|
2000
yılını geride bıraktığımız şu dönemde geriye dönüp baktığımızda
ne olaylar görmüş neler yaşamışız... Günlük hayatımıza neler
girip çıkmış; ne izler, ne anılar bırakmış... Her yılın
sonunda ''neler in, neler out olmuş'' deyip, yılın bilançosu
çıkarılır ya; bizde öyle yapıyor, son elli yılda geçen zamana
birlikte göz atıyoruz. Nereden, nasıl başlasak derken görüyoruz
ki değişime uğramayan pekte birşey kalmamış...
|
Beyoğlu'nun
60'lı yıllarda ki geçmişine uzanıyor o dönemin modası, ruhu,
yaşantısı ve lezzetleriyle Taksimden Galatasaray'a doğru
gezimize başlıyor, zaman zaman son 50 yılını da hatırlıyoruz...
|
Parfümler,
After Shave'ler, Losyonlar, Kolonyalar
Rivayet odur ki sarışın bomba lakaplı Marilin Monroo’ya
sormuşlar “geceleri yatakta ne giyersiniz” diye, ünlü aktris
“Geceleri üzerimde birkaç damla Chanel 5’den başka bir şey
olmaz” diye cevap vermiş. |
Yıl
1976 İstanbul’un nüfusu o yıllarda dört milyonu biraz aşıyor.
Bu kadar insanın ihtiyacı olan sebze ve meyveler başta Adana,
İçel, İzmit, Tekirdağ, Bursa olmak üzere her gün 1500 ton
sebze meyve geliyor, 100 bin sandık yükü 400 kamyon taşıyor.
Şehir içi trafiği allak bullak oluyor, Galata Köprüsü üstü
kamyon doluyor. |
Sobalar
Kömür sobaları, odun sobaları, gaz sobaları, çini sobalar,
ördek sobalar, kovalı emaye kaplı sobalar. Hayatımızın değişmez
ortaklarıydı, sonbahar sonunda kurulmaya başlanır, ilkbaharda
boruları temizlenip kaldırılırdı. |
Gençliklerini
1960'lı, yani o 'pembe yıllar'da yaşayanlar hemen hatırlıyacaklardır;
rock salgını, müzik ve modayla beraber gelmişti. Saçlar
uzatılmaya başlamış, etekler diz üstüne çıkmış, tepeden
tırnağa her şey değişime uğramıştı. Bu bir tür devrimdi;
sosyal sorunlar yüksek volümlü rock müziği ile aşılıyordu.
O yıllarda Beatles ile patlayan ve tüm dünyayı kasıp kavuran
rock fırtınası esintilerini günümüzde de hissettiriyor.
Sihirli
45'likler: 1960’lı yılların daha henüz başında Dünya’da
Elvis Presley rüzgârı eserken Türkiye’de de Kanat
Gür, Özkan Kaymak, Erkut Taçkın ve Durul Gence Beş,
Erol Büyükburç, Gökçen Kaynatan, Okan Dinçer, Barış
Manço, Erkin Koray Yer altı Dörtlüsü, Anadolu Rock,
Türk Pop Müziğinin öncüleri olmaya başlamışlardı.
|
|
Önce
karanlık sonra duman, yavaş yavaş gitarına bakarak ilerleyen
adımlarla sahne önüne gelen Keith Richards. Üzerinde uzun
bir perdesü, siyah gözlükler saçının her iki yanına bağladığı
kordonlarla tüm dikkatleri üzerinde toplarken kapalı tribün,
açık tribünle sözleşmiş gibi herkes aynı anda ayağa kalktı.
Sahne görünür aydınlığa kavuşurken bu defa giriş parçası
Satisfaction'ın fuzz box'lu ilk akorları kulaklarda patladı...
|
|
1980-81
yılları İstanbul'da sıkıyönetim var, Ömer Albay zamanı.
Haftasonu İnönü stadında bir lig maçı Galatasaray, Eskişehirsporu
konuk ediyor. Stad dolu, seyircide endişeli ve gergin bir
bekleyiş, çıkış tüneli ağızında takım göründü. Saha kenarında
kurban kesildi, oyuncular kurbanın üzerinden atladılar,
alınlarına kan sürüldü... Çok kritik bir hafta ligin sonu
görünmüş Galatasaray futbol takımı puan cetveli sıralamasında
sondan dördüncü!. Bu maçıda kaybederse...
|
|
|
19 Mayıs 1939 tarihinde Dolmabahçe Sarayı Has Ahırların
bulunduğu alana ilk temeli atılan İnönü Stadı inşaatı savaş
dönemi nedeniyle beklemeye girmiş, 19 Mayıs 1943'de yeniden
temel atılarak İstanbul'a kazandırılan ilk modern stadı
olarak unvanıyla tarihteki yerini almış. Stat sonraki yıllarda
yeni açık tribüne kavuşmuş.
|
|
|
Neredeee
o eski sokak satıcıları...
