|
TÜPLÜ
DALIŞ VE VURGUN
Günümüzde yaşanan tatil aktivitelerinden biri de su altı dalışları
oldu. Özellikle Ege ve Akdeniz’de hizmet veren tatil köylerinde
ve tatil merkezlerinde çeşitli tur acenteleri tarafından dalış
turları düzenleniyor. Bu tür tüplü dalışlara katılacak olanlara
malzeme tedarik ediliyor, hızlandırılmış kurslarla topluca Dikili,
Fethiye, Antalya, Side, Marmaris, Bodrum gibi dalışa izin verilen
müsait yerlere götürülüp dalış gerçekleştiriliyor. Ne var ki dalış
diğer aktivitelere benzemiyor, bir gün jeep safari, ertesi gün
rafting, sonra surf, okçuluk, bisiklet, cros, at binme, avm ile
dolaşma, yelkenle gezme, pilotun yedeğinde yamaç paraşütüne katılma
gibi değil.
Dalış bireysel bir aktivite olup, şartlar yerine getirilmediğinde
risk unsuru barındıran, kalıcı sakatlıklar veya ölümcül sonuçlarlar
içeren bir spor dalı. Her ne kadar turistlere bir hafta otelin
havuzunda tatbikat yaptırılıp hafta bitiminde serbest dalışla
hazır hale getiriliyorsa da sağlık kontrolü başta olmak üzere
dalışın yeri, zamanı, şartları büyük önem taşıyor. Turizmin önde
gelen bu aktivitesini ve risklerini sihirliturcom olarak anılarla
birlikte sunuyorum.
Zamana karşı savaş
1991 yılıydı Hürriyet Pazar Eki Show dergisinin 20. Sayısını hazırlayacaktık.
Bir haber geldi Göcek’te gencin basınç odasına, hastaneye en kısa
sürede ulaşması gerekiyordu. Açıkçası vurgun yemiş felç olmuştu
olumsuzluklar ise şöyle sıralanıyordu. Bodrum başta olmak üzere
çevredeki hiçbir dalış merkezinde basınç odası faal değildi.
Mutlaka İstanbul’a Çapa Tıp Fakültesine gelmesi gerekiyordu. Vurgun
yiyenlerin uçakla nakli imkânsızdı, basınç ve yükseklik riski
daha tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Tek ve son çare helikopter
ile ulaşmaktı. Helikopterin de 300 metre yüksekliği aşmaması şartı
vardı.
Alçaktan uçuşlarda ise helikopter daha fazla iklimsel şartlara
maruz kalıyor, rüzgâra karşı daha fazla etkileniyor, daha fazla
yakıt harcıyordu. Bunun sonucu olarak da İzmir Çiğli hava meydanına
inip yakıt takviyesi kaçınılmazdı. Bu da zaman kaybıydı. Basınç
odasına ulaşmada her geçen dakikanın önemi büyüktü, gecikmeler
kayıpların telafisini zorlaştırıyordu. Zaman geçiyor hava kararacaktı.
Türkiye’de gece uçuşu yapabilen iki helikopter vardı onlarda Doğu
Anadolu bölgesinde stratejik görevdeydi. Dalış öğle sonrası yapıldığı
için, sanırım biraz da alkol almış bir genç vurgun yemiş, olumsuz
şartlar yaşamıştı, vurgun yiyen gencin basınç odasına girişi altı
saati geçmişti…
|
|
Haber hazırlığı
Haberi hazırlama görevi verilince o yıllarda Show dergi editörlerinden
Özcan Yüksek ile yola çıktık. Gideceğimiz yer İstanbul Boğazı’nın
Karadeniz çıkışında Poyrazköy yakınlarında Keçilik Koyu idi. Yani
Türk Deniz Kuvvetleri SAT komandoların yetiştiği askeri bölgede,
insanüstü yeteneklere sahip Namık Ekin hoca yardımcı olacak onun
verdiği bilgiler ışığında konuyu aydınlatıcı haberi hazırlayacaktık.
