Kıyı
kayalara gizemli yolculuk...
Ülkemizin
gizli değerlerinden birisi de kayalar. Her bölgede ayrı karakter
taşıyan kayalar rüzgar, yağmur ve dalgaların elele vermesiyle oluşmuş.
Usta heykeltraşları bile kıskandıracak vahşi görünümlü anıt kayalara
ülkemizin birçok yerinde rastlanıyor. Özellikle Kapadokya bölgesinde
farklı özellik kazanan doğa yapısı, Aydın, Çine Çayı, Bafra Gölü
çevresi, Gaziantep, Afyon, Ayazin, Manisa Kula Volkan Parkı, Mut
Havzası, Konya Meke Maarı, Fethiye Saklıkent Kanyonu, Ağrı Doğubayazıt
Telçeker Heyelanı, Erzurum Narman Vadisi gibi birçok yerdeki oluşumlar
görenleri hayrete düşürüp, bazen bir gezegen üzerindeymiş hissi
veya bir açıkhava müzesi geziyormuşçasına, görsel ziyafet sunuyor.
Bu sayfamızda inceleyeceğimiz kayalar, yaz ve deniz mevsiminde turizmde
artan hareketlilik nedeniyle kıyı kayalar üzerinde yoğunlaşıyor.
Hiç şüphe yok ki Ege Akdeniz kayaları dışında denize dik inen ve
hırçın Karadeniz'in dalgalarına göğüs geren kıyılar şekilden şekile
girerken Çilingoz, Şile, Akçakese, Ağva, Bağırganlı, Kerpe, Cebeci,
Alaplı, Amasra gibi yerlerde oldukça farklı yapılarla dikkat çekiyor.
Kayalara yapacağımız bu yolculuk aynı zamanda turizmde "JEOTURİZM"
adıyla alternatif bir rota oluyor.
Karadeniz Kayalıkları'nın doğal platformları Kerpe Kartal
Kayalıkları
İlk durağımız olan Sakarya ilçesi Kerpe sahili Kandıra'ya 10 kilometre
uzaklıkta yer alan "Kerpe Kayalıkları" ve koyun arka yüzündeki "Miço
Limanı" tam bir şaşkınlık yaşamanıza
neden olacak kadar düşündürücü bir görünüme sahip. Hani hayal bu
ya, "Kerpe'de bir organizasyon yapılsa; amfiteatr biçimli olağanüstü
akustiğe sahip koyda bir oda orkestrası, yaylılar, nefesliler yada
sıkı bir rock grubu bir konser verse, emsalsiz güzellikteki bu mekan
internet veya TV'den dünyaya duyurulsa, bu ideal çekim platosu,
klip mekanı, bölge tanıtılsa..." diye düşünmeden edemiyor insan.
Şimdilik yörede yazlıkçılar, Kerpe Kayalıkları'nı, içeceklerini
denize batan güneşe karşı yudumlayıp, mehtap seyri, deniz banyosu
amaçlı kullanıyorlar.
Kerpe'ye komşu olan Kovanağızı Koyu'nu geçenleri, bu defa bir başka
yapı tarzı ile hayrete düşüren pembe renkli kayalar karşılıyor.
Pembe Kayalar
İsmini renginden alan "Pembe Kayalar" ve Kefken Adası karşısında
Pembe Kayalar Kefken’de bulunan Pembe Kayalar mevkii, ilginç jeolojik
yapısı nedeniyle görülmesi gereken yerlerden biri. Suyun içinde
yumuşak olan kayalar çıkarıldıktan sonra sertleşme özelline sahip
oluşu nedeniyle Osmanlı döneminde insan gücüyle dikdörtgen
olarak blok halinde kesilerek deniz yoluyla İstanbul'a taşınmış.
Sultanahmet Camii dâhil birçok caminin ve Rumeli Hisarı yapımında
kullanılmış.
Pembe renkli kayalar renk ve yapı itibariyle günümüzde hafta sonu
piknikçilerin vazgeçilmez güneşlenme teraslarından biri olarak rağbet
görüyor. Araçları ile mevkie gelenler hiçbir ücret ödemeden, temiz
hava alıyor, denize girip ve piknik yapabiliyorlar. Kış mevsiminin
sert geçmesiyle son yıllarda dalgaların büyük tahribat yaptığı Pembe
Kayalardan bazı bölümlerin yer yer yıkılmış olduğu da gözleniyor.
Biraz ilgi ve çevre düzenlemesiyle doğa harikası bu eşsiz güzellikteki
kayalıklara sahip çıkılması kaçınılmaz görünüyor!
Aynı sahil bandı üzerinde bulunan "Bağırganlı" mayo defileleri ve
moda çekimleri için doğal podyum. Pizza ve spagettilere lezzet katan
kum midyeleriyle ünlü Cebeci ile Alaplı, Bartın, Amasra diğer alternatifler
olarak sıralanıyor.
Karadeniz'den ayrılmadan önce İstanbul yakınlarındaki Ağva'ya uzanıyoruz.
İstanbul'un nefes borularından olan Ağva, Norveç fiyordlarını aratmayacak
güzellikler sunarken, zıpkınla balık avcılığına olanak tanıyan levrek
ve kefal balıklarının yuvalandığı "Gelin Kayası" da ilgi çekiyor.
Gelin Kayası
Ağva
sahilinden tekneyle denize açılıp rotanızı Kerpe yönüne çevirirseniz,
inanılması zor güzellikte kayalıklarla karşılaşıyorsunuz. Sahil
şeridini adacıkları takiben yol alınca bir süre sonra bir koy ve
koya hâkim farklı karakterde dik bir kaya dikkat çekiyor. Gelin
Kayası olarak anılan bu kaya gelinlik gibi beyaz renkte ve şekil
itibariyle gelinin başını andıran bir taç görünümünde. Köy halkının
anlatımına göre Gelin Kayası olarak anılmasının nedeni ise bir zamanlar
gelin adayı bir genç kız, balıkçı eşini balık avlamaya göndermişse
de delikanlı genç denize, dalgalara yenik düşmüş ve bir daha geri
dönememiş. Duvağı ile sahile koşan gelin, uzun süre damat adayını
beklemiş durmuş, taş kesilmiş. Kilimli koyunda yer alan ve Ağva’nın
simgesi haline gelen Gelin Kayası 2000 li yılların başında sahili
döven azgın dalgaların şiddetine dayanamayıp baş kısmı kopmuş. İşte
bu Gelin Kayası Ağva’da bahsi geçen söylencede genç gelin adayını
sembolize ettiğine inanılıyor.
