Filtreli sigara içmek herkesin harcı değildi. Bu yüzden
yurt dışı seyahate gidenlere ''Pallmall'' ve ''Kent'' marka
sigaralar ısmarlanır bunlar naylon gömleğin ön cebine konur
ve böylece bir nevi hava atılırdı.
Halk arasında en çok filtresiz ''Bafra'', ''Birinci''yle
kutu içindeki '' Yenice', ''Bahar'' ucu kırmızı ''Gelincik''
, ''Yeni
Harman'', ''Sipahi'' içilirdi.
Tütünü şarapta dinlendirilip aroma kazandırılan ''Hisar''
ve ''Mentollü Çamlıca'' lüks sayılırdı.
Karton kutuların içlerinde iki sigara sırasını ayıran muhtemelen
4x6 cm.lik bir kâğıt bulunurdu. Bu kâğıt parçasını amcalar
atmazlar, o günkü notlarını yazdıkları bir tür "akıl kâğıdı"
olarak kullanırlar, makul süre saklarlardı. Çamlıca bir
nevi mentollü hafif bir hanım sigarasıydı, erkekler Çamlıca
içmezdi.
Yerli sigaralar
Türk tütünü yerli sigaralar arasında Samsun, Maltepe, Hisar,
Çamlıca, Sipahi, Meltem, Bafra, Bahar, Gelincik, Yenice,
Yeni Harman, Kulüp, Yaka, Boğaziçi, Marmara, Diplomat, Birinci,
İkinci, Üçüncü, Bitlis, Asker, Silahlı Kuvvetler, Subay,
Polis gibi markalar yer alıyordu. Tekel'in çıkarmış olduğu
en iyi sigara olan Tekel 2000'e kadar ne piyasaya neler
sürülmüş, hangilerini denemişiz şimdi çeşitlere bakıyoruz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Purolar
Tütünler
Tekel
puro tutkunları içinde Ankara (Corona)5's, Pazar (Cigar) 5's,
Uçlu Marmara (Cigarillos), Uçsuz Marmara (Cigarillos) 25'lik
Ankara (Carona) ve İstanbul markasıyla içinde beş adet puro
bulunan 12.50 kuruş fiyatıyla kutu içinde piyasaya sunulmuştu.
Dünyaca ünlü Türk Tütününden yapılmıştır ibaresi bulunan Tekel
sigaraları içinde Tekel 2000 başı çekerken, filtreli, uzun
kutu Samsun Flip Top Box, Yumuşak uzun paket Samsun ve Maltepe
herkesten beğeni toplamıştı. Ayrıca Tekel Türk Pipo Tütünü
ve Yayladağ Pipo Tütünü pipo içenler tarafından tercih edilirdi.
Tekelin bir başka mamülu ise tömbeki tütünüydü. Saman kağıda
sarılı 25 gramlık, 600 Kuruş fiyat etiketiyle satılan tütün
paketi üzerinde Birinci yazısıydı nargile tütünü olarak kullanılırdı.
|
|
|
|
|
Yabancı
tütünler de ise Hollanda'nın ünlü Flyıng Dutchman tütünü başta
gelen markalardan biriydi. Sigara ve pipo tütünleri arasında
vanilyalı koku yayan da vardı, çilek gibi meyve aroması da
genellikle iki paket yabancı sigara fiyatına eş değerli fiyatlanırdı.
Yabancı Sigaralar
Yolcu
beraberinde yurt dışından getirilmiş veya başka yollardan
ülkeye bir şekilde girmiş olan sigaraların büfede, bayide,
şurada burada alenen satışı yoktu, dahası yasaktı, çok değerliydi.
Bu
yasak 1984 yılına Turgut Özal dönemine dek sürdü. Ülkeye karton
ve box tabir edilen büyük ambalajlarla karadan, denizden çeşitli
yollarla kaçak sokulan yabancı menşeili sigaralara konulan
yasak girişe mani olamayınca "yasal yollardan ithal edelim"
dendi ve sonraları her marka sigara her yerde bulunur olmuştu.
Yabancı markalarda Pall Mall ve Kent ilk sıradaydı, seyyar
tombalacılar özellikle ellerinde ki torbadan bu sigaralar
için tombala çektirirlerdi.
Yabancı sigaralarda ise en ünlü markalar Pall Mall, Kent,
Lark, John Player Special, Winston, Marlboro, Lord, L&M, Stuyvesant,
Chesterfield, Benson, Dunhill, Salem, Camel, Cauloises, Gitanes,
HB sigaralarıydı.
Fransız Gitanes, Alain Delon'un filmlerinde içerken görüntülendiği
için farklı imaja sahipti. Yurt dışı seyahatine gidene mutlaka
bir karton yabancı sigara siparişi verilirdi.
Sigara tiryakiler çoğu zaman üstlerinde iki tür sigara taşırlar,
sigara isteyene yerli, kendi içecekleri zaman ceket cebinden
yabancı sigaralarını çıkarıp içerlerdi.
Yabancı sigaralar arasında boyu 9 cm lik kısa kutu Marlbora
en çok satılandı.
Süper size olanların boyu 10 cm
idi.
Fransız
sigaraları arasında Gitanes ve Gauloıses tanınan markalardı
sigaralar arasında içimi en sert olan bu markaları sigaraya
yeni başlamış olanlar içemezdi, öksürük nöbetine girerler,
üç nefeste baş dönmesi yaşarlardı.
Çakmaklar arasında ise muhtar çakmağı denilen gazlı çakmaklar
çok kullanılırdı. Suriye'den gelen İmco markalı olanların
yanısıra Dupont marka kaliteli olanlarda yaygındı. 1970'li
yıllarda çakmaklara gaz dolduranlar, çakmak taşı değiştirenler
başlı başına bir sektördü.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yerli
ve yabancı sigaraların büyük bölümü kâğıt ambalajlı olup rutubetten
korumak için jelâtin kaplıydı ama birçoğu da kısa veya uzun
kenarından küçük bir bölümü geriye katlanarak açılan karton
kutu ambalajlıydı.
Bu kutuların karton olmasının
yanı sıra Philip Morris Multifilter marka
sigara kutusu
tamamen ince plastikten yapılmış, üzeri jelatin kaplı tek
parça kalıp halkindeydi. John Player Special mika kutuydu.
Bir de çok özel yapım teneke kutu ambalajlar vardı.
Yerli sigaralardan yıldönümü olarak çıkarılmış Atatürk resimli
sigara ile yabancı sigaralardan çeşitli yassı teneke kutu
içinde piyasaya sürülmüş markaları vardı.
Yeni Harman, Kulüp, Fransız Gitanes kibrit kutusuna benzer
açılımları ayrıcalıklıydı.
Türk
sigaraları arasında Bahar, Yenice, Sipahi, Yaka gibi markalı
olanlar ise daha farklı biçimde
sigara tabakası gibi kutu kapağının tamamı açılan türdendi.
Özel olarak çıkarılan çok istisna sigara kutularından birisi
de Atatürk'ün 100. yılı yıldönümü paketiydi. Kapak, kutu türünde
yükseklik olarak ta farklılık gözsteren özel bir tasarım ve
kalitedeydi.
Bu açılış biçimine yabancı sigara kutularının hiç birinde
rastlamazdınız, buna rağmen bazı istisnalara
da rastlanabilirdi bunlardan biri İngilizlerin sunduğu
üzerinde horoz resmi taşıyan Sobranıe Kokteyl markalıydı,
filtreli sigaraların gövdeleri ise Collorys gibi çeşitli renklerdeydi.
Kadın Sigaraları
Bazı sigaralar ise kadınlar için hedef kitleye uygun tasarlanıp
imal edilmişti, bunlardan biri olan Amerikan menşeili Eve,
120's lik uzun boyu, motiflerle süslü paketi ve sigara gövdesinde
filitreye yakın bölümüne işlenmiş desenlerle kadınların tercihi
olmuştu.
St Morits, Winston, Ligt dedilen içimi hafif sigaraların yanı
sıra menthollü olan kadın sigaraları, içimi daha kolay, ferahlık
veren etrafa nane kokusu yayan sigaralar olup, hemen hemen
her
ünlü markanın menthollü türü de mevcuttu. Bunlar arasında
St Morits, Salem, Dunhill, Marlbora, More, Saratoga en yaygın
olanlarıydı, Türk sigaralarından
Çamlıca'da
tek menthollü sigaraydı. Kadın sigaralarının sigara çapı ince
olanlarla bir pakette sayı olarak 20 taneden daha az olan
tipleri de vardı.
Yabancı
sigaralar arasında gömlek, ceket, pantolon cebinde taşınanlar
haricinde bir de masa çakmağı gibi evlerde, ofislerde masa,
sehpa üstü misafir sigaraları vardı ki bunlar cebe sığmayacak
şekilde tasarlanmıştı.
Silindir plastik kutu içinde 50 tane sigara olan markaların
başında John Player Special gelirdi.
Hanımların düzenlediği kabul günlerinde, konken, briç oyun
partilerinde misafirlere bu masa sigaralarından ikram edilirdi.
Yine de komilfo hanımların çoğu için içimi hafif ferahlatıcı
özellikli Dunhill, St. Moritz gibi mentollü kutu sigaralar
ilk tercihdi.
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye’de
sigaralar yaygın olarak ön gömlek cebinde, ceketin iç cebinde
taşınırsa da birçok genç paketleri 50-60’lı yıllarda çok
moda olan levis taklidi Türk malı Kot marka pantolonun arka
cebine koyar, eğilip kalktıkça, çömeldikçe, koşup oturdukça
paket kalçanın bombesine uyum sağlardı.
Haliyle yamulan paket içinde ki ezilip bükülen sigaralar,
paket üzerinde yazılı olan “20 yuvarlak sigara” ibaresine
tezat 20 yassı sigara oluverirdi. Gençler arasında paketi
çorabın lastikli konşu arasına koymak henüz denenmemişti.
Bandroller
Sigara paketlerinin bandorolleri de markalarına, dönemlerine
göre farklılık göstermişti.
Bahar sigara kutusu alnına konan bandrolünde 175 kuruş olup,
bu bandrol çoğu zaman baş parmağın tırnağı ile çizilerek
üst kapak açılırdı.
Bafra sigarasında tütün yaprağı çizgileri, Tekel fiyatı
225 Kuruş yazarken, Samsun sigaralarının bir kısmının bandrolünde
Ay Yıldız amblemi, tütün yaprakları ve "Turkish State
Monopolies" ibaresi yer almış, Maltepe'de Tekel yazısı,
tütün yaprağı 1000 Kuruş yeterli görülmüş.
85 mm lik Mentollü Meltem sigarası fiyatı 1500 Kuruş yazılı
yeşil bandrol
taşırken,
bir başka mentollü sigara olan Çamlıca bandrolünde Milli
Savunma vergisi dahil 200 Kuruş yazısı, bilekten tutulmuş
dörtlü el grafik çalışması ve "27 Mayıs Milletçe Eleleyiz"
yazısı konulmuş.
1961 de Tekel'in 2. Filitreli sigara olan Çamlıca dan sonra
1965 yılında Hisar sigarası üretilmişti.
Çamlıca mentollü olarak diğer sigaralardan ayrılırken Hisar
sigarası da aromalı tütünüyle piyasa sigaralarından farklı
bir koku ve tat sahibiydi. Tütünü şarapta yattığı konuşulan
Hisar sigarası kırmızı renkli paketi üzerinde yer alan hisar
resmi ile de resimli, aromatik tütünlü paketti, ayrı bir
tiryaki kitlesi vardı.
Bandrolünde 325 kuruş fiyat taşıyan Hisar sigarası, “1980
lere dek kullanılıp piyasadan çekildi.
BOĞAZİÇİ, ÇAMLICA, HİSAR gibi sigara markaları BOĞAZ'ı anımsatan
markalardı.
|
|
|
|
|
Sigara paketi ambalajları
Türk sigaralarının ambalajları farklı formlarda olup en
çok kullanılan türü, üstten yırtılarak küçük bir pencere
açılan
kâğıt ambalajdı.
Yenice, Bahar, Gelincik, Sipahi, Yaka, Diplomat gibi sigaralarda
kutu üst kapağının tamamının açılmasıyla olurdu. Yassı olan
paketin ön yüzüne yapışık kağıt baş parmağın tırnağı veya
tükenmez kalem ucu, ya da metal paranın yan yüzü yardımıyla
boydan boya çizilerek açılırdı.
Mesela
Bahar sigarası alnında Türk Malı, 20 sigara, Milli Savunma
Vergisi Dahil 130 Kuruş yazardı.