Foto muhabirliği öyle bir iştir ki itiraz etme, onu çekerim bunu
çekemem deme lüksünüz yoktur. O konunun fotoğrafları çekilecekse
havada, karada, su altında yapılacaktır. Hani bazıları vardır
ben foto muhabiriyim der ama hayatında hiçbir kare su altı resmi
çekmemiştir. Ben spor muhabiriyim maç çekerim, ben magazinciyim
defile, artist çekerim, röportörüm sadece insanın dramını çekerim,
belgeselciyim, sanatçıyım filan diyemezsiniz.
Oysa gerçek foto muhabiri her konuyu çekebilen joker muhabir olmalıdır,
itfaiyeci gibi hazır kıta nöbet bekleyip anında çatışmaysa çatışma,
savaş ise savaş, yangın gibi her konuyu çekebilen insan olmalıdır,
foto muhabiri de buna denir.
İtiraf
edeyim hayatımda tüple ilk tüplü dalışım olacaktı, emin ellerdeydim
ama balıkadam elbisesini giyip, belinize kurşun ağırlıkları bağlayıp,
sırtınıza da 30 kilo tüpü takınca, alışmadığınız bir teneffüs
şekli, oldukça bulanık beş metre görüş mesafesi bile olmayan suda,
çevrenizi görmediğiniz yabancı bir mekânda dibe doğru gitmek pek
hoş olmuyor.
Ayrıca Anadolu Kavağı dip akıntıları nedeniyle bir yerde sabit
duramıyor, sürekli yer değiştirerek oradan buraya savruluyorsunuz.
Namık
Ekin hoca dalış öncesi yaptığımız konuşmada zaten kafamı allak
bullak etmişti. Dalışa gittiğimiz diğer komandolarla tam teçhizat
hazırlanmışken kendisi ne ağırlık, ne tüp takmamıştı.
“Hocam siz gelmiyor musunuz soruma “geliyorum”, e tüp takmadınız,
“bana gerek yok” diye cevaplamıştı. Hocam öyle bir dakikada fotoğrafları
çekemem diyafram ayarı, netlik filan yapacağım dedimse de “senin
istediğin süre kadar ben dipte kalırım” diye cevaplamıştı. İçimden
bu defa hocam sen balıkmısın diye geçirdim ama ayıp olur diye
sorumu yuttum.
Meğer
Namık Hoca gerçekten balıkmış..!
Yukarıda belirtmiştim vurgun haberi için su altında balıkadam
fotoğrafı çekeceğim, aramızda beş metre olsa Nikonos kameranın
objektifine sığacaklar.
Boğaz’ın suyu son derece bulanık, sarı yeşil renkte, şerit yosunlar,
çer çöp, poşet, her şey gözlük camı önünden geçiş yapıyor, görüş
mesafesi diye bir şey yok, yakın çekmem lazım dip akıntı beni
balık adamlara yaklaştırıyor, dev paletlerle geri geri gitmeye
çalışıyorum kolay olmuyor, ellerim kamerada vakit geçiyor.
Karşımda üç balıkadam var biri tüpsüz Namık Ekin altında ki iki
balık adamın tüplerinden tutmuş dipteyiz, bir dakika, iki dakika,
üç dakika Namık Hoca nefes almıyor, elim ayağıma dolaşıyor, net
fotoğraf yapmaya çalışıyorum ayağım yere basmadığı için sabit
duramıyorum, telaş içindeyim.
Meğer hoca hiç nefes almadan su altında 3,5 dakika durabiliyormuş.
İyi güzel de beş dakika geçti hoca hala tüpsüz diye su altında
düşünürken hoca diğer balıkadamın ağzından çıkarıp uzattığı hava
hortumundan bir nefes aldı, bir süre daha su altında duruşuna
devam etti.
