SÜLEYMAN DEMİREL (BABA) ile anılar... Yazı ve fotoğraflar Haluk Özözlü
Siyaset hayatında ki emsalsiz tecrübesi, pratik zekası, olağanüstü manevra kabiliyeti, esprili cevapları ile işçisi, köylüsü, emeklisi, memuru, öğretmeni ile milyonların daima ümidi olan Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015'de 91 yaşında hayata veda ederken geride bir çok eser ve acı tatlı anı bıraktı.

Türkiye'nin Siyasi hayatında derin izler bırakan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile geride kalan anılara bu bölümde göz atacağız.
Üstte ki fotoğraf Süleyman Demirel'in İstanbul'dan giderek takip etmiş olduğum Kocaeli mitinginden, alana ve hitap kitlesine panaromik bir bakış.
Yanda bulunan siyah beyaz fotoğraf karesi ise 1.Ekim.1976 yılından.
Gazetecilikde Hürriyet Gazetesi foto muhabiri olarak çalışmaya başladığım o yıllarda ki adıyla İstanbul Taksim Meydanında yer alan Hotel İnter.Continental girişinden.

Görev icabı bir çok etkinliği takip etme, mitinglerinde, balolarda, açılışlarda, basın toplantılarında, özel röportajlarda sayısız kere karşılaştığım, çalkantılı olduğu kadar uzun süre, devlet makamlarında görev yapmış politikacı Süleyman Demirel ile gazetelere geçmeyen, yazı ve fotoğraflarımız da oldu.
Kimi esprili, kimi endişeli, kimisi ise en gergin anlarda bizlere yansıyan davranışlarıydı. Demirel, metaneti, azmi, sabrı, geleceği bakışı, daima ümit taşıyan ve bunu takipçileriyle paylaşan farklı bir kişiliğe sahipti.

Benim Süleyman Demirel ile ilk karşılaşmam 1970'li yıllara başına rastlıyor. Lise sonrası Turizm Otelcilik tahsili yaptığım ilk yıl staj mecburiyeti nedeniyle bonservisimi almak için bir ay kadar İstanbul Hilton Otelinin tüm departmanlarında çalışmıştım. İlk günlerin birinde iş başı öncesi oda servisinde eleman olmadığı acilen bir siparişi 328 nolu odaya götürmem rica edilmişti. Şefe peki olur ben bir koşu götürürüm dedim, siparişi aldım, bu içi madlen dolu bir çikolata tepsisi idi. Kime götüreceğimi bilmiyordum, tepsiyi kaptım asansöre bindim, asansörde bitterin bir tanesini de ağzıma attım.
Odanın önüne geldiğim zaman bekleyenlerden müsaade istedim, kalabalığı yarıp kapıyı çaldım. Kapıyı Süleyman Demirel açtı, kısa bir şaşkınlık yaşadım ve siparişiniz dedim. Aynanın önüne bırakmamı istedi, içeri girdim, odada bir kaç beyefendi daha vardı şöyle bir baktım biri İhsan Sabri Çağlayangil'di. Hararetli bir sohbet hummalı bir çalışma içindeydiler. Adisyon fişini Demirel'e uzattım imzaladı, bir de altına yüzde on TİP bahşiş yazıp ilave etti. Teşekkür ettim, tam çıkarken bir dakika dedi, tepsiyi aynanın önünden alıp, bana uzattı, ısrarla çikolata ikram etti, aldım bir tane, elimde yiye yiye kapıda bekleyen korumaların hayret dolu bakışları arasında çıktım. Şefe imzalı adisyonu teslim ederken "ya 328 de Demirel varmış niye söylemediniz bana" diye çıkıştım, şef "ben de bilmiyordum, sipariş telefonla gelmişti" dedi.