Zerzavatçısı, yorgancısı, hallacı, macuncusu, yoğurtçusu
ve kalaycısı ile seslenip dillenen sokaklarımız, o eski
sakinleriyle "maziye gömülen" pek çok değer gibi nostaljik
yazıların konusu oluverdi... |
|
16.
yüzyılın ilk yarısında Çırağan Sarayı'nın yerinde Kaptan-ı
Derya Kılıç Ali Paşanın yalısı bulunuyormuş. 18.yy da IV.
Murat burayı kızı Kaya Sultana hediye etmiş.
III. Ahmet döneminin sadrazamı
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa,
yalının arsasını satın alarak
eşi Fatma Sultan için ahşap bir yalı yaptırmış. Eğlenceye
düşkün olan İbrahim Paşa yalının bahçesinde gece boyunca...
|
|
Aynı
yöne giden dört kişinin bir otomobile binmesiyle başlamış
dolmuşçuluk. 1930'lu yıllarda dolmuşla ilk tanışan İstanbul'dan
sonra Türkiye geneline yayılmış. Geçmişi 70 yıla dayanan
bu Türk buluşu, zamanımızda da devam ediyor ama, kahramanları
yok artık!...
|
|
|
Ben
o zaman 12 yaşında ortaokul talebesiydim. İzmir, Ankara
sonrası 1962 yılından itibaren yeniden doğum yerim olan
Kabataş’a dönmüş, Çürüksulu Mahmut Paşa’nın üç katlı konağının
orta katında kiraladığımız yüksek tavanlı dairede ailemle
oturuyordum. Hobim maket yapımcılığıydı. Çıtalardan lastikli,
pervaneli uçaklar, planörler, evler, tekneler, yapıyordum,
amacım bir de araba vapuru yapmaktı, plastikten yapılma
küçük arabaları satın almaya başlamıştım.
|
Marmara
Gemisi'nin Hüzünlü Sonu
Ajanslar 1972 yılı Mart ayının beşinde acı haberi verdiğinde
çok üzülmüştük. Yenileme çalışmaları için Haliç tersanesinde
bulunan kuğu kadar güzel bembeyaz Marmara gemisinde yangın
çıkmış, belki de çıkarılmıştı, gemi söndürme çalışmaları
sırasında üzerine püskürtülen sularla ağırlaşıp, önce yana
yatmış, daha sonra Haliç'in paslı bulanık sularına gömülmüştü…
|
Dünden
Bugüne Haliç - (Golden Horn)
Deniz denizlikten çıkmış, rengi kahverengi, her geçen gün
biraz daha artan kokusu ağırlaşmıştı, nefes alınmıyordu.
Eminönü, Galata Köprüsü'nden kalkan Kocataş, Rumeli Kavağı
isimli küçük boy vapurlar, sadece ortadan gidebildiği kanaldan
ilerleyebiliyor, en ufak rota sapmasında balçığa saplanıyor,
birçok iskeleye bu yüzden yanaşamıyordu.
|
Sahil
Yolu Kennedy Caddesi
Gerçek İsmi Kennedy Caddesi, Sarayburnu’ndan başlayıp Bakırköy’e
doğru uzanıyor. İstanbullu onu daha ziyade sahil yolu olarak
anar, gelip geçerdi. Aslına bakarsanız zamanın Belediye
başkanı Bedrettin Dalan dokununcaya kadar eşi benzeri görülmemiş
evlere şenlik bir yoldu, meşhur sahil yolu. Öyle bir sahil
yolu ki
Bu yol üzerinde İstanbul’un önemli ihtiyaçlarını karşılayacak
depoların, iş yerlerinin, imalathanelerinin iş kollarının
yanı sıra canlı bir yaşam, riskli bölgeler, tehlikeler,
dinlenme, eğlence yerleri de sıralıydı.
"1950'lerden 2000'lere MODA RÜZGARI"
Yarı belgesel nostalji tadında ki bu çalışmada 1950 li yıllardan
itibaren moda dünyasına bakmaya başlıyor, o günlerden bugünlere
gelişimi, nelerin benimsenip moda olduğunu, modaya etki
eden faktörleri, defile ve mankenleri sıralarken zaman yolculuğuna
çıkıyoruz.
Anlatmaya
çalışacağım Galata Köprüsü, Eminönü Karaköy arasına yapılmış
olan dördüncü köprüydü 1910-12 yıllarında Alman firması
tarafından 350.000 altına yaptırılmış olanı. 462 metre boyunda
25 metre eninde olan 12 parçalı köprünün ortasında alçak
teknelerin Haliç’e giriş çıkış için bir geçit bulunuyordu.
