|
|
|
Dünden
Bugüne Haliç - (Golden horn)
Eyüp, Sütlüce, Balat, Fener, Hasköy... |
|
|
Yazı ve Fotoğraflar: Haluk Özözlü
|
|
|
Deniz denizlikten çıkmış, rengi kahverengi, her geçen gün biraz
daha artan kokusu ağırlaşmıştı, nefes alınmıyordu. Eminönü, Galata
Köprüsü'nden kalkan Kocataş, Rumeli Kavağı isimli küçük boy vapurlar,
sadece ortadan gidebildiği kanaldan ilerleyebiliyor, en ufak rota
sapmasında balçığa saplanıyor, birçok iskeleye bu yüzden yanaşamıyordu.
Hâkim renk koyu gri, füme, siyah, kahverengi ve pas rengiydi.
Her iki yakada kıyı boyunca bir karış boş yer kalmamıştı, hurdalıklar,
tekne enkazları, mezarlıkları, batıklar, depolar, şekilsiz barakalar,
atölyeler, kum depoları, deniz kenarına yapılmış baraka tuvaletler,
çekekler, tüten bacalar, balçık, çamur içinde 7,5 km lik bir kanal
vardı.
|
|
70 li yılların ikinci yarısında 26 tane tersane ve gemi onarım
yeri, sahile kıyısı olan 18 tane fabrika, iş yeri atölye ile kıyı
ile ilişkisi olmadığı halde Haliç'e atıklarını bırakan 1252 iş
yeri faaliyet gösteriyordu.
Bu iş yerlerinde 70 binden fazla iş gücü sahibi, çevrede ki evlerde
oturanlar, hepsi Haliç'le bir şeyleri paylaşıyordu. Kanalizasyon
da Haliç'e akıyordu, toprak da Haliç'e karışıyordu. Alt yapı hiç
olmamıştı, üst yapı zaten yoktu.
Park yoktu, bahçe de yoktu, Balat, Hasköy, Eyüp'te çocuklar mezarlıklarda,
mezar taşları arasında top oynar, uçurtma uçurur, bisiklete binerlerdi.
|
|
Altın Boynuz olarak anılan Haliç'in, ortasında çöp adaları oluşmaya
başlamış, ne içeri balık giriyor, ne de Haliç'te yaşam belirtisi
görünmüyordu. Suyun akışı durmuş, oksijen bitmişti, kelimenin
tam manasıyla su karaya oturmuştu. Kitaplardan okuyup gelen Altın
Boynuz'u görme sevdalısı turistler, Piyer Loti'ye çıkınca tam
bir hayal kırıklığına uğruyor, derin şok yaşıyorlardı. "Bu mu
Altın Boynuz, bunun neresi Altın Boynuz" diyerek burunlarını tıkıyorlar,
atölyelerin fabrikaların atıkları arasında açıktan akan bir kanalizasyonun
içinde boğulurcasına geziyorlardı.
Haliç'in en hareketli yeri Galata Köprüsü Civarıydı
Haliç'de en kullanılabilir yer Karaköy Eminönü yakınları, Galata
Köprüsü civarı, Yağ iskelesi en fazla Kasımpaşa'ya kadar olan
bölümdü. Boğaz'dan gelen balık akımının da son yaşam noktasıydı
istavritler daha fazla içeri giremezdi. Özellikle Galata Köprüsünü
yürümek istemeyenler için veya dolmuşa, otobüse binmek yerine
pancar motorlu dolmuşçuluk yapan kayıklar üç beş yolcu ile beklemeden
Haliç'in iki yakası arasında bir liraya taşımacılık yapanları
tercih ederlerdi. Beş dakikayı bulmayan yolculuk sırasında yolcular
yetişme telaşıyla her iki yaka da renk ahenk tabloları aratmayacak
güzelliklerin pek de farkına varmazlardı.
Oysa Mavnalar, suya vuran yansımaları, kayıkların, motorların
farklı renkleri, iç içe yapıları görmek için bakanlara, boyaları
kalın kalın sürülmüş tablo değerindeydi.
