|
VW
“Elveda Tatlı Kaplumbağa” başlığı ile hazırlanmış ve 05.Ağustos.2003 tarihinde
yayınlanan AKTÜEL dergisinden.
O,
ruhu olan canlı bir otomobildir. Dizaynı, arkadaşlığı, hissettirdikleri,
paylaşımcılığı üst düzeydedir. Farklı ve bıkılmayan çizgilere sahip olup,
kimsenin taklidi değildir, kimselere benzemez. Olgun, ağırbaşlı edası, asil
geçmişi, güven verici, ihanet etmeyen, yolda bırakmayan, kanaatkâr ve cefakârlık
gibi çeşitli özelliklere sahiptir.
Bu sözlerim “Elveda Tatlı Kaplumbağa” başlığı ile hazırlanmış olan ve 05.Ağustos.2003
tarihinde yayınlanan AKTUEL dergisindeki yazımın başında yer almıştı.
Meksika’da ki VW fabrikasının banttan inen son “Kaplumbağa”yla birlikte
otomobil tarihinde bir sayfa daha kapandı yazısı içinde bulunuyordu. Yazının
devamı ise şöyle gelişiyor.
Bu sözlerin
sahibi, Türkiye’de ki binlerce Vosvos fanatiklerinden biri olan Haluk Özözlü.
İlk tosbağa’sına 1976 yılında sahip olmuş. Pardon o tarihte tanışmışlar!
“Oğlum” dediği arabası, vücudun bir parçası gibi olmuş yıllar içinde. Öyle
ki “Ona bir şey olsa benim canım yanar. Güneş altında, karda, yağmur altında
kalmaması için yıllardır kapalı garaj kirası ödüyor, gönlüm rahat yatıyorum”.
Diyor Özözlü. 30 yaşını aşmış arabasıyla Türkiye’nin büyük bölümünü gezmiş.
“Atatürk Evleri” Kitabını da beraber hazırlamışlar. Londra, Paris, Amsterdam’ı,
Alpleri, Ağrı Dağını birlikte kat etmişler. Dile kolay gece gündüz demeden
kat edilen 500 bin kilometre yol. Sempatiktir, mütevazıdir, çapkındır, kendine
baktırır. Yıkaması büyük zevk verir. Vosvos’un sesi pirinç tanesi gibi duyulur.
Egzozu düdük gibidir. Kelebek camından gelen hava doyumsuzdur, kendinizi
doğanın tam ortasında sanırsınız. Görenler gıpta ile bakar. Onun beni başka
bir araç kullanırken görmesini bile istemem! Hiç nankörlük yapmaz. Reşat
altını gibidir durdukça kıymetlenir. Porsche ile bile değişemem” sözleriyle
tutkusunu anlatan Özözlü, üzülse de Vosvos’un üretimine son verilmesini
bir ölçüde haklı buluyor.
Günümüzde klimasız araçla sıcak iklimlerde yolculuk yapmanın zorluğu, sürücünün
artık konfor araması ve sesiz çalışan motor istemesinin Vosvos’a olan talebi
azalttığının herkes farkında. “Ayrıca sağlam araba, yedek parçası da ucuz
olunca, üreticinin işine pek gelmiyor” diyor Özözlü.
Şimdi sizlere bunca kilometre yol yapan Vosvos ile başımdan geçenleri, yaşadıklarımı,
gördüklerimi kısacası mazide kalan anıları nakledeceğim.
Dünyanın çevresi 40 bin kilometre olduğuna göre, 500 bin kilometre yol yapınca
bu Dünya çevresinde 12. turu bitirip 13 üncü kez dönmeye başlamanız anlamına
geliyor.
Bunlar arasında bir çıkışta 27 gün süren Avrupa turu var ki unutulmaz anılarla
dolu.
VW ile Avrupa yollarında
Edirne-Kapıkule,
Sofya, Trieste, Venedik, Milano, Zürich, Paris, Londra, Amsterdam, Rotterdam,
Bürüksel, Köln, Prag, Viyana, Budapeşte, Bükreş gibi birçok şehri içine
alan tur 8400 kilometre sürmüştü. Yol boyunca hiç problem yaşamamış, sadece
İsviçre Alp Dağlarında yol alırken yükseklik farkından doğan ve motor çekiş
gücünde biraz zorlanma olmuştu.
Sürekli gitmekten mi, yoksa kilometre saatinde yazan 160 kilometre hızı
yapabilecek mi merakından mıdır bilemem dönüş etabında Çekoslovakya - Romanya
arası otoban kenarında sabaha karşı bir dinlenme anında, lastiğin indiği
şeklinde tır sürücüleri tarafından uyarılmıştık.
Lastik değişimi için bicon anahtarını defalarca denemeye rağmen açamamış
sonuç olarak tır parkında yanlarında ki hanımlarla beraber kahvaltı etmekte
ve dövmeli pazıları boynum kalınlığında olan şoförlerden yardım istemiştik.
Önce biri denedi, bir daha, bir daha “İmkânsız, biconlar kaynamış, açılmaz”
dedi gitti. Sonra diğeri geldi, o da defalarca denedi, açamayınca sinirlendi,
bicon anahtarını yere fırlattı, istavrozlu bicon anahtarı yerde pinpon topu
gibi yerde üç kere zıpladı. Otoban parkında çaresiz kalmıştık, etraflarda
kimseler yok, biconları nasıl açacak, lastik değiştirecektik. Biraz dinlenip
tekrar karar verdim denemeye ve olanca gücümle Tarzan gibi canhıraş bir
nara attım ve sarsılmaya başladığım an tık dedi açıldı!!!!
Otuz
metre uzaktan beni seyreden şoförlere doğru döndüm, şaşkınlık içinde bana
bakıyorlardı.
Sol kolumu kaldırıp pazımı şişirdim ve “I’am Turk” diye iki kez tekrarladım.
Öylece donup bakakalmışlardı.
Aslına bakarsanız ikinci tır şoförü biconu biraz gevşetmişti belki ama ne
o, ne biz farkında değildik. Açılamayan biconu açmak bana kısmet olmuştu.
