Kömür
sobaları, odun sobaları, gaz sobaları, çini sobalar, ördek sobalar,
kovalı emaye kaplı sobalar.
Hayatımızın değişmez ortaklarıydı, sonbahar sonunda kurulmaya
başlanır, ilkbaharda boruları temizlenip kaldırılırdı. Soba markaları
vardı zihinlerde yer eden çoğuna Alâeddin denirdi böyle bir marka
vardı, Vezüv, Şakir Zümre ismi çokça geçerdi. Demir Döküm, Kovalı
Arçelik son çıkanlardandı. İstanbullular sobalarını genellikle
Eminönü'nden satın alırdı. Sokaklardan işporta boru satıcıları
da geçerdi.
Kömür sobalarında kok kömürü ve Linyit yakılır, bacalar kurum
dolardı, bacacılar gelir temizler, kurumların dökülmesi için ipe
taş bağlayıp bacadan içeri sarkıtıp çekerlerdi. Temizlenmeyen
bacalar kurum bağlar, Baca yangınları çıkardı. Sobaların boruları
bacaya ne kadar yakın olursa o kadar iyi çekerdi ama borular oda
içinde ne kadar uzun dolaşırsa o kadar fazla ısıttığı inancı hâkimdi.
Yatay boruların sayısı dört beş tane olunca bel verir, eğri gözükür
bunlar ortadan telle tavana yakın duvara çakılan çiviyle bağlanırdı.
Borularla soba çıkışı ilk borusu arasına cimri denilen H biçimli
iki paralel boru takmak moda olmuştu, en sıcak ilk dikey boruya
çamaşır el bezi kurutmak için merkezden etrafa yayılan tel askılarda
takılırdı.
Kış gelince karneyle bir ton bir bucuk ton kömür alınırdı iyi
kömür almak için bazı fedakârlıklar yapılır, yoksa kömürünüz hep
toz kömür gelirdi. Kamyonun tartıya çıkmadan önce darası alınır
bazen kamyon kasasına
iki veya üç kişinin kömürü bölümlenerek konurdu İstanbullular
için günümüzde Kuruçeşme Arenanın bulunduğu yerde Kuruçeşme kömür
depoları vardı. Satın alınan kömürü kamyonla evin önüne getirtirdiniz.
Sonra küfe hamalları ile anlaşır, kömür yığınını apartman dairelerinin
kömürlüğüne balkon varsa balkona taşıtırdınız.
Soba yakmak için önce kâğıt konur, sonra çıra veya keserle kesilmiş
tahta parçaları, sonrada bir iki kürek kömür döker tutuştururdunuz.
Sobanın ön penceresini açınca küllerin biriktiği bir çekmece üzerinde
delikli bir mazgal olurdu bu mazgalın tam hizasında mazgalı elek
gibi sallamak için bir çubuk soba dışına çıkıntılı olarak yerleştirilmişti.
Gövde
içi tuğla kaplıydı, ısınan tuğlalar soba söndükten sonra bile
bir süre sıcak kalmayı sağlardı.
Bazen yakma işi kolay olmaz gaz dökmek icap ederdi. Hava lodossa
yanmaz dumanı içeri verir göz gözü görmezdi. Yandıktan sonra delikler
kapatılır ağır yanışa geçilirdi.
Sobaların üzerinde uzun kış gecelerinde kestane pişirilir, evde
balık kızartılmışsa kokusunu alsın diye portakal limon kabuğu
yakılırdı. Sabah kahvaltısında ekmek kızartılır, dilimlenip şişe
takılmış sucukta pişirilirdi, çaydanlık devamlı soba üstünde olur,
pişen yemek tenceresi ısıtılırdı.
Ön göz penceresi açılıp külde patates külbastı yapıldığı da olurdu.
Sobalar arasında en havalıları Şakir
Zümre ve Auer marka olanıydı
İçi
tuğla duvarlı, kovalı kömür sobalarının yanı sıra, bir de ne kadar
yakıt atarsanız atın kendini bile ısıtmayan sobalar vardı bunlara
“Sağır” soba denirdi. Sıcak sobaların arkası, yanı kıvrılıp yatan
evin kedisinin yeriydi.
Sobaların arkasında içinde kürek olan kömür kovası veya tenekesi,
sobanın kızgın döneminde üst kapağını kaldırmak için sıkça kullanılan
demir maşa dururdu. Çoğu kez muşamba kaplı zeminlerde muşamba
yanmasın erimesin diye sobaların altında bir de soba altlığı tepsi
vardı.
Kömür sobalarının arada bir biriken külünü temizlemek gerekirdi,
küller genelde çöpe dökülürdü.
