KENT KUŞLARI

 
 
yazı ve fotoğraflar: Haluk Özözlü
 
  İstanbul başta olmak üzere birçok kentte kuş popülâsyonu’nda dengeler hızla değişiyor.
Kumrular, güvercinler azalırken, buna karşılık kargaların sayısı hızla artıyor. Değişen kuş sayı ve türlerine ilaveten, kuşlarda ki değişim de belirgin şekilde fark ediliyor.

İstanbul guguk kuşları kumrular ve güvercinler şehriydi, 15-20 yıl öncesinde sadece denizde görünen, adalarda, meskûn sahalarda yumurta bırakan martıların son yıllarda kentin iç kısımlarına girdikleri, çatılara yuva yaptıkları, beslenme nedeniyle irileşerek evcilleştikleri görülüyor. İstanbul’un kent kuşlarına şöyle bir bakacak olursak, dev metropolün günden güne betona teslim oluşu, artan nüfusu, yeşil sahaların, sulak alanların hızla azalması, gürültü kirliliği sonucunda olumsuz belirtileri, günümüzde kuşlar üzerinde de görmek mümkün oluyor.


Kumrular
Ahşap evlerin süsü olan kumrular (çıkardıkları sesler nedeniyle guguk kuşu da deniliyor) zarif ve narin yapıda olup, yavaş hareket edebilen saf bir kuş türü. Buna rağmen kedi kapması gibi tehlikeler dışında hiçbir düşmanı olmayan bu kuşlar martıların, güvercinlerin yanında rahatlıkla yemlenebiliyor.
Eşlerine bağlı, çift yaşayan kumrular, eşlerini kaybettiklerinde bir başkası ile eşleşmiyor.
Pencere içlerine, kuytu köşelere asılı duran sulanmayan saksılara ve güvenli buldukları yerlere etraftan topladığı ince dallarla yaptıkları yuvalarında çift yumurtluyor.
Yuva yapımında gagasıyla yuvaya çivi, metal tel parçaları topladıklarına da tanık olunuyor.
İki hafta kadar sabırla yuvada oturan sadık bir dişi kumruyu, erkek kumru da yalnız bırakmıyor.

boğaz turu
boğaz turu

Bu süre içinde hayli zayıflayan kumru, yumurtadan çıkan yavruları ısıtmak için oturmaya devam ederken, beslenme amaçlı yuvadan fazla uzaklaşmadan kısa ayrılıklar yapıyor. Genelde ürkek olan kumrular, yavrulama zamanında daha cesur davranıyor, yuvayı ve yavruları terk etmiyor.
Ne var ki hava şartlarına aldanan kumruları Aralık ayının sonunda bile yumurtlayıp kar yağışında yavru büyüttükleri görülebiliyor. Aynı yuvaya yumurta bırakmayı tekrarlayan kumruların yumurtadan çıkan yavruları da doğduğu yerde yavruladıklarına rastlanıyor.

boğaz turu

Sayıları son yıllarda tükenmekte olan kumrular, ekmek kırıntıları, çiçek yaprağı, buğday, darı ve çeşitli tohumlar gibi tane yemlerle besleniyorlar.
Bir defada iki üç gün aralıkla iki yumurta yapan anne kumru, üç haftalık kuluçka dönemi boyunca yuvadan kalkmazken, erkek kumrunun dişisine yem taşıdığı, yuvayı gözlediği gözleniyor.
Kuluçka dönemi sonunda farklı günlerde yumurtadan çıkan yavrulardan önce çıkanı, diğerinden daha önce büyüdüğü, bazende yuvada egemenliği ele aldığı, zaman zaman diğerini yavadan dışladığı da rastlananlar arasında.
Belirgin özellik gaganın vücuda oranla büyüklüğü oluyor.

boğaz turu

Anne kumru tek yumurta üzerinde de kuluçkaya yatıyor. Kuluçka süresince yuvaya topladığı dal, çöp parçalarını didikleyerek kuluçka dönemini terketmeden tamamlıyor.
Bu sürede gagasıyla tüylerini de özenle temizlemeyi ihmal etmiyor.
Kumruların en büyük düşmanı kargalar. Kargalar kumru yumurtalarına ve yavru kumrulara önemli ölçüde zarar veriyor, yavruyu kapıp kaçıyor. Anne kumru bu nedenle son dakikaya kadar yuvasını koruyor tehlike kaçınılmaz olduğu çoğu zaman o da kaçmak zorunda kalıyor.
Anne kumrunun üst fotoğraflarda görünen bir günlük kumru yavrusunu bir gece tek başına bırakıp, sabahın erken saatlerinde yeniden yuvaya, yavrusuna döndüğü de oluyor.




