Meşhur
Tahtakale Pilavcısı Hiç
reklamını duymadığınız, sokak aralarında
yerleri sabit olup damak tadına düşkün olanların,
çok uzaklardan geldiği küçük esnaf lokantaları
vardır ya, Tahtakale Pilavcısı da bunlardan
biri. Hatta bu küçük dükkâna lokanta demek
bile zor. Birkaç oturma yeri iç kısımda,
birkaç tabure masada dükkânın önünde oturma
yeri var ama tane tane pirinçten olma pilavı
ve arzu edenlere haşlanmış tavuk eti ile
birlikte sunduğu tavuk pilavı, başta çevre
esnafı olmak üzere herkesin beğenisini kazanıyor.
Osmancık pirinci kullanılarak hazırlanan
pilav, büyükçe bir camekânın içinde sık
sık karıştırılıyor, cam buğulanıyor, görünmez
oluyor, tavuklar yan tarafa pilavın üzerine
yatırılıyor, kokular etrafa yayılıyor, öğlen
saatlerinde acıkanları mıknatıs gibi kendine
çekiyor. İsteyenler sadece bir porsiyon
sade pilav yiyip gidiyor, isteyenler yanına
tavuk koydurarak ayaküstü bile olsa tavuk
pilav yemeden geçmiyorlar. Tahtakale telefon
başmüdürlüğü önündeki caddeye açılan sokağın
köşe başında ki Tahtakale Pilavcısı, Eminönü’nde
ki lezzet çeşitlerinden biri sayılıyor.
BAHRİYE
FIRINI Ağız tadıyla,
katkı maddesi katılmamış,
tadına varacağınız bir krik krak arıyorsanız
Uçar Kardeşlerin no 27’de hizmet
veren
Kasımpaşa Bahriye Fırını yıllardır bozulmayan
tadıyla çay saatlerinizi tamamlıyor.
Odun yakılarak hazırlanan fırının krik
krakları,
tuzlu kurabiyeleri, kandil simitleri dışında
pek fazla çeşidi yok. Buna rağmen sabah
09.00 saatlerinden itibaren fırından
çıkarılan sıcak mamullerin tiryakisi olanlar
kentin çeşitli yerlerinden geliyorlar.
Trabzon
Kalkanoğlu Pilavcısı
Kalkanoğlu
Pilavcısı 1856 yılından bu yana pilav yapıyor.
Trabzon’da başladıkları serüvene son iki yıldır
İstanbul Beyoğlu’nda ki küçük dükkânda da devam
eden ünlü ve tarihi pilavcısı her gün iki kez
pilav tenceresini tezgâha koyuyor.
Samsun Terme’den tedarik ettikleri su çeker özelliği
olan özel pirinç pilavı yapımı, demlenmesi iki
buçuk saati alıyor.
Et ve kemik suyuna yapılan esmer renkli pilavın
lezzeti ise tek başına bir yemek özelliği taşıyor.
Pilavda kullanılan tereyağı da Trabzon’dan getirilince
pilavın nefasetine doyum olmuyor. Yemek sonrasın
da ise hazımsızlık, hararet, ağırlık olmuyor.
Tereyağı, tuz, baharat lezzetiyle doygunluk ve
pilavın bünyesinde ki tat zenginliği belirgin
şekilde hissediliyor. Pilavı, yanında sunulan
ayran fazlasıyla tamamlıyor, buna rağmen pilavınızı,
yanında isteğinize göre tencerede hazırlanıp güveçte
bekletilen kuru fasulye veya yine tadıyla büyük
beğeni toplayan kavurma ya da her ikisi ile birlikte
seçenekleri ile birlikte sipariş edebiliyorsunuz.
