|
Barış
Manço ve Ben
İstanbul Turnesi Konserler
1970 li yılların başı Barış Manço grubuyla beraber İstanbul turnesinde!
O yıllar için çok yeni bir durum. İstanbul içinde semt semt dolaşıyor,
yaz konserleri veriyor. Bir gece Yeşilköy’de, bir gece Beşiktaş’ta,
bir başka gece Etiler’de bir yazlık sinemada, yanılmıyorsam 11 konser,
hepsi de hınca hınç doluyor. Bizler gidebildiğimiz kadarına gidiyoruz.
Hem de hiç bıkmadan Barış Manço parçalarını dinliyoruz, hem de en
ön sırada. Grup sahne alıyor basgitar, bateri, flüt ağırlıklı bir
parçaları var ki bu giriş müziği, fırtına gibi başlıyorlar, içimizi
coşturuyor.
Giriş müziği başladıktan sonra sahneye en son Barış çıkıyor. Belinde
yuvarlak koca tokalı bir kemer, bol yüzüklü parmaklarıyla sahnenin
bir başından bir başına geri geri adımlarken, grup elemanlarını
sayıyor.
İşte tam bu sırada ismi okunan tüm hünerini biraz öne çıkarak gösteriyor.
Barış
aynen şöyle başlıyor takdime. “ Grup elemanları,,,, sırasıyla,,,,
soldan sağa,,,, Bateride,,,, Nur Moray, diğer enstrümanların sesleri
hafiflerken bateri sert ataklarla bir pasaj geçiyor. Barış bir iki
adım geriliyor, diğer bir elemanı gösteriyor, bas gitarda Özkan,,,,
parmakla çalınan basgitardan bir gümbürtü kopuyor ki, ne siz sorun
ne ben söyleyeyim, ciğerlerimiz titriyor. Flütte,,,, Erdinç,,, (Avcı),
nefesle karışık flüt sesini daha ön planda duyuyorsunuz, kısa bir
süre daha geçiyor bu defa Barış başka bir elemanı gösteriyor, bağlamada,,,,
Ohannes Kemer,,,, bir partisyon daha geçiliyor. Barış devam eden
müzik eşliğinde grubu da saymaya devam ediyor. Sıra sahnenin gerisinde
yer alan bir elemanda. Tumba,,,,, Celal Güven. Tumba da Celal elleriyle
döktürüyor.
Barış, gitarları da sayıp sıra kendisine gelince seyirciye dönüyor,”
Bir de ben,,, Barış Manço hepinize neşeli dakikalar dilerim” diyor.
O anda grup isimleri sayılırken bir azalıp bir yükselen seslerin
tamamının müşterekiyle gümbür gümbür yükseliyorlar.
Konser artık başlamış, heyecan, coşku dorukta, hop oturuyor, hop
kalkılıyor.
Ha yavaştan yavaştan.... Ohh Breee...
Kağızman’a
ısmarladım nargile, nargile, bu akıl da bu kafaya
az gele az gele oy,
Kirpiklerin ok ok eyle vur sineme öldür beni, öldür beni oyy. Bıktım
Dünyanın ahından
Oynayın kız oynayın durmanın ne karı var, Derhule Demderhule Derhule.
Kuyu başına vardım, Zeynebim bekler diye, nasıl haberin almışsa
dayı emmi hep orda,
İşte hendek işte deve, Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle, Seher Vakti,
Bir bahar akşamı, Kol düğmeleri, Binboğanın kızı, Aynalı Kemer,
Bebek ve tabii konserin olmazsa olmazı Dağlar Dağlaaaaaaar gibi
hepimizin sevdiği parçalar arka arkaya sıralanıyor, seyirci hep
bir ağızdan söyleyip, hep beraber horon çekiyor, beraberce tepiniyor.
Konser bitiminde Phılips kaset teybe çektiğimiz kaydı dinlemenin
zevkine doyum olmuyor.
Konser sonrası yorgun ve mutlu yazlık sinemadan çıkarken o gecenin
anısına sinemacıdan konser afişini isteyip almayı da ihmal etmiyorum
hani…
Barış
Manço Fotoğrafları
Bir
gün Barış Manço Hürriyet Gazetesine gelmiş, fotoğraf çekme görevi
bana verilmişti.
Cağaloğlu’nda
bulunan binanın teras katına çıkardım Barış’ı. O bana bakıyor, ben
ona, ilk kendisi davrandı.
İşaret parmaklarını uç uca getirip ileri geri hareket ettirerek
“Biz, birbirimize benziyoruz galiba, bunu fark ettim” dedi.
“Evet, benziyoruz” dedim, fotoğraf makinemin arkasına saklanarak
gülümsemeyle karışık çekime devam ettim. (Tam olmasa bile %20 lik
bir benzerlik vardı, birçok kişi bunu bana söylemişti).
