Edirnekapı / İstanbul/ TEKFUR SARAYI MÜZESİ

Bin yıllık geçmişe sahip yapı Osmanlı döneminde cam ve çini atölyesi olarak kullanılmış, 2006'tı da başlayan restorasyon sonucu müstakil müze olarak kentte ziyarete açılmış.



Edirnekapı-Eğrikapı arasında İstanbul kara surlarına bitişik inşa edilen ve Türk kültür tarihinde "İmparatorluk Evi" ismiyle de bilinen Tekfur Sarayı, köklü geçmişe sahip. Bizans İmparatorlarının 12. yy dan itibaren sürekli kullandıkları imparatorluk sarayı Blahernai'nin bir parçası olarak varlığını devam ettiren Tekfur Sarayı'nın kim tarafından, ne zaman yaptırıldığı kesin tespit edilememiş.
Yapının 16. yüzyılda Avrupalılar tarafından Konstantin Sarayı (Palatium Constanti), daha sonra ise Porfirogenetos sarayı olarak adlandırıldığı biliniyor. Çevresine hakim mevkide şehir burçlarının muhafazası altında bulunan, tarihi yapı, eski kaynaklarda "Yüksek bir saray" olarak nitelendirilmiş. Latin istilasında çevresindeki yapılarla beraber yakılıp, yıkılan saray, Fatih'in İstanbul'u fethinin ardından onarılarak çeşitli amaçlarla kullanılmış.
Piri Reis'in çiziminde üsteki çatısıyla birlikte resmedilen saray, 17. yy da tekrar harabeye dönmüş. Bazı kısımları fil ahırı ve hayvanat bahçesi olarak kullanılmış.
Sonraları cam ve çini atölyesine dönüşmüş, çinileriyle ünlenmiş. Pek çok tarihi eserde "Tekfur Sarayı Çinileri" tercih edilmiş. 20.yy başında dört duvardan ibaret bir harabe halini alan ve 1955-1970 yılları arasında geçirdiği tamiratla ayakta kalabilen saray, kültür tarihimizde ilginç bir yere sahip.
Günümüzde Topkapı Sarayı hazine dairesi seksiyonunda sergilenmekte olan "Kaşıkçı Elması"nın bu saray kalıntıları arasında bulunduğu rivayet ediliyor!.
Saray, tarihi geçmişiyle olduğu kadar, Bizans sivil mimarisini yansıtması bakımından önem taşıyor.
Sarayın en etkileyici bölümü, sur hatları arasında avluya bakan Kuzey cephesinde yer alıyor.
Zemin kat, payeler arasında ikişerli gri granit sütunla desteklenen açıklıklarla avluya bağlanıyor. Yüzeyi geçme motifi ile süslenen sütunların üzerindeki impost başlıklardan bir parçası günümüze dek ulaşmış.
Orta katta kemerler arasında kalan üçgen alanlarda, küfeki taşı ve tuğla parçaları ile yapılan zengin bezeme dikkat çekiyor. Üst kattaki iki kademeli kemerin üzerinde iki sıra yeşil sırlı süs çömlekleri göze çarpıyor.

Güney duvarda yapının içine bakan kısımlar, kazamatlar yer alırken dış cephenin ortasında, mermer konsollara oturan çıkmanın içersinde ise küçük bir şapel bulunuyor. Bir kişinin ibadet edebileceği boyutlara sahip şapelin bu bölümünü kullanan hükümdar ya da ailesine ait olabileceği sanılıyor. Sarayın kısa kenarlı cephesinde, üstte taş konsollarla taşınan büyük ve geniş bir balkon kente bakarken, yapının diğer cephesi sur üzerindeki bir kule ile bitişik şekilde yer alıyor.