Ana kumru eşinin desteği ile iki hafta üzerinde oturduğu iki yumurtadan çoğu kez bir yavru çıkabiliyor.
Yavruyu yumurtadan çıktıktan sonra bir hafta süreyle dış etkenlerden koruma amaçlı ayakları arasında yavru üzerinde oturmaya devam eden anne kumru, üç haftanın sonunda ağızdan beslemelerle yavruyu kendi başına uçabilecek hale getirip baba kumru ile diğer kuşlara karşı uzaktan seyredip koruma görevini bir süre daha sürdürüyor. Ne var ki bir çok kumru annelik görevini yerine getirmiyor. Yumurtladıktan hemen sonra yumurtaları bırakıp kalkıp gidiyor. Bazı anne kumrular ise acemilikten yumurtlayacağı yeri iyi seçemiyor, ya sağanak yağmur altında mecburen yuvayı terk ediyor, ya da kargaların yavruyu kapıp götürmesine engel olamıyor. Her şeye rağmen bazı anne kumruların yavruyu ayakları arasına alıp daha güvenli hissettiği bir başka yere taşıyıp gelişimine orada devam ediyor.

Martılar
Martılar İstanbul’un kumrular gibi simge kuşlarından olan martıların kent içinde genellikle iki çeşidine rastlanıyor. Bunlardan bir türü kent içine pek yaklaşmayan beslenmesini deniz ve üzerinde uçarak karşılayan, vapurlara refakat eden, yolcuların kendilerine attığı pekmezli susamlı simitlerle beslenen daha küçük yapıda olan çevik martılar.
Diğer tür ise denizlerde ki balık neslinin azalması nedeniyle kent içine yerleşen evlerden, çöplüklerden, sokaklardan beslenen martılar.
Son yıllarda balıkçıl türde olan bu kuşların hamurcul’a dönüştüğü gözleniyor. İstanbul’un 70’li yıllarında Haliç’te bulunan Sütlüce mezbahasının denize bırakılan atıklarıyla veya Kemerburgaz’ın açık çöplük alanlarında, Balık Hali önünde beslenen martılar, faaliyet gösteren bu tip yerlerin kapatılmasıyla, boğazın paralelinde yer alan konutların çatılarına yerleşmeye başladıkları görülüyor.


Çatıları sahiplenen martılar, baca kenarına yaptıkları yuvaya iki veya üç yumurtaya bakıyor, yuvayı erkek martı ile kargalardan ve diğer tehlikelerden koruyorlar.
Yumurtadan çıkan kırçıllı biraz da nispetsiz oranda ki vücut yapılarıyla kısa uçuşları çatıda yapan yavru martılar, iki hafta sonra uçma zamanı geldiğinde diğer martıların destek refakatiyle toplanıyor, adeta bir şölen havası içinde, sevinç çığlıkları arasında ilk uçuşlarını gerçekleştiriyorlar.
Yetişkin bir martının kanat aralığı bir metreye yaklaşırken, gövde yapıları ise ekmekle beslenmelerinin etkisiyle bir tavuk kadar hatta daha da irice olabiliyor.
Kendine bakan, daima kar beyazı temiz görünümlü bu perde ayaklı kuş, zaman zaman kargalarla teke tek dalaşıyorsa da asla başka kuşlara zarar vermiyor.

Eğer bir karga sivri ve güçlü gagasıyla bir güvercini öldürmüş ise ölü güvercini kargaya bırakmıyor, kendi didikleyip yiyor ama asla kendisi bir başka kuşa saldırmıyor, öldürmüyor.

Martıları bekleyen en büyük tehlikelerin başında cam kaplı yüksek plazaların pencerelerini kirletmemeleri için konmalarını önleme amaçlı konulmuş çivili tuzaklar. Bu sivri çivili tuzaklar, perde ayaklı martıların ayaklarında batarak hasarlara yol açıyor.
Martı hasarlı ayağını kullanamaz oluyor, konuşları tek ayak üzerine yapıyor, topallıyor, gereği gibi beslenemiyor, hasar yüzünden ayağının perde bölümü kopuyor, martı bir ayağını kaybediyor, kendini savunamaz oluyor, ölüyor.