Arzu edenler masaya turşu da istiyor. Kalkanoğlu
Pilavcısının adını sanını bilenler zaten çok uzak
yerlerden büyük bir özlemle gelerek mutluluğun
gerçek tadı olarak nitelendirdikleri leziz pilavı
midelerine iştahla indiriyor, akabinde ikinci
tabağın siparişini veriyorlar. Bilmeden ilk kez
gelenlerde ise pilavın tadı, kısa sürede alışkanlık
yapacak düzeye çıkıyor.
Pilav hazırlanıp lokantanın tezgâhına saat 12.00’de
konuyor. Büyük tencerenin kapağının açıldığı büyük
an ise etrafa yayılan tereyağı koku ve buharları
eşliğinde heyecan yaratıyor, iştah kabartıyor,
bir an evvel pilav kaşığını ağza götürmek için
sabırsızlanmanıza sebep oluyor.
Kalkanoğlu Pilavcısı aile müessesesi, çalışanları
aile bireyleri, pilavcı birkaç tane kare masadan
oluşuyor, duvarlarda Trabzon’dan Beyoğlu’ndan
resimler bulunuyor. El yıkamak için köşede lavaboda
yer alıyor. Temizliğe önem veriliyor, her masa
servis öncesi teker teker silinip gözden geçiriliyor,
pilavını yiyenler uzun boylu oturmadan hemen kalkıyor.
İkinci pilav tenceresi de tükenince genellikle
akşam saatlerinde 20.00 - 21.00 arasında dükkân
kapanıyor.
Trabzon
Kalkanoğlu Pilavcısı Ayhan Işık Sokak Beyoğlu/İstanbul
Asırlık
Lokanta Hacı Abdullah İstiklal
Caddesi üzerinde Ağa Camii sokağına girince solda
tarihi bir lokanta yer alıyor.
1888 yılından bu yana mazisi olan Hacı Abdullah
Lokantası, önce Karaköy, 1915 yılından sonra Beyoğlu
Rumelihan’a, oradan yeni adıyla Sadri Alışık sokağına
ve en son olarak da 1958 yılında bugünkü yeri
olan Sakızağacı Caddesine taşınıp hizmet veriyor.
Yıllardır ünlü isimlere devlet büyüklerine ve
beraberlerinde bulunan konuklarını, müdavimlerini
giriş katı salonlarında ve üst katında ağarlayan
Hacı abdullah Lokantasında her gün 150 çeşit yemek
yapılıyor.
Ünlü lokanta vitrine koyduğu mevsim sebzeleri,
turşu, komposto, reçel kavanozlarından oluşan
dekoru, ünlü yemeklerinden beğendili kebap, elbasan
tava, kuzu incik patlıcanlı, çömlek kebabı, kuzu,
tavuk fırın, karnıyarık, zeytinyağlı enginar,
komposto çeşitleri, aşure gibi zengin mönü seçenekleri
ile damak zevkine düşkün olanların mutlak uğrak
noktalarından biri sayılıyor.
Hacı
Abdullah Lokantası, Hüseyinağa Mah. Sakızağacı
Sokak No:9 Beyoğlu-İstanbul Tel 0(212) 293 85
61 Üsküdar
Kanaat Lokantası
Kime
sorsan gösterir derler ya aynen öyle yıllardır
tanınan damaklarda yer etmiş Kanaat Lokantasını
neredeyse bilmeyen yok. Üsküdar İskelesinden Cadde
boyunca 100 metre yürüyor soldan içeri giriyorsunuz
lokanta karşınızda, dışarıdan bakınca sade gösterişsiz
bir halk lokantası izlenimi yaratıyor. İçersi
yüksek tavanlı oldukça geniş salonlara sahip ferah
bir mekân olarak tanımlanabilir.
Kapı girişinden itibaren komposto kavanozları,
bol şerbetli kabak tatlısı tepsisi, baklava türleri,
Kemalpaşa tatlı tepsisini geçip ilerleyince bu
defa cacık kâseleri ile başlayan zeytinyağlı yemek
çeşitleri başlıyor, sarmalar, enginarlar, kızartmalar,
salatalar camlı bölümlerde sıralanıyor. Sıcak
yemeklerin sergilendiği yer salonun diğer tarafına
düşüyor.