Asker
sigarası, 1950'ler, 1960'lar da henüz Tekel olmadan önce
üzerinde TC İnhisarlar İdaresi yazılı olup, kağıt ambalajında
15 Kuruş fiyatlıydı.
Alışa gelmişin dışında Kulüp, Yeni Harman ise kibrit kutusu
benzeri açılım bir formuna sahipti. Kutunun çekmece gözüde
iki bölüm halinde onar adet yaldızlı kağıda sarılı üzeri
Kulüp yazılı sigara bulunur, bir bölüm bitince diğer bölümün
yaldızlı kağıdı açılırdı.
Sigara paketinin yüzeyinde KULÜP Sert Harman, 20 yassı sigara
ve yan yüzeyinde 150
Kuruş yazısı diğer marka sigara paketlerinden daha büyük
yazılmıştı.
Üstten
yüzeysel açılan kapaklı sigaralardan Gelincik 7x7, Yenice,
Bahar gibi sigaralar 8x7cm Sipahi 7,58x8.3 cm, Kulüp 8.03x9
cm, iken, Marmara10x8 cm ebatlı olup klasik Samsun, Maltepe
gibi uzunlamasına olan sigaralar 5.5x8.5 cm ebatlı tasarlanmıştı.
Tekel, Birinci, İkinci, Üçüncü, Asker marka sigaraları en
ekonomik fiyatlı olanlarıydı, bu çeşitlerin yanı sıra bir
de "Köylü" marka sigarası vardı.
İthal sigaralardan kısa kutu Marlbora olarak nitelendirilen
ve en yaygın kullanılan ambalaj şekli Türk sigara paketlerinde
216 Samsun haricinde paketin eni ve yükseklik ebatları bire
bir aynısı olmasa da üstten açılan (flip top) kutu formu
60'lı yılların başında uygulanmaya başlamıştı.
Tekel
İdaresi piyasanın talep durumuna göre sigara kutularının
ambalajlarında zaman zaman değişikliklere gider, yeni tasarımlı
ambalajlarla aynı tütünleri yeniden piyasaya sürerlerdi.
Özellikle Yenice, Yeni Harman, Sipahi, Samsun, Maltepe,
Bitlis, Bahar, Bafra, Maltepe gibi markaların iki, üç, dört,
beş değişik ambalajla boy gösterdikleri görüldü.
Tiryakiler yeni ambalajlı sigaraları "acaba tütünde
de bir değişiklik var mı" diyerek merakla test ettilerse
de tütün hep aynıydı.
Bahar Sigarası
Sigaralar
arasında en çarpıcı değişiklik ise filtresiz Bahar sigarasında
yaşanmıştı.
Bahar filtresizdi ama tam filtre boyunda dudağa gelecek
kısım sanki filtreliymiş gibi sigara kağıdı klırmızı renkliydi.
Bahar sigarasında yapılan bu değişiklikten Bahar sigarası
tiryakileri pek hoşlanmadılar, "kadın sigarası gibi
bu ne biçim iş, ruj izi gibi" diye söylenip bu tür
sigara alırken paketin altına bakmayı itiyat haline getirmişlerdi.
Paketin ön yüzünde T.C. İnhisarlar İdaresi, arkasında Milli
Müdafaa 70 Kuruş Vergisi Dahil amblemi altında büyük harkflerle
Kırmızı Uçlu ince sigara iç kapakta ise 20 yuvarlak sigara
Karadeniz, Marmara ve Ege bölgesinin nefis tütünlerinden
yapılmış hafif içimli bir sigaradır ibaresi vardı. Paket
muhtemelen 1957 tarihli.
Türk tütünü sigaralar Virginia
tipi tütünle yapılanlara göre daha kısa boylu olup çoğu
filtresizdi.
Yanık
kalma süreleri
uzun olsun, filtre de takalım zihniyeti ile 58 mm lik sigaralar,
Kink size 85 mm ve Luxury size 100 mm oldular.
Piyasanın hakimi yerli sigaralar arasında Samsun du da rakibi
Maltepe'nin satışı Samsun sigarasından geri kalmazdı.
Maltepe'nin ön yüzünde filitreli ve üst kısımda Fiyatı 1000
Kuruş yazısı, yan yüzünde İstanbul Sigara Fabrikasında imal
edilmiştir 20 sigara 85 ibaresi yer alırdı.
Tekel ilerleyen yıllarda Tekel İdaresi Tokat, Topkapı, Efes,
Best, Ballıca, 1996 yılında da Ege gibi markaları piyasaya
sürdü.
Bunların içinde 1998-2005 yılları arasında satışta olan
Ballıca sigarası Bülent Ecevit tarafından içilen sigara
olarak anılarda yer aldı.
Tekelin
ürettiği fakat dolaşımda olmayan kuruluşlara özel sigaralar
da vardı.
Mesela Subay, Silahlı Kuvvetler markalı ordu mensuplarına
ait sigaraları raflarda göremezdiniz, satın alamazdınız.
Samsun import 2016 sigarası da sadece yurt dışına çıkanların
gümrüklü sahada satın alabildiği bir sigaraydı, piyasası
olmazdı.
TBMM
sigarası da mecliste bulunan mebusların kullandığı bir sigaraydı
sigara bayilerinde satılmazdı, herkes bulup içemezdi.
Polis Sigarası
Silahlı Kuvvetler, Meclis sigaraları gibi sadece PolisTeşkilatının
erişiminde olan bir başka sigara da Polis Sigarasıydı. Paketin
ön arka yüzeyinde Polis arması yer alırken, Görevde 138
yıl, 1845-1983 ibaresi de bulunan sigaranın birim fiyatı
70 Türk Lirasıydı. Polis sigarasının yan yüzünde ise İstanbul
Sigara Fabrikasında üretilmiştir, "Sigara Sağlığa Zararlıdır"
yazardı. Muhtemelen Samsuni Maltepe tütünlerinden imal edilen
sigaranın sadece paket ambalajı teşkilata özeldi.
Bazı tiryakiler filtreli veya filtresiz sigaraya ağızlık
takar öyle içerlerdi. Sigarayı bırakmak isteyenler veya
dumandan daha az etkileneceğini düşünenler bu ağızlıklara
yarım sigara takarlar, bir kısım tiryaki ise "ben içime
çekmiyorum, dudak tiryakisiyim" diyerek ağızlıklı sigarayı
ellerinde dekor gibi kullanırdı.
Kıbrıs Türk Tütün Endüstrisi limitet Şirketi tarafından
piyasaya sürülen sigara ise Harman isimli filitreli sigaraydı.
20 sigara bulunan paketin iki uzun yan kenarında aynı ibare
vardı.
Promosyon sigaralara geçmeden önce Tekel İdaresince hazırlanan
bir başka kareye yakın, 10.5x8,5cm ebatlı sigaraya da bakalım.
İstanbul'un Fethinin
500. yıldönümü için T.C. Tekel İdaresi tarafından
hazırlanmış bu sigara içinde, filitre varmış gibi görünen
ama filitresiz, 25 uçlu sigara konulmuş. Hiç bir yazı markanın
bulunmadığı sigara paketinin üzerinde Fatih Sultan Mehmet
portresi yer almış, sigaraların her birinde ise altın yaldızla
işli süsü verilmiş, simli renkte ay yıldız amblemi ve "500.
Fetih Yılı" ibaresi yer almış.
Bahar, Yenice, Gelincik sigara paketlerinin aksine yönde,
üstten bize taraf açılan kapak içinde ise 1453-1953 tarihleri
Fetih Yıldönümü için hazırlandığı yazılmış. Sigara paketi
altında Milli Savunma vergisi dahil 100 Kuruş kutusu ve
kod numarası basılmış.
Promosyon
sigaraları
Etkinlik, fuar, açılış, yıldönümleri, şenlik, festival ve
özel günlerde, haftalarda Tekel İdaresi tıpkı PTT idaresinin
pul çıkarttığı gibi özel ambalajlar içinde sigara çıkartır,
fuar ya da etkinlik süresince sigara ambalajında bu tip anma
veya etkinliğe dikkat çekici sloganları taşıyan sigaralar
satılır, bazen de etkinlik sahibi tarafından konuklara ücretsiz
dağıtılırdı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Genellikle
bu tip sigaralarda Samsun, Maltepe, Bafra sigaralarının yapımında
kullanılan tütün tipi olur, etiket farklı olsa da tütün tadı
aynı kalırdı.
Promosyon türü veya fiyatlı olan sigara paketlerini içmeyecek
olsalar bile hatıra olarak alıp saklayanlar
da olurdu.
Yeşilköy Hava Limanı, Terminal Binası I. ünite açılışı anısına
çıkartılmış sigara paketi. Finansal bir kuruluş olan Sigorta
Şirketini temsilen Destek Reasürans, siyasi partilerin üzerinde
liderlerinin fotoğrafı olan sigaraları ile paket üzerinde
"Internatıonal Customs Day" (Uluslararası Gümrük
Günü Gümrük Birliği Konseyi), Çorum Hitit Festivali, 4 Aralık
1983 Dünya Madenciler Günü, Tekirdağ
15-16 Ekim 1983 Türkiye II. Şarap Yarışması, 29 Nisan, 6 Mayıs
Uluslararası Selçuk Efes Festivali 1984 ibaresi bulunan sigara
paketi, Akşehir Nasrettin Hoca Şenliği 5-10 Temmuz 1983 tarihli
70 TL etiketli bile olur veya olmaz, bu paketler bir süre
sonra hazırlanan belirli miktar bitiminde kullanımdan kalkardı.
Paket fiyatı 70 ila 100 TL arasında fiyatlıydı. Bu sigaralardan
birisi de Anadolu Medeniyetleri başlığı ile 22 Mayıs-30 Ekim
1983 tarihinde çıkarılan 18. Avrupa Konseyi Sanat Sergisi
başlığını taşıyordu.
Her
yıl tekrarlanan ve Ege'nin açılışına adeta aktığı İzmir Fuarı'na
gelenler mutlaka fuar özel sigarasından alır, tiryakiler fuar
gezileri boyunca fuar sigarası içer, memleketlerine dönerken
yakınlarına hediye olarak dönemin hatırasına İzmir Fuar sigarası
alırdı.
İlginç ambalajlı promasyon ya da anma günü diyebileceğimiz
sigaralardan biri olan Periskop sigarası, Denizcilik Günü
1886 Hatırası olarak çıkarılmış. Ambalaj tasarımcıları deniz
mavisi üzerine "P"harfi içine denizaltı resmini
koymayı da ihmal etmemişler.
Yine geleneksel Manisa Mesir Macunları Şenliklerinde Manisa
Mesir etiketli sigara boy gösterirdi.
Foça Müzik Folklor ve Su Sporları sigarası, Uluslararası Sultanhisar
21. Nassa Kültür ve Sanat Festivali, Ordu Fındık Şenliği,
Türk Dil Bayramı, Nüfus Teşkilatının Kuruluşunun 100.Yılı,
etiketlerini taşıyan sigaralar çıkardı. Etkinlik ve anma günlerinde,
yıldönümlerinde, başarıların arkasından ne sigaralar çıkmadı
ki.
Kızılay
sigarası, Devlet Demiryolları sigarası, 1960 27 Mayıs sigarası,
Altay Spor Kulübü sigarası, Öğretmenler Günü, CHP Kurultay,
Danıştayın kuruluş yıldönümü sigaralarına varıncaya kadar
bir çok değişik ambalaja sahip sigaralar, koleksiyonerler
yarattı. Günümüzde bile meraklılar bu sigaraları koleksiyonlarına
katmak için eski eşya pazarlarını sürekli tarıyor, internetten
arayış içinde bulunuyorlar.
Her yıl düzenlenmekte olan Mengen Aşçılar Festivali için 7-9
Ağustos 1982 yılında Tekel tarafından İstanbul Sigara Fabrikalarında
üretilip, Mengen Aşçılar Festivaline hazırlamışlar. Anadolu'da
yaygın olarak kullanılan söyleyişe bakılırsa, "İster zengin
ol ister fukara, her yemekten sonra yak bi sigara". Sigara
paketi tasarımı ve konsept temaya, etkinliğe son derece anlamlı
ve uyumlu olmuş.
İstanbul'un
tanınmış kulüplerinden biri olan Serkl Doriyan’dan Kulüp’e,
Reji Şirketi’nin Serkldoryan adıyla çıkardığı sigara, T.C.
İnhisarlar İdaresi’nde Serkl Doriyan adını almış, Tekel Genel
Müdürlüğü’nün kurulmasının ardından 1950’li yıllarda Büyük
Kulüp, daha sonra da Kulüp adını almış ve üretimi 1978 yılına
kadar sürmüş.
Her bir sigara üzerinmde ayyıldız ve kulübün adı sarı yaldızla
yazılmış.
Bir de sigara tabakası modası vardı...
Tabakalar çoğu zaman metal veya gümüş olup, deri kaplı olan
lüks tipleri de vardı. Defter gibi iki yana açılan zemberekli
kapanan türdendi.