Martıları bekleyen bir başka tehlike ise düğümlenmiş, dolaşmış, denize bırakılmış, atılmış çapari iğneli oltalar, bazen bu oltaların ucunda bulunan balıklara dalış yapan martı, balıkla beraber olta iğnesini de yutuyor.
Boğazına saplanan çelik iğne ve misinayı hazmedip eritemeyen bünye, yaşam savaşını kaybediyor, bazen de ayağına dolanan misina düğümlenip sıkıyor, ayağın incelip kopmasına neden oluyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde sessizliği beklenmedik şekilde bozan hava-i fişek atımları sırasında çıkan patlama seslerinden uykuda olan kuşların da olumsuz etkilendiği gözleniyor.
boğaz turu
boğaz turu

Gözleri ve koku alma duyguları çok fazla olan martılar, beslendiği kişilerle dostluk kurabilen, bilhassa yavru büyütürken daha da cesaretli davranıp yaklaşabilen yapıda deniz kuşları.
Hangi balkonda, terasta mangal yapılıyorsa kendilerine verilecek parçayı beklemeye başlıyorlar.
Balık başta olmak üzere peynir, salam, sosis, börek, karides gibi yiyecekleri kendisine uzattığınız zaman elinizden yiyebiliyor.
Hatta dostluğu ilerletip yem verme işini tekrarladığınız zaman, aynı yer ve saatte gelip bekliyor, vereceğiniz yemi omzunuza ya da avucunuza da koysanız yavaşça alıp uzaklaşıyor.
Sofrayı da yalnız bırakmaya da gelmiyor, kimseler yoksa tabağınızdakileri de aşırma cesaretini gösteriyorlar.
Martılar için çiğ veya pişmiş balık, kılçık, kafa, pirzola kemiği, et yağı fark etmiyor, doymaksızın bir çırpıda yutuyorlar.
Ses tonunuzdan dost mu düşman mı fark ediyorlar.
Bulundukları seviyenin altında kalıp, aşağıdan yukarı doğru bakıp besleme yaparsanız her an uçabileceklerini hissederek daha rahat ve cesur oluyorlar.
Yine de temkinli ve aradaki mesafeye kontrollü yaklaşan martılar kendilerini sevdirmiyor, yuvalarına yaklaşılmasından ise hiç hoşlanmıyorlar.
Kendisine verilen yemi, eşi dışında paylaşmaya müsaade etmese de ortada ki yem miktarı çoksa, çığlıklarla diğer arkadaşlarını çağırmayı da ihmal etmiyorlar.

Yuvasına son derece bağlı olan martılar arasında inanılmaz bir iletişim,yardımlaşma ve dayanışma görülüyor.
Günümüzde tenha kayalıklar yerine sahil kesiminde apartmanların çatılarına, çanak antenlerin, bacaların yanına yuvalanan martılar, adeta bulundukları platformu sahiplenirken bir başka martı, karga veya her hangi birinin yaklaşması halinde diğer çatılarda ki gözcülük yapan martılar tarafından anında haberdar ediliyor, hızla çoğalıp, dairesel pikelerle yuvayı koruyoreğer yuva yanında bulunan bir çatı tamircisi, boyacı, usta ise kanatlarını açarak kartal gibi üzerine yürüyüp, korkutucu olmaya çalışıyorlar.
Henüz uçamayan piliç büyüklüğünde ki yavru martılar ise anne babaların kontrolünde korunaklı yerlere saklanıyorlar.



Beslenme saatlerinde yavru martılar ana martının kurşağında taşıyıp getirdikleriyle besleniyorlar. Martılar arasında son derece güçlü bir iletişim ve yardımlaşma gözleniyor. Özellikle çevrede bulunan damlardan yuva olan yerlee gözcülük yapıyorlar, yuvaya yaklaşan tehlişkeleri anında birbirlerine haber vererek toplanmaya başlıyorlar. Eğer yuvada bulunan yavrulara zarar geleceğini hissederlerse sert dalışlar yaparak tehlikenin uzaklaşmasını sağlıyorlar.
Anne martı yavrularına besleme amaçlı yapılan yaklaşımlarda duruma nezaret ediyorlar. Bu tolerans yavruların üç hafta sonra kendi başına beslenebilme süresini tamamladığı zaman gerçekleşiyor. Küçük yavrular için yapılan iyi niyetli beslemelerde asabileşiyor zira yavrular anne martının kursağından verilen öğütülmüş mama ile besleniyorlar.