Üst başlıkta yer alan 180 derece bakış açısına sahip panoramik
fotoğraf makinesinden maziye bakıyor, 1975 – 1995 yılları
arasında ki zaman diliminde İstanbul’un çeşitli yerlerinde
neler değişmiş, neler sabit kalabilmiş zaman yolculuğuna
çıkıyoruz.
Panoramik fotoğraflardan oluşan "Panorama Anadolu", yüzbinlerce
kilometre yol kat edip, yüzbinlerce fotoğraf çekerek süren
yılların, yollarda geçen ömrün, Anadolu'nun küçük bir özeti.
İstanbul Boğazı’nı Boğaziçi Köprüsü’nden sonra ikinci kez
bağlayan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, halk arasında ki ismiyle
“İkinci Köprü” veya "FSM Köprüsü" olarak anılıyor. Kavacık
ile Hisarüstü arasında 4 Ocak 1986 yılında inşa edilmeye
başlanan, 22 Mayıs 1988 tamamlanıp, 4 Temmuz 1988 yılında
hizmete açılan asma köprü,1510 metre uzunluğunda, 39.4 metre
genişliğinde denizden 64 metre yükseklikte bulunuyor...
Günlük hayatın bir parçası, her an elimizin altında olan
kibritler kah oyun kah koleksiyon konusuydu Kibrit herkese
her eve lazımdı, bir para değeri vardı, bakkal, büfe geri
para üstü verirken yeterli olmazsa kibrit devreye girerdi,
eksik kuruşlar kibrit kutusu ile tamamlanırdı.
Reklam dünyası sonu belli olamayan derin konu. Görsel ve
işitsel yollarla reklamı olacak ürüne dikkat çekilmeye çalışılırken
hayatımız boyunca uyarılıyor, adeta beynimiz yıkanıyor.
Yine de "aklımıza gelen ilk reklam ne” diye sorulsa mutlaka
düşünme, hatırlama süresi yaşanıyor, reklamın başarısı da
burada ortaya çıkıyor. Hafızada iz bırakan reklamların bir
kısmını sihirlitur.com nostalji bölümünde toplayıp 1960
sonrasından günümüze eski reklamlarla geçmişe uzanıyoruz.
Bir
SHOW vardı...
Hürriyet Gazetesi'nin Pazar günü eki olarak 7 - 14 Nisan
1991 tarihinde "Hürriyet MAGAZİN" adıyla yayın hayatına
başladı. Gazetenin eki dergi ile okurlar, bir zamanlar piyasada
satılan müstakil Hayat Mecmuası'ndan sonra, bir ailede herkesin
okuyabileceği, bir şeyler bulabileceği ilk kez böyle bir
yayına kavuşmuş olmuştu. Hürriyet MAGAZİN, renkli, canlı,
dinamik, güncel, kaliteli kâğıda basılan üstelik gazetenin
yanında ücretsiz verilen bir dergiydi, gazetenin tirajını
Pazar günleri bir milyon baskı sayısına çıkarmaya başlamıştı...
SABAH
MAGAZİN...
Sabah Magazin adıyla 14 Temmuz 1996 tarihinde ilk sayısı
ile bayilerde yerini aldı. Gerçekten de Sabah Gazetesinin
ek verme hamlesi, gazeteyi 800 binin üzerinde baskı sayısına
ulaştırmıştı. Ekin verildiği Pazar günleri baskı sayısı
800 ila 885 bin arasında değişiyordu...
PUAN
DERGİSİ...
Puan Aile dergisi olarak tasarlanmış, Hayat mecmuası cizgisine
yakın fakat sadece haber röportaj vermenin yanında gazetecilik
yapan, 22x28 cm ebatlarında, ücretli ve aylık bir dergiydi.
Derginin Genel Yayın Koordinatörlüğünü Koray Güney yapıyordu.
Koray Güney Hayat Mecmuasında yıllarca çalışmış, daha sonraları
dergi kapanınca Cen Ajansla çalışmaya başlamış Türk Hava
Yolları Magazin, Devlet Hava Meydanları dergisi Airport
Magazin gibi dergileri hazırlıyor bir yandan da Puan Dergisini
yapıyordu...
BİZİM
AİLE DERGİSİ...
Bir Numara Yayıncılık A.Ş. tarafından aylık olarak çıkarılan
"Bizim Aile" dergisi, 07 Mart 1997 tarihinde sıfır sayı,
14-24 Mart 1997 tarihinde 82 sayfalık birinci sayısı ile
yayın hayatına atılmıştı.