Paketi satın
alanlar hemen tabakasını iki yana açar, sigaraların bel hizasına
gelen ince lastik bandın arkasına 10 bir tarafa, 10 diğer
tarafa sigaraları dizer, bu muhafaza içinden bir bir tüketilirdi.
Sigara
tabakasından alınan sigaranın ne marka olduğu çoğu kişi tarafından
bilinmezdi, ayrıca bükülme, kırılma, nemden etkilenme de olmazdı.
Sigara tabakaları, toplumda orta yaş üstü kişiler ve kahvelerde
ağaların, köylülerin, çiftçilerin yaygın olarak kullandıkları
gözlenirdi.
Başta Bitlis tütünü veya kaçak tütün ceketin yan cebinden,
sigara kâğıdı ceketin iç cebinden çıkarılan not defterinin
sayfaları arasından alınır, iki parmak arasına bir tutam tütün
koyup kâğıt sarılır, dudakta ıslatıp yapıştırılır, ağızlığa
takıp sigara içimine geçilirdi.
Ağızlıklar ise çok çeşitliydi, lüle taşından, ağaç işinden
bile olurdu.
Kahvede,
vapurda, trende, dükkânda işlemi birkaç kez tekrarlayanlar
sardıkları sigaraları tabaka içine koyar, hazırda bekletirlerdi.
Kiloyla
satın alınan açık tütünden yapılan sarma sigaralar filtresizdi,
satılan paket sigaralardan daha ekonomikti, virjinya tütün
gibi kül tablasına koyunca kendi kendine fitil gibi yanıp
bitmezdi.
Sarma sigara tiryakilerinden bazıları tütün için de ayrı bir
muhafaza taşırlardı.
Tabaka büyüklüğünde olup, biraz daha kalınca, cebe uygun bombeli
üzeri işli, kapağında küçük uzun bir göz olan metal muhafaza
kapağı açılınca bir tutam sigara tütünü muhafazanın sarma
yerine yayılır, esnek avuç içi durumunda ki bu bölümde tütün
daha kolay ve otomatik olarak sigara haline getirilebilirdi.
Her dönemde olduğu gibi sigaranın zararlarına karşı korunmak
ve tahribatı en aza indirmek için içiciler çeşitli yollara
başvurmuşlardı. Filtresiz sigaralardan kaçınmak başta geliyor,
filtreli bile olsa sigara filtreye gelmeden söndürülüyor,
filtreler sigara bittikten sonra bile kalan izleri inceleniyordu.
Özellikle
kömür tozu filtreli Lark marka sigaranın, nikotini hepsinden
daha çok süzdüğü inancı yaygınlaşmıştı.
Kadınlar ise korunma yöntemi olarak sigaraya ağızlık denen
çubuklar takarlar, dumanın filtreden daha geç gelişi ile bir
nebze olsun hafiflediğine, parmakların sararmasından kurtulduklarını
sanırlardı. Ağızlığı erkek tiryakiler de kullandılar ama onların
amaçları filtresiz sigaranın dudak kısmının ıslanmasını önlemekti.
Ağızlıkların içine filtreler eklenmeye de başladı "Denikotin"
bunlardan biriydi. "Tütündeki nikotini ve diğer muzır
maddelerini süzer ibaresi ile satışa sunulmuştu.
Kutunun arka yüzünde "Filtrenin faaliyeti temin etmek maksadıyla
tütünün cinsine göre, beher kartuş için 20-25 sigaradan fazla
içmemeli" uyarısı da Türkçe ve Fransızca dillerinde yazılmıştı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ÇAKMAKLAR
İçilen sigaraların markası kadar sigaraların yakıldığı çakmaklar
da önemli yer tutardı.
Özellikle
centilmenlik yapmak isteyen beyler, markalı çakmaklara büyük
önem verirlerdi.
Sinema, tiyatro fuayesinde sigarasını yakmak üzere olan bir
hanımın daha atik davranıp sigarasını yakmak, hem de iyi fiyatlı
Dupont, Ronson, Zippo gibi bir marka çakmak ile yakmak büyük
jestti, bir ölçüde tanışma vesilesi bile olabilirdi. Ceketin
sol etek kısmını hafifçe kaldırıp çakmağı çakmak cebine koymak
bir ölçüde etrafa karşı havaydı.
Bir de içilen sigaranın aynı markasını taşıyan promosyon çakmaklar
vardı sanki o çakmakla sigara yanınca markayla bütünleşme
sağlanmış gibi olurdu.
Çakmaklar arasında ise muhtar çakmağı denilen gazlı çakmaklar
çok kullanılırdı. Suriye'den çoğu kaçak gelen İmco markalı
olanların yanısıra Dupont marka kaliteli olanlarda yaygındı.
Tabanca çakmak bile vardı, tetiği çekince namlunun ucunda
çakmak alevi belirir bu şekilde sigara büyük havayla ateş
etmiş gibi yakılırdı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Masa
Çakmakları
Misafir salonların orta masalarında ve sehpalarında, masa
çakmakları olurdu, kallavi çakmaklar bir elle tutulur diğer
elle çakmak yakılırdı, taşınmazdı, yerleşikti, metal oymalı,
üzeri resimli, kabartmalı, kristal cam, porselen, Oniks türü
cilalı mermer, deri kaplı çakmaklar gibi çeşitleri boldu,
evlerde misafire masa çakmağı kullanılması kaçınılmazdı, bazıları
ağırdı, iki elle tutulurdu.
|
|
|
|
|
|
Figürlü
çakmaklar
Gazlı, benzinli, pürümüslü
çakmaklar yıllar geçtikçe masa çakmakları olarak kullanılırken
dekoratif özellikleri de ön plana çıkmaya başlamıştı, bazen
heykel, otomobil, uçan daire bazen el bombası,
gitar, gemi şeklinde olanlara bakanlar çakmak olup olmadıklarını
ancak çaktıkları zaman farkederler, bu vesile ile sigaraların
yakma süresinde şaşkınlık konuşmaları olurdu.
1970'li yıllarda çakmaklara gaz dolduranlar, çakmak taşı değiştirenler
başlı başına bir sektördü. Bazı çakmaklar benzinli olup fitilin
yakıtı emmesiyle çalışırdı.
İstanbul'da Sirkeci Büyük Postahane çevresi çakmak gazı dolduran,
çakmak benzini, gazı satan, çakmak taşı değiştiren, çakmak
tamiri yapan tezgahlarla doluydu, çakmak taşı her evin ihtiyacıydı.
Yine de dikkat edilmesi gerekirdi ayarı bozuk, alevi uzun
çakmakların ilk çakışında saçı, sakalı, bıyığı yananlarda
olmuştu.
|
|
|
|
Kül
Tablaları
Ev ve iş yerlerinde kullanılan genellikle kristal cam, mermer
kül tablaları ise oldukça ağır ve kallaviydi. Kültablası
çeşitleri de çok fazlaydı, cam olanlardan deniz kabuğuna dek
olanlar arasında kristal olanları her sehpanın üstünde dantelli
el örgüsü örtüler üzerinde süs eşyası muamelesi görürlerdi.
İş yerleri kahveler, barlar kendi kullanımlarına göre farklı
tablalar seçerlerdi. Metal olanlar dayanıklıydı, temizlenmesi
kolaydı, bir aralar etrafa kül yayılmasını önleyen tek hareketle
temiz kalan, kokuısu muhafaza eden kül tablaları vardı, yaylı
düğmeye üsten basınca biriken küller hazneye inerdi. Bir de
promasyon kül tablaları göze çokça çarpardı. Bunlar arasında
sigaranın dişleri sarartığı gerçeğinden hareketle diş macunu
reklamlı küllük amaca ve hedefe ulaşmada zekice tasarlanmış
bir çeşitti. Kivi Pilleri, Denizcilik İşletmesi, banka reklamlı
kül tablaları sıkça görünürdü.
Pirelli, Lassa gibi lastik firmaları cam kül tablalarını dış
lastikle tamamlarlardı.
Bazı çeşitlere ülkemizde pek rastlanmasa da kül tablaları
için çok çeşitli tasarımlar üretilmişti, bunlar arasında cepte
taşınabilen portatif metal olanlar vardı. Mücevher kutusu
izlenimi veren süslü kül tablasının kapağı açıldığında altı
yaylı olan ve sigarayı yatırmak için kullanılan bir kaşık
çıkar, sigara kullanılmadığı anda burada bekletilirdi, kapaklı
haznede biriktirilen kül, kapak sayesinde uçup etrafa dağılmasını
önlerdi, pratikti.
Sigara
Reklamları
Sigara reklamları serbestti, mesela İstanbul'da Karaköy, Eminönü
Sirkeci gibi işlek yerlerde dev tabelaları görülürdü. Bakkalların
kapılarında, duvarlarda, gazete, mecmualarda da reklamlara
rastlanabilirdi.
Fındıklı'da Namık Kemal İlk okulu karşısında Marlbora,
Kent, Salem sigara reklamları
taşıyan bir bakkal, ne var ki o dönemlerde hem sigara içme
yaşı bu dereceye inmemiş, hem de sigara içme oranı bu derece
yüksek değildi.
Radyolarda sık sık sigarayı içmeyi hatırlatan kamu spotu da
yapılmazdı.
Türk tütünü makbul, aranılan özellikte olup dünyaca ünlüydü.
9.Ağustos.1969 çekilişinde olduğu gibi Milli Piyango biletlerinde
bile tütün temasının işlendiğini görebilirdiniz.
İstanbulda organizasyonu gerçekleştirilen "Milletlerarası
II. Tütün Ticaret Kongresi" için de PTT idaresi tarafından
üç pul çıkarılmıştı.
Haftalık "Hayat" aile dergisinin arka kapağında
tam sayfa Samsun sigara ceya puro tütün reklamı olabilirdi.
Marlboro
en çok reklamı yapılan, en çok satılan sigara markasıydı,
özellikle kısa kutu Marlbora en aranılan tipti. Bu satışların
bu denli popular olmasında sigara reklâmları da önemli rol
oynardı.
Mesela
İstanbul Boğaz yolu Ortaköy semtinde tam da otobüs durağı
arkasında duvarda dev bir Marlboro reklâmı dururdu.
Renkli reklâmı görmemeden geçmek neredeyse imkânsızdı, otobüs
ve
Ortaköy Aksaray troleybüsleri durakta durduğu süre boyunca
reklâma bakılırdı. Marlbora reklâmlarında kovboy şapkalı,
elinde kement, üzerinde cin mont giymiş olan davar, buffalo
veya at sürülerini güden birileri olurdu.
Her şeye rağmen Marlboro reklamlarını ciğere değil mekanik
sporlara dayalı etkinliklere yapardı. Marlbora Rallisi de
bunlardan biriydi. Marlboro'nın promasyonları arasında kül
tablasından yağmurluğa, kalemden, kibrite, gazoz açacağına,
su geçirmez muhafaza çantasına, şapkadan plaj havlusuna, sırt
ve bel çantasından, çakmağa, anorak, mont, şemsiye, gözlük,
şapka, masa ve kol saatleri hatta seyahat için dikiş setine
kadar aynı markayı taşıyan çok sayıda eşantiyonları da vardı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tekel'in 2003 tarihli bandrolüyle piyasaya çıkarılan Marlboro
Lights, flip top box tasarımlı sigara paketi kibrit kutusu
stilinde açılıp kapanan özel ambalajında Made by Philsa A.Ş.
İzmir Turkey under authorityof Philip Moris Products SA ibaresi
yer alıyor.
Özel ambalajlı paketin dış gömleğinde 20 class a cigarettes
İngilizce yazıları ile Yasal uyarı: Sağlığa Zararlıdır ve
18 yaşından küçüklere satılamaz uyarıları bulunuyor. Kutu
içinde iki gömme oyukta ise Marlboro Lights paketi ile üzerinde
at sürüsünün koştuğu kibrit bulunuyor. Paket üzerinde dış
gömlekteki uyarıların yanı sıra İngilizce olarak sigaranın
filtreli olduğu, seçilmiş ince tütünden yapıldığı, azaltılmış
kadran nikotin barındırdığı belirtiliyor.
Maziye karışan dumanların sonuna gelirken 1980 lerde çekmiş
olduğum fotoğraflarla tarihi Cibali Sigara Fabrikasını ziyaret
ediyoruz.
1992 yılında kuruluş çalışmaları başlayan, günümüzün Kadir
Has Üniversitesine ev sahipliği yapan ama geçmişte sigaraların,
puroların imal edildiği Haliç kıyısında ki Tarihi Cibali Sigara
Fabrikasında işçi kadınlar neşe içinde Maltepe sigaralarını
hazırlıyor, diğer bölümde puro yapanlar ise Unkapanı Köprüsü
Haliç manzaralı işyerlerinde ise puroları, Uçlu Marmara'yı
paketliyorlar.
