bu anıları sabitler.
Kapalıçarşı'da Nostalji
|
Yıllar yıllar önce Kapalıçarşı esnafı sabah bir müşteriye satış
yapmışsa kendisine ikinci gelen müşteriyi yanında ki hiç alışveriş
yapmamış olan esnafa gönderip onun da siftah yapmasını sağlarmış.
Şimdi biz nostalji derken o kadar eskilere değil 30-40 yıl yakın
geçmişe gidiyoruz. 1968-70 li yıllar arasında çiçek çocukları hippiliğin
moda olduğu yıllarda Sultanahmet Meydanı, Avrupalı hippilerin merkezi,
buluşma noktasıydı. Öyle ki Sultanahmet Meydanı’ndan Nepal’a, Katmandu’ya
otobüs kalkar, günün her saatinde çevrede barınan hippiler görürdünüz.
Yerebatan Sarayı’nın üstünde zemin katında küçük bir lokantası olan
Yener Baba hippilerin babası olarak anılır, parası olmayan hippilere
bedava yemek verirdi. Hippilerin üzerinde ki kıyafet ise koyun postundan
yapılma, ağır kokan, etek boyu dizlere kadar olan ve üzerleri çiçek
motifleri işlemeli post kabanlardı. Bu postlar Kapalıçarşı’da satılır,
haliyle hippiler bunlardan edinmek için Kapalıçarşı ile Sultanahmet
arasında gide gele adeta mekik dokurlardı. Hippilerin bir başka
uğrak yeri de çarşı içindeki “Old Bazaar”dı. Burada ki dükkânda
satılan bilhassa haç figürü olan gümüş kolyeler, meryemana bibloları,
küpeler, yüzükler, bilezikler çokça bulunurdu.
Mekik dokuyan sadece hippiler değil, yabancı turistlerin yanı sıra,
yerli hippiler, öğrenciler, deri montçular, yabancı blucin meraklıları
bu kalabalığa dâhil olurlardı.
Cem Karaca’nın “Parka” şarkısı moda olmuştu, 68 gençliği haki renkli
parka, postal giymeye, askeri renk ve dizaynda çantalar taşımaya
başladığı bu yıllarda, bu kıyafetleri en çok Kapalıçarşı’dan alırlardı.
Öğrenciler odalarında yerlere yaydıkları battaniyeler üzerinde oturmayı
severlerdi, birçoğu sadece Siirt battaniyesi satın almaya yine çarşıya
gelirlerdi. Çarşıda dolaşan gençlerin bir kısmı ise duvar halılarına
merak salmıştı. Bu halılar arasında Marilyn Monroe, John Wayne,
Elvis Presley, The Beatles grup üyelerinin halıları en çok satanlardı.
O yıllarda Şark Kahvesi önemli bir uğrak noktasıydı, tüm alış verişler,
geziler sonrası bir çay içmeye Şark Kahvesinde mola vermek büyük
keyifti. Ya da okul çıkışında eve gitmeden önce Şark Kahvesinde
oturmak günlük görevlerden biri olmuştu. Buna İstanbul Üniversitesine
yakınlığı da büyük etkendi. Kapalıçarşı’nın Beyazıt kapışından giriş
çıkış yapanların diğer bir uğrak yeri Sahaflar Çarşısıydı. Kullanılmış
okul kitaplarının yanı sıra dergiler, mecmuaların sayfaları hızlı
hızlı çevrilir, işe yararsa pazarlık yapılır, satın alınırdı. “Burda”
moda mecmuası, “National Geografi”, “Amator Photografi”, “Stern”,
bazen “Playboy”, bazen “Penthouse” da bulunurdu.
Kapalıçarşı Nişan, evlilik arifesinde olanların da şimdiki olduğu
gibi geçmiş yıllarda da kaçınılmaz geliş sebeplerinden biriydi.
Yüzükleri alanlar daha sonraları şişmanlayan parmaklarına dar gelen
bu yüzükleri genişletmek için tekrar giderler, bu defa kuyumcu tamircileri
çeşitli çaplarda olan şablonlara yerleştirdikleri yüzükleri darbelerle
esneterek iç çaplarını genişletmeye gayret ederlerdi. Kapalıçarşı
bedesteninde mezada çıkacak mallar arasında pikaplar, gümüş tepsiler,
fincan takımları, daktilo, takım elbiseye varıncaya kadar birçok
çeşit, yanına iliştirilmiş bilgi etiketleriyle vitrine konur, camekânlı
bölümlerde bu ürünleri gelip görenler, günü saati gelince bedesten
sıralarını doldurur, pey vererek mezada katılırlardı.