Ressam Necdet Kalay resimlerinde bu manzaralardan, Foto röportör
Ara Güler belgesel fotoğraf çalışmalarında bu manzaralardan beslenirdi.
Römorkörler, şadlar, kayıklar, Haliç iskelelerine uğrayarak Eyüp
semtine dek gidip gelen vapurlar bu manzaranın bir parçasıydı.
Haliç pisti, dayanılmaz kötü kokardı, yatırımı yapılmamış, yıllarca
ihmalin üstüne ihmal biriktirilmiş bir yerdi buna rağmen her köşesi
fotoğraftı, resimdi, kısacası Foto Safari sahasıydı. Fotoğraf
makinesini omzuna takıp yola çıkan birinin eli boş dönmesi imkânsızdı,
tezatların odak noktasında hayrete düşüren kompozisyonlardan çokça
fotoğraf çekebilirdi. Gazeteci ise her yerden haber çıkardı.
Eminönü Eyüp arası sefer yapan vapurlar
Önceleri Galata Köprüsü'nün Eminönü ayağına yakın köprüye bitişik
yanaşan sadece numara ile belirtilenlerle, Camialtı-1 gibi Haliç
vapurlarına daha sonra kesik bacalı Koçataş, Sarıyer, Rumelikavağı
gibi köprülerin altından geçebilecek yükseklikte olanlar devreye
girmişti. Vapurlar 1980 yıllarının başında çekilen bu fotoğrafta
görülen Eminönü İskelesinin yapılmasıyla yeni yerlerine kavuşmuştu.
Seferler her iki yaka iskelelerine uğraklı yapılır, Eyüp'ten sonra
dönüşe geçilirdi. Haliç'in fabrika atıklarıyla kirlenen, asitli
suyu diğer deniz sularından daha fazla yıpratıcı, zamanından önce
saçı bile çürütücü özellikteydi, vapurlar, Galata Köprüsüne yaklaşırken
Karaköy sahilinden iyice yakın geçerler, geniş bir kavis alarak
ya Galata Köprüsüne ya Eminönü İskelesine yanaşır, kalkışa geçerken
beyaz duman çıkaran düdükleriyle etrafa haber verirlerdi.
|
|
Haliç'te
Sebze Meyve Hali, Balık Hali
Sebze
Meyve Hali de Küçükpazar kıyısı Haliç'teydi, Balık
Hali de Haliç Azapkapı sahilindeydi. Denizden mavnalarla taşımacılık
yapılır, gırgır motorları avladıkları balıkları Azapkapı Sokullu
cami önünde ki Balık Haline getirir yanaşırlardı. Suyun üzerinde
yüzen patlıcanlar, dolmalık biberler, boş domates kasaları sıkça
görünürdGerek Sebze halinden gerekse Balık halinden satın alınan
kasa kasa ürünler kara yoluyla olduğu kadar deniz yoluyla da kentin
bilhassa Anadolu yakasına taşınırdı. O yıllarda Unkapanı Atatürk
Köprüsünün kaldırım platformları fotoğrafta göründüğü gibi Galata
Köprüs'nde olduğu gibiydi. Bu yüzden trafik bir gidiş bir geliş
işliyordu. OysaUnkapanı Köprüsünde Galata Köprüsünde olduğu gibi
kalabalık yaya potansiyeli yoktu.
Belediye Başkanı Bedrettin Dalan döneminde kaldırım bir şerit
soldan bir şeritlik yol sağdan kesilip araç trafiğine dahil edilerek
yol genişletildi, araçlar huniye girer gibi köprü başına gelince
birikmeden rahayça geçebilir hale geldiler.
|
|
Haliç'te denizin rengi umumiyetle Galata Köprü, Unkapanı Köprüsü
arası ile kanalın derinliklerinde kıvamı yoğun ve kahverengiydi.