Yıllar yılları kovaladı, okulu bitirip askere gittim, sonra üniversite imtihanına girdim. 1976 yılı 9 Ağustos Hürriyet'e başladım, dolaysıyla Demirel fotoğrafları o yıllar sonrası çekildi, ne yalan söyleyeyim çektiklerimin hepsini gazeteye verdiğimiz için, elimizde geçmişte yaşanan anıların her birini gösterecek fotoğraf olmadı. Yine de elde kalan mükerrer karelerden bir kaçını sıralıyorum.

Demirel ile Hilton'da röportaj
Günlerden bir gün Süleyman Demirel İstanbul'a gelmiş muhabir arkadaşım Şevket Okant Demirel'den randevu almış, bize özel röportajı fotoğraflamak üzere, muhabir arkadaşımla eşi Nazmiye Demirel ile konaklamakta olduğu Hilton Oteline gitmiştik.
Röportaj sonrası ben de Demirel'in İstanbul'da olduğunu vurgulamak için balkonda Boğaz'a karşı fotoğraf yapmak istediğimi, bu nedenle balkona çıkmalarını istedim.
Ne var ki kolu tekrar tekrar aşağıya indirmiş olmama rağmen bir türlü balkon kapısının kilidini açamamıştım!
Daha fazla ayakta bekletmemek için "Sayın Demirel ben bu otelde yıllarca çalıştım ama şimdi kapının kilidini bir türlü açamadım, siz her kapıyı açarsınız, mümkünse siz denermisiniz" dedim. Şöyle bir baktı "Mademki sende böyle bir intiba bırakmışız o halde deneyelim" dedi ve ilk denemede şıp diye kilidi açtı, "yanılmayacağımı biliyordum" dedim", gülümsedi! Bir kaç poz almış, vedalaşıp ayrılmıştık.

Gelişimizi beğendiniz mi?
Unutulmaz anılardan bir demetini de Tuzla'da ki yazlık evine gelişinde ve bahçede yaptığı söyleşide kahkahalarla yaşamıştık...
Süleyman Demirel'in 80 sonrası yedi yıl süren siyaset yasaklı zamanıydı, meydanlarda Turgut Özal boy gösteriyor, konuşma yasağı nedeniyle Demirel görüş belirtemiyor, demeç veremiyordu. Sıkıntılı bir durumdu. Süleyman Demirel'i her gören "Kurtar Bizi Baba" ifadesiyle slogan attığı bir dönemdi...
Gazeteden bir muhabir arkadaşım ile beraber görevlendirildik, Demirel'in geleceği Tuzla'da ki yazlık evinin bahçesinde karşılamaya gelen mahşeri kalabalığı arasında beklemeye koyulduk. Kelimenin tam anlamıyla karşılamaya gelenler tarafından büyük izdiham yaşanıyor, nasıl bir itiş kakış içinde isek nefes dahi alamıyoruz.
Tam böyle bir anda havada helikopter göründü ve evin yanına kalabalığın ortasına iniş yaptı.
Helikopter alana yaklaştıkça kalabalık helikopterin ineceği pistin çapını daralttı. Resmen helikopter kafamıza indi, kapıya üşüştük palalar dönmeye devam ediyor, herkes birbirine kafanızı eğin diye bağırıyor, inişi fotoğraflamak için kollarımı kaldırsam pervanenin palaları biçecek, büyük bir helikopter değildi, yere yakındı, taş çatlasa yüksekliği bir adam boyuydu, yere konunca eğilerek iniyordunuz!.
Korumalar hiç birşey yapamadı, halkı uzaklaştıramadı. Bin bir zorlukla sağ salim bahçeye geçtik.
Demirel'in ilk sözü "Nasıl geldik ama, havadan indik, gelişimizi beğendiniz mi" diyerek gevrek gevrek gülüyordu.
Tüm gazeteciler bahçede kurulu orta sehbası etrafına dizildik, Demirel de oturdu sorulara başlayacağız, muhabir arkadaşımı aradım ortalıkta yoktu, karşı duvara dayanmış dururken gördüm. "Gelsene yaa dedim, dedi gelemiyorum, pantolon yırtıldı". "Dön bir bakayım" dedim, döndü, belden aşağı "A" kısmına kadar tamamı yırtılmış, inanılmaz bir durum o hengamede pantolon neredeyse iki paçaya ayrıldı ayrılacak. Gülmekten katılıyor bir yandan da "gazetecilik yapacağım diye poponu yırtıyorsun" diyorum. Neyse evden istediği iğne iplik ile pantalonu diktirmiş, basın söyleşisine katılmıştı.