Taşlaşmış
hayvan görünüşlü kayalarıyla Marmara Ereğlisi
Kıyı kayalara olan yolculuğumuza bu defa Trakya sahiliyle devam
ediyoruz. İstanbul'a 100 kilometre uzaklıkta bulunan Tekirdağ'a
bağlı Marmara Ereğlisi sahilindeyiz.
Antik Perinthos kentinin yer aldığı Marmara Ereğlisi sahili, sizi
her an hayalinizde başka gezegenlere götürecek enteresan bir görünümde.
Doğal bir lezzet sunan bu kayalara halk arasında "Kınataşı" deniyor.
Kumlu, yumuşak taşlarda, silis ve çekirdek oluşumu gözleniyor.
Tam anlamıyla ürkütücü bir gezegen yüzeyini andıran bölgede taşlaşmış
hayvan görünümleri dikkat çekiyor.
Sahile vurmuş gergedan benzeri kayalar, kuru kafalar, ördek, köpek
kafaları, kuş sarayları, hatta taş devrini anımsatan delikli çekirdek
kayalardan oluşan araba tekerlekleri genel ve detay çalışan fotoğrafseverlere
sergi açacak malzeme ve kompozisyon sunuyor.
Yapılabilecek küçük bir düzenlemeyle, bile sahil, bölgeye turizm
potansiyeli açısından çok şey kazandırmayı vaad ediyor.
Marmara Ereğlisi Kaya oluşumları
Marmara Ereğlisi sahilinde yer alan konkresyon çevresinde tafoni
oluşumları tabakalanma düzlemi örnekleri görülebiliyor. Oluşumların
bu şekli alabilmelerinde, dalgaların geliş-gidiş hareketleri sırasında
aşındırma ile meydana geliyor. Yatay çizgesellik tabakalanmayı gösteriyor,
girintili çıkıntılı yüzey tabakalarının farklı tane boyutlu kırıntılardan
oluştuğunu gözleniyor. Kiltaşı-Silttaşı-Kumtaşı olabileceği tabakalanmaya
dik gelişmiş çatlaklardan sızan sular, çatlak duvarlarında (zon
halinde) çimentolanma yağlayarak bulunduğu yeri daha sert dayanıklı
hale getirmiş. Çatlak duvarları arasında kalan çökeller daha az
dayanımlı olduğu için ayrışmış aşınmış konkav yüzeyler ve istifin
üst kısmında oyuklar oluşmuş. Fiziko kimyasal etkilere dayanımsız
birimlerin ayrışması-aşınmasıyla meydana gelen oyuk-kovuk-mağara
gibi yapıları genel adıyla tafoni olarak anılıyor. Açık gri renkli
bir küre, koyu gri renkli büyük kayanın içinde görünüyor, bu renk
farklılığı yanıltıcı olabiliyor.
Bazı kayaçların taze yüzeylerindeki rengi işle ayrışmış yüzeydeki
rengi aynı olabilirken bazı kayaçlarda fark görünüyor. Çukurların
adı ise akçiğerlerde ki hava keseleriyle aynı isimle “Alveol” olarak
anılıyor.
Bu çukurlara Fransız ekolü alveol derken, İngiliz ekolü (honeycomp)
bal peteği olarak niteliyor. Bu terimler taşın geometrisi de ifade
ediyor. Tafoni kelimesi ise fiziko kimyasal ayrışmayla oluşan kovukları
tanımlayan genel bir isim olup, tafoni sınıflandırılması oldukça
karışık sayılıyor. Sağlıklı bir tanım için taşların yerinde incelenmesi
oluşumun konkresyon mu, küresel ayrışma mı olduğu, dalgaların aşındırması
da dikkate alınması gerekiyor.
Yüzey sertleşmesi tabakalanmaya paralel bir zon boyunca gelişmiş
yarı küre veya garip şekilli çıkıntılar yapan kesim ile yanal devamında
ayrışmış olan kesim, aynı özelliği sahip ikincil olarak meydana
gelen yüzey sertleşmesi nedeniyle farklı ayrışmış. Yüzey sertleşmesi
çimentolayıcı mineraller taşıyan sular, bu mineralleri dış yüzeydeki
taneler arasında çökeltiyor, böylelikle dış yüzeyde daha dayanıklı
bir kabuk oluşuyor, bu durum tafoni oluşumunda önemli bir etken
sayılıyor. Yüzey sertleşmesi ile oluşmuş dış kabuk çimentolanarak
sertleşmiş.
Saroz Denizi Büyük Kemikli Burnu:
Lodosla getirdiğini poyrazla götürme özelliğinden dolayı kendi kendini
temizleyen ve ender temiz denizlerden biri olan Saroz'dayız. Balıkadamların
vazgeçilmez mekanlarından olan Saroz'daki delikli kayaların mimarı
yine rüzgar. Anadolu'dan kopup gelen Gelibolu ve Çanakkale Boğazı'nda
yön değiştiren rüzgarlar, kışın kuzeybatıdan çok
sert, soğuk ve uzun süreli esen poyrazla, güneybatıdan yönelip sonbaharda
yağmur ve fırtına getirmesiyle tanınan lodos, kumsaldan aldığı kum
tanelerini güçlü bir anafora çevirip kayaları matkap gibi oymuş.
Öte yandan tarihin görgü tanığı anıt kayalarda peri bacasını andıran
görüntüler, Gavur Limanı mevkiinde eşsiz güzelliklere dönüşüyor.
Büyük Kemikli Burnu'nun diğer sahili İngiliz Aynası Koyu ise doğanın
bir sürprizi.
Büyük Kemikli Burnu kayaları arasında deniz seviyesinden itibaren
1-5 m arasındaki yükseltide alveolar ayrışma hücreleri, Alveollerin
birleştiği ve yer yer tendrillere dönüştüğü kayalar, demir ve kalsit
dolgulu ortogonal çatlaklar arasında alveollerin yanı sıra, Alveollerin
birleşerek genişlediği, oluşumun alttaki kumtaşı tabakaları üzerinde
sürdüğü görülüyor.