Bir
süre sonra Hürriyet'in Kelebek eki için Barış'la bir röportaj yapmam
istenmişti. Randevu alınmış klasik adres Barış Manço Moda olarak
bilinen eve gitmiştim. Merdivenleri çıkıp daireye girdiğimde odanın
ortası boş, yerde bir yer yatağı görmüştüm! Barış hemen söze girmişti
"Bir zamanlar bir trafik kazası geçirmiştim. Ameliyat sonrası bazı
kemikler kırılıp ufalanmış, vücuduma yayılmış, bu minik kemiklerden
biri belime yakın bir yere gelmiş, kemiklerin arasına yerleşmiş,
belim ağrıyordu, doktor sert yatakta yat demişti, onun için sen
gelmeden önce yerde yatıyorum". Demişti. Antika eşyalarını gösterdi,
önce antikalarla birlikte fotoğraflar çektim, sonra da, Barış'ı
eşiyle, o zamanlar küçük birer çocuk olan Doğukan ve Batıkan'la
fotoğraflamış, söyleşiyi tamamlamıştım.
Sonraki yıllarda başka gösterilerinde de fotoğrafladım Manço'yu.
Sevgi seliyle uğurlandı
Veeee
bir gün vefat haberini üzüntüyle öğrendim.
Çok istediğim halde, on binlerin katıldığı cenaze törenine gidememiştim.
Barış’a olan benzerlikten kendisine prim yapıyor sanmasınlar diye…
Barış ölümünün üzerinden kısa bir süre geçmişti. Gazeteci arkadaşım
Eyüp ile kentin çeşitli yerlerinde dolaşıyorduk.
İşte
bunların bir tanesinde arkadaşımla Ortaköy’deydik
Öğlen sıraları Ortaköy Camisine uzanan yolun başında midye tavalı
sandviçimi almış, sahile doğru yürüyordum. Sokağın köşesinde ki
kafenin önündeki masada oturan çiftin bayan olanı gözünü benden
ayırmaksızın, özlemle baktığını fark ettimse de, bir gariplik hissetmiştim.
Ben bakmadan yürüyüşüme devam ettim, karşısında oturan uzun saçlı
arkadaşının da aniden dönmesiyle, bakan kişinin Kurtalan Ekspres’in
solo gitaristi Bahadır Akkuzu olduğunu gördüm! Kıyıya doğru yaklaşırken
arkamdan gelen arkadaşım sordu. “Kızın ne dediğini duydun mu”?
“Hayır, çok baktı ama duyamadım, ne dedi diye sordum.
“Adama bak, rahmetliye ne kadar çok benziyor, diye seni arkadaşına
gösterdi”.
“Şimdi anladım adamın niye aniden dönüp baktığını” diye cevaplamıştım.
(Belki de o hanım grubun vokalistiydi).
Aradan birkaç gün daha geçti bu defa Nuruosmaniye kapısından kapalı
çarşıya gireceğim, karşıdan 25–30 yaşlarında iki adam geliyor, tam
çapraza geldiğim anda adamlardan biri diğerini bileğinden tuttu
ve durdu, donakaldı. Ağzından dökülen ilk kelimeler şöyleydi.
“Barış ölmedi mi yaaa”?
Radyolar Barış Manço parçaları çalıyor, yazılı basın Barış’tan bahsetmeye
devam ediyor. Gün içinde evimin kapı zili çalıyor, kapıya bakıyorum,
kimse yok. Hay Allah demeye kalmıyor, bir saat sonra kapı yine çalıyor,
yine kimse yok! Birkaç gün bu durum böyle devam etti!
Sonunda
anladım. Evimin karşısında bir lise var. Biri Barış’a benzediğimi
fark etmiş, arkadaşlarına söylemiş. Okul teneffüse çıktıkça Barış’ı
sevenler, özleyenler zilimi çalıp kaçıyor, okul duvarına dizilen
öğrenciler
de sessizce cama çıkışımı seyrederlermiş.
Hala yollarda yürürken bir yerlerden tanıyorlarmış, fakat bir türlü
çıkaramıyorlarmış gibi bakanlara rastlarım.
Sevenleriyle yaşıyor
Barış Manço parçalarını hala büyük zevkle dinliyoruz, kliplerini
seyrediyoruz.
TV programlarıyla, Dünya gezilerini anımsıyoruz. Barış Manço’nun
1975 yılında Meral Zeren’le birlikte çevirdiği “Baba bizi eversene”
filmini seyredenlerin olduğu gibi, ölümünden sonra isminin verildiği
şehir hatları gemisiyle seyahat edenlerde onu her fırsatta, hep
hatırlıyorlar. Umarım bir gün Dünyaca tanınmış, sevilen sanatçının
pulunu da yapar, heykelini de dikerler.
Ölüm Allahın emri, Ayrılık olmasaydı…
|
|