Hodri meydan
O dönem Edirne Kırkpınar yağlı güreşleri yapılıyor, altın kemer falan filan Özal da gitmiş güreşleri takibe, orada da "Hodrimeydan" demiş.
Geçmiş gün yanılmıyorsam Musa Ağacık böyle bir soru yöneltti Demirel'e "Özal Hodri meydan demiş ne diyeceksiniz" diye.
Süleyman Demirel soruyu alınca şöyle bir durdu, boynunu gererek bir sola bir sağa baktı, kendine has aksanı ve vurgusuyla cevapladı.
"Ne demişşş, Kime demişşş, Niye demişşş ben vamıyım, ben vamıyımm". Hepimizin yüzünü bir tebessüm kaplıyor.

Demirel TV yasaklıydı
Sayın Demirel sizi neden televizyona çıkartmıyorlar diye ikinci soru geliyor.
Demirel yine yasaklı olmanın sıkıntısı içine şöyle bir cevap veriyor. "1968 yılında Türkiye'ye televizyonu ben getirdim, şimdi benim getirdiğim televizyona beni çıkartmıyorlar". Yine bir tebessüm kaplıyor yüzümüzü, tüm sorular arka arkaya geliyor, hepsine de esprili cevaplar veriliyor.
Söyleşi bitiyor, ayrılırken, üst bölümde beklemekte olan Nazmiye Hanım'a da teşekkür edip, bir de savaştan çıkmış gibi görünen bahçenin son durumu için özür dileme ihtiyacı hissettim. Büyük bir olgunlukla basın mensuplarının telaşıyla ayaklar altında ezilen ortanca çiçeklerinin, gövdeleri kırılan çiçeklerin hiç önemli olmadığını, bahçıvan onları düzeltir diyerek üzülmememiz gerektiği vurgusunu yapmıştı.

Bir gün Demirel'i takip göreviyle Kartal'dayım.
Yasaklı zamanı ama ülkede işler yolunda gitmiyor, halkın büyük bölümü Süleyman Demirel'den beklenti içinde, yasağın kalkmasını bekliyor.
Demirel ilçe teşkilatına geleceği haberini alan halk koşmuş parti binası önüne, kan, ter içindeyim, konuşma olmayacağını bile bile kalabalık aşağıda toplanmış durmaksızın "Kurtar bizi baba" diye arka arkaya slogan atıyorlar. Demirel'e bir içerde bakıyorum, oturduğu koltuğa adeta çökmüş, çok geçmeden dayanamayıp pencereye çıkıyor, halkı şapkasıyla selamlıyor. Bir pencerede Demirel, diğer pencerede ben fotoğrafını çekiyorum.
İki ayrı Demirel, içerde moralsiz görünen "heyecanı kaybetmeyin, tansiyonu düşürmeyin" diye etrafa telkinde bulunan Demirel, pencerede halka karşı alnı açık, başı dik, mağrur ve coşkulu bir Demirel, bu anı bir kaç kez yaşadım, her defasında da kendisini bekleyenlere, tempo tutanlara moral ümit vermeye devam etmişti.