Kaya örnekleri
arasında yakın bir kesimde tafoni oluşumu başlangıcı ile özellikle
rüzgâr etkisine açık tabaka yüzeyleri ve alınlarında rüzgârın buharlaşması
arttırıcı etkisi alveol tabanlarındaki eriyik tuzun kristalizasyonunu
hızlandırarak tafonilerin gelişmesine örnekler izlenebiliyor.
Dikdörtgen şekilli ve çok kırılgan yapıdaki alveoller (tendril).
Bu tür oluşumlarda alveol duvarları oldukça ince olup kapalı ayrışma
hücrelerinden farklı olarak bir veya birkaç alveol duvarı yıkılmış
örneklere rastlanıyor.
İnceleme alanında gözlenen kaplumbağa sırtı (turtleback) yapısına
örneklerde, bu tür yapıların gelişimi, genelde, fazla aşınan ve
tafoni veya kovuk boyutuna erişen ayrışma hücrelerinin yanında aşınmaya
karşı daha dirençli kısımların belirginleşmesi dikkat çekiyor.
Karşı konulmaz çağrısıyla Foça Siren Kayaları:
Bir fok balığı türü Monocos'ların sığınağı konumundaki Foça, her
mevsim tercih edilebilecek gözde tatil yörelerimizden. Özellikle
koruma altındaki fokların
yaşayıp yuvalandığı yer olarak ünlenen Orak Adası'ndaki "Siren Kayaları"
yalnızca ilginç görünümleri ile değil efsaneleriyle de ünlü. Rüzgar
hangi yönden eserse essin gizemli sesler çıkaran kayalar, bitki
örtüsü ve martıları ile turistlerin her mevsim ilgisini çekiyor.
Güneş ışıklarıyla her açıdan başka bir silüet kazanan kayalıklar
gün batımında çok ilginç renklere bürünüyor.
Foça kıyılarındaki ada ve adacıklar volkanik yapı özelliğinde olup,
Mitolojide siren, kuş vücutlu, kadın başlı, yaptıkları büyülü müziğin
güzellikleriyle tanınan yaratıklar olarak tanımlanıyor.
Siren kayalıkları fokları andıran adaların en büyüğü olan Orak Adasının
kuzey batısında bulunuyor. Sirenlerin bu kıyılarda yaşadığı ve yaptıkları
büyülü müzikle gemicilere yollarını şaşırttıklarına, kayalara çarpmalarına
neden olduğuna mitolojide yer veriliyor.
Sirenlerin efsanesi
Foça Limanı önüne serpilmiş adacıkların en büyüğü olan Orak Adasındaki
volkanik oluşumlar adını, Homeros destanlarında çıkardıkları seslerle
balıkçıları kendine çeken sirenlerden almış. Homeros’un Odysseia
destanında tanrılara denk Odysseus’un uzun ve çileli serüveninin
bir durağı da Siren Kayalıklarmış. Efsaneye göre bu kayalıklarda
yaşayan sirenlerin sesleri, oradan geçmekte olan gemicileri büyüler
ve bu karşı konulmaz, davetkâr sesleri duyanlar, ölünceye kadar
oraya bağlanırlarmış.
Odysseus
gemisiyle bu kayalıklar arasından geçmek üzereyken büyücü Kirke’nin
sirenler hakkındaki uyarısını hatırlamış. Sirenlerin büyüleyici
çığlıklarına kapılmamak için tunç kılıcınla mum peteğini parçalayıp,
ufak ufak ezdikten sonra tayfaların kulaklarını balmumu ile kapattırmış,
böylece gemicilerin sesleri duymaz olmasını sağlamış. Kendisini
de geminin orta direğine kollarından bacaklarından sıkıca bağlatmış,
ağzını tıkattırmış. Bu şekilde siren kayalıklarından çıkan sesleri
sadece kendisi duyacak, sonsuza dek bu körfezde kalmak için tayfalara
emir vermek istese de, ağzı kapalı olduğu için başaramayacakmış.
Siren kayalıklarından çıkan sesler, rüzgârın uğultusuna ve dalgaların
coşkusuna kavuşarak körfezin kıyısına vururken Odysseus’un gemisi
bu büyülü dünyanın içinden ancak böyle süzülerek geçip gitmiş.
Belki de Odessea’da sözü edilen Sirenler’in yaşamış olduğu kayalar,
bugün Foça, Orak Adasının batı yüzünde yer alan kayalıklardı. Denizden
anakaraya esen bereketli imbat rüzgârları özgün kıvrımlara sahip
kayalıklara kavuştuğunda farklı sesler çıkarmaya devam ediyor ama
Siren Kayalıklarının büyüsü hala devam ediyor mu bilinmiyor. Günümüzde
Akdeniz foklarının güneşlenme, barınma, üreme yerleri olan bu deniz
mağaraları ve kovukların içine giren dalgalar, mağara derinliklerine
dek uzanıp dip duvarlarına çarpınca, tavan kubbesinde yankılanıp
ortaya akustik gücü yüksek melodik sesler çıkarıyor. Gerçektende
ekolu bu garip sesler, insanı bir dalga, bir dalga sesi daha dinlemeye
mecbur kılıyor, epeyce bir süre mağaraların önünden ayrılmak istemiyorsunuz,
ya da ayrılamıyorsunuz!
Sörf cenneti Çeşme Alaçatı:
İzmir'e
60 kilometre uzaklıkta eski bir Türk köyü olan Alaçatı daracık sokakları,
evleri, sörfcüleri mıknatıs gibi çeken rüzgarı, bakir koyları ve
kıyıları ile kusursuz bir seçenek. Çok yönlü, oldukça sık ve kuvvetli
esen marifetli rüzgar, Çeşme Yarımadası'nın diğer koylarına oranla
Alaçatı'da iki kat daha sert esiyor.
Yarımadanın doğasında ise Pamukkale benzeri ilginç bir kaya yapısı
var.
Alaçatı Çark ve Piyale Kayaları'nı geçenler, rüzgarın sabırla oyduğu
dev pano benzeri kayalarla karşılaşıyorlar.