Esnafın her sabah tekrarladığı eski bir gelenek günümüzde de uygulanmaya devam ediyor.
Dükkânı önüne kuşyemi serpince kuşların üşüştüğü gibi müşteriler bolca gelsin diye tekrarlanan bu gelenek güvercinlere, serçelere kuşyemi, buğday vererek yapılırken, balık restoranlarının da kasa kasa istavrit, hamsi gibi ekonomik değerleri az olan balıkları balık halinden özel olarak bu amaçla alıp restoranları önüne döktükleri, Kadıköy Çarşısı martılarını toplayıp, doyurdukları sıkça görülüyor.

Martıları bekleyen büyük tehlike, çivili tuzaklar.
Diğer yandan ise martıların pencereleri kirletmelerine mani olmak için kuş kondurmaz olarak bilinen yöntemler uygulanıyor. AVM lerde ve bazı kamu binalarında baş vurulan çivili tuzaklar, martların ayaklarının delinmesine, kopmasına neden oluyor.
Çiviler arasına takılarak bir perde ayağını kaybeden martı, yaralanıyor, konma ve beslenme problemi yaşayarak kısa sürede uğradığı olumsuzluğun kurbanı oluyor.






234 kilometre sahil şeridine sahip dünyanın önemli su kentlerinden biri olan İstanbul'da çoğu zaman başta Boğaz ve iskelelerde, Adalar'da, Haliç kıyılarında, Zeytinburnu, Yeşilköy kıyılarında, Harem gümrük sahasında, dalgakıranlarda yüzlerce martının kümelendiği görülür. Birçok kişi yanlarından geçtikleri teknelerin düdükleri ya da araç kornalarıyla veya içlerine koşarak dalıp kah topluca uçuşlarını seyretmekten kah fotoğraf çekmekten büyük haz duyuyorlar.

boğaz turu
boğaz turu
İstanbul'un kent kuşları insanlara, insanlar martılara iyice uyum sağlamış, bütünleşmiş görünüyor.
Boğaz, Adalar, Kadıköy, Karaköy hattında vapura hazırlıklı binenler, martılarla simitlerini paylaşırken, mutlulukları yüzlerine yansıyor. Vapurdan simit atmak, ya da ileriye uzattıkları ellerine gelen martılara simit vermek gelenek oldu.


Büyükçekmece sahilinden gözlemelerine ortak ettiği martıların özgürlüğünü her yerde olduğu gibi kimse kısıtlamıyor. Martılar, pekmeze batırılıp pişirilmiş simitler gibi peynirli gözlemelere ve hamur işlerine de yemeye bayılıyorlar.

boğaz turu
boğaz turu
Kargalar
Son yıllarda kentlerin korkulu rüyası haline gelen kargaların, bilhassa yavrulama zamanlarında cesaretleri had safhaya ulaşıyor. İstanbul’da koloniler halinde yaşayıp, sabahın ilk saatlerinde su içme amaçlı bir araya gelen kargalar, bilhassa Kabataş, Dolmabahçe, Beşiktaş yolu üzerinde güneşin doğuşunu ilk gören uzun boylu anıt çınar ağaçları tepelerinde toplandıklarına tanık olabiliyorsunuz. Kovalanınca sinirlenen, saldırgan olabilen isyankâr ruhlu karakargalar, aynı zamanda kendilerine yapılan korkutma, taş atma gibi hareketlerde hasmına kin güden, defalarca gaglaması, ani uçuşlar ve sert, hızlı yaklaşımlarla rahatsız edici özelliğe de sahip.
Höt, kışt demekle sinmeyen kargalar, uygun zamanı kolluyor, eğer varsa pencere sinekliklerini gagasıyla deliyor, pencere önü veya teras saksılarında ki çiçekleri yolup, kökünden çıkarabiliyor, saksıyı bir yerden bir yere sürüklüyor, zarar verip, bir nevi intikam alıyor.
Yuvasına yaklaşanların tepesinde caydırıcı dönüşler, dalışlar yaparak yuvayı yabancıdan koruyor.
Kargalar, beslenme sırasında yem bir başka kuşun önünde ise oldukça zekice davranışlarla yem çevresinde iki veya üç bazen daha fazla sayıda toplanıyor, değişik cephelerden yaklaşımlarla şaşırtmalar yaparak içlerinden birinin yemi kaparak uzaklaşmasını sağlıyorlar. Siyah renkleri, diğer kuşların korkulu rüyası olması, hoş olmayan gag gag seslerini çıkarması, çok da sevimli görünmeyen halleri ile devamlı kovalanan kargalar, yemek ayırt etmeksizin et, balık, karides kabukları, hamur, yufka, sakatat dâhil her şeyi yiyorlar, en çok sevdikleri ise tabii ki fıkralara konu olan peynir oluyor. Aç kalırsa güvercinleri öldürüp yiyor, aşırı sıcak havalarda kısa uçuşlarda bile nefes nefese kalıyor.