Hava kar yağışlı, yollar buzlu ise konu komşu, bazen de kapıcılar,
sobalardan veya kalorifer dairesinden aldıkları yanmış külü, yürüyenler,
otomobil lastikleri kaymasın diye yollara, yokuşlara serperlerdi.
Soğuk karlı havalarda dışarıdan gelenler ellerini açarak borunun
etrafında ısınmaya çalışır, sobaya ayaklarını uzatır, çocukların
kartopu oynayıp ıslanan yün eldivenleri soba yanında sandalye
arkasına asılarak kurutulurdu.
Sobanın yandığı oda ısınır, diğer odalar soğuk kalırdı.
Kömür
sobaları içinde en yaygın olarak kullanılanı zarif görünüşlü Fransız
patenti ile imal edilen Auer kömür sobalarıydı.
Kahverengi ve yeşil renkli seramik ve emaye olanları içinde maden,
linyit, kok kömürü veya odun devamlı yanabilirdi.
Auer 713 tipi tuğla duvarlı soba 200 metre küplük bir mekanı güzel
ısıtırdı. Auer sobanın ateş penceresi, garnitürleri crome, ön
tablası emayeden imal edilirdi.
Soba yanında bir kulp bulunur, bu kulp yakacak konulan ızgara
demirini ileri geri sallayıp ateşi canlandırmak küllerinden arındırmak
için kullanılırdı. Küller alt çekmecede birikir, ateşin nefes
almasını engellememesi için küller duruma göre boşaltılırdı.
Emaye sobaların diğer gümüş rengi soba borularından farklı olarak
aynı renkte emaye boru ve dirsekleriyle kullanılırdı.
O eski dönemlerde hava isli, kurumlar havada uçuşurdu.
Beyaz gömleğin yakası baca kurumlarından simsiyah olurdu, balkona
terasa çamaşır yıkanıp asılmazdı, duman kokusu çamaşıra sinerdi,
kömür kokusu genzinizi yakardı, bu hava şehre çökerdi, bilhassa
Ankara'nın bu tip havası meşhurdu illallah dedirtmişti. Köyler
ise zeytin dalı, meşe, çam odunu yakar hava buram buram odun kokardı.
Odun Sobaları ve Şömineler
Odun sobalarında durum biraz daha farklıydı çarçabuk tutuşup fayrap
ederdiniz, ateş çabuk geçerdi. Mahalle aralarında oduncular vardı,
kış sert geçer aldığınız odun yetmezdi, odun bittikçe takviye
odun alırdınız, eve küfeyle getirilerdi. Siz her ne kadar sipariş
verirken pazarlık edip, kuru olsun diye tembihleseniz de, oduncular
ağır bassın diye yağmur altında kalmayanları bile ıslatırlardı
ya da ıslatan olurdu. Bu tür ıslak odunlar soba arkasında bir
süre kurumaya bırakılır, yoksa başka türlü yanmazdı.
Odun soba boruları daha daha ince tenekeydi. Gri renkli yaldızlı
gümüşi boya ile boyanır, boru ısınınca boya pul pul dökülürdü,
emaye olanlar daha dayanıklıydı. Soba kazaları içinde yanan soba
devrilmesi en kötüsüydü, yangın çıkmasına neden olurdu. Sobaya
el yüz değdirmek sık sık rastlananlardandı. Böyle durumlar için
birçok evde ecza dolabında yanık ilacı bulundurulurdu. Soba kazalarına
en çok çocuklar kurban olurdu, ya kızgın sobaya elini, yüzünü
yapıştırırlar ya da kızgın maşayı elleriyle tutup parmakları yanar
su toplar şişerdi.
Çini
Sobalar
En şık en dekoratif görünümlü olanlardı. Köşklerde, konaklarda,
yalılarda, varlıklı ailelerin evlerinde baş köşeleri süsler, şömine
gibi eve zenginlik katarlardı.
Çini sobaları yakınca geç ısınır, geç soğurdu...
Salona yanmasa bile sıcaklık katan, mobilya havasında olan çini
sobaların üzerinde ki motifler desenler görünümlerine ayrıca seyirlik
zenginlik kazandırırdı.
Kahverengi, krem, yeşil, koyu mavi, turuncu açıklı koyulu tonlarda
renkte olanları vardı.
Zeminde dört parmak yüksekçe ayaklıydılar ve oldukça bir kişinin
kaldıramayacağı kadar ağardılar. Alman ve Fransız yapımı çok gösterişli
olanları da vardı.