Halin önü aynı zamanda şadların, römorkörlerin bekleme yeriydi,
yüzen bir şehir görünümündeydi.
Limana yanaşamayan bir turist gemisi, savaş filosu Boğaz'a demir
atmışsa römorkörler arkalarına bağladıkları salları gemilere yolcu
ve ikmal teknelerinin yanaşmaları için çeker götürürler, Galata
Köprüsü altından geçerken bacaya bağlı ipi çekerek menteşeden
geri katlanmasını sağlar, başlarını öne eğer gibi bacalarını kırarlardı.
|
|
Haliç'de
görünen en belirgin değişim
İstanbul Galata Limanına dev gemiler veya 6. Filo ve benzeri
savaş gemileri gelince bunlar limana yanaşamadığı için Boğaz'ın
ortasına Kabataş Üsküdar arasına demirlerlerdi. Haliyle yolcular
motorlarla taşınır, ikmal yine gemilere yanaşan diğer motorlar,
yakıt tankerleri bunların gemilere ve sahile yanaşabilmesi için
sadlara ihtiyaç vardı.
Gemi limana girerken bir kömürlü romorkör iki üç şadı arkasına
takar Küçükpazar önlerinden kalkıp, Galata Köprüsü altından geçerek
Dolmabahçe açıklarına ve sahiline bırakırdı. Gemiler limanı terk
edince bu defa şadları almaya giderler peşlerine takıp Haliç park
alanına geri dönerlerdi.
Yüzen Şehir
Sebze Meyve Hali yanı römorkörlerin şadların, motorlu, motorsuz
teknelerin, vinçlerin park alanıydı. Uzaktan bakınca denizin ortasında
bir yerleşim yeri gibi duruyordu, çok kalabalıktı. Meve Sebze
Hali, Yağ İskelesi binaları yıkılınca ve teknelerin park yeri
kaldırılınca büyük boşluk oluştu, siluet ön plana çıktı, bu alan
Haliç'de en belirgin değişim yaşayan yer oldu.
|
|
Tersaneler,
Gemi Söküm Yerleri
Camialtı, Taşkızak, Haliç Tersaneleri tarihi değeri olan çok eski
tersanelerdi, hiç boş kalmıyorlar, havuzlara alınan gemilerin
arasında şehir hatları gemileri, arabalı vapurlar sıra bekliyordu.
Yeni inşa edilenler törenlerle denize indiriliyor, yenileri tezgâha
konuyordu. Haliç Tersanesinin Anıtsal Kapısı Azapkapı Yokuşu'nda
iniş ve çıkış yolunun yapımı nedeniyle orijinal yerinden henüz
sökülmemiş yerinde kalmıştı.
Haliç Tersanesinin Taş Havuz inşaatına II. Mahmut zamanında başlanmış
1825 yılında bitirilmiş. Havuz duvarına günümüzde varlığını sürdürmekte
olan mermer üzerine süslü kitabesi yerleştirilmişti. Abidevi kapı
yoktu ama, kitabe duruyordu.
Haliç Tersanesi
Haliç kıyıları tarihi tersanelere sahip, bunlardan birisi de abidevi
kapısıyla Şişhane Yokuşunun başında yer alan Haliç Tersanesi,
tersanenin ziyaretçileri, şehir hatları vapurları başta olmak
üzere uzak yol gemileri, römorkörler olduğu gibi, yeni kızağa
konulan vapurlar'da oluyordu.
|
|
II.Mahmut
Dönemi tersanesi
Haliç Tersanesinin Taş Havuz inşaatına II. Mahmut zamanında başlanmış
1825 yılında bitirilmiş.
Taş Havuz'un duvarına günümüzde varlığını sürdürmekte olan mermer
üzerine süslü kitabesi yerleştirilmişti.
Tersanenin Abidevi kapısı yerinden sökülü taşınmıştı ama, taş
havuzun kitabesi duruyordu.