Kalkerli tabakanın yumuşak bölümlerini aşındıran rüzgarın eseri
kayalar, yağışlı günlerde gri görünürken; yazın bembeyaz görünümleri
ile Pamukkale travertenlerini anımsatıyor. Bu fon önünde yüzmek,
sörf yapmak bir yana koylar; resim, fotoğraf, müzik gibi, sanatsal
etkinliklere de olanak tanıyor.
Kızılcahamam Çamlıdere Jeoparkı Güvem Bazalt Sütunları Jeositi
(Sabun Kayalar)
Ankara'ya 57 kilometre mesafede bulunan Kızılcahamam’dan çıkıp Güvem
Çerkeş yoluna doğru 16 km boyunca önce tırmanıp sonra düz ilerleyince
Fındıklı Mahallesi Sabunsuyu Geçidinde yolun her iki yanında duvar
gibi uzanan bazalt kayalarla karşılaşıyorsunuz.
İlk kez görenler için arazi yapısı yol boyunca farklı bir bölgede
olduğunuzun sinyallerini çok öncelerden veriyor.
Bazalt
kayalar ise bugüne kadar gördüklerinizden çok farklı yapıda biçimlenmiş.
Bazaltların oluşumunda magma odasından 20 milyon yıl önce volkanik
patlamalarla çıkan lavlar yeryüzüne ulaşınca alt ve üst seviyelerde
yağışların, rüzgârın etkisiyle farklı sürelerde soğumaya başlamış.
Hacım kaybedip büzülüp gerilince dikey çatlaklar oluşmuş.
Tahin renkli altıgen profilli bu sütunlar, renk ve görüntü olarak
mıknatıs gibi ziyaretçileri kendine çekiyor. Güneşle ısınan bu ılık
kayalara dokununca anaç haliyle ziyaretçilerin sevgisini kazanıyor.
Yamacın karşı tarafında da aynı şekilli bazalt sütunları görmek
mümkün oluyor, ne var ki yanına gidebilmek için arada ki sığ akan,
debisi düşük dereyi paçaları sıvayıp geçmek gerekiyor. Bazalt sütunların
eteğinde yolun kenarına konulmuş kamelyalar da aydınlatıcı bilgiler
veren panolar ve harita görülebiliyor.
Kızılcahamam Taşlıca'da Kaplumbağa Kardeşler
Kızılcaham çevresinin doğal taş yapısı bünyesinde sürprizler de
barındırıyor. İlçeyi geçer geçmez deniz seviyesinden 1135 rakımlı
Kargasekmez rampasını tırmanıyoruz. Rampa bitiminde gizemli olduğu
kadar kıyıda köşede kalmış birçok değerin varlığına tanık edeceğimiz
yolculuğumuz daha ilk kilometrelerde sıraya diziliyor.
Yolun sağ tarafında yaklaşık 50 metre içerde bulunan kaya şekillerine
yazılı tabelanın bulunduğu yerden baktığınız zaman inanması güç
ama kafa ve kabuk yapısı ile belirgin ve gerçek kaya şekillerinin
üst üste duran iki dev kaplumbağa olduğu görür görmez bu anı fotoğraflamak
kaçınılmaz hisler uyandırıyor.
Taşlıca Gelin Kayası
Uzaktan bakıldığı zaman at üstüne binmiş gelinlikli bir kızı andıran
kayalar ve bu nedenle "Gelin Kayası" olarak anılan kaya silsilesi
bulunuyor. Tepenin girişinde konumlanmış tabelalarda gelin kayasının
öyküsü ve gelinin düğün konvoyu, çeyiz eşyaları yazı ve krokilerle
bir bir anlatılıyor.
Gelin Kayası etrafı açık tepenin zirvesinde bulunması nedeniyle
sert rüzgarlı hava koşullarına maruz kalmış olmalı ki kayaların
yüzeyleri büyük ölçüde yosunlanmış.
Kayalıklar çevresi dikenli tellerle çevrilmiş bir alan içine alınmış,
Güneş enerjisi ile çalışan aydınlatma direkleri ile köyün Gelin
Kayasını geceleyin de seyredebileceği bir düzenek de kurulmuş. Gel
gelgelelim aküler bilinmeyen kişiler tarafından çalındığı için aydınlatma
sağlanamamış.
Buna rağmen gündüz gözü ile Gelin Kayası tepesini gezenler, yoğun
aromalı kekik otları arasında gelin kayasını, düğün konvoyunu, taş
kesilmiş davulcuyu ve davulunu, çeyiz eşyalarını hayretler içinde
seyredebiliyorlar.
Balcılar'da Bazalt Kayalar
Kızılcahamam Taşçılar'dan Karagöl yönünde ilerlerken yolun devamında
karşımıza Balcılar tabelası çıkıyor.
Köye girdikten 100 metre sonra sağ tarafınızda yükselen yamaçta
eşi benzeri olmayan bir doğa yapısıyla karşılaşıyorsunuz.
Doğa
Balcılar'da Çıldırmış Olmalı!
Balcılar Bazalt Kayaları nefes kesen ürkütücü güzellik, olağan üstü
görsel şölen, muhteşem heykelleri kıskandıran sanatsal eserler denilebilir.
Böylesini gerçekten başka yerde görme şansı yok.
Balcılar bazalt kayaları, 18-25 milyon yıl önce magmadan gelen sıcak
lavların, alttan üsten farklı şekilde ve sürede soğuması nedeniyle
hacım kaybedip büzülerek çatlayarak prizmatik şekiller oluşması
sonucu ortaya bu dehşet verici görüntüler çıkmış.
Köy içindeki bazalt kaya oluşumları haricinde köy mezarlığı karşısında
100 metre içerde tarla içinden geçerek yola paralel akan cılız akan
derenin kıyısına gelince başka bir tür bazaltlardan oluşan pano
benzeri bir yamaç bulunuyor.
Bu defa prizmatik biçimde ama aynı doğrultuda uzantılar halinde
yükselen bazalt kayalardan oluşan yamaçta, krem, kahverengi turuncu,
sarı renkli kayalar, doyumsuz güzellikte pastoral zenginlik sergiliyor.