Yola bu moralle devam etmiştik etmesine ama birden bir koku başladı, dayanılmaz
bir şekilde etrafa yayılıyor, biz ise bir aylık yolcuğun sonunda Türkiye’ye
biran evvel ulaşma sabırsızlığı, telaşıyla durmuyorduk. Türkiye’ye giriş
yapınca durumu fark ettiğimde Boch marka akü su kaynatmıştı!.
Sürekli gitmekten konjektör dili yapışmış, şarj kesmemiş, sürekli şarj sonucu
akü içindeki asitli su kaynamış, etrafa yayılmış, koku ve tahribat yapmıştı.
Sabah evin önünde marş basmadı tabi. Yeni akü alındı, usta, akünün üstüne
bir tokat atsaydın konjektör dili yapıştığı yerden açılırdı, dedi ama iş
işten geçmişti.
VW ile egzozun üstüne oturduk.
Sihirlitur.com da bulunan “Sergiler” bölümünde ki “Kayalar” fotoğraf sergisini
gezenler, kayalara olan merakımı fark etmişlerdir. 70 li, 80 li yıllarda
otomobil kataloglarında otomobiller hep stüdyo görüntüsü içinde verilirdi.
Ben ise doğanın güzelliğini, zor koşullara olan dirence vurgu yapmayı hatta
aracın yeteneğini, gücünü gösterme sevdasıyla girilmesi zor yollara girer,
yeni bir şeyler keşfetmeye çalışırdım. Burada verilen mesaj siz de bu araçtan
alırsanız, buralara gelebilirsiniz demek oluyordu.
Önce
Renault dergisi “Performans”’da, sonra da “Otohaber”, “Otocar” gibi haftalık
otomobil dergilerinde ki gezi yazılarımda da bu yaptıklarımı ilk uygulayan
olmuştum.
İstanbul Elmadağ’da bulunan ve aracı aldığım günden beri arızaları hep aynı
ustayla giderdiğim Kemal ustam baktı ki ben her turdan dönüşte aracın altını
bir yerlere sürtmüşüm, çare olarak tandır ayarını yükselttik.
Yani araç, tekerleklerle çamurluk arasında normalden iki-üç santim daha
fazla yükseklik kazandı. Bu formülle aracın altını, karteli, egzozu yere
vurmaktan biraz olsun kurtuldum. Ralli ci İskender Atakan bir röportajına
gittiğimde VW yi görmüş, sen virajda takla atarsın, aracı savurursun filan
da demişti.
Bugüne
dek yüz binlerce kilometre böyle bir sorunla karşılaşmadım ama Aydın Otoyolu
altında baraj gölü suları içinde kalan Çine Çayı vadisinde pastoral fotoğraf
çekme uğruna geri geri gelirken bombeli kayalar arasında öyle bir çukura
düştüm ki, VW tam anlamıyla egzoz un üzerine oturdu, milim kıpırdamıyordu.
Etrafta beni ne çekecek, ne itecek kimsecikler olmayınca, iş başa düştü.
Uzun çalışmalar sonucu, aracı defalarca krikoya kaldırıp, başka kayalar
koyarak altını beslemiş, daha sonra çukurları doldurup lastikleri düştükleri
yerden kurtarmıştım.
Büyük
Kemikli Burnu
Çanakkale Gelibolu, Anafartalar Köyü, Anzak Koyu yakınlarında Saroz kıyıları
bayıldığım kayalara sahip muhteşem yerlerdir.
Uç kısımlara doğru siperlerin gerisinde “Gâvur Limanı Kayaları” tabir edilen
bir mevkii vardır ki, insana ölmeye değer güzellikte topraklar dedirtir.
Bu mekânda yine VW ile birlikte bir kompozisyon çekmek istemiş, bozuk araziye
rağmen kayaların dibine kadar 1973 model VW’ yi götürebilmiştim. Ne var
ki yıllar sonra VW ile gittiğim noktaya test için alıp yola çıktığım başka
araçlar girememişti.
Tekirdağ Uçmakdere tanıtımı için VW ile Ganoz Dağlarında yol alıyoruz. İnanılmaz
bir yükseklikte, açıkçası Marmara Adasını
Tekirdağ sahilinden tepeden görüyoruz.
Etraf üzüm bağları dolu, yol toprak, aslında yol demeye bin şahit ister,
sadece traktörle gidilebilir türden. İnanması güç ama o yıllarda kışın Uçmakdere’nin
kentle bağlantısı kesiliyordu!
Fotoğrafları çektim, yozlaşmamış bakir bir köy, yeni bir gezi alternatifi
olarak Show dergisinde o hafta yayınladık.
Bir hafta sonra gazeteye beni isteyen bir telefon geldi. “Kardeşim sen bu
Uçmakdere’ye ne ile gittin, biz 4x4 ile ulaşamadık” diye soruyordu! VW kaplumbağa
ile gittiğimi söyleyince telefonda ki sesin şaşkınlığı unutulacak gibi değildi.
Doğrusu bu ya benden sonra yağmur yağmış, traktörler yumuşayan toprak yolda
derin lastik izleri yapmışlar, dolaysıyla o aralıkta yol almak zorlaşmış.
360
binde piston gömlek değiştim
Yıl 1992 Hürriyet Gazetesi Pazar eki Show dergisinde her hafta bir yer tanıtıyorum,
dolaysıyla “Bilinmeyen Cennetler” adıyla başladığım bu gezilere gazete araç
veremediği için ben kendi aracımla 1973 model VW ile gidiyor, yol masraflarını
gazeteden alıyorum.
Kıyıköy, Kerpe, Babakale, Akyaka, Soğanlı gibi gazetelerde pek de görülmeyen
yerlere gidip gidip geliyorum.
Yine böyle bir hafta yola çıkmadan önce egzoz pulu almam gerekti. Muayeneye
girdim, sonuç “Geçerli değil, senin araban ham benzin yakıyor, git havayı
kıstır” dediler.
Ustam hava soğutmalı araç hava ayarı normal dediyse de çaresiz kıstık.
Pulu alıp yola çıktım, İzmit’i henüz geçmiştim Tütünçiflik civarı otobanda
motordan vuruntular, sesler gelmeye başladı, hızım düştü, öylece kalakaldım.