Unkapanı Atatürk Köprüsüne yakın olan tersanenin kitabeli, havuzu
ile baş tarafta yer alan ve taş havuzlu bölümde gemiler için kullanılan
5 ve 15 tonluk iki vinç yıllarca hizmet verdi.
Vinç operatörü kumanda merkezleri üzerinde balık ve elma resimleri
bulunuyor, gri vinçin ismi "Velman", turuncu olan "Mansur Şahin"
olarak anılırdı.
|
|
Haliç
Tersanesi
Her gün gidip geldiğimiz vapurlardan birini bir süre göremesek
gözler tersanelerde onları arar, ne zaman yapılıp seferlere başlanacağı
merakla beklenirdi. Bir gün bir araba vapuru, bir başka gün ada,
Boğaz, Kadıköy vapuru havuza alınırdı. Bir gün bir misafir geldi
bir daha seferlere dönmemek üzere. Adı Güzelhisar'dı yıllarca
Boğaz seferi yapan Güzelhisar, en son olarak da Kabataş Üsküdar
hattında çalışmış sonunda yorgun arkın Haliç'in paslı sularına
yanaşmıştı. O yıpranmış, eski, yorgun haliyle bile Süleymaniye
Cami silueti önünde yağlı boya tablo görünüyordu ama gerçekte
vinçlerin yanında tersaneden acil yardım bekleyen bir hasta gibiydi.
Haliç suyu, çevresi, kıyıları pisti ama bir karış boş yer yoktu.
Haftada bir açılan Galata Köprüsü geçit aralığından büyük ve uzun
boylu olan gemilerden girenler girer, sabaha karşı da çıkanlar
çıkardı. Bunun dışında çektirmeler, motorlar, römorkörler, çatana,
sad, kayık, sandalgemi, koster ne kadar yüzer taşıt varsa her
yerde ya demirli ya kıçtan bağlı görülebilirdi. bir çoğu giriş
yaptı ama çıkışını gören olmadı, çürüdü Haliç onlara mezar oldu,
bir kısmı ise söküldü hurdaya gitti. Yeni kızaklarda sivil veya
askeri yeni gemiler suya indi, törenler yapıldı seferlere çıkıldı.
|
|
Büyük tersanelerin yanı sıra, özel tersaneler zor şartlarda gemi
inşasına daracık arsalarda devam ediyorlardı, inşa sahasına sığmayan
yola taşan burunları altından geçen araçlarla trafik, tek şeritli
parke taş kaplı öbek öbek gölcükler ve at arabaları arasında zorlukla
işliyordu. Tersanelerde söküm için beklemekten paslanan gemiler,
Haliç'in asitli sularında yatan ahşap mavnalar çoktan çürümeye
başlamışlardı, derme çatma iskelelere, hala yüzebilme ümidi olan
teknelere yaslanarak zorlukla durur gibiydiler.
Karda Haliç bir başka güzel görünürdü
80'li yılların başına kadar mavnalı sahiller hep görülürdü. Ahşap
mavnaların kimi sebze, meyve, soğan, kimi inşaat kumu, kömür,
mermer, kireç kimisi de adalara damacanalarla içme suyu, sezonluk
ev tutanların eşyalarını taşırdı.
Mavnalar haricinde tamir gören şilep ve yük gemileri eğer denize
açılabilecek duruma gelebildilerse, o gün giriş değil de çıkış
sırası kendilerinde ise, sabahın erken saatlerinde Galata Köprüsünün
eğer arıza yoksa, duba içine su alıp çökmemişse, motopompla suyu
boşaltılmışsa, hafta da bir iki gün yana açılan yüzer orta dubasının
yarattığı boş geçitten geçerek yeniden açık denizlere yol alırlardı.
Giriş yapan gemiler ise Haliç'in tersane kıyılarına yanaşıp adeta
mezarlıkta beklemeye başlamış olurlardu.
Haliç kar yağdığı zaman bir başka görünür, çatıları, kirliliği
bembeyaz karlar adeta örter, ayıpları kapatırdı.