Kuşça Anıtsal Kayaları
Türkiye'de ki peri bacaları stilinde erozyon sonucu ortaya çıkmış,
kimisi mabet, kimisi totem, kimisi peri bacasını andıran tabiat
anıtları ile karşılaşıyoruz. Kumtaşı, çakıltaşı, kiltaşı, volkanik
küller, killi kireçtaşı oluşumların katmanlı, kollu bacaklı, kum
saati gibi ince belli oluşları ve farklı nesnelere benzeyen biraz
gizemli biraz da ürkütücü formasyonlar içermesi nedeniyle sahip
olduğu efsaneler dilden dile dolaşıyor. Bölgede ki kayalara peri
bacası tanımlaması yapılıyorsa da Kuşça'nın kaya oluşumları Kapadokya
dediğimiz Ürgüp, Göreme, Uçhisar, Avanos, Soğanlı gibi yerleri içine
alan bölgedekilerden, Afyon çevresindekilerden, Erzurum Narmanlı,
Kula gibi yerlerde gördüklerimizden çok farklı renk ve şekillerde
vücut bulmuş görünüyorlar.
Öncelikle
Kapadokya deki peri bacaları gibi tepelerinde şapka yok, gövde yapısı
itibariyle konik değiller, yüzeyleri düzgün olmadıkları gibi monoton
tek renk özelliği de taşımıyorlar. Kuşça tabiat anıtları tıpkı diğer
bölgelerde kiler gibi yumuşak kısımların iklim koşulları, yağmurlar,
kar yağışları, sert rüzgârlara muaruz kalması sonucu yumuşak kısımların
aşınıp erozyona uğraması, dayanıklı sert kısımların ayakta kalmasıyla
oluşmuş.
Görünüşte dikine kayalar arazide yayılmış olarak görünüyor olsa
da böylesine bir arazi yapısı içinde mutlaka yıllar sonra yer altından
yeni yeni ortaya çıkacak olanların varlığını, göz görmese bile daha
şimdiden hissedebiliyorsunuz. Dev kayalar yüzeysel olarak da hamur
toprak gibi kıvrımlar, kalın damarlar taşıyor.
Son derece sert olan bu oluşumlar Kapadokya da ki koyu gri veya
kireç beyazı oluşumların aksine sarı, krem, kahverengi, taba, kızıl
tonlarıyla renkleniyor. Bu renk cazibesiyle de bölgeyi ziyaret edenleri
mıknatıs gibi yanına çekiyor.
Ağrı Doğubayazıt Telçeker Köyü - Nuh’un Gemisi – Telçeker Heyelanı
Nuh’un Gemisi olarak tanımlanan şekil gemi biçimli bir heyelan olup,
İran transit karayoluna 3,5 km dir.
1950 lerden buyana gemiye benzetilen yapı karmaşık türden bir heyelan
yapısı olarak tanımlanmaktadır.
Nuhun Gemisi olarak adlandırılan oluşumun manzarasına hakim tepede,
İl Özel İdaresinin seyir terası yer alıyor. Telçeker Heyelanı çok
sayıda meraklı turist tarafından ziyaret ediliyor.
Mut Miyosen Havzası
İçel ve Karaman il sınırları içinde kalan Mut havzası batıda Ermenek,
güneyde Gülnar, doğuda Kırobası ve kuzeyde Karaman’la sınırlanan
alandır. Mut Miyosen havzasında Alt Miyosen’den Üst Miyosen’in sonuna
kadar kesiksiz ve 1500 m yi bulan silisiklastik ve karbonat istifi
bulunmaktadır. Miyosen’in en tipik algal resifleri, resif gerisi
kumları, lagün, resif yamacı ve derin havza karbonat ortamlarının
en iyi izlenebildii bir alandır. Karbonat platformu tabanındaki
klastik istifler akarsu ve alüvyon yelpaze özelliklerini en iyi
yansıtırlar.
Göksu vadisi kıyısındaki Alt Miyosen çamurtaşları içinde Türkiye’deki
en youn mikro memeli faunası bulunmaktadır. Deniz ilerlemesine bağlı
gelişen tırmanan resif geometrisinin güzel örnekleri, ilginç sedimanter
yapıları (üstten aşma ve alttan aşma yapıları) bulunur. Tektonikten
fazla etkilenmemi olması dolayısıyla karbonat istifinde sekans stratigrafisi
çalışmaları kolayca yapılabilmektedir.
Mut Miyosen havzasındaki karbonat istifi bol Mollusk, alg, bentik
ve planktonik foraminifer faunalarıa ve florasına sahiptir.
Karbonat
resif kayalarında açılmış derin kanyon yapıları ve falezleri havzaya
ayrı bir güzellik katmaktadır. Bu özellik yabancıların dikkatini
çekmiş olacak ki, seyrettiğimiz yabancı kaynaklı reklam filmlerinin
birkaçı bu kanyonlarda ve falezlerde çekilmiştir.
Miyosen, günümüzden 23 milyon yıl önce başlayıp 5 milyon yıl önce
sona eren jeolojik dönemin adıdır.
Fotoğrafta görülen, bu zaman aralığında çökelmiş istifin bir kesimi.
Yeşildere (İbrala) Vadisi boyunca görülen tabakalar günümüzden yaklaşık
20-15 milyon yıl önce bu alanları kaplayan denizin tabanında biriken
malzemenin taşlaşmasıyla oluşmuş.
İstif, birbirleriyle yanal düşey geçişli kumtaşı, kil, killi kireçtaşı-marn,
çakıltaşı, karbonat çimentolu kumtaşı ve kireçtaşından oluşuyor.
Marnlar içinde, denizel organizmalara ait bol miktarda fosil bulmak
mümkün. İnsan yapımı mağaralar killi kireçtaşı-marn seviyelerinde
açılmış.
Meke Maar'ı, Karapınar Konya.
Dıştaki bir volkan konisi, içteki bu koninin içinde daha sonra oluşan
ikinci volkan konisi. Bu bir krater gölü, volkanın ağız kesimi kraterdir.
Meke Maarı, Meke Obruğu ve Yılan Obruğu Meke maarı da Karapınar
Acıgöl maarı ile birlikte Karaman M31d2 paftasında yer almakta olup,
doğu-batı yönde 1400 m., kuzey-güney yönde ise 1700 m. büyüklüktedir.