boğaz turu
boğaz turu

2014 yılı Haziran ayında Bozcaada Limanı çay bahçesinde tost yiyen bir kadının elinden ani bir dalışla tostu kapıp kaçması, cesaretini de ortaya koyması bakımından dilden dile anlatılıyor. Bozcaada'dan feribota binen yolculardan vapur hareket edene kadar dek yiyecek beklemeleri ise kameralarla tespit ediliyor.
Her şeye rağmen "Besle kargayı oysun gözünü" söyleyişine inat, Çanakkale Kumburun’da görüldüğü gibi kargaya sevgi ile yaklaşan, düzenli beslenmesine yardım edenlerin omuz arkadaşı olabildikleri de görülüyor, kendisine yem verenin sesini tanıyor, uzaklarda da olsa çağırınca geliyor.

boğaz turu
boğaz turu
Güvercinler
Kent meydanlarının topluca yaşayan tombul kuşları güvercinlerin yanı sıra kentlerde evlerin çatılarında, özel kuşluklarda beslenen takla güvercinlerini de görüyoruz. Günümüzde özel kurulu güvercin pazarlarından yüksek bedeller ödenerek satın alınan paçalı, küpeli veya beyaz takla güvercinleri, umulmadık yerlerde karşımıza çıkıyor. Çatı katlarına güvercinlik yapanlara, bir odalarını güvercinlere ayıranlara da rastlanıyor.
Klasik güvercinler ise bilhassa meydan kuşları olarak aynı yerlerde yerleşik olarak bulunuyorlar.
Eyüp Camii çevresi, Eminönü Yeni Camii, Üsküdar Meydanı, başta olmak üzere kuşyemcilerinin de var olmasıyla yaşamlarına topluca devam eden güvercinler, önceki yıllarda kent merkezinde hiç yokken son beş altı yıldır, yem veren vatandaşların toplamasıyla Taksim, Şişli, Bebek, Kanlıca, Beykoz, Kadıköy, Sarıyer, Dolapdere gibi birçok yerde, şimdilik az sayıda da olsa güvercinler görülmeye başlandı. Bunun bir sebebi de bir lira ücret karşılığı yem satanların bunu karlı bir iş kolu olarak görüp, sürdürmeleri.

Sığırcıklar
Kentlerin dışında ekili alanlarda, dağ, bayır, ovalarda koloni olarak yaşayan sığırcıklar, kar yağınca beslenme sahalarının karla kaplanması nedeniyle kentlere gelen, kar kalkıncaya dek konaklayan bir kuş türüydü.
Kentte sığırcık sürüsünü görmek yakında kar yağacak izlenimi uyandırırdı. Oysa son yıllarda yazın en sıcak günlerinde bile yıl boyunca kentte yaşayan sığırcık kuşları görülebilir oldular.
Sürü halinde havalanıp dairesel uçuşlarla bulut gibi dolaşan sığırcıklar, haber bültenlerine konu olan sığırcıkların dansı ifadesi ile seyredilesi güzellikte görsel şölen sunuyorlar. Kent yaşamına, kalabalığına, sesine alışan sığırcıklar Kadıköy vapurlarının açık bölümlerine de martılar, kargalar gibi misafir oluyorlar, susamlarla besleniyorlar

boğaz turu
boğaz turu
Kırlangıçlar
Çamurdan yaptıkları yuvalarıyla anımsanan kırlangıçlar da kent kuşlarından sayılıyor. Aceleci ve keskin ani dönüşlü uçuşlarıyla bilinen çatal kuyruklu kırlangıç kuşlarını, balkonlarda yüksek tavanlı binalarda, çatı oluklarında görmek mümkün. Ayvalık Cunda Adası’nın ünlü Taş Kahvesi'nin yüksek tavan köşelerine yuva yapan kırlangıçların yuvadan yükselen yavru kuş çığlıkları arasında telaşlı kapı giriş çıkışları sempati ve hayretle izleniyor.
Serçeler