Bu arada bir makara 36 kare fotoğraf çektim, filmi bitirip dışarı
çıktık. Şaşkınım.
Yukarıda Namık Hoca için insanüstü ifadesini kullanmıştım gerçekten
öyleymiş üç nefesle 10 dakika tüpsüz su altında kalmak bile herkesin
harcı değil diye düşündüğümü kendisine söyledim. O da bir anısını
anlattı.
Günün birinde arkadaşlarına bir şaka yapmak istemiş, açıkta duransavaş
gemisine tüpsüz olarak su altından gidip, kıç taraftan gemiye
sessizce çıkarak nöbetçiyi etkisiz hale getirmiş, gemi komutanının
odasına girip “gemiyi teslim aldım” demiş. İnanamamışlar.
Sat komandolar Keçilik Koyunda çalışmalara devam ederken biz de
teşekkürlerle ayrıldık. Haberin ikinci bölümü fotoğrafı için bu
defa Basınç Odası fotoğrafını çekmek üzere Çapa Tıp Fakültesine
yönelmiştim.
BASINÇ ODASI
Deniz dibi kazası yaşayanların tedavi edildiği Çapa’da ki basınç
odasında kazanın niteliğine, vakanın durumuna göre bir tedavi
tablosu seçiliyor. Hasta kazadan sonra altı saat içinde gelmişse
tek seanslı tedavi yeterli olabiliyor. Ancak 12 saatten sonra
ki geç vakalarda seans sayısı çoğalıyor. Hasta basınç odasına
sokulduğunda buna “kuru dalış yapma” adı veriliyor. Hasta belirli
bir hızla basınçlı bölüme sokulup yüzeye çıkarılıyor. Yine belirli
bir süre burada bekletiliyor. Hasta bu seans esnasında saf oksijen
de soluyor.
Hastayla birlikte bir sağlık görevlisi de basınç odasına giriyor
ve aynı yüksek basıncın etkisinde kalıyor. Görevli saf oksijen
solumuyor, Görevli sayısının yeterli olmaması halinde profesyonel
bir dalgıç basınç odasında kalıyor. Örneğin 72 saatlik bir tedavide
basınç odasına girmek için altı görevli gerekiyor.
Görevli 12 saat geçtikten sonra tekrar basınç odasına sokulabiliyor.
Bu durumda sağlık görevlilerini takviye için balıkadamlar kullanılıyor.
Çapa’da ki basınç odası ayrıca damar hastalıkları, kangren, kronik
kemik iltihabı, plastik cerrahi sonrası tedaviler, bazı göz hastalıkları
ve karbon monoksit zehirlenmeleri durumunda da kullanılıyor.
DEKOMPRESYON
Halk dilinde “Vurgun” adı verilen dekompresyon hastalığı hakkında
Profesör Maide Cimsit şu bilgileri veriyor.
Belirtileri Kabarcıklar beyinde toplandığında körlük, baş dönmesi,
felç, bayılma halleri görülür. Eğer kabarcıklar eklem yerleri,
adale ve kemiklerde oluşursa ağrı meydana gelir.
Kan akışı da akımın kesilmesiyle etkilenir ve felç omurilikte
his kaybı meydana gelir. Hemen tedavi edilmez ise kalıcı felç,
hatta ölüm meydana gelir. Tedavisi Dalış kazası geçirmiş bir insan,
ilk altı saat içinde basınç odasına getirilmelidir. Bu süre içinde
risk sıfıra inebilir.
Altı saatten sonra ise basınç odasına giren hastalarda iyileşme
oranı yüzde elliye iniyor. Ancak hasta gecikmiş bile olsa mutlaka
hiperbarik merkeze başvurmalı. Hastaya ulaşım, olayın meydana
geldiği anda başlar.
İlk müracaatta telefonla bilgi verilir. Hastaya acil olarak neler
yapılması gerektiği, hangi araçla ulaşımın sağlanması gerektiği
anlatılır.
