Deniz
Kızı Efsanesi
|
Tanrıların
Tanrısı Zeus'un kızı İffet Tanrıçası Artemis, annesi Leto'ya kardeşi
Apollonu doğururken yardım etmiş. Fakat annesinin çektiği acıları
görünce evlenmekten iğrenerek babası Zeus'a "Sevgili babacığım,
ben her zaman lekesiz ve iffetli, bakir kalmak istiyorum" demiş.
En büyük tanrı Zeus, kızının hiç evlenmemek istemesine razı olmuş.
Bunun üzerine Artemis iffet tanrıçası olarak anılmaya başlanmış.
Çok güzel bir tanrıçaymış Artemis, tanrılar arasında onu kıskanmayan
yokmuş. Muntazam ve cazip vücudunu süratli koşmasına engel olmaması
için, çok kısa etekli bir elbise ile giyer, ok ve yayı ile gezermiş.
Ok ve yayı ile avlanmaya meraklı olan Artemis'in koşarken açılan
şahane bacaklarını diğer tanrılar seyretmekten zevk alırlarmış.
Ne var ki, böylesine şahane bir vücuda sahip olmak kimseye nasip
olmamış. Kendisine âşık olan birçok tanrının devamlı ısrarlarına
rağmen Artemis, kendisine ve babasına verdiği sözde durarak, hiçbir
erkeğe bekâretini teslim etmemiş. Tek eğlencesi olan avcılık, zamanının
çoğunu alır ve zevklerin ona en güzelini verirmiş. Bir çift geyiğin
uçurduğu arabasıyla gündüzleri ormanda, geceleri ise denizde avlanan
iffet tanrıçası Artemis, bazen dünyanın en güzel yeri dediği bir
Akdeniz kıyısına gelir, hayallere dalarmış.
Yine böyle bir gece, çok sevdiği kıyılarda gezerken bir yeraltı
mağarası gözüne ilişince tereddüt etmeden içine girmiş. Mağaranın
içinde bir de göl olduğunu fark eden Artemis hemen şahane vücudunu
suların okşamasına bırakmış. Büyükçe ve suyu tatlı olan gölün serinliği
çıplak vücudunda hissetmesi hiç de fena olmamış. Fakat birden mağaranın
iç taraflarından gelen bir sesle irkilmiş. Gölden çıkıp sesin geldiği
tarafa yürümüş. Bir kızla erkek sevişiyormuş. İster istemez gözü
sevişen çifte takılan iffet tanrıçası, uzakta olmasına rağmen kızın
çok güzel ve alımlı olduğunu fark etmiş. Biraz daha yaklaşıp erkeği
de yakından görünce içinde bir şeylerin kıpırdadığını duymuş, Artemis.
Erkek, esmer ve adaleli bedeniyle tanrıları dahi kıskandırabilecek,
olağanüstü bir dirilik ve güzellikteymiş. Artemis ürpererek bu insanoğluna
âşık olduğunu hissetmiş. Kendisinin iffet tanrıçası olduğunu düşünmüş
bir an. Bekâretini her zaman muhafaza edeceğini ve iffetin bir örneği
olarak kalacağına söz verdiğini hatırlamış. Fakat bir insanoğluna
tutulmuş. Şimdi ne yapabileceğini düşünmüş, unutacağını umarak tam
geriye dönerken tutkusunun daha ağır bastığını hissetmiş. Aniden
aklına gelen bir fikirle genç erkekle sevişen güzel kızı bir taş
yığını haline getirmiş. Sevdiği kızın taş yığını haline gelmesi
şaşkına çevirmiş genç adamı. Önce ağlayıp sızlanmış, sonra da mağaradan
çıkıp, yumruklarını gökyüzüne doğru sıkarak " Ey benim büyük tanrım
Zeus. Bu fukara balıkçıdan ne istedin? Bu zavallı İdas kulun ne
günah işledi ki onun Bianna'sını elinden aldın" diye bağırmış. Olemp
dağında, güzel kızlarla zevk âlemine dalmış olan tanrıların tanrısı
Zeus, ne yazık ki İdas kulun bu feryadını duyamamış. Zavallı balıkçı
İdas günlerce sevgilisi Bianna için yas tutmuş. Onun taş yığını
haline gelen başında nehirler kadar gözyaşı dökmüş. Bakmak zorunda
olduğu kimseler olmasa kendini hemen öldürecekmiş. Fakat bir süre
sonra toparlanarak tekrar işine başlamış. Denize açılıp balık tutarak
yaşama savaşını sürdürmüş. Günlerden bir gün balığa çıkan İdas ağını
toplarken ağın içinde kendisini belki de bütün dertlerini unutturacak
tatlılıkta gülümseyen, alt tarafı gümüş pullarla kaplı, üst tarafı
görülmemiş güzellikte bir denizkızı görmüş. Beyninden vurulmuşa
dönen İdas, denizdeki ağın içinde gülen denizkızının konuştuğunu
duymuş. "Ey insanoğlu, benim adım Marpessa, yolumu kaybettim. Çok
yorgunum, yanında biraz dinlenebilir miyim"? Diye sormuş.