Ortasında Meke maar gölü bulunmakta ve bu gölün büyüklüğü, doğu-batı
yönde 1000 m., kuzey güney yönde ise 1250 m. dir.
Meke maarı oluştuktan sonra, gölün ortasından yeni bir volkanik
evre ile 50 m. yükseklikte, tamamen bazaltik ürünlerden meydana
gelen bir volkan konisi oluşmuştur. Bu piroklastik koninin tepesinde
20 m. derinlikte bir çukurluk yer almakta olup, içinde su yoktur.
Bu en yeni piroklastik koni olasılıkla 8000 yıl önce meydana gelmiştir.
Meke gölü sularının çok fazla potasyum içermesi (Sür 1972), temelde
yer alan volkanik kayaçlardan, sıcak suların potasyumu eriterek
alması ve yüzeye çıkarması olasılığını ortaya koymakta ve bu volkanizmanın
halen sıcak sularla aktivitesini sürdürdüğünü göstermektedir.
Krater gölleri dünya'nın çeşitli yerlerinde bulunuyor, ancak Meke
Maarı, benzerleri içinde 1 numara. Değerini anlatabilmek için bilmem
başka kelimelere ihtiyaç var mı? Ayrıca, Meke maarı yakınlarında
Meke obruğu ve Yılan obruğu adlı iki küçük diatreme de yer almaktadır.
Meke Gölü çevresinde, gölü yüksekten görebileceğiniz ve tam bir
tur atacağınız araç yolu bulunuyor.
Yerköprü Konya Hadim ilçesi
Göksu
Nehri Yerköprü, Göksu Nehri ile bunun yamacında yer alan kalsiyum
karbonatça zengin Karasu Kaynağı’nın mücadelesi sonucu oluşmuş mağara
özelliğinde doğal bir köprüdür.
Göksu Nehri tabanından 25-30 m yukarda bulunan Karasu’nun travertenleri
bölgede meydana gelen heyelanların da yardımıyla, akarsu yatağını
tıkamış. Nehir, Yerköprü’nün bulunduğu noktada kendine yeni bir
yatak açmış, ancak hızlı traverden çökelimi nedeniyle bu yatak üstten
kapanmış.
Günümüzde Göksu, Yerköprü’nün başladığı noktada, kapalı bir sifonda
kaybolarak yeraltına dalmakta ve 500 m sonra geniş bir ağızdan yeniden
yüzeye çıkmaktadır.
Bu ağızın bulunduğu noktada 20 m yükseklikten düşü yaparak çok güzel
bir şelale oluşturan Karasu kaynağının geçtiği yerlerde, traverten
çökelimi hızlı şekilde devam etmektedir.
Bu özelliği ile Yerköprü, Karasu kaynağının çökelimi ve Göksu Nehri’nin
aşındırma mücadelesi sonucu gelişimini sürdürmektedir.
Geniş bir alanda traverten çökelten kalsiyum karbonatça zengin bir
kaynak ile bunu aşındıran bir nehrin mücadelesi sonucu oluşan Yerköprü,
dünyada türünün en güzel örneğini oluşturuyor. Şelale yatağının
her iki yamacında yer alan, sert olmasına karşın dantel görünüşlü
kayalar oya gibi işlenmiş, salkımlar halinde ortamın şartlarına
uyum göstermiş.
Kilistra
Konya, Gökyurt'ta bulunan Kilistra'nın yüzey yapısı andezit çakıllı.
Yanardağ püskürtme külü olan tüf taşı silsilesini oluşum, kayaçlar
ve tabakalar halinde kum çakıl, kalker, kille birleşmiş. Sarı, kirli
beyazgri renkleri barındıran pomza çakıllı tabakaların çeşitli yerlerinde
yapılan radyometrik ölçümlerde yaşı incelenmiş, 7,5-15 yıla tekabül
eden üst-mysen döneme tarihlenmiş.
Dış görünüşleri ile Kapadokya Bölgesinde örnekleri görülen Ihlara,
Karaman'da Taşkale Manazan oluşumlarına benzerlik gösteren Kilistra
oluşumları aynı zamanda taş ormanı görüntüsü sergiliyor.
Ağlayan Kaya (NİOBE)
Manisa'da bulunan dev kaya kütlesinin görünüşü olduğu kadar ilginç
birde mitolojik hikayesi bulunuyor.
Kral Tanalos'un kızı olan Niobe, Thebai Kralı Amphion ile evleniyor
ve
bu evlilikten 6 kız, 6erkek 12 çocuğu oluyor. Arkadaşı olan Tanrıça
Leto'nun ise Apollon ve Artemis isimli sadece iki çocuğu bulunuyor.
Bir Leto şenliği sırasında Niobe, kendisinin 12, Leto'nun ise sadece
iki çocuğu olduğunu söyleyerek övünüyor.
Niobe'yi kıskanan Leto, Apollon ve Artemis'e Niobe'nin çocuklarını
öldürmelerini emrediyor. Onlarda çocukları oklarıyla öldürüyorlar.
Niobe çocuklarının başında günlerce ağlıyor. Sonunda Zeus Niobe'ye
acıyor ve onun bu acısına son vermek için onu taş haline getiriyor.
Günümüzde Spil Dağı kuzeybatı eteklerinde bulunan bu dev kaya kütlesi,
Ağlayan Kaya olarak anılırken bölgede en çok ziyaret edilen yerlerden
biri olarak dikkat çekiyor. Dev kayadan sızan suların ise hala Niobe'nin
gözyaşları olduğuna inanılıyor.
Kula Kayalıkları
Yanık Ülke Jeoparkı (Katakekaumene) olarak ünlenen kula kayalıkları,
Manisa ili Kula ilçesinden Salihli ilçesi Adala ve Gökeyüp beldelerine
dek uzanan 50 km2 alanda yer alıyor. Yaklaşık 20 milyon yıl
önce Ege Denizi ve Anadolu’da başlamış olan volkanik aktivitenin
en genç örneği günümüzden bir milyon yıl önce başlayıp, 12 bin yıl
öncesine dek süren Kula Volkanizması olduğu belirtiliyor. Bu bölgede
Avrasya kıta plakasının altına kayan Afrika kıta plakasında kırılma
ve parçalanmalar oluşunca açılan pencerelerden yükselen dev lavlar
sürekli yanardağlar geliştirmiş. Çok sıcak ve akışkan lavlar, yüksek
basınçla fışkırınca geniş bir alana yayılmış, bazalt platoların
oluşmasına neden olmuşlar. Bölge, bazaltların akma ve soğumalarıyla
ortaya çıkan dik konumlu sütunlar, çeşitli oluşumlarla kaplanmış.