Kayıkların kenarlarında karlar, dantel gibi işlenmiş süsleri andırır,
manzarayı doyumsuz kılardı.
|
|
|
Ankara, İskenderun gibi birçok yolcu gemisi, şilebi, yük gemisi,
hatta şehir hatları vapurlarının emekliye ayrılanlarından bir
kısmını, Kasımpaşa, Kuruçeşme, Kızkulesi isimli araba vapurlarının
dördüncü kardeşi olan Karaköy araba vapuru da, en son Haliç'te
görülmüştü, perişandı, bitmişti….
|
|
Gemiler, tekneler, mavnalar, motorlar, kayıklar.
Eminönü Kasımpaşa arası çalışan sekiz, on kişilik yolcu motorları
bu atıklar arasında gider gelirlerdi. Tekne reisleri, bazen Haliç
kıyılarına, karada boş buldukları alanlara ahşap teknelerini çekerler,
özene bezene kalafat işlerini yaparlar, çoğu Karadenizli reisler
içlerinde ki coşkuyu en tezat renkleri sarıyı, moru, kırmızıyı,
pembeyi bile yan yana getirerek teknelerini boyarlardı. Sefere
hazır olanlar yine suya o paslı, ziftli suya indirilir, çok geçmeden
su seviyesine kadar zifte bulanırlardı.
Kıyılarda bir karış boş yer kalmamıştı, yağlı yosunlu, ziftli
direklerle yapılmış derme çatma ahşap iskeleler arasında düşmeden,
kaymadan, kirlenmeden kayığa binmek bile meseleydi. Teknelerde
gece kalip yaşayanlar vardı, teknesiz kıyılar ya kum deposu ya
hurdalıktı. Siluetlerle bütünleşen eşsiz manzarayı görenler, burası
kesin Haliç derlerdi.
|
|
Yine de o ağdalı, pis renkli suda en güzel görünen, uğur böceği
gibi dolaşan küçük sevimli dolmuş usulü çalışan tekneler olurdu.
Bazen bir baloncuyu, bazen bir şerbetçiyi sırtında şerbet güğümüyle,
bazen bir suni çiçek satıcısını, çoğu zaman şehir iznine çıkan
bahriyeli askerleri de görebilirdiniz. Teknelerin sayıları sekiz
onu geçmeyen can simitleri, üst üste simit gibi dizili olurdu.
1980 yılında hepsinin tek renk beyaz bir örnek olması istendi,
öyle oldu.
|
|
İki yakayı birleştirenler, karaköy, Eminönü arasında olduğu gibi
Eyüp Sütlüce arasında da taksi, dolmuş gibi çalışlan kürekli veya
patpat motorlu tekneler çalışırdı. Haliç sularında küreklere asıldıkları
zaman sohbete başlarlarsa size Eyüp çevresinde tuttukları lüfer
balıklarını, çoçukken yüzdükleri berrak suları anlatır, geldikleri
duruma iç çekerlerdi.
En kıymetli, en yoğun yerler iki köprü arasında ki kıyılardı
Galata Kulesinden Haliç'e doğru baktığınızda sizi karşılayan muhteşem
panorama içinde yok yoktu.
Galata Köprüsünün gece yarısı açılmasıyla beraber tersanelerde
bakım görecek olan yüksek direkli gemiler, kosterler çektirmeler
içeri girer kıyılarda kendilerine yer bulur, beklemeye başlarlardı,
onlar için heryer iskeleydi.
İskeleler
Bir zamanlar Haliç kıyısında tam 12 iskele vardı, Yemiş, Cibali,
Fener, Balat, Ayvansaray, Defterdar ve Eyüp ile Kasımpaşa, Hasköy,
Halıcıoğlu, Sütlüce ve Kâğıthane vapurun yanaşmasıyla hareketlenip
ayrılmasıyla sakinleşip sessizliğe gömülen hareket noktalarıydı.
Ahşaptı, yorgundu, vapur yanaşırken iskele direkleri esnerdi.