Serçeler, kentin en ürkek en minik kuşları, sık yapıda ki ağaç dalları arasında var olmaya çalışan kuşlar, ses çıkan yerlerden, kedilerden, insanın ayak bastığı yerlerden uzak durmaya gayret ediyorlar. Topluca uçuşan serçeler, kentlerde geçmişte ki kadar sayıca çokluğu kaybetmiş görünüyorlar. Ekmek kırıntıları, tane yemler, tohumlar, meyveler, böcekler en büyük besin kaynağı oluyor. Aslında orman kuşlarından olan hürriyetine düşkün serçeleri, kent parklarında ki ağaçlarda, teras ve balkonlarda tüneyip, uçuşuyorken, kaldırımlarda, bazen'de restoranlarda yemekten kalkmış müşterilerin sofralarında kalan ekmek kırıntılarını aceleyle atıştırırken görüyoruz.

Ötücü kuşlar
Kentin sessiz sabah saatlerinde, bilhassa tatil günlerinde, kentin tenhalaştığı bayram günlerinde çıkrıkçı kuşu, saka, florya, bülbül gibi kuşları dinleme ve görme olanağı bulunuyor. Sık yapraklı ağaçların dallarında özgün ötüşleriyle adeta resital veren bu narin kuşlar gün doğumuyla, artan gürültülerle seslerini kesiyorlar.
Biraz dikkatli bakıldığı zaman serçe sanılan kuşlar arasında saka veya iskete, ispinoz kuşları bile çıkabiliyor. Göremediklerimizden muhabbet kuşları, kanaryalar ise kafeslerde beslenerek kente yaşamlarına devam ediyorlar.
Yelkovan kuşları
İstanbul Boğazını karşıdan karşıya geçerken denizin ortasında, suya paralel ve bir karış yüksekliğinde yelkovan kuşlarının uçuşunu izleyebilirsiniz.
Bitmek bilmez enerjisi ile zaman zaman kanat çırpan, ara sıra süzülen ve grup halinde uçan bu kuşları ne yazık ki nesilleri yok olma tehlilkesi ile karşı karşıya.
Karadeniz'e beslenme amaçlı gittiği tahmin edilen yelkovan kuşlarını boğaz haricinde de pek görmek mümkün olmuyor. Ocak ayı en uygun görülen zaman.
boğaz turu
Karabataklar
Bir de karabataklar var denize bir dalıp bir çıkan, Kadıköy dalga kıranın da kanatlarını açıp güneş banyosu yapan ve de göçmen ördekler gibi boğazlardan sık sık geçen, Rumeli Kavağında, Bebek’de şamandıra üzerinde, Yenikapı Balık Hali çevresinde dolaşıp nasiplenirken, tüylerini kurutan.
Artık onlar da kentin sahillerinde, gemilerin yanaşması sırasında uskurdan çıkan köpüklerin arasında balık ararken nadiren karşılaştığımız kara tüylü deniz kuşlarımızdan.

boğaz turu
boğaz turu
Kentin geçici konukları Pelikanlar, Leylekler
Göçmen bir kuş olmasına rağmen yaralanma veya göç tarihin de gecikme gibi nedenlerle pelikanları ve leylekleri de kent içinde görmeye başladık.
Leyleklerin kimi bacaları kimi yüksek duvarları kimi ise elektrik direklerine yuvalanıyor.
Balıkçıların bulduğu yaralı bir pelikan kuşunun bol balıkla iyi beslenmesi sonucu ilk uçuşunda diğer arkadaşlarını da toplayıp geri döndüğüne, balıktan dönen balıkçıların yolunu gözlediklerine, Tekirdağ kentinde sabit olarak konakladığına tanık olmuştuk. Örneklerine İstanbul’da Bandırma’da ve daha birçok yerde rastlanıyor.
Tekirdağ sahil yolunda topluca karşıdan karşıya geçen pelikanlar, trafiğin zorunlu durmasına bile defalarca neden olmuştu, buna rağmen balık halini mesken eden pelikanlar, kentin bir parçası olarak kabul edilmiş, halk tarafından sahiplenerek, sevilip benimsenmişti.
Leylekler, pelikanlar hatta balıkçıl kuşları göçmen kuş olmalarına rağmen kentin tam da orta yerinde Sirkeci’de Gülhane Parkında hayvanat bahçesi olduğu yıllarda ağaçların tepelerinde daha sık görünürlerdi.
Belki de parkta ki kuşları gördükleri için Gülhane’nin yüksek ağaçları yuva doluydu.
Leylek, karabatak, tepeli balıkçıl, gri balıkçıl, kaşıkçı kuşu gibi Manyas Kuş Çenneti'nde görmeye alışık olduğumuz kuş türleri, hemcinslerini parkta serbestçe dolaşırken görünce beslenme ve güvenlik sorunu olmadığını zannederek, geçici yuvalarına yerleşir, yavru dönemini Sarayburnunda geçirirlerdi.