Çok geçmeden Trafik ekip otosu yanımda bitti. Bir anonsla kurtarıcıyı çağırıp
gitti. Bulunduğum yerin rizikolu oluşu nedeniyle tek başına itebildiğim
900 kiloluk VW yi otoyol çıkışı gişelere kadar getirdim. Motoru başka ustaya
elletmeyeceğim ya çekiciye “Taksim” dedim. Yükledik çekicinin kasasına VW’
yi.
O, kasada bağlı, ben şoförün yanında çekiciyle döndük. Yol boyunca VW’ ye
dönüp bakmaya utandım, hiç konuşmadan geldik. Ne diyeceğini biliyordum,
besbelli “Senin hatandı, havayı kısar, gaza yüklenirsen böyle olur” diyecekti.
Motor indi, piston, gömlek değiştiğinde kilometre sayacı 360 bin’i gösteriyordu.
Yani bu, Dünya çevresini 9 kez turlamaya eşitti.
VW ile balık ağlarındayız
Herkes yazın izne çıkıyor, gazetede çalışacak foto muhabiri bulunmuyor,
izinlerin yarısı kışın kullanılsın demişler, Şubat ayı senelik izne çıkmışım.
Ne yapayım? Karar verdim Bodrum’a gitmeye. Bodrum’un Bodrum olduğu yıllar
80 li yıllar öncesi mevsim henüz gelmemiş, hava güzel ama kalabalık değil.
Buna rağmen Halikarnas disko, barlar sokağı filan açık insanlar var, gece
iki eski arkadaşımı da görmüşüm. Sabaha karşı 03 mü, 04 mü desem VW ile
liman sahilinde Bodrum Kalesine doğru açık havada biraz temiz deniz havası
alalım diye yavaş yavaş turluyoruz.
Öyle bir an geldi ki VW viteste olmasına rağmen gitmiyor, delireceğim, gaza
basıyorum, araba bağırıyor, lastikler dönmüyor. Etrafta görünür hiçbir şey
yok, sanki birisi beni tutuyor. İnanılır gibi değil, motor bağırdıkça bağırıyor,
devir sesi gece sessizliğinde yükseliyor, aracın içinde üç kişi milim gidemiyoruz.
Arkadaşlar daveti kırmayıp gelmişler, yanımdakilere mahcup da oluyorum,
gençlik heyecanı işte! Zor durumda olduğumu gören dört kafası kıyak centilmen
genç yaklaştı. Abi dediler “Hiç gaza basma, biz sizi havaya kaldıracağız,
kurtaracağız”. Dediklerini yaptılar, kimseler gelmeden kıyıya metrelerce
boydan boya serili olan balık ağları üzerinde, üç kişi aracı tutup kaldırırken,
biri tekerleği geri çevirerek, çevresine sarılmış olan balık ağlarını açtılar.
Gece karanlığında o kafayla kıyı şeridine serilmiş olan kahverengi balık
ağlarını görememiş, iki tekeri kaptırarak içine dalmışım, üzerinde giderken
de tekerlekler bir güzel ağları etrafına sarmış, sıkışıp, bloke olmuş. Neyse
ki, kümeleşen ağlar fazla parçalanmamıştı!
İstanbul’dan Ağrı Dağı eteklerine
Turizm
Bakanlığı Türkiye tanıtımı için her yıl fotoğrafçılardan fotoğraf satın
alırdı. Bu nedenle sadece fotoğraf amaçlı Türkiye turları yapardım. Neresi
çok isteniyorsa, nerede güzel bir fotoğraf çekimi gerçekleşecekse, arşiv
yapma amaçlı turlar, ne var ne yok hepsinin fotoğrafı olsun diye durmaksızın
yol alırdım. Ustam iki yüz kilometrede bir dur, motoru rölantide çalıştır,
kendini soğutsun dese de kilometrelerce gitmekten bir hız kazanır, beş dakika
durmayı kendime ve VW ye çok görürdüm. Yine böyle bir tur, Kapadokya, Nemrut
Dağı, derken Ağrı ili Doğu Beyazıt ilçesi İshak Paşa Sarayına geldim. Hava
bozdu, bulutlandı, çok güzel ışıklar oluştu.
Vurdum dağlara, yol bitti, arazide tırmanıyorum. Bir turist grubu tepenin
zirvesinden biraz geride oturmuş, güneş batışını izlerken birden bire karşılarında
beliren VW’ yi görünce, şaşkınlık içinde sen buraya kadar bununla mı geldin
demişler, gözlerine inanamamışlardı!
Turun devamında Nuhun Gemisinin bulunduğu tepe olduğu varsayılan Telçeker
köyüne, oradan da Van, Patnos, Diyarbakır güzergâhı ile 30 makara fotoğraf
çekip, İstanbul’a dönmüştüm.
Kar, buz bana mısın demez o
Bir sabah Uludağ’da uyandım kar diz boyu, şehirle bağlantı kesilmiş. Ne
gelen var, ne de gidebilen lobiye indiğimde güleç yüzlü resepsiyon görevlisi
“Yollar kapalı açılıncaya kadar burada mecburen kaldınız abi” diyerek gülümsüyor.
“Sen hesabı çıkart, ben giderim” dedim. Dönmeyi kafaya koymuşum. Zincirim
de yok ama bir defa ben giderim demişim.
Önce VW yi oto-parkta buldum, görünmez durumdan bir güzel temizledim.
Buz
pistine dönmüş yoldan Bursa’ya yaklaşıncaya kadar uzun süre ne çıkan, ne
inen hiçbir araç görmeden yavaş yavaş indim. Keçi gibi tırmandığı yoldan,
martı gibi süzülerek indi.
Bolu Gölcük
Aradan yıllar geçti, lastikler biraz daha kabaklaştı, geçmişte yaşadığım
o tecrübe ve cesaretle yine çok karlı bir gün Bolu Dağı Gölcük mevkiine
gitmek üzere yola çıktım.
Hedefe, göl çevresine varmama az bir yol kalmıştı ki, kaygan zemin daha
fazla gitmeme engel oldu, tekerlekler patinaj çekmeye başladı.