Açık
ambalajlar ve paketler için not:
Sigara paketleri röportajını yapmaya karar verdiğim 2000 öncesi
yıllarda sigara paketlerini topluca çekmek için Cibali Sigara
Fabrikasına gitmiş, isteğimi yetkililere belirtmiştim.
Sigara
paketleri yerine bir albüm göstermişler, tütün beklerse kurtlanır,
bu nedenle arşivimizde sadece ambalajları saklıyoruz demişlerdi.
Sigaralar
konusundan ayrılmadan önce bir not daha eklemek isterim yerli
ve yabancı sigaralarım kutularına bakınca Camel ve Astor gibi
markalar haricinde paketlerde resim fotoğraf görünmüyor.
Tekel sigaralarına bakarsak fotoğraf sadece Asker sigarasında
var. Diğer çalışmalar arasında Samsun'da tütün yaprağı, Maltepe
sigarasında Hitit Kursu, Hisar sigarasında Anadolu Hisarı
Burcu, Sipahi'de atlı sipahiler, Gelincikte Gelincik çiçeği,
Marmara ve Boğaziçi'de yelkenli tekneler ve Çamlıca sigarasında
çam ağacı cizgileri yer alıyor, diğer tüm sigaralar yazı ve
desenli.
|
|
|
|
|
|
Sigaralar konusuna geçmişten günümüze şöyle bir bakacak
olursak T.C. İNHİSARLAR İDARESİ'den TEKEL'e gelinceye dek
çok büyük aşamalar kaydedilmiş.
İlk sigaralarda paket üzerine yazılan ibarelerden, kutu
şekillerine, teknik, ambalaj gelişme göstermiş rakipleriyle
rekabet edecek güce ulaşmış hatta bazı markalarda onları
geride bırakmış.
Konuyu
bir kaç örnekle özetlemek gerekirse T.C. İnhisarlar Dairesi,
Birinci Nevi yazılı kenarları
motiflerle süslü 20 ince sigara
yazılı paket üzerinde 11 Kuruş, Müdafaa Vergisi 2 Kuruş
yazılmış. Yine bir başka T.C. İnhisarlar Dairesi adına çıkarılmış
Bafra Maden sigarası filitresiz olup dudağa yakın kısmına
sigaranın ismi ve ay yıldız ince sigara kağıdının üzerine
gümüş rengi kullanılarak sim gibi işlenmiş, 16 Kuruş, Müdafaa
vergisi bir kuruş.
T.C İnhisarlar standart dışı çıkarttığı sigara üzerine Hususi
Kokulu yazısını marka yapmış, Amerikan Tipi 20 sigara ibaresini
paket altına yan yüzeyine ise Hususi koku ilaveli yüzde
yüz Türk Tütünü uyarısını eklemiş, 90 Kuruş fiyatla piyasaya
sürmüş. Boğaziçi, Uludağ ile ilerleyen mamüller son olarak
Hanımeli Markasına kadar gelmiş. Önce yapılanlardan dahada
iyileştirilmiş bir ürün olan Hanımeli sigarası için Tekel
idaresi şu notları eklemiş. İsviçre'den Tekel tarafından
ithal edilmiştir yazıan sigara üstünde, fiyat 600 TL. filiptop
açılışı ile paket kesimi, ambalajı tek kelime ile harika,
köşebent sınır renkleri, zarif, muhteşem, üstelik çiçek
motifli zemini altın sarısı.
Hafif içim üç kat filitreli diye ibare var. Seçme kaliteli
tütünlerden özenle hazırlanmış hafif ve tatlı içimlidir
diye diğer yüze yazmışlar.
Paketin yan tarafında Tekel'in ortak olduğu Tabacs Turcs
S.A firması tarafından İsvicre'de Ürertilmiştir yazısı var.
Elinizden düşürmek istemeyeceğiniz parfüm şişesi kadar
şık olan paketin diğer yan taraf yazısı içeriği ise Sigara
Sağlığa Zararlıdır, uyarısı yer alıyor.
05 Nisan 1960 yılının Hayat Mecmuasına verilen T.C İnhisarlar
İdaresi Samsun Sigarası reklamında ise "Nefis harmanı
ve tatlı içimi ile yemeklerinizin en iyi tamamlıyıcısıdır"
reklam spotu yer almış.
YERLİ VE YABANCI ESKİ SİGARA MARKALARI
sigarayla kullanılanlar, anılar VİDEOSU için lütfen lilinki
tıklayınız.
YOUTUBE SİHİRLİTUR TV Kanalında ESKİ SİGARALAR konulu
Altı Bölüm video serisi bulunuyor.
Vücut sağlığını olumsuz etkileyen sigaralardan sonra 1950'ler
den 2000'lere uzanan zaman diliminde en çok tüketilen şekerli
alkolsüz ve alkollü içeceklere geçiyoruz.
Meşrubatlar
Türkiye'nin ilk meşrubatı sade gazozdu. Gazozlar en çok
yazlık açık hava sinemalarında tüketilirdi.
Satıçının antrakla beraber" Çivi gibi gazoz, Buz gibi
gazoz, 32 dişe keman çaldırıyor" nidaları gecenin eğlencesine
karışırdı.
Gazozları 50'li yılların sonlarına yaklaşırken İstanbul
Levent'te cadde üzerinde bulunan ve aykırı mimariye sahip
binasında imal edilen ''Grapette'', ''Sunburst'' , ''Mister
Kola'' izledi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Meyve suyu, köşe başı dükkânlarında açık satılan içeceklerdi,
şıracılar, sakalar bardakla su satanlar seyyardı.
Evlerde reçel kaynatılır, tencerenin dibi tuttuysa bu reçine
kıvamını çocuklar suyla iyice karıştırılarak bir tür kola
yaparlardı. Sonraları sakız aromalı Fertek, Cincibir, Can,
Olimpos Çamlıca, Uludağ, Fruko, Elvan, Schweppes, Sprite markalı
gazozları aynı yıllarda takip eden meşrubatları, kapalı şişe
meyve suları izledi.
Bosstay,
Meysu, Sinalco Cola, Kâtibim
Kola, Kola Kola bunlar arasındaydı.
Elvan portakallı gazozu için portakal tozundan yapılıyor denmişti,
firma yetkilileri ise ısrarla portakal usaresi olduğunu vurgulamışlardı,
şişe dibinde biriken tortu da bunun göstergesi olarak yorumlanırdı.
Reklamı da kulağa yapışır, hemen söylenir türdendi. " Elvan
içelim bir oh diyelim", sözcüklerini içeren nakaratı Elvan
içerken tekrarlanırdı.
Üzerinde Elvan yazılı tipik bir bardak tasarımıyla promosyon
olarak ilgi çekmişti.
Elvan'ın rakibi Fanta olarak isim yapmış, şişesi daha kısa
boylu, körüklü gibi çizgilerden oluşur, ıslak bile olsa kolay
tutuş sağlardı, sonraları aynı türe Yedigün'de katıldı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fabrikası İstanbul Büyükdere'de olan bir de el bombası gibi
karnı geniş kahverengi renkli şişede sunulan, Bosstay meyve
suyu ve nektarı idi.
Şeftali, kaysı en popular, en yoğun kıvamlı olanlarıydı.
Meysu ile birlikte piyasanın
hâkimiydiler, Meysu vişne hem tek içilir, hem Binboğa votkayla
karıştırılırdı. Meyve suları Tamek, Uludağ, Has, Ersu, Aroma,
Dimes, Cappy, Sunpride gibi çeşitli markalar ve değişik şişe
tasarımları ile çoğalarak piyasada yer bulmaya çalıştılarsa
da bir çoğu raflardan kısa sürede kayboldu. Elvan, Fruko,
gibi gazlı içeceklerden daha pahalı ve kaliteli içeceklerdendi.
Bir de evlerde, kahvelerde, ofislerde portakallı tozdan bardak
içinde bir iki kaşık konularak yapılıp sıcak veya soğuk içilen
vidalı kapaklı kavanoz içinde satılan Oralet, Lezzo çok tüketilenlerdendi.
Kolaların öncülerinden olanlar arasında Coca Cola, Pepsi Cola'dan
sonra ilklerden biri de Kâtibim Kola’ydı, sonraları Kola Kola,
Sinalco Cola, RC Kola, Bixi Cola'ya dek isimlerle çeşitlendi.
Ankara, Uludağ, Çamlıca ve 1960'lı yıllardan bu yana faaliyetini
sürdüren Niğde gazozu günümüze dek gelen eski markalardandı.
Alkollü
İçecekler
Rakipsiz
Tekel Birası
Bomonti ahşap fıçısı içinde ki biranın veya Tekel şişe biranın
lezzeti ayrıydı.
Pikniğe gidenler depozitesini de ödeyip ahşap musluğunla beraber
elli veya yirmibeş şişelik tahta fıçı bira alabilirdi. Uzun
koyu renk şişeli, depoziteli Tekel Birası her bakkalda bulunurdu.
İlk çıkan şişeler yazısızdı, yazmasına da gerek yoktu tek
marka tek şişeydi. Başka da bira piyasada yoktu.
Şaraplar,
Votkalar, Cinler, Vermutlar, Rakılar,
Kanyaklar
Votka,
Binboğa Votka, Tekel Vermut, Aral Vermut, Cinzano, Cep Konyağı,
Cin, Ankara Viskisi, başta nane, muz, mandalina olmak üzere
likör çeşitleri, Güzel Marmara, Dimitrakopulo, Dikmen, Buzbağ,
Kulüp, Hoşbağ, Narbağ, Trakya, Çankaya, Dona, Kavaklıdere,
Doluca, Yakut, Lal Kımız şarapları en tanınmış markalardı.
Tekel
tarafından hazırlanan ve sadece üç çeşiti olan rakılar arasında
Yeni Rakı, en fazla tüketilen markaydı.
Tekel Tekirdağ Rakı fabrikası sadece Yeni Rakı imal ederdi,
yani Altınbaş, Kulüp rakısı için ayırmaz, damıtılan üzümün
tamamını sadece Yeni Rakı için kullanılırdı. Garafik sanatçısı
ressam İhap Hulusi tarafından yapılan Kulüp Rakısı grafiğinde
görünen oturma düzeninde sağda sanatçının kendisi, solda Fazıl
Ahmet Aykaç' yer alıyor.
Bunu
bilen Yeni Rakı severler şişe dibinde Tekirdağ Rakı Fabrikası
simgesi sandıkları hep üç numara kabartmasını ararlardı, oysa
üç rakkamı Paşabahçe şişe cam fabrikası şişe kalıp numarasıydı!
Tekel, zaman içinde şişe tasarımı, etiket, kapak düzeneğinde
ambalaj şeklinde çeşitli değişiklikler yaptı. Özellikle içkinin
akışkanlığını kontrollü hale getiren süpoblu kapak türü, eski
teneke kapaklara göre tiryakilerin kullanımını pratik hale
getirmişti. Herşeye rağmen yılların yarattığı göz aşinalığı
ile eski etiket ve şişe
tasarımına alışanlar, modern çizgiler içeren yeni kalıplara
alışmakta zorlandılar. Kulüp Rakısı, Altınbaş, Yeni Rakı piyasanın
diğer çeşit ve
markalarıydı, başka da rakı çeşidi, markası yoktu.
Marka ne olursa olsun birada Tekel rakipsizdi her daim Tekel
Birası ilk tercihti.
Tekel'in votkası öyle ahım şahım bir içki değildi, acıydı,
tek başına içilmezdi, sonraları Binboğa adı ile daha kaliteli
olan Binboğa votka piyasaya sürülmüştü, yine de bir ithal
votka Smirnoff ayarında olmasa da az alkollü meyve kokteylerinde,
martini yapımında içilirdi.
Vişne suyu, Binboğa votka, tıpkı cin, tonik gibi ayrılmaz
ikili, bar ve diskolarda moda içecekti.
|
|
|
|
Üretim
merkezi Ankara Kavaklıdere'de olan Kavaklıdere Şarapları,
Villa Doluca,
Kırmızı,
Beyaz şarap türleri, Derindere ve Narince üzümlerinden yapılan
beyaz Kulüp Şarabı, Bortaçina, Kulüp Dolçe Vita çeşitleri
piyasanın en yaygın en tutulan sofra şarap markalarıydı.
Diren adıyla Narince üzümlerinden yapılan suni köpüren şaraplar
ünlenmişti.
Gece jukübü, pavyonlarda sahnede sanatçıya şampanya patlatmak
moda olduğu yıllarda, bu tip köpüren şarapları birbiri ardına
sanatçıya göndermek büyük jestti.
Bir görevli şişeyi açıp patlatır, arkasından gelen diğer görevli
de yere dökülen köpüklere pas pas atardı.