boğaz turu
boğaz turu

Eminönü Yeni Camii önünde bulunan güvercinlerin sayısı 80’li yıllarda bugünkü güvercin sayısının en az üç katıydı, 2000’li yıllara kadar böyle gelmişti. Teller, duvar dipleri, zemin dahil her yer güvercinlerden görünmez olurdu.
Yeni Galata Köprüsünün yapımı sırasında deniz dibine kazık çakan şahmerdanın vuruşlarıyla çıkan sesten korkan güvercinlerin büyük bölümü Eminönünü terk etmişti.
60’lı yıllarda Eminönü’nde azat edilen seyyar saka kuşçuları vardı. Kafes içinde ormanda yakalanmış 50-60 tane saka kuşu olur, kuşçu bu kuşları küçük bir ücret karşılığı kafesten alarak annesiyle gelmiş olan çocuğun avucuna bırakır, çocuk da kuşu önce sever, öper, ellerini açıp hürriyetine kavuşturarak çok mutlu olurdu.
Bu adetlere artık rastlanmıyor. Güvercinler gibi kuşyemi satıcıları da, kuşlara yem verenler de azaldı.
Kim bilir kuşlara verilen ve 48 kromozomlu denilen buğdaydan yapılan ekmek, belki kuşlara da iyi gelmiyor da olabilir.
Konu uzmanların üzerine eğilip incelemesi gereken ileriye dönük bir problem olarak karşımızda duruyor.

Kent kuşları bunlarla sınırlı kalmıyor
Mümkün olabildiğince kent merkezinde ki kuşlara değindik, buna rağmen il sınırları içinde olup, su havzalarında yaşayan kent kuşlarımız da var. Terkos Gölünde sakarmeke, Çekmece Gölünde sumru kuşları, Marmaracık Koyunda yeşilbaşlı güzel ördekleri az da olsa dikkatli gözler hala seçebiliyor.

Üzerinde karabulutlar dolaşan kentin içine uğramasalar da göç mevsiminlerinde, İstanbul semalarının çok yükseklerinden geniş kanatlı kartallar, toy gibi bir çok gçömen kuşun geçtiğini çıplak gözle görebiliyoruz.
Başta Çamlıca Tepesi olmak üzere kuş gözlemcileri sabır ve heyecanla bu geçişi fotoğraflayıp, gözlemliyorlar.
Bir gün pencerenizde veya size en yakın ağacın cılız dalında, tüm kent olumsuzluklarına rağmen, kafesinden kaçmış papağanları, muhabbet kuşu, kanarya, dahası yarasa da görmeniz zayıf ta olsa olası ihtimaller arasında bulunuyor.



Yine de boyu hızla uzayan kentte İstanbulluların vazgeçemediği zevk olan simit atarak, vapurun peşine takıp Beşiktaş’ın martılarını Kadıköy’e, Kadıköy’ün martılarını ekmek atarak Karaköy’e, Prens adalarının martılarını Eminönü’ne getirme geleneği devam edecek. Bu doyumsuz zevk İstanbul’dan ayrı, bilhassa denizden uzak olanların ise burnunda buram buram tütecek, hasreti çekilecek, hayali martı çığlıkları bile kulaklarda yankılanacak.



Sihirlitur Anasayfa'ya geri dönmek için lürfen tıklayınız


© 2015, Sihirlitur'daki tüm yazılar ve fotoğraflar
Haluk Özözlü
'ye aittir, alıntı
yapılamaz, izinsiz kullanılamaz.
sorularınız için: hozozlu@sihirlitur.com