Restorasyon sırasında yapı çatısı yeniden üretilerek alaturka kiremitle kaplanmış. Kemerli tonozlu alt katı ile üstteki ahşap katları tamamlanmış, üst katlara ulaşan merdiven ise eski yerinde modern bir tasarıma kavuşturulmuş.
Tekfur Sarayı Müzesi yer yer ahşap zemin üzerinde rahatça dış mekânlar geziliyor. Gezi alanı içinde açıklayıcı panalor, etrafı çerçevelenmiş çini ocakları, sütun başları görülebiliyor. Hediyelik eşya dükkânında çeşitli turistik objeler kitaplar satılıyor, tuvaletlerin bulunduğu bölümün devamında açık ve kapalı kısımları bulunan kafede mola verilirken sıcak soğuk içecekler, kahve ve bitki çayları çeşitleri, tost gibi ihtiyaçlar karşılanıyor. Kapalı bölümlerde klimalı ortamda özel efektlerle aydınlatılmış vitrinler içinde çiniler, ekranlı duvar panoları görülüyor.












Sultan III. Ahmet dönemi (1703-1739) sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa'nın geleneksel üretimleri canlandırma politikaları kapsamında, çini üretim merkezi olan İznik'ten 1726 yılında çini ustaları ve fırın planları getirtilerek Tekfur Sarayı'n da çini atölyesi kurulmuş. Tarihi arşiv belgelerinden bilinen bu çini üretimi İstanbul camileri ve saray bezemelerinde kullanılmış, Anadolu dışındaki Osmanlı tarihi coğrafyasına dağıtılmış.
Bu fırınların yerini belirlemek üzere 1993 yılında yapılan yüzey araştırmasından sonra 1995 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk-İslam Eserleri Müzesi denetiminde katılımlı kazı çalışmaları başlamış.
1995 yılında sarayın kapalı bölümü zemin katında (A2) olarak adlandırılan fırının külhanı bulunmuş ve içinden fırın malzemeleri, atık parçalar, sırlı sırsız çömlekler çıkmış.1999 yılında ise önceden kullanılıp çöken (A3) fırınının külhanı içinde yoğun kül tabakaları bulunmuş.

fotoğrafı büyütmek için tıklayın...
  fotoğrafı büyütmek için tıklayın...



fotoğrafı büyütmek için tıklayın...
 
fotoğrafı büyütmek için tıklayın...



.............................. GEÇMİŞ ZAMANDA KALAN FOTOĞRAFLARLA TEKFUR SARAYI ..................................
1970'li yılların sonuydu günümüzden 40, 50 kusur sene evvel başlamıştım Türkiye'nin tarihi değerler envanterini çıkartmaya ne var ne yok fotoğraflamaya, Tekfur Sarayı da bunlardan biriydi. O yıllarda saray kalıntıları bakımsız, berduşların, sahipsiz köpeklerin bulunduğu pek de tekin olmayan bir yerdi. Bastığınız toprak, altınızdan akıyor, tutunacak, bir dal, tırmanacak basamak yoktu,pencere içlerinde kah komando, kah keçi gibi dolaşıp kalan kalıntıların içini dışını fotoğraflamıştım. Sizlere sihirlitur farkıyla sunduğum gezi yerleri, tarihi eserlerin farkı işte burada başlıyor yerine konmaz arşiv fotoğraflarım sayesinde dünü bugünü birlikte yansıtmaya çalışıyorum.






İBB işletmesi müze 01 Eylül 2019 tarihinden itibaren öğrenciler 5 TL, siviller 10 TL ücretle gezilebiliyor.
Tekfur Sarayı Müzesi Ayvansaray Mahallesi, Şişhane Cad. 34087 Fatih/İstanbul Tel: 0212 525 61 30

s i h i r l i t u r.com Anasayfaya Dönüş İçin Lütfen Tıklayınız...


 
© 2019 Eylül, Sihirlitur'daki tüm yazılar ve fotoğraflar
Haluk Özözlü'ye aittir, alıntı yapılamaz, izinsiz kullanılamaz.