Vapur bir karşı sahile bir bu sahil iskelesine uğrardı, vapuru
kaçıranlar aynı hatta bir sonraki iskeleye gidip, karşı iskeleden
dönüşünde vapura yetişme imkânı bulabilirlerdi. Sebze Meyve Hali
yanı Unkapanı Köprüsü bitişiği, aynı zamanda şadların, römorkörlerin
bekleme yeriydi, yüzen bir şehir görünümündeydi. Galata Limanına
yanaşamayan bir turist gemisi veya savaş filosu Boğaza Dolmabahçe
açıklarına demir atmışsa, römorkörler arkalarına bağladıkları
salları motorların gemilere yanaşmaları için çeker götürürler,
Galata Köprüsü altından geçerken bacalarını kırarlardı.
Sütlüce Mezbahası
Haliç'in derinliklerine Kâğıthane, Sütlüce tarafına doğru ilerledikçe,
durum daha da vahimleşiyordu, Sütlüce Mezbahası, kıyı ve yol tarafında
olmak üzere geniş bir alanda egemen kokusu ve işgaliyesi ile hizmet
veriyordu, mezbahaya kesime gelen sürülerin ağılları, her gün
dolup boşalıyordu.
Sabah erken sürüler halinde kamyonlarla koyunlar getirilir, rehber
koçun peşinden kesime sokulurdu. Mezbaha duvarları yerler, kesimhane
kan olukları olması gereken düzeyde ve şartlarda değildi.
Mezbaha çevresinde birçok işportacı, sakatat ızgaraları yapar,
etrafa et, sakatat kokusu yayarlardı.
Kesim sonrası Sütlüce Mezbahasından denize boşaltılan atıklarla
beslenen, et yemeye alışmış martılar, sahipsiz köpekler, kıyıda
köşede unutulmuş tarihi değerler, ya da tarihin sessiz görgü tanıkları
kasır, camii ve nice tarihi değere sahip yapılarla birlikte harmanlanıp,
meçhul akıbetine mahkûm edilmiş gibiydiler.
|
|
Eyüp - Sütlüce arası kürekle geçme imkânı vardı, sırası gelen
kayıkçı taksi gibi yolcusunu alır karşı yakaya taşırdı. Kayıkla
karşı yakaya geçme imkânı vardı da küreğin her suya batışında
ucundan su değil bulanık çamur akardı. Kayıkçı efkârlanarak çekerdi
kürekleri, eskiyi düşünerek hayıflanırdı. Çok dertlenirse yolcusuna
geçmiş yıllardan anılarını anlatırdı. Sığır etini oltaya takıp
torik yakaladıkları, sevgililerin kıyılarda el ele dolaşmalarını,
içini çeke çeke yâd eder, yüzdükleri yerleri kürek arası molalarda
parmaklarıyla gösterirlerdi. Ümidi kesmişlerdi çoktan, "Haliç'i
öldürdük" diyip kestirip atarlardı.
|
|
Eyüp
Eminönü Galata Köprüsüne yanaşırdı Haliç seferi yapan vapurlar,
farklıydılar Boğaziçi, Kadıköy, Adalar seferi yapanlardan. Onların
altından geçtikleri bir Unkapanı Köprüsü vardı, öyle uzun direkli,
bacalı vapurlar için elverişli bir güzergâh değildi Haliç. Konfor
yoktu vapurlarda, orta salonda bir kömür sobası yanardı, 1955'li
yıllarda.