Kendi sorusunu kendi cevapladı
Gazetede bir gece nöbeti sırasında Süleyman Demirel'in Yeşilköy'de bulunan Çınar Otel'de olduğu haberini almış, anında odasına ulaşmıştık.
Odada kurmaylarıyla toplantı halindeyken, Hürriyetten geldiğimiz duyurunca, kırmayıp bizi de kabul etti.
Muhabir arkadaşım sorusunu yöneltti. Demirel soruyu dinledi ve "O soruyu öyle sormayacaksın, böyle soracaksın" dedi, kendi sorusuna kendi cevap vermişti. Muhabir arkadaşım notları aldı, ben fotoğrafları çektim, çıkıp geldik gazeteye. Soru bizim sorumuz değildi ama olsundu, soru da cevap ta, haber de Demirel'indi!

Demirel'in kürsüsü
Yer Taksim Meydanı, önemli bir miting var, gazeteden foto muhabirleri neredeyse tam kadro mitingi takip etmek üzere görevlendirildik.
Henüz kürsü konuşmaları başlamamışken sağdan soldan fotoğraf kareleri peşindeyiz. Demirel, Celal Bayar Gezi merdivenlerinin orada bir koltukta bekliyorlar.
Sanırım kürsüye Celal Bayar'ı da çıkaracaklar. Genellikle foto muhabirleri birbirilerini takip eder, biri bir şey çektiyse aynısını aynı yerden diğerleri de çeker. Nihayetinde Demirel'in konuşacağı kürsüye çıkıp kürsüden meydanı çekiyorduk ki, kol kola düşmeye başladık, ağırlığımıza dayanamayan ahşap kürsünün çivileri yerinden çıkmış kendimizi yerlerde çivili kalaslar arasında bulmuştuk, yaralanmadan atlatılmış bir durumdu.

Demirel kiminle nasıl konuşacağını çok iyi bilirdi, hitabet sanatında üstüne yoktu, müthiş bir hatipti, konuşurken herkesin anlayacağı kolay ve anlaşılır uslubuyla herkesi bir yerden yakalar, yaptığı vurgularla inandırıcılığını, haklılığını artırır, coşkunun dozunu yükseltirken adeta kendinden geçerdi. Kalabalık karşısında zapdedilmezdi, toplumun nabzını nasıl tutacağını, nasıl coşturacağını çok iyi bilirdi. Dahası hazır cevaptı, kendisine atılan lafların altında asla kalmaz, öyle bir cevap verirdi ki, hakaret etmeden laf atan kişiyi olduğu yerde konuşamaz hale getirir, laf attığına on bin kere pişman ederdi.

Süleyman Demirel halkın içinde, herkesle omuz omuza bir politikacıydı, etrafında koruma ordusu yoktu, halkın arasına korkusuzca girebilirdi.
Biz foto muhabirleri yanında durabilir, burnunun dibine dek sokulur, ensesinden fotoğrafını çeker, hal hatır dahil aklımıza geleni sorardık.
Sadece Demirel değil, Ecevit, Erbakan, Özal, hepsinin yanındaydık, hatta fotoğraf çektiğimiz için emeklerimize teşekkür bile edilirdi, liderlerin yanında kürsüde, cuma namazı çıkışında, balolarda onlara korumalardan daha yakındık.
Süleyman Demirel mitinglerine, anlatacaklarını dinlemeye koşa koşa gidilirdi, her zaman öğretici, eğitici konuşmalar yapardı, kendisi dinleyenlere çiçek vermese de dinleyenler Demirel'in başından aşağı gül yaprakları dökerdi.
Yaşı, deneyimleri itibariyle diğer ülke liderleri içinde saygınlığı olan, güçlü hafızaya, pratik zekaya sahip, en tecrübeli liderdi.
Bir keresinde liderleri uçuran bir helikopter pilotu ile yaptığım röportajda liderlerin havada ki durumlarını sormuştum.
Pilot Turgut Özal ile uçarken köyler üzerinden geçerken burası neresi diye sorardı, Süleyman Demirel ise üzerinden geçtiğimiz köyün nüfusunun ne kadar olduğunu, köyün en yaşlı kişisinin kim olduğunu, köyde kaç tane büyük baş hayvan olduğuna varıncaya kadar hepsini sayardı demişti.
Süleyman Demirel beslenmesine de çok dikkat eder, her gün bir tane avokado yediği söylenirdi.
Burcu da karakteristik özellikleri taşıyan Akrep burcuydu.
Konuşma yapacağı kürsüye miting alanını hınça hınç dolduran sevgi seliyle iç içe olup, halkın arasından geçerek gelebilen cesaretli bir lider di...