Fazla zorlamadım, geri dönüp görevi yerine getirmek üzere gazetenin Bolu
Muhabiri arkadaşım Oğuz Uçar’ın Hyundai marka aracıyla aynı yolu tekrar
çıktık. Belki de motor ağırlığının arkada olması yokuş çıkarken ön lastiklerin
yükünü azaltıyor olmasından dı, içimde ukde olarak kaldı, buzlu yolu zincirsiz
VW ile çıkamamıştım.
Bafa Gölü kıyısı radarı
Geçenler bilir Bafa Gölü kıyısı bir zamanlar hem dar, hem virajlı, hem de
inişli çıkışlı rampalarla dolu bir yoldu.
Hele ki bir ağır vasıta, otobüs gibi bir araç arkasında kalmışsanız yol
müsaade edene dek onunla aynı hızda gitmeye mecbur kalırsınız. Bodrum dönüşü
Bafa yerleşim yerine yaklaşırken yolu boş bulmuşum, mevsim dışı in cin yok,
kaptırmışım gidiyorum.
Tam virajlar başlamaya yakın trafik ekip otosu durdurdu.
Trafik memuru VW etrafında dolaşıyor, bakıyor, bir tur daha atıyor, Allah
Allah diyor. İndim aşağı hayırdır memur bey ne oldu dedim. “Radara yakalandın”
dedi. “Yavaş da gidiyordum ama” dedim.
Cevabı şu oldu. “Bunlar bu kadar yapabiliyor mu”? “Ne kadar yapabiliyor
mu”? Diye bu defa ben sordum. “140 la radar tespiti var” dedi. En fazla
100–110 yapabiliyor dedim. Vedalaştık.
Bana inandı mı bilemiyorum ama VW söylediğimi duymuşçasına çok kötü baktı!
1995 yılı Adana yolculuğunda Ulukışla-Pozantı yoluydu. Gösterge 160 ‘ı gösteriyordu.
Mercedes’leri filan geçiyordum.
Bir de dönüşte, motor iyice açılmış, Kızılcahamam çevresini geçerken otoyolda
tekrar denemiştim, karşı rüzgâr önden basıyor, yola yapıştırıyordu, yine
aynı hızı yapmıştım, otobüs soförleri rampada arkamda kalmış, can çekişiyorlardı.
Kedilerin dostu
Hürriyet’te
6,5 sene gece tek foto muhabiri olarak görev yapmış, birçok olaya, habere
hep kendi aracımla gitmiştim. Böyle durumlarda sorumluluğunuza sorumluluk
katmış oluyorsunuz. Dönen gazeteye çalışmak, son dakikada kalan baskıya
haber sokmak, kısacası zamana karşı çalışmak çok zor bir işti. Bir de üstüne
üstlük, rekabetin olduğu yıllarda diğer rakip gazeteleri atlatmak, onlardan
önce gidip gelmek cesaret, ustalık türü bir sürü şey isteyen bir şeydi.
Gündüz gazeteye gelen arkadaşlar sizi sınarcasına diğer gazetelerle mukayese
ederler, eğer ki yaptığınız haberde, geri kalmışsanız gazeteyi niye küçük
düşürdün, niye geri bıraktın gibilerden bakarlardı. Bunu iyi bildiğim için
fotoğraf makineme olduğu kadar, direksiyon tutan bileğimi de iyi kullanmak
zorundaydım.
Şunu çok rahat ve iddialı söyleyebilirim ki Hürriyet bizimle yani birlikte
nöbet tuttuğumuz muhabir arkadaşım Bülent Demir ile beraber hiç iş atlamadı,
hiç geri kalmadı. Gazeteye her zaman hep en iyisini verdik. Onun için diyorum
ki benim ve VW nin hakkını Hürriyet asla ödeyemez.
Olaylarda VW
Gündüz
çalışmalarımda 1 Mayıs 1977 de yaşanan tarihe kanlı 1 Mayıs diye geçen,
Taksim’de 34 kişinin öldüğü olaylarda, 4.Eylül.1977 Ümraniye’de 4 ölü, 44
yaralı ile sonuçlanan gece kondu yıkımında göreve birlikte gittiğim VW kurşunlandı,
çatışmanın ortasında kaldı, camları patladı, mercimek tanesi gibi dağıldı....
Bu tür olayları başka bir zeminde anlatmak üzere kedilerin dostluğuna geçeyim.
Soğuk kış gecelerinde eve dönüp aracı park edince, soğuktan üşümüş sokak
kedileri arka kaputun üstüne çıkıyor ve motor sıcağının üstüne kıvrılıp,
sabaha kadar bir güzel uyku çekiyorlar. Bu yüzden gece yarısından sonraları
dönüşümü bekleyen kediler olurdu.
VW Aşkı
Bir
insan cansız bir şeye âşık olur mu? Söz konusu bir VW ise olunuyormuş!
Son beetle banttan indikten bir süre sonra Volkswagen üreticileri yeni kaplumbağa’yı
tüm konforuyla piyasaya sundular.
Araç Türkiye’ye gelmiş Ahmet Çelik yönetiminde ki haftalık OTOHABER dergisinde
testi yapılacak. Derginin Gn. Yay. Yönetmeni Çelik, emektar aracını al gel
diye beni davet etti. Durumdan habersiz gittim ve yeni beetle yan yana geldik,
fotoğraflar çekildi. Sonra bir test turu başladı. Geniş iç hacım, geniş
ön konsol, salona masa kurulmuş gibi bakıyor insana, camlar otomatik, motor
sessiz, amortisörler, pamuk gibi, koltuklar yumuşacık, bir ferahlık, bir
sevinç kaplıyor içinizi.
Vosvos testi bitti, ayrıldık yeni beetle’den ama garip bir şeyler olduğunu
fark ettim içimde. Aşk böyle bir şey olsa gerek. Elinizde olmadan hastalanıyorsunuz
aniden, hem de ne hastalanma, yatak yorgan yatırıyor, sürekli kendini düşündürüp,
beyninizi meşgul ediyor, kemiriyor adeta. Birlikteyken beraberliğinizi,
paylaştıklarınızı, güzelliğini hatırlatıyor!
Bir başka yerde, bir başka zaman onu veya ona benzer bir başka rengini görünce
dikkat kesilir oluyorsunuz.
Velhasıl başka araçlarda olmayan, onların yaşatamadığını yaşatan, garip
bir his.
