park yaparken
 


Araç parkı için dikkat edilmesi gereken bazı unsurlar vardır. Detaylar küçüktür belki ama ihmale gelmez, sonuçlar çoğu zaman üzücü olabilir, sonrasında pişmanlık fayda sağlamaz. İlk etapta park yeri bulduğuna sevinir sürücü.
Oysa park yaptığı yer inşaat önü veya eski bir bina balkon altı ise araç üzerine her an bir çisim düşebilir, birazdan kamyon gelecek çimento filan mal inecektir yahut itfaiye veya çöp belki kola kamyonu geçecektir, yol daralmış mı dır?
Gece olunca oto hırsızları kimseye görünmeden camı açabilecek midir?
Torpito gözüne bakacak mı dır? İçerde kıymetli bir şey bırakılmış mı dır?
Araç üstüne yakındaki iş yeri veya atölyeden vernik, tiner, boya benzeri bir emisyon yapışacak mı dır?
Deniz kenarı ise tuzlu su dalgaları çarpacak mı dır? Yoksa güneşte, sıcakta deri, kauçuk kısımlar, cam silecekleri yumuşayıp deforme olacak mı dır veya soğukta silecekler cama yapışacak mı dır?
Sadece bunlarla kalsa iyi, park yeri dallarına kuşların konduğu ağaç altı mıdır, yani asitli kuş pislikleri boyada iz bırakacak mıdır?
Etrafta top oynayan çocukların basket topu tavana düşecek midir?
Hatta bazı kıskançlar, kötü ruhlular, temiz otomobile tahammülü olmayanlar boyayı çizecek midirler?
Lastikler kaldırıma sürter durumda mı yoksa taşın, kaldırımın üzerinde yarım asılı trapezde kalıp sönme rizikosu taşıyor mudur?
Park edilen yer garaj olup yolu kapıyorsa lastikler ceza niyetine söndürülebilir mi? Otopark kahyasına bırakılmışsa araca nasıl davranır, patinaj çeker mi, gezer mi, içinde sigara içer mi?
Koltuk ayarını sanki uzun yola çıkacakmış gibi bir çırpıda kendine göre ayarlayıp öylece bırakmış mıdır?
İki arada bir derede radyo kanallarını kendi zevkine göre karıştırıp kaydetmiş midir?
Park deyip geçmeyiniz.
Ya yanarsa, ya çalınırsa, ya çekilirse?
Üffff ne çok sorun var.
Bu endişeleri hep taşırız değil mi?
Aklıma gelmişken bir de anım var.
1980 yılı sonrası İstanbul Harbiye de yol kenarına henüz park etmiştim, sol camım açıktı ve arka koltuktan fotoğraf çantamı almak için geriye uzanmıştım. Trafik görevlisi arkam dönükken kafasını VW nin içine sokup, yanaklarını şişirerek olanca gücüyle düdük çalmaz mı???
Ses minik kubbede yankılandı ama, çıkışı yoktu!!! Neye uğradığımı şaşırdım. Saçlarım kirpiye, ben çizgi film kahramanlarına döndüm. Dişlerimi sıktım, gözlerimi kıstım, omuzlarımı kulaklarıma değene dek kaldırdım, tırnaklarım pulman koltuk derisini delmişti, sağır oldum sandım. Yüksek gerilim hattına sarılmış gibiydim. Yüz yüze geldik yeşil elbiseli genç görevli düdük çalmaya devam ediyor, konuşuyor, burada bekleme anlamında el hareketi yapıyordu. Bunu dudak okuma hareketinden anlamıştım. Ben artık duymuyordum. Taksime geldim yine duymuyordum. Eve geldim hala duymuyordum. Yorgun düştüm, uyumak istedim çevremdekiler müşaade altında tutmak için uyutmadılar. Kulaklarım günlerce çınladı durdu. Ben ise onu her hatırlayışımda kulaklarını yıllardır çınlatıyor, üstüne üstlük buraya da yazıyorum.