İstanbul Fatih'te ki Hor Hor antikacılarında, Çukurcuma, antika
dükkanlarında, Galatasaray Balık Pazarı ve çevrede ki antikacılarda
hala satışta olan çini sobaları bulmak mümkün olabiliyor.
Bir de yorgunluk kahvesi içilen mekanlarda, restoranlarda, butiklerde,
hiç tahmin edilmez yerlerde birden karşımıza çıkan dekoratif özelliği
ile çevresini ısıtan cini sobalar var.
Günümüzde müzelerde, saraylarda, antikacılarda, mezatlarda hatta
yüksek fiyatlara çıkan açık artırmalarda görebildiğimiz çini sobalar,
sanat eseri muamelesi görüyor.
Fotoğraflarda Dolmabahçe Sarayı ve istanbul Valiliğinde ki şömineler
ile Uşak, Eşkişehir,Malatya, Bursa Atatürk Evi Müzelerinde, Maslak
ve Ihlamur kasırlarında, Kalamış Cundalı Restoranda bulunan çini
sobalardan örnekler yer alıyor.
Zeytinburnu deri fabrikalarının yıkımlarında bilhassa fabrika
bacalarında kullanılan ithal malı ateş tuğlaları şömine yapımında
kullanmak üzere kırık olmayan düzgün yüzeylileri bir bir seçilmiş,
kamyonetlere yüklenmiş, tanesi bir liradan şömine yapımcılarına
satılmıştı.
Şömine önlerinde ateş kıvılcım dışarı sıçramasın diye tel kafesler
konur, şömineler iyi çeksin içeri duman dolmasın diye işin ehli
kişilere yaptırılırdı.
Türk filmlerin ateşli aşk sahneleri çoğunlukla elde kadeh, yerde
hayvan postu şömine önünde başlar, çiftler birbirlerine iyice
yaklaşmaya başlayıp yani ateş bacayı sarınca, kamera öpüşen çiftlerin
dudaklarından ayrılarak şömine ateşine zum ile odaklanır, sevişmenin
devamını alevlerin görüntüsünde seyircinin hayal gücüne bırakırdı.
Şöminelerin üzerinde çapraz konumlu eski tüfek, eski tabanca veya
kılıçlar dekoru tamamlardı.
Öyle şık öyle zarif sobalar vardır ki yaz mevsiminde bile kaldırmak
istemez insan, o sobalar mobilyanın bir parçası gibidir, yanmasa
bile seyirlik zevk verir.
Yalılarda, köşklerde, konaklarda kıyıda köşede hala kalmıştır,
müzelik eser olmuş koruma altına girmiştir. İşte onlardan biri
İstanbul Boğazının incilerinden Ostolog Yalısı salon sobası.
Sobanın
şekli, büyüklüğü ile de bağlantılı olup, bulunduğu mekânla da
orantılıdır. Büyük iş yeri sobaları da büyük olur. Mekânın kapısı
sık açılıp kapandığından, tavanları yüksek olduğundan iyi ısıtacak,
gösterişli olanlardan seçilir ya da tasarlanır.
Bazen özel tasarım olup bir başka yerde rastlanmayan sobalar
da karşımıza çıkar.
Bu sobalar tam da kestane kebap, patates külbastı yapmaya adeta
mecbur eder bir görünüşleri olur. (Yanda Oasis
Peysaj Çiçekcilik sobası).
Rüzgârlar
ülkesi Ayvalık Cunda Adası’nda ki Tarihi Taş Kahve’nin 80 belki
de 90 yıllık sobası. Yanmasa bile gözü ısıtan haliyle soğuk
havalara direnmeye hazır gibi bekliyor. (Altta
Ortada).
Sobalardan bir başkası bu defa kömürle çalışan Şirket-i Hayriye
gemilerinden hem de en son çalışan Güzelhisar vapurundan. Haftalık
programa göre vapuru Beykoz, Arnavutköy, Büyükdere veya Üsküdar
iskelesine akşamdan bağlarsınız. Gecenin ilerleyen saatlerinde
el ayak çekilince vapur uyur, deniz uyur, Boğaziçi’nin ışıkları
vapura kadar uzanır, Boğazın her iskelesinde adeta yalınız var
gibidir. Makine dairesine iner kömür kazanından yanmış kömürlerden
en güzel korları alır, sobaya koyarsınız, gece manzarasına karşı
sucuk kızartır, kuru fasulye pişirir içeceğinizle manzaraya
karşı sobanın sıcaklığıyla yudumlarsınız, üzerine bir de yine
aynı sobada çay demlersiniz. Kömür söner, soba soğur, siz de
sabahın ilk saatlerinde halat çözüp 06.45 Boğaziçi-Köprü seferi
için hazırlıklara başlarsınız.(Sol altta).