Yeni Yılın iyi dilek konuşmasını tam saatler 24.00 gösterdiği
dakikalarda TV'de Sanat Güneşi Zeki Müren yapardı. Akabinde
tüm ailelerce neşe içinde Yeni Yıla ayakta dans ederek neşe
içinde kahkahalarla, şampanya ile girilirdi.
Aynı esnada davet sahibi veya aile reisi yılbaşı için alınan
içeceklerin haricinde bir de ithal şampanya itibarı gösterilen,
Kavaklıdere Pembe Köpük veya İnci Damlası etiketli suni köpüren
şarabı açmasıyla tellerinden kurtulan tıpa patlar, şampanya
köpürerek bardaklara dolarken TV ekranında Nesrin Topkapı,
Özel Türkbaş, Tülay Karaca gibi ünlü dansözlerin oryantal
dansı başlardı. Pembe Köpük suni şarabı, lüks restoran ve
büyük otellerde meyve ile yemek üstüne sipariş verilen havalı
bir içecekti, zenginlik ve kültür göstergesiydi.
Kaliteli
şarapların ışıktan müteessir olmaması için şişe renkleri
kahverengi veya koyu yeşil olurdu.
Şarap şişelerinin tıpaları da çoğunlukla Brezilya'dan ithal
malı mantardı. Mantarlar parçalanmadan, ufalanıp kırıntıları
şaraba karışmasın diye özen gösterilerek tirbüşonla açılırdı,
henüz genç sofra şaraplarına uygulanan plastik tıpalar bilinmez,
kullanılmazdı.
Sonraları
ithal edilen mantarların artan fiyatları karşısında ekonomik
fiyatlı genç sofra şaraplarında plastik tapa mantarın yerini
aldı. İmalinde Marmara Bölgesi üzümleri kullanılan etiketinde
Ankara Kalesi amblemi olan Kordon şarabı da bunlardan biriydi.
Şarabı sadece yetişkinler içmezdi, yemek yemeyen, zayıf
çocuklara doktorlar vitamin ve ilaçların yanı sıra bir kadeh
kırmızı şarabı da yemeklerden önce iştah şurubu niyetine,
kan yapması için içmesini tavsiye ederler, reçetelerine
bile yazarlardı.
Özel sektöre ait birçok şarap markası vardı.
Bazı
markalar genellikle imal edildiği şarap bölgesinde daha
çok tanınırlardı. Bunlardan birisi de Marmara Bölgesi 1969
rekoltesi
Gamay üzümünden Şarap Şempanze Şarapçılık İşletmesi tarafından
üretilmiş olan, 70 cl'lik koyu renk şişeli 11-12 derecelik,
350 TL fiyatıyla piyasaya sunulan, Sek Yıllar
Şarabıydı. Genç Sofra Şaraplarından biri de Kalyon markalı
olan şaraptı. Plastik kapaklı, cl 70, Derece 11-12, Sek
türde şarabın altında iç bükey yumru yoktu. Şarap bünyesinde
bulunan asılı bağların, dinlenme süresinde şişenin içindeki
konik yumruya birikmesi için şişe tasarımına yapılan bu
uygulama genç sofra şarapları beklemeye uygun olmadığı için
gereksizdi.
Marmara Bölgesi Üzümlerinden mamül şarap, 12.50 fiyatıyla
Şempanze Şarapçılık tarafından piyasaya arz edilmişti, etiketinde
ki kalyon resmi ilginçti.
Şarapların da tanıtım ve hediye amaçlı bir porsiyonluk küçük
şişeleri yapılırdı. Mini şişeler porsiyonluk olup THY yolcularına
yemek saatinde ki seferlerinde uçakta yemek verdiği zaman
yolcunun içecek siparişlerini bu mini şarap şişeleriyle
karşılard Kavaklıdere Yakut şişesi üzerinde Export damgası,
Türkçe ve İngilizce yazılmış Turkish Airlines yazısısı ile
THY amblemi vardı.
Avşa Şaraplarına ayrı bir bölüm açmak gerek zira adanın
Adakarası üzümlerinden yapılan şarapları bir döneme yani
60'lı yıllar sonrasına damgasını vurmuştu. Hasan Basmacı'nın
Avşa Şarapları da bu tarihte üretilmeye başlamıştı. AVŞA
turizmde ilk ayağa kalkan tatil merkezlerinden olup bir
tür ŞARAP ADASI olarak ünlüydü. Ekonomik yoldan tatil yapmak
isteyenler bu adaya gelir, genç sofra şaraplarından doyasıya
içer, şarabın büyüsüne kapılan gençler ve kendini genç hissedenler,
hava kararınca kumsalda ateş yakar gitar çalar, Avşa şarabını
şişesinden içerek dans ederlerdi. Avşa Şaraplarının bir
özelliği de plastik tıpalı, taşınmaz genç şaraplardı yani
üretildiği yerde içmek şarttı, taşınma sırasında çalkalanma,
sallanma tadını kaçırırdı.
ı.
|
|
|
|
|
Tekel'in
Kalite Şarapları
Tekel'in sofra şaraplarından olan Güzel Marmara Tekirdağ,
Mürefte sahil şeridi Cinsaut ve Karalahana üzüm çeşitlerinden
mamul bir şaraptı. Güzelbağ, Sergi Karası Horoz Karası, Ekşi
Karası üzümlerinin işlenmesinden elde edilen Sek bir şaraptı.
İzmir markalı şarap yörenin Alicante Bouschet, Carignan ve
Cabernet Sauvignon Avrupa çeşitleriyle Karagemre yerli üzüm
çeşidinden elde edilen koyu kırmızı sek bir şaraptı.
Kırmızı Sek Buzbağ, Elazığ Öküzgözü, Boğazkere üzümlerinden
fermante edilen koyu kırmızı renge sahip sek bir şaraptı.
Kırmızı Sek Trakya, Papazkarası üzümü ile Marmara Adası, Avşa
Adası üzüm çeşidi Adakarası üzümünün karışımıyla elde edilen
Sek bir şaraptı.
Ürgüp
yöresinde yetişen Emir üzümünden elde edilen sek şarap Ürgüp,
Gaziantep, Kilis yöresinde yetişen Horoz Karası Üzümü Kırmızı
Sek Güneybağ, Çubuk şarabı ise Ankara'nın Çubuk Karası ile
Niğde, Nevşehir, Kayseri yöresi Dimrit üzümünden yakut renginde
Sek bir mamuldu.
Güzel
Marmara en ekonomik fiyatlı şarapçıların şarabı olurken, Dimitrakopulo
da Bozcaada üzümleriyle Ahmet Latif Aral oğulları Bağcılık
ve Şarapçılık kollektif şirketi tarafından imal edilen ürünü
sevilen genç bir sofra şarabıydı.
İnhisarlar idaresince çıkarılan bir başka şarap ise Kalebağ
likör Şarabıydı.
Genellikle şarapların alkol yüzdesi 8 ila 11-13 arasında değişirken
likör şarabı içine çeşitli aromalar katılarak tatlandırılırken
alkol yüzdesi de 16'ya ulaşmış, haliyle daha çok çarpan sert
bir likör şarap olmuştu yemek sonrası tercih edilen likör
şarabı likör niyetine tüketilirdi. Kaliteli şarapların şişe
mantarı Brezilya'dan ithal edilirdi, mantar tıpalı şarap artı
maliyetliydi. Şişede yatık olarak bekleyen şarapla mantar
şişer ve şişenin dış çeperine basınç yaparak içeri hava sızmasını
dolaysıyla bozulmasını önler şarabın beklemeye, yıllanmasına
imkan verirdi. Mantar kaliteliyse tirbişon içine girince parçalanmaz,
şarap mayisi içine kırıntılar karışmazdı, Mantarların üzerinde
bazen üzüm salkımı, bazen üzümlerin üretim bölgesinin, markanın
ismi olurdu. Sonraki yıllarda yaygınlaşan plastik mantar tıpa
ise hemen içilecek genç sofra şaraplarında olurdu.
Avşa
Bortaçino Şarapları
Şarap konusundan ayrılmadan önce Türkiye'nin Bozcaada gibi
şarap adası olan Avşa ve Avşa Şaraplarından söz etmeden geçmek
olmaz.
Bortaçino şarapları adaya gelenlerin mutlaka sofralarında
veya kumsalda gitar çalıp, dans ederek eğlendikleri, denizi
seyredenlerin yanında bulundurdukları, adadan ayrılırken yanlarına
hediyelik olarak alıp götürdüğü bir şarap markasıydı.
Özellikle kırmızı Bortaçino şarabı balon şişesi etrafında
hasır kaplı ambalajı eşsiz güzellikte bir ada hatırasıydı.
Avşa, Bozcaada gibi şarapların nefasetiyle ün yapmış bir ada
olup çok sayıda turist ağarlayınca doğal olarak hediyeliklerin
başında da Avşa Şarapları gelirdi. Birbirinden şık ambalajlar,
sepetler içinde şarap çeşitlerinden arajmanlar yapılır adadan
ayrılanlar sevdiklerine bu şarapları gittikleri yerden hediye
olarak alır götürürlerdi.
Bu şarap şişe ve sepetlerine sahip olanlar da, bir daha ele
geçmez olarak gördükleri şarapları uzun süre içmez, hatta
camlı büfelerde seyirlik olarak saklarlardı.
Kaveleros, Sek Vadi, Avşa Şarabı yazılı etiketli Sezer şarapçılığın
en prestijli olanlarından sadece bir kaçıydı. Bir başka çeşit
Kardeşler Şarap İşletmesi'nin ürettiği 11-12 derece olan Mavi
Koy Avşa Şarabıydı.
Kanyak
Cep
konyağı yassı şişe tasarımı ile ceketin, pardüsönün iç cebine
rahatlıkla sığabilirdi.
Karlı soğuk havalarda ve maça gidenlerin ceplerinde taşıdıkları
bir konyaktı.
Çikolata konyak alışkanlığı vardı.
Sonraları Tekel beş yıldızlı konyak çıkardı epeyce de reklamı
yapılmasına rağmen pek tutulmayınca bu defa aynı mamul piyasaya
Ankara Viskisi etiketiyle sürülüp boy gösterdi. Bir başka
marka olan Truva konyağı ise cep konyağı kadar ilgi görmedi.
Piyasaya sürülen bir başka marka ise likör sınıfı "Beğendik"
aparetif içeceğiydi.
Likörler ve Şişeleri
Bayram ziyaretlerinde likör ve çikolata ikramı çok yaygındı.
Türk likörleri kaliteliydi, Mecidiyeköy’de şimdi yerinde yeller
esen Ali Sami Yen Stadı yanında ki likör fabrikası, özellikle
kaliteli meyvelerin yetiştiği bölgeye yakın olduğu için burada
kurulmuştu. Dünya markalarıyla boy ölçüşecek kalitede aroması
yüksek likörler burada tahta fıçılarda imal edilirdi.
|
|
|
|
|
|
Yerli
meyvelerden yapılan likörler arasında Bodrum mandalinası kabuklarından
yapılanı, yerli Anamur muzu, yoğun aromalı Arnavutköy çileği,
nane, moka, limon, turunç, portakal, altın zerrecikleri bulunan
Altın Likörü, Kayısı, Çilek, Vişne, Acıbadem, Ahududu, Bindallı,
Gül likörü her daim beğenilen çeşitlerdi.
Likör
en çok bayramlarda tüketilir, bayram
ziyaretine gelenlere likör, kahve, yaldızlı kâğıda sarılı
misafir çikolatası ikram edilirdi.
Yeni evlenen çiftlere mutlaka likör takımı evlenme hediyesi
olarak götürülürdü. Sırf bu yüzden birbirinden habersiz aileler
tarafından ev hediyesi olarak getirilmiş birkaç likör takımı
olabilirdi.
Likör
kadehi minicikti ama ağız tadıydı, likör içmek medeniyetti,
kahve, çikolata, kolonya ikramında birinciydi.
Likörün şişesi de kendine has bir tasarıma sahipti, birbirine
benzeyen şarap şişeleri gibi değil, metrelerce uzaktan kendini
belli eden el bombası gibi tasarımıyla haznesi geniş ağza
doğru incelerek uzayan estetik yapıdaydı Tekel likörleri arasında
Nane, Muz en fazla beğenilip tüketilen çeşitlerin başında
yer alırdı. Boğaz'ın balık Restoranlarında yemek üstüne kahve,
nane likörü birlikte gelirdi. Altın likörü üzerinde "Bu
nefis ve hazım likör, muhtelif nebatattan takdir edilmiştir",
yazardı.
Gerek
Şaraplar, gerekse likörler, konyakların reklamlarına haftalık,
aylık dergilerde sık sık rastlardınız.
Yanda
fotoğrafı görünen reklam sayfası 11 Aralık 1959 haftalık Hayat
Mecmuasının 50. sayısı sayfasından Kalebağ Likör Şarabına
ait. Kaleciğin eşsiz üzümlerinden mamul. Tatlı renk. Nefis
koku. Emsalsiz lezzet Trakya, Buzbağ, Narbağ gibi bunu da
seveceksiniz Tecrübe Ediniz T.C.İnhisarlar İdaresi yazısını
taşıyor.