Yurtbaşı Köyü Kuzey Doğusunda ki kanyonda, anıtsal görünümlü jeolojik
yapılar olan peri bacaları şiddetli esen kumlu rüzgârın etkisiyle
gevşek tarafları, kırıklar ve fay hatları boyunca oyularak aşınmış,
günümüzde hayranlıkla seyredilen, ziyaretçilerin kendilerini bir
başka gezegende olduğu hissine kapılmalarına neden olan görsel şöleni
oluşturmuş.
Kula Volkan Parkı
Geç Pliyosen-Kuvaterner yalı alkali bazalt bileşimli bu volkanik
topluluk, Batı Anadolu’daki başlangıç aşamasındaki riftlemenin en
önemli verilerinden birisisayılıyor. Çok taze volkan koni ve lav
akıntıları sunan bu kaya topluluğu, bilimsel değerinin yanı sıra
turizm açısından da oldukça çekicigörünüyor. Tarihsel dönemlerden
kalma insan yaşamının izlerini (insan ve köpeğinin ayak izleri)
de taşıması açısından görülmeye ve korunmaya değer bir jeolojik
miras, Ankara-Uşak-Manisa-İzmir yolunun içinden geçtiği bu bölge
herhangi bir koruma altında bulunmuyor. Divlittepe volkanitleri
ve ayak izleri Manisa-Kula volkanitlerinin 3. ve en yeni evresini
lavlar KB-GD yönlü bir hat üzerinde dizilen 4 ayrı yerden ve toplam
15 kraterden çıktığı belirtiliyor. Sandal köyü batısındaki Sandal
vadisi içindeki Karadivlit Tepe konisi en gençlerinden olup, krater
içersinde insan yaşam izleri, harabeler bulunuduğu kayıtlarda yer
alıyor.
En batıda Demirköprü baraj gölünün batı yakasında Çakallar mevkiinde
Divlittepe ve Küçük divlittepe adlı iki krater çevresindeki bazalt
tüfleri üzerinde ise ilkel insan ayak izleri saptandığı, bu izlerin
Tekkaya (1976) ya göre 12.000 yıllık olduğu, yine Kula çevresinde
yer alan volkanizmaya ilişkin lavlar uzun yıllar önce Washington
(1900) tarafından ''Kulait''olarak adlanmış ve bu adlama volkanik
literatüre geçtiği belirtiliyor.
Kapadokya kayaları
Kapadokya bölgesi sınırları içinde çeşitli oluşumlar arasında Zelve,
Avanos, Ürgüp, Göreme’de, peribacaları, Ortahisar, Uçhisar, Ihlara,
Belisırma, Çat, Nar, Güzelyurt, Derinkuyu, Kaymaklı, Soğanlı gibi
yerlerde galeri ve vadiler başta olmak üzere birçok etkileyici kaya
oluşumları gözleniyor.
Bir de bu kayalıklar arasında bir başka nesneye, hayvan şeklini
andıranlar var ki, yöreyi gezen turistleri hayrete düşürüyor. Turistler
Kızıl çukur vadisinde kendilerini Mars yüzeyinde gibi hissederken,
Göreme’de tavşan kayası, Ortahisar’da fok balığı kayasında gördükleri
benzerlikler karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.
Nallıhan Kayaları
Akyazı'dan ayrılıp Mudurnu üzerinden Nallıhan'a giderken 1210 m
yükseklikteki Aynalıkaya geçidini geride bıraktıktan hemen sonra,
25 km'lik güzergâhın doğa yapısında bir başkalaşım gözleniyor.
Bölgede
Nallıhan'a yaklaştıkça ürkütücü görsellik, ağaç ve bitki dokusuna
da yansıyor.
Dikenli çiçekler, yeşilden arınmış dağlar, tepeler, renk renk katmanlar
ve garip yüzey oluşumları, insanın kendini başka bir gezegende hissetmesine
neden oluyor.
Kraterden çıkıp donan akışkan lav görüntüleri dikkati çekerken,
çoğunlukla kiltaşı, killi kumtaşı, volkanik kül, tüf, kumtaşı ve
ince çakıldan oluşan yeşil, kahverengi, taba, gri, beyaz tonlarında
ki renkli katmanlı kayalar bir yandan bir başka gezegende olduğunuzu
hissettirirken bir yandan da adeta pasta görünümü sergiliyor.
Günümüzde bu renkli kaya oluşumlarını barındıran tepeler, dağlar
üzerinde yürüyüş yapan tur grupları, hafta sonları birbirleriyle
yarışırcasına hem spor hem yüzey şekilleri ve renk tabakalarını
fotoğraflayarak foto safari yapıyorlar.
Aşk Adası
"Dişlice"
"Keşke daha önce görseydim" dedirttiren vahşi cazibeye sahip ada,
denizden çıkmış diş görünümüyle adeta alt damağı andırıyor. Anıt
kayalarla dolu, ortasında ki aralıktan geçit veren ada, yıllar süren
sarı-turuncu bazı yosun türleri ile kaplı renkli bir görünüm kazanmış.
Volkanik labirentlere sahip Dişlice Adası'na, aralarındaki girintilerle
gizlenmeye müsait oluşu nedeniyle "Aşk Adası" deniliyor.
Adanın Bencik yönüne bakan keskin kenarlı dik kayalıklı arka yüzü,
durgun koylara ve minik plajlara sahip.
Koru Denizi kayaları
Gazipaşa'nın sahilinde ilginç kaya yapısı gözlenen Koru Denizi bulunuyor.