Daha sonra basınç odası ve tedavisi başlar.
Vurgun yemiş bir hasta basıncı ayarlanabilen uçakla taşınabilir,
Aksi takdirde 300 metreyi aştıktan sonra hava basıncı hastaya
olumsuz etkisi vardır. Bu yüzden belirtilen seviyeyi aşmadan helikopterle
taşınması gerekir. Hava Embolizmi Profesör Maide Cimsit, basınçlı
hava ile dalış yapılan sualtında meydana gelen hava embolizmi
hastalığı hakkında şu bilgileri veriyor. Akciğerde dolaşım sistemine
giren bir hava kabarcığının damarını tıkaması sonucu meydana gelir.
Tüplü veya nargile denen hortumlu dalışlarda bir, bir buçuk, hatta
üç metrede bile meydana gelebilir. Su altında kalış zamanının
önemi yoktur.
Nefes vermeden aniden su yüzeyine çıkmaktan kaynaklanır. Balıkadam
hava embolizmi olduğunda beyindeki arterler çoğunlukta etkilenir.
Konuşma sistemi ve dolaşım sistemi gibi alanlara felç gelebilir.
Embolizm tıkaç anlamına gelen embolustan gelir. Dokularda fazla
miktarda hava bulunması yüzünden Anfizem meydana gelir. Anfizem
şişme, nefes darlığı ve seste değişikliğe neden olur. Tek tedavi
şekli hastayı hemen rekompresyon odasına tabi tutmaktır.
Bu şekilde hava kabarcıklarının ebadını küçülterek, beyinde kanın
normal dolaşım yapması sağlanmış olur.
Bundan sonra basınç kabarcıklar oluşturmayacak bir şekilde azaltılır.
Hava
embolizmi ve Anfizem halinde, kuvvetsizlik, baş dönmesi, felç,
görüşte zayıflama, göğüs ağrısı, ağızda kan, bayılma ve nefes
darlığı belirtileri görülür.
Bu durumda suyun içinde rekompres kesinlikle yapmayın, şu ilk
yardımı yapın. Hastayı başı vücudun diğer kısımlarından aşağıya
gelecek şekilde sol tarafına yatırın.
Gerekirse ağızdan ağza suni teneffüs yapın.
Saf oksijen kullanın.
Şok için hastayı tedaviye hazırlayın.
En kısa zamanda hastayı rekompresyon adasına götürün Embolizm
basınç farklılıklarının en çok olduğu sığ sularda ortaya çıkar.
En yaygın sebebi basınç altında teneffüs edilmesi gereken havanın
ciğerde tutulmasıdır. Tüple dalarken kesinlikle nefesinizi tutmayın,
daima normal şekilde nefes alın, çıkışlarda devamlı olarak nefes
verin.
DALIŞIN KURALLARI
Dalgıçlığa karar verenler, hele tüplü dalışı seçenler dalış öncesi
mutlaka sağlık kontrolü yaptırmalılar.
Su altının insan vücudunu zorladığı noktalar çok farklıdır. Kulaklara,
sinüslere etkisi çok önemlidir.
Dalabilir raporu alanlar dalış kurallarını ciddi şekilde iyi öğrenmelidir.
Dalış yapanlar tek başına dalmamalı, mutlaka yanında biri bulunmalıdır.
Denizin dibinde tüp bitebilir, vücudu balık ağına veya başka bir
şeye takılabilir, insan kendini kaybedebilir. Aşırı tok karnına
dalınmamalıdır. Alkolle dalgıçlık bağdaşmaz, Sigara da pek tavsiye
edilmez. İçkiliyken kesinlikle dalmamalı, uykusuz ve yorgun halde
yine dalınmamalıdır.