Her
100 bin km de sayaç sıfırlanır
VW yaptığınız yol boyunca kilometreleri bir biri ardına yutup rakamları
sayaçta biriktirince bir bakıyorsunuz ki 100–200–300–400 bin km geride kalmış.
Kilometre son rakama gelince dokuzlar çoğalıyor ve sonunda sıfırlar bir
hizaya geliyor. Geride bir yüz bin kilometre daha kalmış. Çanakkale’ye giderken
Gelibolu Koru dağları paralelinde baktım böyle bir rakam karmaşası içindeyim
gözüm kilometre saati göstergesinde o anı doyasıya an be an yaşamak için
hızımı azalttım ve 400 bin rakamını geride bırakmıştım. Fotoğraf makinemi
çıkarıp bu anı bir de fotoğrafla belgeledim. Yol boyunca bu kadar yol Dünya
etrafında 10 defa dönmek demek diye düşündüm. O yollardan defalarca geçtiği
için artık nerede gittiğini bilir, dahası yolu da tanır. Bana öyle geliyor
ki içinde ben olmasam bile kendi başına gidebilir sanki.
Karadeniz turuna çıkmıştım. Yer gök her yer yemyeşil, özlemişim gözü de
dinleniyor insanın, ruhu da, hele yol arkadaşınız çevreciliği ile tanınan
VW ise mutluluğunuza diyecek olmuyor.
Kömür bitince
Dantel gibi kıvrım kıvrım sahillerde ilerleyerek sonunda Sinop iline gelip
otele yerleştim. Sabah marş basmadı! Tık yok. İterek çalıştırdım oto sanayiye
geldim. Sanayi denilen Sinop kalesinin eteğinde birkaç tamir atölyesi!
Gözüm tarif edilen ünlü amblemde, nihayet buldum Sinop’ta ki yegâne Vosvos
tamirhanesi küçük bir atölye ve küçük 12–14 yaşlarında bir çocuk “usta daha
gelmedi, bekleyin gelir” dedi. Zaman geçti, laf lafı açtı, yoldayım, sabırsızlanıyorum,
saat 11.00 oldu ne zaman gelecek derken çırak, “Usta akşam diskoya takılmıştı,
biraz gecikti, uyanamamıştır” diye ekledi. Diskoya giden bir usta hayal
ederken 16 yaşlarında bir çocuk geldi. “Buyur ağabey ne vardı” diye sordu.
“Bas marşa” dedi. Bastım “tamam” dedi, indim arabadan. Eğildi motora, göremiyorum
ne yaptığını, dinamoyu açtı kapadı. Bastık çalıştı. “Sen şimdi nereye gidiyorsun”?
“Samsun’a” dedim. “Ben şimdi buraya kamyon kömürü taktım, büyük geldi ama
Sinop’ta da VW kömürü bulamazsın Samsun sanayiye gelince orada vardır, değiştirir
devam edersin”, “borcumuz”, “borcun yok, para mara istemez”. Vay be helal
olsun çocuğa diyerek Samsun’a geldim. Doğruca sanayi girişte VW amblemli
bir tamirhaneye. Bilgiç bilgiç “kömür değiştirmek istiyorum” dedim. Tamirci
bey çay ısmarladı, yardımcısını yedek parçacıya gönderdi. Ustayla konuşuyoruz,
“necisin” dedi, “Gazeteciyim” diye cevapladım. “Hürriyetten Akın Kamacıoğlu’nu
tanır mısın” dedi. “Aaaaa tanımam mı, benim gece yazı işleri müdürümdür”
dedim.
İstanbul’da bulamadığım orijinal VW kömürleri ile gelen çırak taktı, tamam
dedi teşekkür ettim, “borcumuz” dedim. “Borç morç yok, ne zaman geçersen
uğra çayımızı iç, ben Akın Kamacıoğlu’nun çocuğunun keman hocasıydım” demez
mi?
Biz de nalbant değiliz!
Dünya Gazetesi sponsorluğunda Cumhuriyetin 75. yıldönümü nedeniyle Atatürk
Evleri kitabı için Türkiye’de Atanın kaldığı tüm evlerin, müzelerin fotoğraflarını
çekmek geride kalan izleri, detayları toplamak üzere Anadolu genelinde 18
bin 400 kilometrelik turun Karadeniz etabını yapıyorum. Trabzon Atatürk
Köşkünü çekip Rize’de kaldığı evi fotoğrafladıktan sonra Erzurum’a ineceğim
ama heyelan dolaysıyla yolun bozuk olduğunu, müsait olmadığını, Trabzon’a
dönüp oradan inmemi tavsiye ediyorlar. Çıkıyorum yola Hamsi köyü tepeden
seyredip vuruyorum Zigana Geçidine bir başıma. Şehitlik Tepesine geliyorum
otobüslerin su molası verdiği, bana göre Türkiye’nin en güzel içme suyu
olan çeşmeye, sonra başlıyorum Kop Geçidini inmeye Yol öyle bir yol ki,
yılan gibi dönemeçler var. Dakikalarca gidiyorsunuz karşıdan hiç araç gelmiyor.
Ne bir yerleşim yeri, ne bir araç göremeyince böyle durumlarda insanın içine
bir yalnızlık çöküyor.
Korktuğum başıma yakıt deposu göstergesinden geliyor. İbre dibe oturmuş
hiç hareket etmiyor, yolda kalırsam ne yaparım, hava erken kararıyor endişeler
artıyor. Kontak kapalı yokuş aşağı gidebildiğim kadar gidiyorum ve gerektiği
zaman gaz pedalına parmak ucuyla çok az basıyorum. Uzun lafın kısası Aşkale
sapağına yaklaşırken akaryakıt istasyonunu uzaklardan gördüğüm anda yakıtta
bitti. O hırsla depoyu doldurdum Erzurum’a yöneldim. Gidiyorum ama koyduğum
yakıtı VW yakmak istemiyor, rölanti düştü, motor sık sık stop ediyor. Erzurum
çalışmamı istediğim gibi yapamıyorum aklım araçta. Atatürk Evifotoğraflarını
çekip karar verdim dönmeye, hiç olmasa İstanbul’a daha yakın olayım diye
dura kalka Erzincan’a geldim. Motor daha da beter oldu...