Süleyman Demirel
Türkiye’nin 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1 Kasım 1924’te Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy’de doğdu.
İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon’da bitirdi.
Şubat 1949’da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde göreve başladı.
Önce 1949-1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nde barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında ihtisas yaptı.
1954 yılında Barajlar Dairesi Başkanı, 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürü oldu.
1962-1964 yılları arasında serbest müşavir-mühendis olarak çalıştı. Aynı yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde su mühendisliği konusunda dersler verdi.
Siyasi yaşamına 1962 yılında, Adalet Partisi (AP) Genel İdare Kurulu üyeliği ile başladı. 28 Kasım 1964 tarihinde bu partiye genel başkan seçilmesinin ardından, kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 tarihleri arasında görev yapan koalisyon hükümetinde başbakan yardımcısı olarak görev aldı.
10 Ekim 1965’te yapılan genel seçimlerde, başında bulunduğu AP yüzde 53 oy alarak tek başına iktidar oldu.
Bu seçimlerde Isparta Milletvekili olarak parlamentoya girdi ve Türkiye’nin 12’nci başbakanı olarak hükümeti kurdu. Bu hükümet 4 yıl sürdü.
10 Ekim 1969 tarihindeki genel seçimlerde de AP yine tek başına iktidar oldu ve 31’inci hükümeti kurdu.
Daha sonra, parti içi bir kriz dolayısı ile, 32’nci hükümeti kurmak durumunda kaldı. 12 Mart 1971 muhtırası üzerine, başbakanlık görevini bıraktı.
1971 ile 1980 arasında, 1975, 1977 ve 1979’da 3 kez daha hükümet kurdu.
12 Eylül 1980 müdahalesi üzerine görevi bıraktı ve 7 yıl yasaklı olarak siyaset dışı kaldı.
6 Eylül 1987’de yapılan halk oylaması ile yasaklar kaldırıldı ve 24 Eylül 1987 tarihinde, Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı’na seçildi. 29 Kasım 1987’de yapılan genel seçimlerde Isparta Milletvekili olarak tekrar TBMM ne girdi. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler sonrasında, DYP ile SHP ile biraraya gelerek kurduğu 49’uncu hükümette başbakan olarak görev aldı.
16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin 9’uncu Cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Görev süresinin bitimine doğru cumhurbaşkanlığı süresinin 3 yıl daha uzatılmasını öngören Anayasa'nın 101. maddesi ilgili değişiklik teklifi, 5 Nisan 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda reddedildi.
16 Mayıs 2000 tarihinde, görevini Ahmet Necdet Sezer'e devretti.
Evliliği
Süleyman Demirel, 12 Mart 1948 tarihinde, 1927 yılında doğan Nazmiye Demirel’le evlendi. 2005 yılında alzheimer rahatsızlığı nedeniyle tedavi görmeye başlayan Nazmiye Demirel, 27 Mayıs 2013’te Ankara’da tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Nazmiye Demirel, doğduğu İslamköy’de 30 Mayıs 2014’te toprağa verildi.

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN


Resmi Büyütmek için TIKLAYIN

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN

Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN
Resmi Büyütmek için TIKLAYIN





Sihirlitur Ana Sayfaya Dönmek için tıklayınız...
© 2015, sihirlitur.com da ki tüm yazılar ve fotoğraflar Haluk Özözlü'ye aittir, izinsiz kullanılamaz.