Gece dalışları gündüze göre daha da zordur. İyice profesyonellik
gerektirir. Dalgıç kendine güvenen, serinkanlı bir yapıya sahip
olmalıdır. Biyolojik ve kimyasal kirlenmenin olduğu ortamlarda
asla dalış yapılmamalıdır.
|
|
Turistik Bir Dalışın Hikâyesi
Her gün, saat 10.30' da tüm teçhizatla donatılmış dalış teknesi,
tura katılan sualtı gezginleriyle birlikte "Yalancı Boğaz"dan
yola çıkıyor. Sol tarafta bulunan Cennet Adası ve karşı taraftaki
Bedir Adası geçildikten sonra, elbiseler giyiliyor. BC yüzerlik
dengeleyicisi ve regülatör elbisenin üzerine monte ediliyor. Maske,
gözlük, ağırlık kemeri takılıyor ve dalışa hazır hale geliniyor.
Rehber-eğitmen dalış hocası, dalış öncesi kısa bir bilgi veriyor
ve su altı haritasından kaç metrede nereye gidileceğini, ne kadar
kalınacağını ve neler görülebileceğini anlatıyor.
Bu arada "iyi misin?", "ters giden bir şeyler var", "havam bitiyor",
"aşağı inelim", "yukarı çıkalım", "yüz hava", "elli hava" gibi
el hareketleriyle yapılan su altı konuşma dili, karada anlatılıyor.
10-12 litrelik tüplerin içinde, 200 atmosfer basınçla filtre edilecek
su buharı alınıp, tüplere doldurulmuş bildiğimiz hava var.
Elbiseler, "pozitif yüzerlilikte" olduğu için, kurşun ağırlıklar
takılarak dalış sağlanıyor. Elbise ile vücut arasına çok az miktarda
su giriyor. Bu su vücut ısısını dengeliyor.
Eğer astım, kulak-burun-boğaz, ciğer, tansiyon, kalp, şeker gibi
problemleriniz yoksa ve yeterince soğukkanlıysanız, yanınızda
gözlerinizi, hareketlerinizi, solunumunuzu kontrol edecek rehberinizle,
artık dalmaya hazırsınız!..
Balıkadam
hoca dalış için tüm ekibi tekrar tekrar kontrol ediyor ve suya
atlayanlar, yeleklerindeki havayı boşaltıp, dibe doğru uzanan
gizemli yolculuğa başlıyorlar. Bu arada her 1-1,5 metrede bir,
burnunuzu sıkıp, kulaklarınıza genzinizden basınç gönderme işlemini
tekrarlıyorsunuz. 3-4 kiloluk eşkinalar, dik inen bir kayadan
dönüşte karşınıza çıkan Karagöz sürüsü veya sizi görünce hızla
kaçan akya, orfoz, Lagos gibi balıkları görünce, su içinde bile
gözleriniz parıldıyor. İki taşı birbirine vursanız, yüzlerce balık
toplanıyor renk renk görünüşüyle melenurlar, "çatalkuyruk" da
denilen meraklı kâşif balıkları, sizden korkmuyorlar. Hele birde
dişi denizkestanelerinden bir kaçını kırıp içindeki havyarı ikram
ederseniz, balıklar onları sevmenize ve okşamanıza izin veriyorlar...
Üstelik nereden haber alıyorlar bilinmez, bu ziyafeti kesinlikle
kaçırmıyorlar. Bir anda yüzlerce balık çevrenizi sarıveriyor ve
suyun derinliklerinde, karadan bu kadar uzakta hiç yalnızlık çekmiyorsunuz.
Ancak her bölgenin yapısı, karakteri, canlı türleri farklı. Daha
vahşi bir doğa arayanlar için, ahtapot, müren ve köpek balığı
yavrularının bulunduğu zararsız yerler de var.
Bu
saydıklarım, Marmaris' in açıklarında, günübirlik teknelerin uğrak
yeri olan fosforlu mağaranın ilerisinde "üçüncü küçük cep" olarak
adlandırılan bölgede bulunuyor. Eğer su üstündeki kayaların görkemli
bir güzellikte su altına da indiği bir adres isterseniz, o ihtişamlı
kayaların bulunduğu koyun ucundaki yarım adayı biraz geçmeniz
gerekiyor.