Sabah uyanınca ilk iş sanayi sitesine gitmek oldu. Anadolu İstanbul gibi
değil saat sabahın saat 06 – 07 sin de tamirhanelerden çekiç sesleri gelmeye
başlıyor.
Sanayi de bir dükkân üzerinde her marka otonun amblemi var. VW da var girdim
derdimi anlattım. Başladı her tarafını sökmeye eyvah dedim, “sökme sadece
karbüratöre filan bak” dedim. Sakallı usta ters ters baktı yüzüme “Biz de
nalbant değiliz! Dedi. “Ne olacak peki” dedim. “Şimdi bir pul, bir conta
koyarım gidersin bir şey olmaz dedi”. Gerçekten de motor durmuyor, yüksek
devirli olarak çalışmaya devam ediyordu. Motorun o haliyle Şebinkarahisar,
Zara, Sivas, Kayseri çalışıp sabah hiç durmadan İstanbul’a geldim.
Ertesi sabah tamire gideceğim motorda tık yok. Usta aracın yanına geldi.
Demediğini bırakmadı, deliye döndü, Kayseri’den İstanbul’a hiç durmadan
gelinir mi? İnsan durup bir çay içmez mi? Çişin de mi gelmez!!!
Evet dedim bir defa benzin alırken Bolu Dağında durdum o zaman da motoru
stop etmemiştim dememle, zaten durdursaydın bir daha çalıştıramazdın! Demişti.
Tamirden çıkarım, tamir dediğim motor indirmişiz mesela, hiç denemeden ertesi
sabah yola çıkar, ustaya Adana’dan akşam telefon ederdim. “Bin kilometre
yol geldim, motor canavar gibi, eline sağlık” diye. Usta küplere binerdi,
“insan biraz İstanbul’da kullanır, bakalım nasıl bir şey var mı diye bakar,
öyle uzun yola çıkar”, diye söylenirdi.
4000 kilometrede bir olmak kaydıyla, ayda birkaç kez yağ değiştirdiğim olurdu.
Uzun yolda VW nin motoru şişer diyenlere bir not ekleyeyim. 4500 kilometre
süren Kuş Cennetleri belgeseli için yazın en sıcak ayında son olarak Urfa'dan
sabah çıkıp Birecik’te kelaynakları çalışmıştım. İşim bitince hiç durmadan
sahil yoluyla Antalya’ya girmiştim. Yolda beynim haşlanmış, VW ye hiç bir
şey olmamıştı.
Muslukçuda
tamir
VW ile Fethiye Ölü deniz’den sabah yola çıkarsam saat 14.30 gibi İzmir’de,
akşam 22.30–23.00 arası İstanbul’da oluyordum. Defalarca denemişim yine
öyle bir gün bıktırıcı, bol virajlı dar Göçek rampasını sebze yüklü bir
kamyonun arkasında düşük viteste tırmanmışım, motor iyice ısınmış 600 rakımlı
Sakar Geçidine çıkmadan önce yokuş aşağı bulduğum yolda dördüncü vitese
alıp motoru soğutma amaçlı koy vermişim. Rüzgâr karşıdan geldiği için koku
duymuyorum, ne var ki bir gariplik hissettiğim an gözüm dikiz aynasına kaydı,
bembeyaz bir bulut benle geliyordu. Anında anladım, yanmaya ramak kalmış
durumdayım, sağa çektim.
Kapağı açmamla bembeyaz dumanların
arasında gördüklerimle şok oldum. Motor kayışı kopmuş, etrafta ne varsa
parçalamış, ne hortum, ne bağlantı hiçbir şey kalmamış, fırın gibi kızmış.
Köyceğiz paraleli bir yol etrafta ağaçlar, tarlalar var, yerleşim yok, bir
küçük kulübe yanında bir iki hurda metal parçası. Eli mahkûm yöneldim kulübeye
yaklaşınca anladım ki muslukçu tamircisi. Durumu anlattım, birkaç parça
alet edevat, birkaç tane su borusu alıp döndük VW yanına, geldiğim yolu
bu defa yürüyerek taradım, düşen parçalardan bulabilir miyim diye, kim bilir
ne kadar süredir bu vaziyette geldiğimi bilmediğim için 200 metre sonra
hiçbir parça bulamadan geri döndüm.
Muslukçuya "burada böyle, şurada şöyle bağlantılar vardı" diye
tarif ettim olmayan parçaların yerine taktıklarımızla motor çalıştı! Olur,
şey değil, hakikaten de VW yolda bırakmaz derler ya aynen öyle işte bırakmıyor
ama böyle, bu vaziyette nereye kadar? Muslukçu “Böyle 640 rakımlı Sakar’ı
çık, Muğla girişinde oto sanayi sitesinde yaptırırsın” dedi, bir siftah
atıp yola çıktım ama motor kapağı kapanmıyor, açık gidiyorum.
Arkamdan gelen araç şoförleri beni geçtikten sonra bir de dönüp yüzüme bakıyorlar.
Sanayiye girince müşteri geldi diye sevinen tamirci motoru görünce suratı
asıldı, motor kaputu açık, tarhet musluğu borusu filan var, bir lavabo eksik!.
Bulabildiğimiz parçaların orijinallerini, lastik hortumlar filan takıp İstanbul’a
döndüm.
Ertesi gün bu defa İstanbul’da ki VW’nin gerçek doktoruna geldim. Başladı
tabi buraya lastik hortum olur mu, ısınıp eriyecek, motoru yakacaksın demeye.
Hâlbuki Sakar Geçidini su boruları ile çıkışımı görse belki de beni döverdi.
Uzun
bir süre sonra 41 yaşında ki "Oğlum" VW ile Haziran 2014 tarihinde
kısa bir Ege turu için yine yollardayız.
Amaç sihirlitur.com'da bulunan gezi yerlerinin son halini gözden geçirip
fotoğraflayarak siteyi güncellemek.
Gezi öncesi klasik bakım, egzos pulu alındı, araç muayenesi yapıldı, buji,
platin ayarı, yağ değişimi, fren balataları değişti, yağ contaları yenilendi,
lastik havaları gözden geçirildi ve Kınalı'da otobandan ayrılıp, Tekirdağ,
Güneyli Köyü, Gelibolu, Çanakkale, Geyikli Dalyan Köyü, Bozcaada, Kazdağı
Darıdere, Küçükkuyu, Altınoluk, Ayvalık Cunda Adası, Selçuk, Seferihisar,
Sığacık, Kuşadası, Milas, Mazı, Yalıkavak, Gümüşlük ve Bodrum.