70'lerden 80'li Yıllara Kapalıçarşı
|
1970 ler in sonundan itibaren 1980 ler de Kapalıçarşı havasını kaybetti.
Hippilik bitmeye yüz tutmuş, parka giymenin modası kalmamış, 80
darbesi yaşanmıştı.
Bu arada Kapalıçarşı’ya uzanan Nur-u Osmaniye tarafına o kadar çok
ve çok katlı halı Showroom, bijuteri, hediyelik eşya galerisi açılmıştı
ki yurt dışından gelen turistler hanutçular, rehberler tarafından
burada ağırlanıyor, uçan halı gösterileri yapılarak halı satılıyordu.
Kapalıçarşı’ya turistler artık girmez olmuştu. Yeni açılan galerilerle
başa çıkamayan Kapalıçarşı esnafı, durumu zamanın en yetkilisi Kenan
Evren’e iletmişti.
Rehberlerin gerekçeleri hazırdı. Turist otobüsleri çarşıya giremiyor,
Nur-u Osmaniye yolu üzerinde galerilerin önüne yanaşabiliyordu.
Bir otobüs yolcusu 50 kişilik kafileyi yürütmeden, esnafın ısrarlı
davetlerinden uzak, topluca dükkâna sokabiliyor, güvenli biçimde
ikram ve halı Show’u yapabiliyorlardı, oysa Kapalıçarşı’da dükkânlar
küçüktü. Turistlere “işte Kapalıçarşı” diye lanse edilen yeni açılan
çok katlı galeriler Kapalıçarşı’nın kapalı saatlerinde de hizmet
verebiliyordu.
Yerinde yapılan incelemeler sonunda çarşının güzel bir elden geçirilmesi
tavanlarının boyanıp görülmeye değer cazip hale getirilmesine karar
verildi ve uygulama başladı.
Kapalıçarşı’da yer kazanmak amacıyla bazı dükkânların zeminlerini
kazmalarına mani olundu. Kapalıçarşı sokaklarına bölüm bölüm iskeleler
kuruldu, akan, kabaran sıvalar onarılıp kırmızı, lacivert renklerde
bir güzel boyandı. Kapalıçarşı’nın onarımı, boyanması sırasında
alışverişin kesintiye uğramaması için asma kat yapar gibi tavana
yakın ahşap platformlar kuruldu, işçiler burada çalıştı, çarşı
gelin gibi süslendi kendine geldi, albenisi, temaşa zevki arttı,
pek güzel oldu.
Yazının başında Kapalıçarşı bir yaşam biçimidir demiştik, yıllardır
süregelen bu alışkanlıklar esnafın kanına öylesine girmiştir ki,
birçok dükkân sahibi kuyumcu, halıcı, hediye eşya dükkânı sahibi
İstanbul’da ya da diğer büyük şehirlerin alış veriş merkezlerinde,
Ege’de, Akdeniz’de turistik çarşılarda, beş yıldızlı otellerde,
tatil köylerinde şubelerini açsa da Kapalıçarşı’dan asla vazgeçmezler.
Asla Kapalıçarşı’da ki dükkânlarından taşınmayı düşünmezler, dükkânı
olanında olmayanın da birçoğunun hayalinde Kapalıçarşı’da yine
dükkân sahibi olmak yatar.
Bayram ve özel günlerde duvardan duvara Türk bayraklarıyla süslenir
çarşı, bir de takım şampiyonluklarında çarşaf büyüklüğünde, hatta
yol halısı gibi sokak boyunda, şampiyon takımın renkleri ile donatılır,
tavanlar, kubbeler görünmez olur. Flamalar çarşıya sığmaz, Kapalıçarşı'yı
çevreleyen dış sokaklar da donanır.
Akşam olup el ayak çekilince veya çarşının kapalı gün ve saatlerinde
içinde kimsecikler olmaz, derin bir sessizlik çöker. Kapalıçarşı’da
gün boyunca birbirine karışan, yerlisi yabancısı, köylüsü şehirlisiyle
o çap canlı halinden eser kalmamıştır. Kepenkler kapanmış, tezgâhlar,
sergiler toplanmıştır. Kapalıçarşı’nın bu haline inanamazsınız.
Görevli bekçiler gözetiminde su tanklı araçlar girer içeri, deterjanlı,
tazyikli sularla çarşı bir güzel süpürülür, yıkanır, sokaklar
tozlardan arınır, tertemiz haliyle yeni güne hazır olur.
|