Buradan dalarak, yaklaşık 18 m derinlikteki mağaralara ağzından
girdiğinizde, bir koridorda yol alıyorsunuz. Yüksek tavanlı holü
geçtikten sonra, deniz dibi mağarasının 6 m dibindeki çıkış ağzına
geliyorsunuz. Dalış ekibi bölgeye gelince, mağaraya önce hoca
giriyor ve çıkışta bekliyor. Diğer hoca ise girişte tüm ekibe
yol gösteriyor ve en son girişi kendisi yapıyor. Mağaradan aydınlığa
çıkış müthiş keyifli ve heyecan verici. Ağızda teker teker görünen
balık adamların toplanması ile dönüşe geçiliyor. Dibe doğru ton
ton koyulaşan masmavi sular içinde rengârenk dalgıç elbiseleri,
maske, palet, yelek, aksesuar ve "can dostunuz" oksijen tüpleri,
denize bambaşka bir ahenk katıyorlar.
Siz, seviyenizi ayarlayıp ya ekipten yukarıda yandan bir açıdan
yüzerseniz, en az bu renk cümbüşü kadar dikkatinizi çekecek bir
başka manzara ile karşılaşıyorsunuz. Tüplerden regülatöre gelip
kullanılan ve sabırsızlıkla su seviyesine çıkan hava kabarcıkları.
İşte bunların üzerinde yüzmek, daha önce hiç tatmadığınız duygulara
kapılmanıza neden oluyor.
Bu tıpkı jakuzi de olmaya ya da aşağıda birinin patlattığı mısırların
size doğru uçtuğunu seyretmeye benziyor.
Onları yakalamak istiyorsanız, birçoğunu yakalıyorsunuz da...
Suyun hacmini avucunuzda hissediyorsunuz.
Hava kabarcıklarını bir çocuğun balonu sıktığı gibi avucunuzun
içine hapsettiğinizde patlayıp dağıldıklarını görmek kesinlikle
çok eğlenceli. Hele onları zapt edemediğinizi fark edip çabaladıkça
aşağıda zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz bile... O anda
tüm sorunlarınızı unutuyorsunuz. Adeta beyniniz yıkanıyor ve dinleniyorsunuz.
Kademe kademe suyun üst seviyesine yaklaştıkça, su altındaki gerçeklerden
su üstündeki gerçeklere dönüyor, kendinizi rüyadan uyanmış gibi
hissediyorsunuz.
Suyun altında aynı şartları paylaştığınız kişilerle kurduğunuz
dostluk ise hiç unutulmuyor..
|
|
Bu da benim dalış hikâyem
1995 yılı sonuna gelip emekli olduktan birkaç yıl sonra OTOHABER
dergisinde yeni çıkan otomobillerin testlerini temalı bir konu
ile yapmaya, izlenimlerimi yazmaya başlamıştım.
Temalı
konu derken otomobil dünyasında bu bir ilkti.
Mesela
Antik kentler ve otomobil diyor, aracı antik kentler içinde fotoğraflıyordum,
bu defa ise tema konum "Doğa Sporları ve Otomobil"di.
Onun için dağçılık, rafting, at binme, bisiklet, mağara sporu,
yamaç paraşütü gibi ilgili spor dalları içinde çalışıyordum. Derginin
bir sologanı vardı “OTOHABER’i HER YERDE OKUYABİLİRSİNİZ” Test
aracım Ford Focus serisinden Sport Trend idi, Marmaris Yalancı
Boğaz mevkiindeydim.