Değirmenlerin bulunduğu tepeden Bodrum Kalesini seyrettiğimizde VW'nin kilometre
saati 495 bin kilometreyi devirmiş görünüyordu.
Bu defa ki turda yollarda gidişte ve dönüşte hiç VW göremedim, arızasız,
problemsiz dönüşe geçtik ve bir kez daha İstanbul'a ulaştık.
Temmuz 2014 VW "oğlum" ve ben yine yollardayız, yine Ege, amaç
yine tatil merkezlerinin son durumlarını sihirlitur'a yükleyip, siteyi güncellemek.
Tekirdağ, Çanakkale, Bozcaada, Küçükkuyu, Altınoluk, Muğla, Akyaka, Marmaris,
Bozburun, Fethiye, Dalyan, Altınyayla, Patara, ve Kaş. Aynı gün yarım saat
öğle yemek molası hariç 10 saat durmaksızın direk İstanbul. Hava sıcaklığı
35 derece, toplamda altı günde 2600 km.
Yollarda seyir halinde yine VW göremedim, başka marka araçlardan selam veren
VW sever çok oldu.
Fotoğrafını çekenler, içine binmek isteyenler, VW hakkında bilgi alanlar,
gördükleri anda sevinenler, geçerken el sallayanlar, alkışlayanlar, baş
parmaklarıyla mükemmel işareti yapanlar, korna çalanlar oldu. Sadece yerli
değil, yabancı turistler de bu antikayı görünce hep sevgiyle baktılar.
1973 model 41 yaşında ki VW'nin Kilometre sayaçı 498.100 km'ye gelmişti.
Kilometreler
de zaman gibi hızla, su gibi akıp geçiyor, tükeniyor.
Bu defa yola çıkış amacım İstanbul, İzmir'den sonra üçüncü kez açılan Atatürk
Müze Evleri fotoğraf sergim için Ankara'ya gidip gelmek.
06 Kasım 2014 Pastırma Sıcakları denilen harika bir havada yola çıktık.
Otoban konforuyla Bolu tünellerini geçip, Gerede yol ayırımından Kızılcahamam
güzergahını takiben önce Güvem-Çerkes yönüne saparak "Kızılcahamam
Çamlıdere Jeoparkı Güvem Bazalt Sütunları Jeositi"ye geldik. Tam olarak
350 km durmadan gelen VW yüksek rakımda biraz soluklanırken, bende bazalt
sütunları fotoğrafladım. Devamında Kızılıcahamam çevresi çalışmasıyla konaklama.
Sabah Çamlıdere çalışmasıyla öğlen Ankara ve otoban'dan akşam İstanbul'a
dönüş.
Kilometre sayacı 499.620 ye ulaşmış. Beşyüzbine km'ye nerede gireceğizdiye
merak etmeye başlamıştım.
Bir sonra ki turda kimbilir "Oğlum" ve ben nerede olacağız diye
kendime soruyor sonrada cevaplıyordum.
Belki Adana Pozantı Karaisalı Varda Alman Köprüsünde, belki Konya Cihanbeyli
Kuşça Celil Boğazı peri bacalarında, belki de bir başka yerde...
VEEE NİHAYET
2015
yılı Nisan ayının ortasında, lalelerin bahar çiçeklerinin
açtığı güzel bir bahar günü, İstanbul'un Beşiktaş Ortaköy arasında bulunan
Yıldız Park'nda beşinci kez kilometre saati sıfırladık ve dünyanın çevresini
12,5 defa dönmeye eş değer kilometre gerilerde kalarak VW ile 500 bin kilometreyi
devirmiş olduk, bu anıyı bir de Epic Yapım'dan Bahri Yılmaz Beyin çektiği
kliple belgeledik.
Bu kadar yol yapmış bir otomobilin tabi ki çeşitli defalar tamirleri oldu.
350 binde piston gömlek değişti, defalarca motor indi, kaval boruları, volant
keçesi gibi bazı parçalar yenilendi, her 4500 km yapıldıktan sonra yağ değişti,
buji platin gerektiğinde yenilendi.
Kah korna, kah zaman amartisör, bazen yeni akü bazen yeni lastik alındı.
Elektrik tesisatı yenilendi, fren hortumları, fren balataları, gaz teli,
debriyaj teli belki 10 defa değiştik, boyandı, döşeme yapıldı yine yola
devam.
Vos Vos'un direksiyonu üzerinde Kale, Köpek, Su simgeleri taşıyan bir amblem
vardır bilirsiniz. Gerçekten de Kale gibi sağlam, Köpek gibi sadık, su gibi
akıcı temalarını temsil eder, araç bundan da fazlasını hak ediyor.
2015 yılı sonunda motordan yağ kaçakları oluşmaya başlayınca buna bağlı
olarak motorun yağ eksiltmesi, yarım motor yenileme sekman atma gereği hasıl
oldu. Yavuz Oto Tamirhanesine Ali Usta'ya sabah gidip akşam toplanmış motorla
VW, yeni yolculuklara hazır hale geldi.
--------------------------------------- YENİ 100.000'e BAŞLADIK -------------------------------------------
İlk yolculuk 2016 Haziran ayında Ege turu oldu. Kaz Dağları eteklerinde
yer alan Adatepe'nin gelişi güzel taş döşeli yokuşlarına girip çıktık.
Aydın Nazilli Arpaz Kule, Yenipazar güzergahta ki diğer duraklardı. Problemsiz
bitirilen yolculuk yine İstanbul'a dönüşle noktalandı. Yapılan 4000 km yol
sonrası yağ değişimi ile VW yeni tura çıkmak için hazırlandı.
2016 Temmuz başında çıkılan tur, oldukça uzun, yorucu, çok molalı bir etap
oldu.