İçki sektöründe çalışanlar içkinin yolcu beraberinde taşınabilmesi
için çeşitli alternatifler geliştirmişlerdi, çanta biçimli
çanta barlar bile vardı, yine de en portatif taşıma şekli
ceket cebinde şişkinlik yapmayan, içe bombeli, sızdırmayan,
kapağı sıkı kapatılabilen, bazıları deri kaplı bazılarının
üzerine İstanbul yazısı işlenmiş metal muhafazalardı. Bunlarla
yolculuklarda, eğlence mekanlarına veya dışarıya fazla para
ödemeden, az miktarda yedekli maça gidip seyir sırasında cepten
cıkarılıp ayak üstü arkadaşına bir iki fırt verenleri de görebilirdiniz.
Cinzano
bir tür tatlı vermut türü olup buz limon ilavesiyle
hazır olan aperatif bir içecekti.
|
|
|
|
İstanbul
Galata Köprüsünden kalkan ada vapurlarında Adalara gidene
kadar sefer süresince çay ocağının bulunduğu ikinci katta
hasır koltuklara oturanlar içki içebilirdi.
Yola çıkınca üst katın yolcu kapısı boydan boya açılır,
önüne zinciri takılır, salona dolan püfür püfür deniz havası
eşliğinde denize bakarak buzlu, limonlu bardaklarla barda
ve önünde ki sahanlıkta oturmak pek keyifli olurdu.
Toplum
birbirine karşı saygılı ve toleranslıydı.
Kentin en işlek yerlerinde dolaşan İETT troleybüslerinde
bile kırmızı mavi renkli Cinzano reklamına rastlayabilirdiniz,
haftalık dergilerde de reklamı olurdu, reklamı var diye
satış patlaması filan olmazdı. Cinzano ile sarhoş olana
da rastlanmazdı.
Cinzano Vermoute bordo renkli olup, Torino kaynaklıydı.
Extra Dry tip ise beyazdı.
Ada ve boğaz vapurlarının uskur üstü kıç bölümünde ise ince
belli çay bardağı, biraz beyaz peynir, gazete kağıdı üzerinde
akşamcıların çilingir sofraları kurulurdu, inilecek iskeleye
kadar demlenenler, hiç kimseyi
rahatsız etmeden usulca çakır keyif vapurdan inerlerdi.
1960-61-62
yıllarında Ankara'da yaygın olarak piyasada bir başka aperatif
türü vermut olan Dubonet de Cinzano gibi yayılmaya başladıysa
da piyasa ömrü uzun olamadı.
Dubonnet hazır terkip alkollü aperatif bir içecekti, hazır
karışımın içine ayrıca bir ilave yapmak gerekmezdi, şişeden
çıktığı gibi bardağa iki buz, arzuya göre limon kabuğu ile
Cinzano bitter veya bienko gibi barlarda, vapurlar ve gemilerde
tüketilirdi.
Sadece Cinzano beyaz, Dubonnet bordo renkliydi. Dubonnet'in
şişe etiketinde bir şişe arkasında oturan kendi resmi kullanılırdı.
Şişe vidalı metal kapaklıydı.
Vermut dan demişken çok özel bir havası olan Aral Vermut'tan
bahsetmeden, yemek öncesi sek içilen, bu iştah açıcı, tatlı
aperatife bir parantez açmadan geçmek olmaz.
Aral Vermut
Tüm içkiler ve ambalajları arasında en şık şişeye ve kutusuna
sahip olanı Aral Vermut'tu. Kare tabanlı şişenin avucu dolduran
ağır, tıpa biçimli cam kapağı altında yine kalın camdan
tasarlanmış gövdesi ile kristal görünümlüydü. Vermut şişesini
kutusundan çıkardığınız zaman fiyonglu kırmızı kordela sarılı
hali, ağırbaşlı beş yıldızlı konyak gibi pahalı bir havası
vardı. Aral Vermut'u içip bitirseniz bile şişesini, kutusunu
atmaya kıyamazdınız. Hiç bir içki böylesine görünüşe ve
kutu ambalajına sahip değildi.
Şişenin arka yüzünde yapışık etikette şöle yazardı. "Hususi
kalite şarapları ve ekstra tip vermut nebatlarından, bizzat
şarap amili tarafından en modern cihazlarla imal edilmiştir.
Yemeklerden evvel iştaha açıcı yemeklerden sonra hazmettirici
ve teskin edici hassaya sahip olup her mevsim, günün her
saatinde çok soğuk veya buzla içilebilir. (Soda ve parça
limonla da aperitif olarak alınabilir)". İbaresi, Türkçe
ve İngilizce şişe etiketinde belirtilmişti. Kapağın içinde
de vermut vardı, Fiyatı 35 TL derecesi 16-18 idi.
Bu
kadar içecek çeşidi arasında yaşlıların bilhassa da hazımsızlık
çekenlerin, bir başka deyişle ve günümüz ifadesiyle reflüsü
olanların bir içeceği vardı. Bu içecek toz olarak bir torba
içinde kutulanmış karbonat gibi köpüren bir tür soda yerine
geçiyordu. 100 gramlık bu paket üzerinde Türkçe ve Fransızca
Bikarbonate ve içilebilir besin, imalat yeri İsparta yazıyordu.
Yağlı, kuvvetli, gaz yapıcı bir yemek sonrası, bardağa bir
tatlı kaşığı bu toz sodadan koyan olgun yaştakiler bardağın
üzerine su ilave ederler, iyice karıştırıp köpürme kaçmadan
içerler, kısa süre sonra mide gazını hemen ağız yoluyla
çıkartarak rahatlamış mış olurlardı.
Sigaralar, içeçekler derken ülkemizde her şey hızına
ayak uydurmaya yetişemeden değişti.
İstanbul'un
çöpü Yenikapı sahiline dökülür, bu çöp dalgaların yardımıyla
denize taşınıp, dağılır bu arada ağır metal parçalar dibe
çöker, lodos sonrası bu metalleri leğenlerle toplamaya gelen
hurdacılara ''lodosçular'' denirdi.
Localı sinemalara gidilirdi Beyoğlu, Atlas, Yeni Melek,
Şan Sineması en popüler olanlarıydı.
Yağmurlu havalarda yürürken kolları hareket ettirdikçe fışır
fışır ses çıkaran muşamba imparteksler giyilmeye başlamıştı.
İnanılmazdı, yağmur yağsa bile ıslanmaz, içine su geçirmezdi,
müthiş bir yenilikti.
Kir tutmaz, çantadan çıkartılıp giyilebilir, az yer tutan
kullanışlı bir giyecekti, çok sevilmişti. Naylon ile yeni
tanışılmıştı.
Başı ağrıyanlar yutmakta zorluk çekilen ''Gripin'', "Opon"
kaşelerinden içerlerdi.
Opon ve Gripin Bakkallarda bile leblebi gibi satılırdı.
Temizlik
Malzemeleri
Bakkalarda
ambalajsız ağızı açık çuvallarda satılan pirinç, mercimek,
fasulye gibi Arap sabunu da açık satılırdı. Ahşap evlerin
basamakları zemin tahta fırçalarıyla arap sabunlu sularla
kuvvetlice fırçalanıp silinirdi.
Toz
deterjan denince karton kutulu Fay ilk akla gelendi. Daha
sonra Vim çıkmış toz deterjan piyasasına ortak olmuştu. Vim
toz deterjanla çıkmayan kirler, paslar, oksite olan yüzeyler,
banyo küvetleri içi temizlenirken yüzey çizilirdi ama yine
de ovularak vimlenirdi.
Gömme banyoların, evyelerin içi bu tip malzemelerle ovulması
sonucu beyaz emaye kaplamaları fena halde aşınmıştı, alttan
siyah metal görünürdü!.
Hatta gündeliğe temizliğe gelenler arasında bazı evlerde ki
tombakları bile vimleyenler olduğu konuşulurdu! Fay ve Vim'in
karton kutuları deterjan bittikten sonra kunduracılar ortadan
keserler, içine çivi koyarlardı. Kundura tamircilerin tezgahlarında
da görürdünüz, çocuklar ise kumbara yapardı.
Sabunlar
Sabunlarda ilk akla gelen ilklerin başında Puro vardı, Lüks,
Komili, Hacı Şakir, Revard, Reksona Puro sabunlarından sonraydı,
kendilerine has özel kokuları vardı.
Bilhassa Puro parfümlü gibiydi.
Puro sabunlarının kepek önleyici ilaçlı sabunu da vardı ama
onun kokusu hiç de hoş değildPuro sabunları İzmir Efes Hoteli
odalarında kullanılmak üzere küçük sabunları da vardı. İki
küçük sabunun yer aldığı ambalajının arka yüzünde Efes Artemis
tapınağı resmi ile İzmir Efes Hoteli yazardı.
Lüx
sabunları kremliydi, elleri yumuşatır, asla tahriş etmezdi.
Dergilerde ve radyo reklamlarında yerli veya yabancı, ünlü
ve sevilen film yıldızları seçilir, "Film yıldızlarının
güzellik sabunu" sloganıyla anonslar verilirdi.
Puro pembe, Reksona açık yeşil, Reward beyaz renklerde olurdu.
Kalıcı özel gül parfümlü Puro sabunu kalıbı tam daire olup
sonraları Puro da dikdörtgen köşeli hale bürünmüştü.
Lux,
Revard, Reksona da yuvarlak hatlı bombeliydi.
Lüx
sabunu paket ambalajı ve magazin dergi reklamlarında ünlü
aktrislerin fotoğraflarını kullanırdı, bunlar arasında Fatma
Girik, Emel Sayın, Sophia Loren, Jane Fonda, Claudia Cardinale,
Ursula Andress, Brigitte Bardot, Jacklin Bisset, Audrey
Hepburn, Pier Angeli, Elizabeth Taylor, Ava Gardner, Kim
Novak reklam sloganlarında "Ben lüx kullanıyorum" derdi.
Lüks sabunu dört uçuk renkliydi toz pembe, gök
mavi, filizi yeşil, kar beyazı renklerde olurdu, sloganı
"Yıldızların Güzellik Sabunu", "Yıldızların onda dokuzunun
sabunu" bir başka slogandı daha ötesi yoktu.
70‘lerde
Tropikal iklim bitkisi özünden elde edilen bir tür yağ olan
"kadil" sadece reksona da vardı.
Cildi yumuşatıp güzelleştiriyor cazip hale getirdiği ilan
ediliyordu.
Amazon Ormanlarını anımsatan koyu yeşil renkli Ambalajında
bir de yağ damlası içinde banyo yapan bir kadın silueti
görünürdü.
Sabun markaları birbirini takip etti Amber, Ebru, Dalan
ve diğerleri.
Temizlikte
Arap sabunu, kokusuyla temizliğin her yerin tek hâkimiydi,
merdivenler Arap sabunlu suyla silindi mi koku kalıcıydı.
Çamaşırlara
toz deterjan olmadığı yıllarda içine sabun rendelenir, kazanlarda
kaynatılırdı.
Tursil, Omo, Persil, Mavi Boncuklu Alo, Aklan Parlan, üçgen
kutulu Star kutu kutu piyasaya çıkınca çamaşır yıkamada
toz deterjanlar sabunun yerini aldı.
Köşe
bucak temizliğinde, Fay, Vim markaları dışında, krem deterjanlarda
Mintax, Çiti, Hipo yerine Ozon markası kullanılırdı.
Radyo reklamlarında "Mintax’la Canım Mintaxla"
slogan haline gelmiş, çıkmayan lekeler dile getirildiğinde
hep bu slogan söylenir olmuştu.
Sonraları
reklamlarını Kabataş Üsküdar arası araba vapurlarındave
TV reklam kuşaklarında sıkça gördüğümüz Aklan, Paklan markaları
da pazara dahil oldu. Temizlik hastası pir pir hanımların
elinden el süpürgesi düşmezdi.
Banyo küvetleri, mutfak kapları, taşlar, yerler, yer muşambaları,
deterjanlarla silindikçe silinir, banyo küvetler, lavabo
emayeleri altından demir saç çıkana dek kazınırcasına vimlenerek
ovulurdu. Zor durumlarda alaturka tuvaletlerin temizliğinde
kezzap (tuz ruhu) son çareydi!
|
|
|
|
|
Kalıp
sabunlar, rende sabunlar, Arap sabunları, toz deterjanlar,
krem deterjanlar,
sıvı deterjanlar derken temizlik malzemeleri evlerden eksik
olmaz, bulaşık teli ile beraber yapılan temizlemede
ellerden düşmezdi. Deterjan ve sudan çıkmayan elleriyle ev
hanımları ellerinin tanınmaz hale geldiğinden yakınırlardı,
ciltlerinin buruştuğunu, söylerler hergün bulaşık yıkamaktan
bezip usandıklarını dile getirlerdi.