Galata Köprüsünden kalkıp Eyüp, Balat, Hasköy seferini yapan
Haliç vapurlarının yolcu salonu ortasında da yanan soba vardı.
Soğuktan gelen yolcular, önce yanında yakınında ısınmak için
sobaya yakın çevresinde otururlardı.
Kahvehane Sobaları
Bir de odun veya kömür yakılan kahvehane, yemekhane, depo gibi
büyük hacımlı salonlarda kullanılan sobalar vardı. Bunlar ev sobalarına
kıyasla daha büyük, bazen de özel yapım olurdu. Yüksek tavanlı
ısınması zor ve geç olan kahvehanelerde sobaların baca boruları
mümkün olabildiği kadar salon içinde dolaştırılır, hatta tavanı
delip üst katta bulunan odadan da geçirilerek soba borularından
azami ısı kazanılırdı.
Kimi soba döküm olurdu, kimi soba varilden yapılırdı. Varil sobalar
daha ziyade içinde tomruk, kütük gibi işlenmemiş odun yakılan
ilkel sobalardı. Varilin önüne kapaklı bir pencere, altına bir
kül çekmecesi, üstüne bir kapak monte edilir, içinde ki yanan
odun, bazen varil sobayı eritecek kadar kızartırdı.
Soba yapımında ilginç olanlarda vardı mesela İstanbul Cankurtaran
semtinde ki Erol Taşı'ın kahvehanesinde tekerlek jantlarından
yapılma bir çelik soba günümüzde hala kullanılıyor. İki jant arasına
bir kuşak ve altına ayaklar kaynaklanarak hazırlanan soba, geç
ısınıp geç soğurken kahve salonunu ısıtıyor diğer yandan da gelen
misafirlere kestane pişirme zevki yaşatıyor.
Fotoğraflarda kömürlü Güzelhisar Şehir Hatları gemisinin sobası,
Ayvalık Cunda Adası'nda ki Taş Kahve'nin dev sobası ve Yeşilçam
Sinemasının unutulmaz aktörü Erol Taş'ın kahvesinde ki özel yapım
jant soba sıralanıyor.
Gaz
Sobaları
Pek fazla ısıtmaz enerjisi düşük sobalardı, ayarlı oluşu gaz sarfiyatına
hükmetmesi avantajdı. Gaz bakkallarda litreyle satılırdı,
varilden şişenize, kabınıza huniyle doldurulurdu.
Süt tartımlarında kullanılan teneke litrelik kaplarla ölçülerek
verilirdi. Alınan gaz kömürlüklere, evlerin bodrum katlarına,
balkonlara yerleştirilen variller kondu.
Saç varillere tankerle gaz dağıtımı yapıldı, hortumlar üst katlara
uzatılıp balkon varillerine 100 - 200 litrelik miktarlarda gazlar
verildi.
Variller musluklu değilse gazlar pompalarla, sifonlarla varillerden
çekilip plastik bidonlara aktarılırdı. Sonraları gaz sobaları
gelişti, termostatlı Japon gaz sobaları kullanılmaya başladı.
Yakıtları farklıydı uçak yakıtı kullanılırdı. Onlarda gaz sobasıydı
ama termostatlı olup, konforluydu, kısaca büyük rahatlıktı.
Sobanın arkasına gelecek hizada duvarlar delinir sobanın egzoz
borusu duvar delinir dışarı verilirdi, egzozlar çift cidarlıydı
sobada yanan iç borudan atılırken dış gömlekten soba ihtiyacı
olan temiz havayı bir fan yardımıyla alır, bu sistemle evin içinde
gaz kokusu olmazdı.
Kaloriferlerlerin kömür kazanları, fuel oile, mazota çevrildi,
veee sonunda doğal gaz şebekesinin yaygınlaşmasıyla kombiler boy
göstermeye başladı, yakıt bulmak mesele haline geldi. Kentlerde
sobalar tarihe mal olurken, günümüzde gaz ve kömür sobalarından
bazıları faal, bazıları hurda olarak antikacılarda, kullanılmış
eşya çarşılarında, dekoratif eşya olarak koleksiyonerleri, anılara
meraklıları bekliyor oldular.