Kızılcahamam Taşlıca, Balcılar Bazalt Kayalar, Karagöl, ilk ziyaret yerimiz
olurken devamında Konya Cihanbeyli Çelil Boğazı Kuşça kayalıkları için dağlarda
dolaşmamız ikinci çalışma bölgemiz, Meke Gölü ve Adana Karaisalı Varda Köprüsü
sırada ki diğer etaplar oldular. Yolun bundan sonrası daha uzun daha dolambaçlı
geçti.
Adana, Mersin, Antalya, İzmir, Çanakkale, Tekirdağ üzerinden yapılan güzergah
boyunca Manavgat Oymapınar, Kumluca, Kaş, Patara, Saklıkent, Dalyan, Nazarköy,
Cunda, Gelibolu'ya varıncaya kadar her merkezde bir röportajı yine WV ile
gerçekleştirerek yarım Türkiye turunu yollarda kalmadan,
tamirhaneye girmeden beraberce tamamladık.
510 bin km'yi geride bırakırken araç muayenesi zamanı geldi çattı.
43 yaşında bir WV'nin, hem de Birinci Boğaziçi Köprüsüyle yaşıt olan bir
aracın mutlaka giderilmesi gereken kaçınılmaz ihtiyaçları vardı.
Bunların başında ise kaporta ve şasi de başlayan ve muayenede ağır kusur
sayılan korozyon ve çürüklerin kaynak tamiriydi.
İşinin ehli ustalar tarafından titizlikle yapılan kaynaklı onarımlar sonucu
VW 21 Eylül 2016'tı da araç muayenesini geçer not alarak bitirdi.
Şimdi ise yeni turlara çıkmaya hazır ve sabırsız halde kontağı çevirmemi
bekliyor.
Ekonomide yaşanan durgunluk, kriz, seçim sonucunu beklemeler gibi çeşitli
nedenlerle gezi turları bekleyişe girmişti. Her an yola çıkacakmış gibi
peryodik bakımlar yapıldı, yine araç muayenesine girildi, fren sistemi balata,
kampana yenisiyle komple değişti ve muayeneden geçiş alındı. Ön plakada
bulunan vida nedeniyle yeniden plaka basıldı. Nihayet yola çıkış için gerekli
bir neden doğdu.
2019
yılı Nisan ayının sonu yağmurlu bir gününde, şiddetli sağanak altında İstanbul
Çamlıca gişelerden otoyola girmiş, Kandıra sapağı sonrası Kerpe, Bağırganlı,
Cebeci istikametinde Kefken'e ulaşmıştım.
Uzun bir aradan sonra yeniden uzun yola çıkmak oldukça keyifliydi.
Eğer aracınız bakımlıysa yolda kalırmıyım endişesinden uzak bir tür kendinizi
ve aracınızı yeniden test imkânı buluyorsunuz.
46 yaşında ki bir araç için lastikleriniz diş durumuna göre ilk kilometreler
sonrası hızınızı da diğer araçlardan geri kalmayacak hale getirebiliyorsunuz.
Gittikçe açılan motor, serin ve rüzgârlı havaları daha çok seviyor, bilhassa
rampalarda coştukça coşuyor.
Kefken limanında uyuyan balıkçı tekneleri ve balık avlama yasağının başlaması
nedeniyle kümelenen balık ağları arasında görüntülediğim bu fotoğraf karesi
sonrası, Kefken'den aynı gün İstanbul'a geri dönerken inerken baktığım VW'nin
kilometre saati de bu defa 512.890 km gösteriyor.
Şartlar gelişmeyince Anadolu'da uzun yol turlamaları ne yazık ki bu yaz
gerçekleşemedi. Oysa hedefte googla'nın bilmediği, you tube'de videosu yapılmamış,
basında yazılmamış olan bazı yerlerin keşfi ve tanıtımını yapmak vardı.
Buna rağmen sihirlitur.com sitesi ve you tube videolarının yapımında büyük
yardımcım olan Vos Vos ile İstanbul içinde boş durmadan sürekli dolaşma
imkanı oldu. Bazen Boğaz'ın sonuna her iki yakada ki Kavaklara, bazen Kemerburgaz'a
ya da Tekfur Sarayı Müzesinin'nın açılış haberini yapmak için Edirnekapı'ya
dek dolaşıp durduk.
2019 yılı Ekim ayında 46 yaşında ki VW ile 510.000 kilometreye ulaşırken,
her an beraber yola çıkacakmış gibi bakımını da aksatmadan yapıldı.
Korona virüsü salgını nedeniyle 2020 yılı +65 yaşındakiler ve araçları için
tam anlamıyla felç yılı olarak başladı.
Uzun süre hareketsiz kalmak araç lastiklerinde taban oturmasına, hareketsiz
kalanlarda kas gücü kayıplarına neden oldu. Yasaklar dört ay sonra normale
yaklaşsa da yaşlılar için sokağa çıkış izni saat 10.00 - 20.00 arası olması
seyahat imkanı kısıtlamaları yol yapmaya engel teşkil etmeye devam ediyor.
Nihayet araç muayene günü geldi çattı. Bu defa ki muayeneye ilk girişte
VW, üç ağır kusur nedeniyle geçer not alamadı. Karoseri taşıyıcı parçaların
arka sağ kısmında metal yorgunluğu nedeniyle çatlak tespit edildi. Su kaçması
nedeniyle far rölesi devresi ve zayıflayan kablolar değişti. İtme rot kollarının
emniyeti için eksik olan kupilyalar tamamlandı ve muayeneye ikinci girişte
Yola Uygun Belgesine kavuşuldu. 13.Ekim.2020 tarihinde erişilen 514.054
km ile yola devamla, 2022 yılı sonuna dek sürecek olan iki yıllık muayene
muafiyeti başlamış oldu.
Aracı yaşlı olanların yaptığı gibi ilk iş, aracı altına yapışmış olan çamurlardan
arındırıp yıkatmak, sonra da kauçuk veya zift kaplatarak karoserin havayla
temasını kesmek olacak. Deniz olan ve nemli kentlerde ki havanın etkilediği
47 yaşında ki araçlar için çürümeye korozyona neden olan tüm etkileri azamiye
çevirmek kaçınılmaz görünüyor.
VW ile anılar devam edecek
Enez’de ramak kaldı! ..............................................................................................................
.................................................................................................
Kimler
binmedi ki
Devam edecek .................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
.................................................................................................
|
|