Bu şahane güzellik karşısında dili tutulan İdas, neden sonra denizkızını
yukarı çekmeyi düşünebilmiş. Kız anlatmaya devam etmiş. "Bu kıyı
dünyanın en güzel yeri. Biraz yakından seyredebilmek için arkadaşlarımdan
ayrılınca yolumu kaybettim, ne olur beni bırakma" demiş. Ve bırakmamış
İdas, Marpessa'yı. Çünkü hemen âşık olmuş ona. Kız da sevmiş İdas'ı
üstelik. Ayrılmayı hiç mi hiç istememiş. İdas Marpessa'yı o aşk
mağarasına götürmüş. Çılgınca sevişmeye başlamışlar. Uzun yıllar
dünyanın en güzel kıyılarında en büyük aşkını yaşamışlar. Aslında
denizkızı Marpessa, yarı balık yarı insan şekline girmiş iffet tanrıçası
Artemis'ten başkası değilmiş. Tanrı olarak iffetini koruyan Artemis,
insan olarak delicesine sevdiği erkeğe teslim olmaktan kendini alamamış.
Bulundukları yer, denizkızıyla İdas'ın aşkıyla daha güzel görünmeye
başlamış ve kutsallaşmış. Onların aşkı dilden dile dolaşmış, yaşadıkları
yerin ünü artmış. Başka yerlerden insanlar gelip yerleşmeye başlamışlar.
Kısa zamanda o muazzam kumsalların kenarında bir şehir meydana gelmiş.
Buna rağmen denizkızı ile balıkçı herkezden gizli sevişmeye devam
etmişler. Gündüz tanrıça olan Artemis, geceleri denizkızı kimliği
ile aşkını sürdürmüş. Bu böylece uzun yıllar devam etmiş. Günün
birinde denizkızıyla balıkçının aşkını duyan deniz tanrısı Poseidon,
onları merak etmiş ve kıyıları gezerken ikisini sevişirken görmüş
ve hemen denizkızının yeğeni Artemis olduğunu anlamış. Poseidon
ertesi gün Artemis'in yanına gelerek "Sevgili Artemis, seni bir
insanoğlu ile beraber gördüm, sırrını öğrendim. Bunu ağabeyim Zeus
duyarsa tanrıçalığın elinden alınır, iffetsizlik örneği olursun.
Ya bu insanoğlundan vazgeçersin, ya da Tanrılar arasından ve Olemp
dağından kovulursun ". Demiş. Bu sözleri duyunca Artemis ağlayarak
yalvarmaya başlamış, bunlardan bir fayda sağlayamayacağını anlayınca
"Ey benim sevgili amcam Poseidon, senin şartını kabul ediyorum ama
âşık olduğum bu insanoğlu ile yılda bir defacık olsun beraber olmama
izin ver"… Poseidon biraz düşünüp Artemis'in isteğini kabul etmiş.
Bütün bu olanlardan sonra, denizkızı Marpessa şeklinde sevgilisi
İdas'ın yanına giden Artemis ona, artık gitmek zorunda olduğunu,
bundan sonra yılda artık bir kez buluşabileceklerini, her yılın
belli bir günü gelip büyük aşkını yaşatacağını söylemiş. İdas çaresiz
boynunu bükerek "Tanrıların isteği bu olsa gerek, bana mutluluğu
çok görüyorlar" demekten başka bir şey yapamamış. Ve yine aradan
yıllar geçmiş. İdas, denizkızı Marpessa sandığı Artemis'i yılın
ancak bir gününde görebiliyor diğer günler ne yapacağını şaşırır
olmuş. Eski günleri anımsamak için beraber yaşadıkları o aşk mağarasında
kalıyormuş.
Taş kesilen eski sevgilisi Bianna'yı tamamen unutmuş görünen İdas,
bir gün mağarada onun taş halinde ki şeklini görünce çok daha eskileri
hatırlamış ve taşın üzerine kapanarak ağlamaya başlamış. "Tanrılar
önce seni, sonra Marpessa'mı aldılar Bianna. Hâlbuki eskiden ne
kadar mutluyduk. Ne günah işledim de bu cezalar bana verildi"?