Dünyada eşi benzeri olmayan doğal havuzlardan oluşan Koru Denizi
kayaları, denizi kendi kendine temizliyor. Kıyı taşlarının bir özelliği
de deniz içindeyken işlenebilir özellikte olup, dışarı çıkarıldığında
sertleşmesi olarak görülüyor. Bu nedenle yıllarca bu taşlar kesilerek
değirmen taşı olarak kullanılmış. İnce gözenekli taşlar arasında
lezzet kazanan mısır, buğday öğütülmüş. Taşların serin tutma ve
dekoratif güzellik verme özelliğini de keşfedenler, inşa ettikleri
evlerin duvarlarında yine Koru Denizi taşlarını kullanmışlar. Yıllarca
gerek değirmentaşı, gerekse evler için taş kesen Lüle Abdurahman
isimli kişinin ismine izafen Koru Denizine halk arasında Lüle Denizi
de deniyor. Günümüzde bölge sit alanı olarak korunuyor, gün batımı
izleniyor, fotoğraf çekiliyor, balık tutuluyor, güneş ve deniz banyosu
yapılıyor.
Gökçeada Peynir Kayalıkları
Kuzu Limanının solunda yer alan Kaşkaval Burnu Peynir kayalıkları
olarak isimlendirilmiş olup, üst üste konulmuş peynir kalıplarını
andırdığı için bu adı kazanmış.
Karayolu olmayan Kaşkaval burnuna ancak limandan kiralanan teknelerle
gidilebiliyor ve kıyıya yanaşma imkânı bulunmuyor. Gri ve tonlarına
sahip düzgün biçimli kayalar yaklaşık 100 metrelik bir alan içinde
kalıyor. Özellikle fotoğraf ve kamera tutkunları için ideal plato
oluşturan kayalıklar Türkiye’nin bir başka yerinde görülmüyor. Yöreye
özgü hafızada iz bırakacak kadar etkileyici görselliğe sahip Peynir
Kayalıkları için halk arasında anlatıla gelmiş bir efsane kulaktan
kulağa yayılıyor. Bir zamanlar sayısız sayıda keçi ve koyun sahibi
zengin, inatçı, cimri ve yaşlı peynircilik yapan bir kadın yaptığı
peynirleri kimseye vermez, üst üste dizer stoklarmış. Günün birinde
tanrı ona kızarak cezalandırmış. Mart ayının bir gününde yağmur,
kar, ser esen rüzgârlar göndermiş. Kadın ve peynirler donmuş, tüm
peynirler taş kesilmiş ve peynir kayalıkları böylece oluşmuş!
Köprüçay Kanyonu Kasımlar (Isparta) – Bekonak (Antalya)
Beyşehir Gölü batısında yer alan Anamas Daları ve Dedegöl Dağları’nın
batısındaki karstik kaynaklardan doğan ve Orta Torosların kuzeyini
Akdeniz’e başlayan Köprüçay, Kuvaterner’de oluşmuş genç bir akarsu.
Miyosen
ve Pliyosen reliyef sistemlerine ait şekilleri parçalayan bu akarsu,
oluştukları havzalar ve yaları birbirinden farklı çok sayıda tektonik
birlie ait kayadan geçerken derin kanyon vadiler oluşturmuş. Özellikle
Toros Karstına karakteristiğini veren Jura Kretase ve Miyosen karbonatlı
kayalarında eklinin en güzel örneğini oluşturan ve yer yer 800-1000
metre derinliğe ulaşan kanyonun genişliği bazen 15-20 metreye düşer.
Geçtiği bölgelerde birçok yeraltı suyu havzasını kesen ve bu havzaların
boalım noktalarını oluşturan kanyon, aynı zamanda birbirlerinden
farklı alanlarda bulunan ilginç doğal, kültürel ve biyolojik çeşitliliği
birbirine başlamıştır. Bu kanyonun yakınında ve dik yamaçlarında
çok sayıda mağara açığa çıkmıştır. Orta Torosları kuzey-güney yönünde
enine kesen Köprü Çay, kanyon şekilli derin bir vadi içinde akar.
Yüksekliği 2500 metreyi geçen geçilmesi son derece birçok dağı yaran
bu akarsu, oluşturduğu kanyonla birbirinden bağımsız ve farklı doğal,
kültürel ve biyolojik bölgeyi birbirine başlamış!
Tartışmasız üç bir tarafı denizlerle çevrili ülkemizin kıyıları
birbirinden ilginç daha birçok anıt kayayı barındırıyor. Anadolu'nun
iç kısımları derseniz bambaşka karakterler saklıyor.
Ülkemizde Çanakkale'den, Tekirdağ Ganos Dağları Uçmakdere-Gaziköy
sahillerinden başlayıp, Gaziantep Araplar (Araptar) Vadisi Mangısa
labirenti, Diyarbakır çevresi, Pamukkale Kaklık Mağarası yeraltı
travertenler oluşumu, Kızılcahamam Milli Parkı, Maden Deresi Ali
Hoca Köyü yol güzergâhı Pillovlavalar için çok güzel örneklerinde
görüldüğü gibi daha birçok yerde, birçok ilginç yeryüzü şekli bulunuyor.
Kimi peri bacaları volkanik kökenli olup aşınma yöntemiyle oluşurken,
kimi kireçtaşı ve erime yoluyla meydana gelmiş. Tüm bu oluşumlarda
emeği geçen yağışları, bünyesine aldığı kumlarla sert esip, anaforlar
meydana getirerek kayaların yumuşak kısımları matkap gibi oyan marifetli
rüzgârları, bazı yerlerde azimli dalgaları da unutmamak gerek.
Doğa ile başbaşa kalıp, farklı ortamlarda pastoral zenginlikler
yaşamak, görsel lezzetlerle tanışmak için kayalara yapılacak yolculuklar,
alternatif turizm arayanlara eşsiz seçenekler, rotalar vadediyor.
En Anlamlı Kayalar
Ege sahilinde Edremit Körfezini geçip Ayvalık istikametinde ilerlerken
Gömeç mevkiinde izleyenleri heyecanlandıracak bir siluet bulunuyor.
Bu siluet belirgin biçimde ATATÜRK'ün potresini taşıyor ve ATATÜRK
KAYALARI olarak anılıyor.
Gömeç Belediyesinin tabela ile belirttiği yerde yükseklik kazanılması
için seyir terasının yapılması gerekiyor.
|