Eyüp Sultan Camii'ne gidecek olan sünnet öncesi çocukların ellerinden
tutan anneler, anneanneler bu vapurlarla Eyüp iskelesine ayak
basınca ilk iş halka fırınından beş tane halka, sonra tef, dümbelek,
üzerinde Eyüp yazılı düdüklü testi demliklerden alınır, cami ziyaretine
başlanırdı. Cami ziyareti çıkışında güvercinler yemlenir, mezarlıklar
dolaşılır, yine Eyüp İskelesinden 70'li yıllarda sefer yapan Rumeli
Kavağı veya Kocataş isimli vapurlara binilirdi. 12 iskeleye uğraklı
vapurlardan seyredilen manzara hazindi, iç karartıcı kasvetliydi,
gemi söküm yerlerde, parçalanmayı bekleyen İskenderun, Ankara
gibi Akdeniz seferi yapan uzun yol gemilerin bu hallerini görmek
içinizi daraltırdı.
Eminönü - Eyüp arası strepenteli dolmuşlar da çalışırdı, dolmuş
durağı Mısır Çarşısı yanında ki otoparkın yanındaydı.
|
|
Piyer Loti tepesinden aşağı bakanlar Eyüp önünde yer alıp gün
geçtikçe büyüyen, yeni yeni toprak parçaları, yeşeren adacıkları
görür, bunların ne zaman oluştuğunu merak ederlerdi. Adalar hep
vardı fakat bu derece şekilsiz değildi. Bir çoğu teknelerin çekek
yeri olarak kullanılıyordu, bakımsızdı, çöplükten farkı yoktu,
Haliç'e dökülen kanalizasyon, fabrika atıkları ile gün geçtikçe
daha da beter bir hal almışlardı, koku buralarda daha da yoğun
ve dayanılmazdı. Haliç'e dökülen dereler toprak rengi, yoğun miktarda
çamur taşırdı. Sokak mı, dere mi belli olmazdı.
|
|
Gazeteciliğe Hürriyet'te ilk başladığım 1976 yılında Haliç tam
anlamıyla bir fotoğraf hazinesi, bir tür belgesel foto safari
sahrasıydı. Çekilecek her bir kare fotoğraf, belge ve haber değeri
taşıyordu. Haliç toprakla, atıklarla, pislikle öylesine dolmuştu
ki yürüyerek karşıdan karşıya geçmeye az kalmıştı. Genç gazetecilerde
heyecanlı, gördüklerine inanamama, bir şeyleri birilerinin gözleri
önüne serme, belki Haliç'e dikkat çekme, belki de yapılan haberlerin
bir faydası olur, ümidiyle sürekli haber çıkarma telaşı vardı
ve nihayet beklenen gün geldi.
|
|
Haliç'e ilk kazma vuruldu
Belediyelerin, yetkililerin "Güçsüz belediyelerle bu sorun çözülemez"
dedikleri Haliç nihayet Belediye Başkanı Bedrettin Dalan başkanlığında
köklü bir değişim geçirerek bugünkü durumuna kavuştu. Yamaçlardan
akan toprak durduruldu, kanalizasyon boru içine alınarak önce
arıtma istasyonuna ve açık denize ulaştırıldı.
Suya atık yapan iş yerleri kapatıldı, tersane ve gemi sökümü yapan
yerler bölgeden uzaklaştırıldı, mezbaha taşınarak faaliyetine
son verildi, yeri restore edildi. Sebze ve Meyve Hali ile Balık
Hali yeni yapılan başka yerlere nakledilip eski yerleri tamamen
yıkıldı.
Kıyı sahil şeridi, set çekilerek planlı, parklar bahçeler, yapıldı,
çiçeklendirildi, yapılacak diğer yenilemeler listelendi. Haliç'e
derinlik çalışması yapıldı, temizlendi ve İstanbul Belediye
Başkanı Bedrettin Dalan'ın kulağa inanılmaz gibi gelen "Haliç
gözlerim gibi masmavi olacak" sözü gerçekleşti.
Haliç tekne yarışlarına ev sahipliği yapacak, Haliç manzaralı
evlerin, restoranların, müzelerin değer kazandığı, kokusu olmayan
bir cazibe merkezi haline geldi.
Haliç Projesi, 2018 yılının sonuna gelirken
bugüne dek İstanbul'da gerçekleşen gelmiş geçmiş en büyük proje
olarak tarihe geçti.
|
|
|
|