Yılın bir günü hariç devamlı tanrı olarak İdas'ın hareketlerini
izleyen Artemis, bu sahneyi görmüş. İdas'ın sadece kendisini sevdiğinden
emin olduğu halde, eski sevgilisini hatırlamasını o kadar kıskanmış
ki, o taşı bir daha İdas'ın görmemesi ve yalnız kendisini düşünmesi
için bir gece tanrıların barınağı Olemp dağından büyük kaya ve taş
parçaları getirip, Bianna'nın bulunduğu yere yığmış. Böylece aşk
mağarasını kapatmış ve İdas tek teselli bulduğu yeri bir taş yığını
haline getirmiş. Yalnız denizkızını seven ve o mağarada onu anan
İdas'ın artık yapayalnız kalacağını düşünmemiş. İdas tüm zamanını
geçirmek, denizkızını beklemek için mağaranın bulunduğu yere gidince
her tarafın taş kaplı olduğunu büyük şaşkınlık içersinde görmüş.
Gidip taşların en ucunda durmuş. Gözlerini gökyüzüne çevirmiş, ellerini
yukarı kaldırıp, üzüntüsünden kendisini bilmeyecek bir halde "Bu
kaçıncı ceza, neden, nedir benim suçum. Ey yüce tanrım Zeus benim
ölmemi mi istiyorsun" diye bağırmış, sonrada ağlamaya başlamış.
O kadar çok ağlamış ki sonunda hıçkırıkları duyulmaz, gözyaşları
akmaz olmuş. Acısını gösteremeyen İdas'ın izdırabı dayanılmaz hale
gelmiş, soluğu çıkmaz olmuş. Kutsal taşların üzerinde İdas acının
derinliklerine dalarak kendisini kaybetmiş ve kaskatı kesilmiş.
Yalnızca "Ey yerin ve göğün ve insanların ve bütün tanrıların tanrısı
Zeus, benim zavallı bedenimi taş haline getir". Demiş. Nasıl olduysa
bu kulunun isteğini bu defa duyan Zeus, İdas'ı hemen bir taş parçası
haline getirmiş. Talihsiz İdası'ın taşı da kutsal taşların arasına
karışmış.
Olanları seyreden Artemis, babasının bu hareketine engel olamamış.
Üzüntüsünden uzun süre ağlamış ve yas tutmuş. Bu büyük acıya güçlükle
dayanabilmiş. Tanrı olmasaymış intihar bile edebilirmiş. Her yıl
İdasla birlikte yaşadıkları o güzel beldeye giderek onu anmaya,
yine bu sahilde yaşayan balıkçılara kendisini yakalatarak onlarla
beraber olmaya karar vermiş. Kutsal taşları bir kenara atarak aşk
mağarasını tekrar eski haline getirmiş. İdas'ın taşını da mağaranın
en güzel köşesine yerleştirmiş. Şimdi bile iffet tanrıçası Artemis,
denizkızı olarak yılın belli bir gününde, yine bu dünyanın en güzel
kıyısında balıkçıların ağına girere ve o aşk mağarasında İdas'ın
taşı yanında balıkçılarla konuşup yardım ederek onu anarmış.
Ve işte iffet tanrıçası Artemis'in iffetini terk ettiği, tanrıların
yaşadığı Olemp dağından getirilen kutsal kaya ve taşlarla geniş
kumsalın bir kısmı süslenerek gelmiş geçmiş en büyük aşka sahne
olan dünyanın bu en güzel beldesi, Taşucu'ndan başka bir yer değilmiş.
Bu altın sahilde ki balıkçıların sembolü olan denizkızı, fukara
balıkçılara yardım eder, onlara iyi ve doğru yolu gösterir, balıkçılarda
onu sever, geleceği günü ilan ederler, adına şenlikler düzenlenirmiş.
Artık denizkızı balıkçıların dostu, meleği haline gelmiş.
Okuduğunuz bu öykü iffet tanrıçasının âşık olduğu İdas'la Taşucu'nda
geçmiş.
Asırlar önce yaşayan tanrılar bile Akdeniz'in bu güzel kıyısında
büyük aşklarını yaşamışlar. Genç sevgililer Marpessa ve İdas'ın
taş halinde ki görünüşü önünden geçip göl suyunda yıkanarak su içerlermiş.
Şu sıralar bahsi geçen mağara kapatılmış olup, Taşucu turizmine
kazandırılmak için vakıf çalışmaları sürdürülüyor.
Denizkızı hikâyesi Taşucu Eğitim ve Doğal Hayatı koruma Vakfı yayınından
alınmıştır.
Atatürk Cad. Vakıf han No 10
Tel: 0(324) 741 40 09 - 0(324) 714 12 50 |
|