Dalış ekibine son anda katılmıştım hocaya niyetimi anlattım suyun
altında Otohaber dergisi okuyan birinin fotoğrafını çekeceğimi
söyledim, o da bana sen sakin ol başka bir şey istemiyorum diyerek
suyun altında ne yapacağımızı hareketlerin dilini öğretti. Kuşandık
dalışa hazırdık. Önce kadın hoca inecek suyun dibini bize hazırlayacak
biz hazır mekâna inecektik, tekne ile gidip dalış yerinin yakınına
demirlemiştik.
Aklıma
takılan, merak ettiğim tek şey kadın hocanın
dipte ne hazırlayacağıydı.
Öyle oldu Yalancı Boğaz mevkiine indiğimizde gördüğüm manzara
karşısında büyülendim. Etrafı güzel kayalarla duvar gibi örülmüş
loca gibi bir yer, kapı gibi girişten içeri giriyor, net görüş
içinde uzun sarı saçlı bir kız denizkestanelerinin içinde çıkan
havyarla etrafına topladığı renkli melanur ve çatalkuyruk ve ismini
bilmediğim yüzlerce balığı elleriyle besliyordu.
Suyun içinde ağır çekim uçuşan saçlar, korkmasını öğrenmemiş,
gözlüğüme gelip burnumun dibinden bana bakan balıklar, beni benden
almış, kendimi kaybetmeme neden olmuştu.
Fotoğrafları
çektim, bir tanede bu rüya aleminde benim fotoğrafım olsun istiyorum
ama nasıl olacak o an hiç bilemedim. Zira sualtı kamerası Nikonos’u
önce
boynuma takmışım, diğer balık adama veremiyorum.
Tüpten gelen ağzımda ki hortum mani oluyor.
Hoca dur dedi ağzımdan nefes borusunu çıkardı, başımdan da kameranın
kuşağını bir süre ağızım kapalı havasız bekledim, suyun dibinde
tam balık olmuştum, tekrar taktım tüpün hortumunu. Bir süre de
manzaranın keyfini çıkarmak için kolumu şakağıma koyup zemine
boylu boyunca yan olarak yattım. Dipten yukarı doğru bakıyor bir
yandan da yeryüzünde bir sürü sorun olduğunu düşünüyordum. Yoksa
burada mı kalsam demeye başladığımda 20 dakika filan geçmiş topluca
dönüşe geçme zamanı gelmişti, biraz daha süre istedim, hoca hava
bitiyor diye tüpü gösterdi, ben kalmak için ısrar ettim.
Hoca endişelendi, birkaç dakika sonra kolumdan tuttu çekti, derinlik
saatinin gösterdiğine göre altı üstü 11 metre yirmi santim derinliğe
inmiştik ama yukarı çıkarken iki kez bekleme molası verdik.
Karaya çıktığımızda hocanın suratı asıktı, niye diye sordum, “beni
korkuttun” dedi. “Bu işin şakası olmaz” diye ekledi. Açık söyleyeyim
gerçekten derinliğin tarifsiz bir çekiciliği vardı, dipte kalmak
istemiştim, belki de derinlik sarhoşluğuna yakalanmıştım. Doğrusu
bu ya şunu anladım ki, hiç kimse tek başına suya dalmamalıymış.
Saçını midyeye kaptırmak da var, kendini, bilincini kaybetmekte
varmış meğer. Dalmak güzeldi, unutulmaz bir deneyimdi aynı günün
sonrasında Marmaris’ten Kaş’a doğru yola çıktığımda dayanılmaz
baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, yorgunluk, uyku isteği daha
fazla araç sürmemi engellemiş, bana zoraki mola verdirmişti.
Şimdi
basınç Odası her yerde var.
Günümüzde özel sektörün konuya el atması ile ciddi dalış firmalarının
elinde farklı ebatta ve kapasitede basınç odası hizmeti verebilen,
aynı zamanda yanık kangren, diyabet için tedavi merkezleri bulunuyor.
"Deniz
Malzemeleri " Konusu İçin Lütfen Linki tıklayınız.
"Denizin
Sırları" Konusu İçin Lütfen Linki Tıklayınız.
|
|