Bizim Aile dergisi için isminden anlaşılacağı üzere hedef
kitle çocuklu Türk aile tipi olarak seçilmişti, dergi, hanımlara
yönelik bilgilendirici haberler, Pinokyo eki ise çocukların
eğlenip, oyalanabileceği konular içeriyordu...
Avrupa turnesine çıkmışlar, Yunanistan'da verdikleri konser
sonrası İstanbul'a da iki konser vermek üzere gelmişlerdi.
İlk konserin biletleri tükenmiş ikinci konsere ancak bilet
bulabilmiştik. İlk konserde sahne ışıklarının düzeni karayoluyla
getirilip tamamı sahneye kurulamamış, ışıklar ancak İkinci
konsere yetişmişti. Bu nedenle ikinci konser ilk konserden
daha muhteşemdi. Konserin başladığı ana kadar müziği ile
büyüdüğümüz Jethro Tull grubunu daha önce hiç görmemiştik...
Öyle böyle değil bir rock klasiği olan “Smoke on the water”
adlı parçayı söyleyen yılların Deep Purple grubu solisti
gruptan ayrı Ian Gillan, toplama elemanlarıyla İstanbul’da
eski adı Spor Sergi Sarayı 1992 yılı adıyla Lütfü Kırdar
Spor Salonunda ilk kez konser veriyor… Deep Purple’nin klasik
elemanları yok, Gillan’a eşlik edecek elemanlarının hiç
birini tanımıyoruz, konsere gelenler arasında doğal olarak
acabaları olanlar var tabii. Buna rağmen salon hınca hınç.
Böylesine bir kalabalığı hiç bir basket maçında bile yaşamamış
olan tribünler, saha içi lebalep insan kaynıyor, tansiyon
had safhada...
Tarihin
sessiz görgü tanıklarından biri olan Beyazıt Kulesi, yangınları
gözetlemek ve haber vermek amacıyla İstanbul'un Beyazıt
semtinde ilk olarak 1749 yılında ahşap olarak inşa edilmiş.
Kulenin gözetleme yerine kadar olan 85 metre yüksekliğe
oldukça dik 180 ahşap basamakla çıkılıyor...
Çarpıcı, göze batan renkleri, estetik ve nostaljik görünümleri
ile ahşabın sıcaklığını yansıtan, bulunduğu yere güzellikler
katan çektirmeler, zaman içinde kayboluşlarını takip bile
edemeden sessizce bir bir yok oldular...
"Ayvalık" ve kardeş gemi "Gemlik" her iki başlığı da fazlasıyla
hakeden yat görünümlü gemilerdi. 1952 Hollanda'dan satın
alınmıştı, 1925 gros tonluk gemilerin boyları 85.9 metre,
genişliği 12.3 metreydi.
Tasarımı, 1800 beygir gücünde ki iki dizel motoru ve çift
uskuruyla, 18 millik hızla yol yapışı, içindeki yolcuya
ve dışardan gemiyi seyredene seyir zevki veren gemilerdi...
Liman onlarsız, onlar limansız olmuyor, olamıyor. Onlara
limanların gizli gücü, denizlerin kahramanları, bazen de
hamalları diyorlar, kısaca isimleri çekici anlamına gelen
CER diye geçiyor, boylarından çok büyük işler yapıyorlar,
dev gemilere yardım ediyor, zorda kalanların ilk yardımına
ilk onlar koşuyorlar, hızlı değiller fakat emektar ve çok
ama çok güçlüler...
"Kent
Vapurları", gençliğe, bekârlığa, çalışma günlerine götürecek
fotoğraflarla belki de aramızdan ayrılanların anılarını
yaşatacak. Kimimiz elimizden tutup bizleri vapurlara bindirenlerle
yolculuk ettik, kimimiz sevgilimizle, eşimizle arkadaşımızla
ya seyahat ettik, ya karşılandık, uğurlandık ya tanıştık
belki de gizli gizli uzaktan bakıştık. Aynı yerlerden geçtik,
aynı basamakları çıkıp aynı salonların aynı koltuklarında
oturup, aynı pencerelerden baktık İstanbul'a, hatta belki
de aynı bardakları kullanarak vapur çayı içtik...
|
©
2000, Bu sayfadaki tüm yazılar ve fotoğraflar Haluk
Özözlü'ye aittir, izinsiz kullanılamaz.
|
|
Şarap,
Likör Yapımı,
kokteyller |
| |
|
|
Kitaplık
>>
Atatürk Evleri
Gezi
yazarı fotoğraf sanatçısı ve gazeteci Haluk Özözlü'nün
18.200 km. yol katederek fotoğrafladığı çok geniş
kapsamlı bir çalışma. Kitabı seçkin kitapçılarda bulabilirsiniz. |
| |
|
|
Bu
sayfalarda günlük yaşamdan komik kesitler bulabilirsiniz.
|
| |
|
|