Borulu ve Borusuz Gaz Sobaları
Talisman borusuz, portatif bir gaz sobasıydı. Netice itibariyle
borusuz sobada yanan gazın kokusu bulunduğu yere yayılır, kötü
kokar, odada bulunan oksijenin azalmasıyla beraberde baş ağrısı
yapardı. Bu nedenlerle soba dışarıda yakılır, yoğun gaz kokusu
gittikten bir süre sonra içeri alınır, bir süre sonra da dışarı
çıkarılır veya odanın havalandırılması
icap ederdi. Sobayı sapından tutup bir yerden bir yere götürebilirdiniz
ve taşınabilir özelliğiyle soba portatif olarak anılırdı. Yalnız
yanma halinde taşıma sırasında gaz sallanıp etrafa dökülme riski
vardı, alevli gazın yayılmasıyla yangın bile çıkarırdı. Bu tip
sobaları daha ziyade bakkal, kasap, manav, kunduracı, berber gibi
kapısı sık sık açılıp kapanan havası değişen dükkânların ısıtılması
için kullanılırdı.
Arçelik Piramit G-10 tipi gaz sobası 80’li yıllarda soba piyasasında
boy göstermeye başladı, yeşil ve kahverengi iki rengi olan emaye,
borulu gaz sobası şık görünüşüyle yaygın olarak evlere girdi.
Ön arka iki panelin bir birine kavuşmasıyla etrafı çerçevelenmiş
önünde alevi seyredebileceğiniz bir penceresi olan bir modeldi.
Ekonomik gaz tüketimi için sobanın arkasında ki yakıt haznesine
4-5 litre gaz koyar, ortası yaylı siboplu vidalı kapağı kapatıp,
hazneyi ters çevirerek depo yuvasına yerleştirirdiniz. Gaz yandıkça
depoda ki gazın seviyesi de azalırdı. Gaz haznesinin ters çevirimle
işlemi sırasında mutlaka yere gaz damlar oda bir süre gaz kokardı.
Piramit soba gövdesini çevreleyen kuşağın bir santimlik kalınlığı
nedeniyle soba üzerine cezve, çaydanlık konulamazdı bu nedenle
ayrıca bir saç ayağı görevi gören gözenekli metal üstlükle soba
üzerinde düz zemin sağlanır, soba altına ise tepsisi ile hep birlikte
kullanılırdı.
Gün gelir özlenir sobalar, hatıralar canlanır gözlerde, belleklerde.
Babanın sobayı yakmak üzere herkesten önce kalkıp çıraları tutuşturması,
eğilip ilk ateşe üflemesi, maşa üzerinde kızartılan akşamdan kalma
ekmekler, demlendikçe mis gibi kokan çaylar, sobaya doğru tutulup
ısıtılan paltonun, çeketin içi hatırlanır, gözyaşlarına boğulur
insan. Soba sıcaklığı bir başkadır. Onda, ana baba ocağının sıcaklığı,
şefkati vardır, çünkü soba çocukluğun sobasıdır, aslında özlenen
belki de bacası tüten baba ocağı evinin sıcaklığıdır...
Tepebaşı Londra Hotel'in teşhir amaçlı sergilenen sobalarından
ayrılıp şimdi de Fatih Aksaray'da İstanbul Belediyesi'nin
karşısında bulunan Hor Hor Antika Çarşısı'na gidiyor, dört
katlı çarşının antikacılarına ve sonra dördüncü katta eşi
olmayan çini sobaların tamir ve satışının yapıldığı Uçaroğlu
Antik galerisi sobalarına bakıyoruz.
Hor
Hor Antika Çarşısında hizmet veren Uçaroğlu Antika, 50 yıla
yakın süre boyunca 18. ve 19. Yüzyıla ait binlerce sobayı
uzman kişilerce itinalı biçimde aslına uygun restore ederken
soba tamiri ve satışı da
yapıyor.
Beş yaşından bu yana sobaların dünyasında yaşıyan İsmail Uçaroğlu
Ayasofya Müzesi, Atatürk Köşkü, Dolmabahçe Sarayı, Genel Kurmay
Başkanlığı, Hacettepe Üniversitesi, Hereke Köşkü, Fransız
Konsolosluğu, Fransız Hastanesi, Marmara Üniversitesi, Rahmi
Koç Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi, Selimiye Camii, Selimiye
Kışlası, Sırp Pırgiç Ermeni Hastanesi, Tüyap, Yıldız Sarayın
da ki çini sobaları referans olarak gösteriyor.
Antika olup görsel değeri çok fazla olan çini sobaları hayata
döndüren Uçaroğlu, adeta soba müzesi görünümlü galerisinde
çini, döküm, kuzine tipi sobalarla şömineler maşa takımı,
soba aksesuarları da bulunuyor. Uçaroğlu Antik İsmail Uçaroğlu
Tel no: 0(212) 523 68 91 - Gsm: 0537 673 13 08
Hor Hor Caddesi Kırık Tulumba Sokak No 1/173 Dördüncü Kat
Fatih - İstanbul