Yine bu durumlarda bulaşık eldiveni adıyla satılan ve numaraları
olan plastik eldivenler faydalı olurdu, ne var ki bulaşık
eldiveni ile bulaşık telini tutup mutfakta, tencere kap, çaydanlık,
banyoda küvet ovmaya kalkan hanımların eldivenleri parmak
uçlarından delinir, kısa sürede elin büyüklüğüne göre 7- 8
- 8,5 numara yeni eldiven alınırdı.
Diş
macunları
50’li
li yıllardan 60’lı yıllara gelirken piyasada üç marka diş
macunu vardı.
Kolynos, Radyolin, İpana floridli olduklarına vurgu yapılan
diş macunlarıydı. Diş macunları içinden hediye diş fırçası
çıkanlar, bardak promosyonu verenler, çiftli ekonomik paket
sunanlar oldu. 1962 yılında Dantilin Diş macunu sonrası onları
şeffaf yeşil renkli Grin, tüp sıkılınca kırmızı beyaz iki
renk macun çıkan Signal, Colgate, Binaca markaları takip etti.
Karbonatla diş fırçalamak her daim vardı ve dişler sabah öğle
akşam her yemekten sonra fırçayla soldan sağa fırçalanmalı
denirdi de, hiç kimse de bu usul yanlış, yukarı aşağı fırçalayın
demezdi.
Leke Çıkarıcı K2r
Genellikle takım elbiseler kuru temizmeye verilir, gömlekler
kolacıda yıkanıp ütülenir, kolalanırdı da ufak tefek
lekeler için K2r devreye girerdi.
Yemek yerken tabaktan sıçrayan veya kaşıktan damlayan yağlı
yemek suyu, kravata, cekete sıçramışsa eğer, K2r markalı leke
çıkarıcı, diş macunu gibi tüpünden bir miktar leke üstüne
sürülür, 5-10 dakika kuruması beklenirdi.
Krem halinde sürülen leke çıkarıcı emisyon kuruyunca bem beyaz
olur, daha sonra lekeli yer açık havalı pencere önü, balkon
gibi bir yerde elbise fırçasıyla kuvvetlice fırçalanınca leke
çıkmış olur ve küçük bir leke için pantolonu, ceketi, kravatı
veya lekeli kıyafeti kuru temizlemeye vermekten kurtulurdunuz.
Evde ki kötü kokuları çekmek için ise "Ernet" denilen
el kadar yuvarlak, jelatine sarılı, koku çekici bir duvara
asılırdı. Kara sinek çoktu, sinekle ilaçlamayla uğraşan yoktu.
Bayer
tarafından piyasaya sürülen "Tugon" adlı ilaç suda
eritilir, bir tas içinde yere bırakılırdı, bu tasa konan sinekler
kısa sürede ayaklarına, ağızlarına bulaşan ilacın etkisiyle
oracıkta ters dönerdi.
En kuvvetli yapıştırıcı 404 markasıyla piyasaya çıktığında
büyük ses getirmişti. Camı bile yapıştırıyor, çok kuvetli
tanımları dilden dile dolaşırdı, kutudan toz ve sıvı halde
bulunan iki oluşum büyük dikkatle karıştırılır bulamaç halinde
kırılan parçalar yapıştırılırdı, plastik, çelik, seffa ifadeleri
kutuda yer alırdı. İlerleyen zaman içinde iki tüpte sunumlar
başladı pratikti, işe yarardı.
Süpürgeler
Evlerde
en çok kullanılanların başında süpürgeler gelirdi. Temizlikte
işin mimarı el süpürgesiydi, makbulü Edirne'den gelenlerdi.
Yeri kapı arkası olup, kıyı köşe iki büklüm bununla süpürülür,
faraşa toplanırdı.
Yeni el süpürgesi bir gece önceden galvanizli saçdan yapılma
su dolu leğende bir gece bekletilir, süpürge otunun biraz
da olsa yumuşaması sağlanır, sonra da kıyı köşe, muşamba,
kilim halılar bu süpürgelerle tozu havaya katarak süpürülür,
halılar dövülür, duvar köşelerinde ki örümcekler bu süpürgelerle
alınırdı.
Halı süpürenler sirkeli suyla ıslatıp süpürdükleri halıları
pırıl pırıl parlardı.
60'lı
yıllardan sonra Gır Gır denilen küçük tekerlekli spiral fırçalı
ileri geri halıya sürünce yerdekileri hazneye toplayan uzun
saplı süpürgeler
baş rolü kaptı.
Gır Gır el süpürgesinden sonra süper bir icattı öyle yabana
atılır gibi değildi. Helazon fırça ile yerden toplanan kırıntı,
iplik, toz zeerrecikleri yumak halinde haznede birikir, kulak
gibi dışarı açılarak içi temizlenirdi. Etrafı sağa, sola çarparsa
zarar vermesin diye tampon gibi lastik kuşak çevrilmişti.
Ailelerin yemek sonrası halıya dökülen kırıntıları toplamak
için mutlaka sofra toplandıktan sonra gır gırlama adeti vardı.
Ta ki elektikli süpürgeler devreye girip yaygınlaşınca, Gır
Gır'ın saltanatını kökten bitirdi.
Süper Lüx Gır Gır ve Huzur tanınmış markalar olup toptan hepsine
gır gır denirdi.
Reklamı da "Gır Gır giren eve dır dır girmez", sloganı
hoş bir seda olarak anılarda kaldı. Elektrikli süpürgelerin
il markaları başında müzikal bir reklam anonsu olan Hoover
gelirdi.
Toz torbasına yumak gibi toplanan tozları, tüyleri, havları
boşaltıp yeni toz torbalarıyla süpürmeye devam edilirdi, günü
geldi halıların tüylerini yolduğu, kilim gibi kaldığı farkedildi.
Flit
Atomizer, sprey diye bir şey yoktu. Hanımların pompalı parfüm
şişelerini saymasak sıvıyı püskürten tek şey flitti.
Gömlekleri ütüleyen yakalarını kolalayan kolacılar bile, ütü
yapmadan önce ağızlarına su alır, gömleğin üzerine dudaklarını
büzerek püskürtürler, suyun zerrecikler halinde dağılmasını
sağlarlardı.
Mahallelerde bulunan gömlekçi dükkânlarına bakan dikkatli
gözler bu işlemin ütü tezgâhı üzerinde yapıldığını görürdü.
Filitlere geçmeden önce tam da burada kolacılardan, ütücülerden
bahsetmişken gömleklerin omuzlarını, kollarını, kol ağızlarını
ütülemede büyük kolaylık sağlayan üzerine abanarak çalıştıkları
masa üstü, ahşap kollu ütü masalarından da az da olsa söz
ederek anmış olalım. Bu arada filitlere geçmeden önce sıcak
ütüler kullanılmadığı zamanlarda ya dik konulur, ya da ütünün
ütü bezini yakmaması için metal ütü altlığı üzerine bırakılırdı.
Özellikle
haşarat için o günlerin neredeyse her evde görünen hamam böcekleri
ve karyolalarda sıkça rastlanan tahtakurusu böcekleri için
DDT gibi zehirli zirai ilaçlar alınır, bunlar suyla karıştırılıp
dip
köşeye sıkılır, bu işleme flit yapmak denirdi.
Ahşap evlerde olduğu gibi beton binaları da saran bu kan emici,
çabuk üreyen, iki üç milim boyundaki tahtakurusu isimli böcekler,
karyola boruları ve çelik şeritleri tutan yaylar arasında
gündüzleri saklanır, gece uykuda ortaya çıkar, sırt, kol,
boyun bölgesinde ısırdığı yeri kabartırdı.
Bir kaşınma veya yatakta dönme sırasında ezilir, çamaşırda
ve çarşafta kan izi bırakırdı. Bu defa çamaşırlar çivit
ilavesi ve sabun rendesi ile kaynatılırdı.
Böcekler karyolaya tırmanamasın diye karyola ayaklarına tas
veya boş konserve kutuları su dolu biçimde konur, böceğin
suyu aşıp karyolaya tırmanması engellenmeye çalışılırdı.
Bu defa böcekler duvarlardan tavana yürür, yatağa tepeden
atlar, yine sonuca ulaşırdı. Yıllarca tahtakurusu ile mücadele
verildi, hatta demir borular içine, yaylara kaynar sular bile
döküldü.
Hamam böceği ise mutfaklarda bulaşıklar arasında, lavabo altlarında
veya hamamların nemli ortamlarında görülen bir böcekti, şimdiki
kalorifer böceklerinden daha büyük, daha koyu renkte olurlar,
hızlı hareket ederler, çoğalmaları da hızlı olurdu.
Yayılma
nedenlerinin başında su taşıyan sakaların getirdiği damacanalardı.
Damacanalar cam oldukları için kırılmayı önleme ve kolay taşıma
amaçlı etrafında iki tarafında kulplu hasır örgü sepet bulunurdu.
Hamam böcekleri bu hasır örgünün gözenekleri arasına gizlenir,
yumurta bırakır, bu yolla evden eve damacanalarla yayılırlardı.
Fliti aynı zamanda boya yapmak için de kullanabilirdiniz.
İlaçlı su koyduğunuz hazneye bu defa sulandırılmış boya koyar,
tabancayla atar gibi yüzeyi pompalayarak boya yapardınız.
Boş reçel kavanozları boya haznesi olarak kullanmada büyük
kolaylıktı, cam oluşu içinde kalan boya miktarının görmenize
imkân verirdi.
Flitin iyi çalışması için boru içinde kol kuvvetiyle gidip
gelen demir çubuğa monte edilmiş olan lastik conta yağlanırdı.
Bisiklet pompası gibi havayı sıkıştırıp uçtaki delikten atardı.
Seyyar
Satıcılar
Gazocağı lehimcisinin yolu gözlenir, seyyar lahmacuncu,
çekirdekçi, simitçi, horoz şekerci, çekirdekçi, dondurmacı,
bohçacı, çarşafçı, lağımcı, bacacı, hallaç, kalaycı, zerzevatçı,
eskicinin, sütçünün bağırışları sokakları çınlatırdı. Bir
istisna olarak sadece yoğurtcular el çanı kullanırlardı.
Çan sesini duyanlar pencereden bakmadan yoğurtçunun geçtiğini
anlarlardı.
Litrelik
ve yarım litrelik ölçü sütçülerin güğüm yanlarında asılı
olur, müşteri siparişi bunlarla ölçülürdü, aynı litrelik
ölçüleri bakkallar da gaz satışında kullanırlardı. Dut mevsiminde
dut toplayanlar özel dört kollu ahşap ve ayaklı tezgalarında
beyaz bez örtülülere serdikleri dutları satarlardı, mahalle
mahalle sokak sokak dolaşıp sepette çiçek satanlar da olurdu.
Yoğurtçunun yoğurt tarttığı kürek, hububat türü için şaşula
kullanılırdı.
Elinde tefi, beline zincirle bağladığı ayısıyla dolaşıp
ayı oynatarak para toplayan ayıcılar da geçerdi.
Balıkçılar
dükkan tezgahlarında balıklarını kırmızı boyalı
daire şeklinde ahşap tablalara dizerlerdi. Balıklar kaymasın
diye altlarına gazete kâğıdı veya yaprak konurdu, ıslanan
gazete kâğıdı üzerinde ki balıklar meyilli duran ahşap tablalarda
teşhir edilirdi.
Şimdiki gibi alttan soğutmalı mermer veya metal balık teşhir
tezgâhları yoktu, balıklar temizlenip strafor tabaklara
dizilip üzerine selofan kâğıt sarılarak ambalaj yapılmazdı.
Her evde buzdolabı olmadığından, soğuk su elde etmek için
buz, evin görevli kişisi kimse yemek saatine yakın bir zamanda
mahalle buzcusuna gider 25 - 50 -75 kuruşluk buz alırdı.
Buz kalıbından kesilen buz ya getirilen file ile veya buzcunun
bağladığı sicimle bağlanıp eve getirilir, çekiçle kırılır,
damacananın oyuğuna konurdu. 15-20 dakika sonra oluşan serin
içme suyu içmeye hazır olurdu. Kırık buz içine testi ve
meyvelerin gömüldüğü de vaki idi. AOÇ kapalı süt şişeleri
de vardı fakat süt genellikle açık satılır sütçüden alınırdı.
Her mahallenin sütcüsü vardı, sütçü abonelerine belirli
saatlerde süt güğümleri ile gelir, litrelikle kaplara boşaltırdı.
Hemen kaynatılan süt, soğurken bir parmak kaymak bağlardı.