Pilavların, etli, sebzeli yemeklerin 11.30 sonrası
hazır olmaları ile lokanta öğlen servisine başlar
hale geliyor. Kanaat Lokantasında
sabah çorbalar içiliyor da saatin 10’unda üzerine
öğütülmüş ceviz dökülmüş kabak tatlısı yiyen de
görebiliyorsunuz, kaymaklı yassı kadayıf yiyende.
Etli, sebzeli yemek çeşidi çok, firma yetkilileri
reklam yapmayı dahası kendilerini anlatmayı pek
sevmiyor olsa gerek ki, hangi yemek çeşitlerinizde
iddialısınız soruma hiç birinde değiliz, müşteri
yer bakar beğenirse zaten yemek kulaktan kulağa
yayılır, bizim için müşterinin beğenmesi önemlidir
diyorlar. Aslında yıllardır aynı ustalarla elemanlarla
çalışırlarmış bu yüzden yemeklerin lezzetini de
fiks hale getirmişler. Kağıt kebabı, elbasan tava,
güveç, patlıcan kebabı gibi aklınıza gelen tüm
tencere yemeklerini bulmak mümkün, hepsi günlük
yapılıyor, günlük tüketiliyor.
Üsküdar’a gidip de Kanaat Lokantasına uğramamak
yemek üstüne bir semaver çayı, Türk kahvesi içmek
gelenek hale gelmiş sayılır.
Kanaat Lokantası sadece Üsküdar, Kadıköy çevresine
değil Marmaray hattı ile Avrupa yakasına şimdi
daha yaklaşmış.
Selmanipek
Caddesi No 25 Üsküdar - İstanbul Tel: 0(216) 333
37 91
Karaköy
Galata Simitcisi Mumhane
Caddesi no: 47/A de hizmet veren simitçi fırınının
ünü İstanbul'un dışına taşmış, önceleri Boğazkesen
Caddesinde olup sonradan bugünkü yerine taşınan
48 yıllık simit ustası günde dört kez simit çıkarıyor,
bu sayede saat kaçta gidilirse gidilsin gün içinde
herkes sıcak simit alabiliyor.
Taş fırında meşe odunu ateşinde "refrakten"
denilen ateşe dayanıklı tuğla üzerinde pişirilen
simitlerin hamuru, susamı kaliteli, doğal, katsız
olunca pişirme süresi ve ustanın emeği ile özlenen
çıtır çıtır sokak simidi tadıyla ortaya çıkıyor.
Mehmet Özdemir, peynirli, zeytinli, çikolatalı,
sade açma çeşitlerinin yanı sıra çatal, çörek,
kurabiye sandviçler ile özellikle kandil simitlerinde
de iddialı olduğunu belirterek bir kere tadan
tiryakisi olur diyor.
Pazar günü haricinde her sabah 04.00 de açılan
simit fırını 05.00'de başlayıp 20.00'ye dek simit
yapıyor, satıyor.
İstanbul'un her semtinden gelip simit alanlar
olduğu gibi, kent dışından da gelip çok sayıda
toptan simit alanlar, derin dondurucuda bekletip
fırında ısıtıp yiyebiliyor, bir çok müdavim ise
1.5 TL lik simitlerden alıp çay veya simitli sandviçlerle
kahvaltısını veya öğle yemeğini yiyor. Buraya bir ilginç not eklemek gerekiyor.
Piyasada satılan beş çeşit susam varmış, Çin'den
bile ithal edilen susamı bulmak mümkünmüş. Oysa
en kaliteli Susam Türkiye'de yetişiyor, ürünün
tamamını Japanya satın alıyor ve tüm dünyaya Japonya
satıyor, biz de kendi susamımızı döviz ödeyip
Japonya'dan ithal ediyormuşuz!