Toprak
Testiler, Termoslar, Sürahiler ve Mataralar
Sakaların kapı kapı damacanalarla dağıttıkları memba suları
yine kapı girişlerinde bulunan küplere boşaltılır, buradan
maşrapayla cam veya metal sürahiye, seyahatlerde, kısral alanlarda
testiye konularak kullanılırdı.
Toprak yapım fırınlanmış testilere konan su hem soğuk durur,
hem toprak kokusunu bünyesine çekerek farklı bir lezzete sahip
olurdu.
Pikniğe,
seyahate, tarlaya çalışmaya giderken mutlaka bir testi su
alınır üzerine bir tane kalın Paşabahçe cam bardak kapatılırdı.
Hararet bastıkça testiden kana kana su içilirdi.
Sonraları termos yaygınlaştı seyahatlerde termos soğuk su
ihtiyacını karşılar oldu.
İçi ince cam olan termoslar ya devrilir, ya düşürülür camın
kırılmasına neden olurdu. Mataraların üstü keçe gibi kalın
kumaş kaplı, içi metal olurdu, kırılma derdi hiç
yoktu.
Keçe ıslatılırsa su daha soğuk duracak düşüncesi hakimdi.
Lokantalarda, yurt, okul, fabrika gibi yemekhanelerinde, cam
ya da metal iki tipte olan sürahiler yaygındı.
Evlerde kullanılan sürahilerin içine yemek zamanı buzluktan
çıkarılan buz atılırdı.
Sürahiler şişman gövdeli olduğu için alanı geniş olup, rafta
çok yer kaplardı.
Dönem
itibariyle buzdolabı kapağına sığacak sürahiler yoktu, çok
sonraları bu tip ince uzun günümüz sürahileri kullanılmaya
başladı, sürahiye buz atma derdi sona erdi. Sürahi de ev limonatası
yapılır, misafire ikram edilirken yine bu geniş gövdeli sürahilere
konurdu.
Lokantalarda küçük su istediğiniz zaman cam şişede gelirdi,
kağıt gibi ince alümünyum kapaklı olurdu. Herşeye rağmen küplerden
sürahiye su doldurmak için kullanılan bakır maşrapalardan
su içmenin ayrı bir tadı vardı.
Genellikle sokak çeşmelerinin musluk yanında küçük maşrapalar
kulplarından zincirle duvara monte edilirdi. Maşrapadan soğuk
köy ayranı içmenin damakta bıraktığı tadı ise ne siz sorun
ne ben söyliyeyim, nefisti nefis. Koskocaman damacanaları
etrafı hasır sepet örgü kaplanır cam damacana bir ölçüde sarsıntı,
darbe, güneşe karşı korunmaya çalışılırdı su damacanalarından
daha iri olanları ise zeytinyağı saklamak için kullanılırdı.
O zamanlarda yani 60 ların ilk yıllarında her evde kalorifer
olmadığından, mahalle aralarında odun kömürü, gazyağı ve odun
satan depolar vardı.
Bakkallardan litreyle gaz veya odunculardan küfeyle odun alınırdı.
Odun alırken kuru olmasına özen gösterilirdi de her nedense
odunlar hep yağmur altında kalır, ıslanır, suyu yer, ağırlaşırdı.
Bu nedenle yakılacak odunlar soba yanında bir süre bekletilerek
kurutulur, sonra yakılırdı.
Apartmanların daire sayısı kadar kapısı asma kilitli kömürlüğü
bulunur, Sonbaharda kışlık kömür kamyonla sokağa dökülünce
küfe hamallarıyla önce bu kömürlüklere, sonra peyder pey balkonlara
taşınırdı.
Yakacaklar gazete kâğıdı, çırayla, bazen birazcık gaz dökülerek
tutuşturulup sobalarda
yakılırdı. Soba boruları emaye değildi, genelde soba kurulurken
ve ara sıra gümüş rengi yaldız boya ile boyanırdı da, soba
ısınınca gümüşi boyalar mevsim sonuna kalmadan pul pul olur
dökülürdü.
Bavullar, Valizler, Tahta Asker Valizleri, El Çantaları,
Omuz Çantaları, Sandıklar
Valizler, bavullar, sandıkların ayrı bir yeri vardı.
Bavul
içine öyle çok giyecek konurdu ki kapatmak için üzerine evin
çocuğu çıkar, kuşaklar ancak öyle kilite kavuşurdu. İyi ve
pahalı bavullar deri, kilitli, kuşaklı olur içi doldurulunca
kurşun gibi yerinden kalmaz hale gelirdi.
Bu tür bavullarla seyahat edenlerin tren, vapur gibi ulaşım
araçlarına biniş ve inişlerini hamallar kollardı. Vinileks
icat olunca daha ekonomik fiyatlı daha küçük valizler sürüldü
piyasaya. Tekerleksizdiler ama bir kişi rahatça taşıyabilirdi.
Bir de en ucuz olan valiz türü vardı ki bunlara Asker Valizi
denirdi.
El tutma yeri ve kilitli metal olup, bunun dışında tamamen
ahşap malzemeden kapağı metal menteşeli, köşeleri geçme olarak
çivisiz yapılmış, sert hatları olan dikdörtgen bir tür kasalardı.
Vinileks,
plastik, kumaş, naylon karışımı çok gözlü çantalar seyahat
çantalarını oluşturdu.
Bir de ofisine, iş yerine gidenlerin taşıdıkları çoğu zaman
içinde ne olduğu merak uyandıran şişman çantalar vardı. Bunların
kullana kallana eskimiş, pörsümüş, rengi atmış köşeleri, kilitleri
arada bir çalışanları da vardı.
Genellikle siyah renkli olurlar, özellikle pansumancılar,
iğneciler sabah akşam iğnesi olan abonelere bu çantalarla
gelirler, kaynatılacak şırınganın malzemesini bu çantadan
çıkarır iğneleri yapar, hatta bir de tansiyon ölçer, sonrada
tüm malzemeyi çantaya doldurup bir daha ki sefere ne zaman
geleceğini söyler giderlerdi.
Kadınların
Çarşı Pazar Çantaları
Çantalar çok çeşitliydi, körüklü olup iç hacmina çok şey sığdırılabilenlenler
her dönem makbuldü. Üzeri yılan derisi havası verilmiş olanlar
daha bir havalı zengin görünürdü. Özellikle orta yaşlı hanımlar
vapur ve otobüslerde oturdukları koltuğa yanlarına bir çanta
koymayı adet edinmişlerdi, çanta bir tür yer işgaline yarardı.
Yabancıya karşı yanına mesafe koyma, yaklaştırmama anlamında
mesajdı bu nedenle çanta biraz büyük seçilirdi.
70'li yıllara kadar olan dönemde sahibine iş adamı ciddiyeti
sağlayan, şifreli kilitli, keskin köşeli, siyah 007 James
Bont çantaları henüz yoktu.
Omuz
çantaları ise SAS, PAN AM, LUFTANSA gibi hava yollarının yolculara
bedava verdiği fermuarlı çantaları taşıyanlarla moda olmuş,
modeller taklit edilerek yaygınlaşmıştı.
Yabancı filmlerin etkisiyle 60'lı yılların ikinci yarısından
itibaren hızlı bir şekilde James Bond çantaları moda olmuştu.
Bu çantalar tek renk siyah olup, iki kilitli, kilitleri de
şifreliydi. Tam anlamıyla Bond çantayı taşıyana iş adamı havası
adeta üzerine yapışırdı. Çantanın içinde ne olduğunu sorgulamaksızın
Baranko siyah pardüsö, bağlı ayakkabı, semsiye ile tamamlanması
halinde kişiye güvenilirlik, ciddiyet, müdür görünümü kazandırırdı.
Çeyiz
Sandıkları
Kapalıçarşı, Tahtakale gibi çarşılarda sadece sandık satan
dükkânlar olurdu. Sandık beğenmeye gidilir üst üste dizili
çeşitler arasından bir tane beğenilir, hamal sırtında eve
getirtilirdi. Sandıklar genellikle mis kokulu ıhlamur ağacından
imal edilir, tahtanın özel bir ağaç kokusu olurdu, biraz eski
biraz da levanta kokardı. Kimisi bez kaplı olur, kimisi çelik,
demir kuşakla sağlamlaştırılırdı.
Evlenme çağı yaklaşan genç kızların çeyizleri, oya işleri,
kanaviçeleri, gelen hediyeler bu sandıklara konur, sandıkta
saklanırdı.
Sandıklarda kullanılmayan eşyalar, bohçalar içinde lavantalı
temiz çamaşırlar, misafir geldiğinde kullanılmak üzere çarşaf,
nevresim takımları, masa örtüleri de korunurdu. Güveye karşı
aralara naftalin de serpilirdi. Bu nedenle sandıkların kokusu
ahşaptan ziyade naftalinle özdeşleşmişti.
Paket tutacağı
Naylon poşet bilinmezdi, kese kâğıdı kullanılırdı, ağırca
olan çeşitlerde paket yapılırdı. Özellikle şarküteri dükkânları
siparişleri hazırladıktan sonra bunları kocaman bir ambalaj
kâğıdına sararlar, paket köşelerini kitap kaplar gibi katladıktan
sonra, bu defa ipi paket etrafında birkaç kez döndürür düğümlerlerdi.
Müşteriye vermeden önce ip eli incitmesin diye, paket tutacağı
takılır paket öyle uzatılırdı.
Paket tutacağı dediğimiz şey iki tarafı kanca haline getirilmiş
bir tel etrafına kalem kalınlığında kâğıt dolanmış silindirik
bir kalınlıktan ibaretti. Paketin rahat taşınmasını sağlardı,
zariflikti, incelikti, müşteriyi düşünmekti. Pazar fileniz
yanınızda değilse paketi tutacağından avucunuza alıp taşırdınız.
Pazar Filesi
Çarşıya pazara gidenlerin palto ve manto ceplerine koydukları
file, avuç içi kadar ip örgüydü.
Alış
veriş sırasında ezilmeyecek olanlar önce alınır filenin en
dibine yerleştirilir, sonra daha hafif ve ezilecek türden
olanlar filenin en üst kısmına konurdu. Sebze ve meyveler
açık olarak fileye konulsa da muz pahalı bir meyve olduğu,
herkesin canı çekebileceği ve pek sık alınmadığı için mutlaka
kağıda sarılır görünmemesi sağlanırdı.
Bir file Pazar dönüşü nereden baksanız 10 kiloya yakın sebze
meyve alırdı.
Elin tuttuğu çift örgülü taşıma sap kısmı elin avuç içi kısmını
kızartır, hatta ip eli acıtmasın diye tutma yerlerine mendil
sarılırdı. Eve gelen beylere “Hanım kolum koptu” dedirtirdi.
Fileyi hanımlar da kullanırdı ama file ve emekli adeta bütünleşmiş
bir ikiliydi. File aynı zamanda dönemin ekonomik durumunun
da göstergesiydi.
Hayat pahalılığı için bir ölçüydü, cümlenin devamında “Bir
file kaça doluyor senin haberin var mı ?” sorusu sorularak
hayat pahalılığından muzdarip olunduğu belirtilirdi.
Paralarımız
Piyasada
50'li yıllardan itibaren en fazla dolaşan paralar arasında
kağıt iki buçukluk, arka yüzünde fındık toplayanlar resmi
bulunan beş liralık, kağıt on liralıklardı. Çarşı pazar alışverişte
hemen hemen her şeyi alırken bu üç para kullanılırdı, bereketli
paralardı. Bir de ünlü olup pek kimsenin göremediği dönemin
mor binlikleri vardı.
Bozuk paralarla da bir çok şey satın alınabilirdi. Kumbarasını
altı ay, bir yıl sonra açan çocuklar adeta bir servet ile
karşılaşırdı.
Çoğu
zaman banka tezgahı üzerine boşaltılan paralar enflasyona
yenilmeden çocuğun banka hesabına yatırılır, boş kumbara yeniden
para biriktirilmesi için çocuğa iade edilirdi.
Bankalar her Yeni Yıl başında mudilerine ücretsiz olarak küçük
banka defterciklerinden verirdi, bu defterciklerin kimisi
para cüzdanı gibi, kimisi sadece önemli günleri belirtecek
şekilde hazırlanmış takvimli not defteri şeklinde olurdu.
Tasarruf
Bonosu
Memurlara maaşla çalışanlara ücretin belli bir kısmı karşılığında
vadeli tasarruf bonosu verilirdi. Vade tarihi gelince bu bonolar
verilir paraya çevrilirdi. Eğer acil para ihtiyacı varsa tasarruf
bonoları daha düşük fiyata zamanından önce kırdırılırdı. Tasarruf
bonoları satın alan bu işi yapan kişiler vardı, bilhassa İstanbul
Sirkeci civarında önlerinde ki küçük tezgahlarla gün boyu
müşteri beklerlerdi.
Ay sonlarında daha sık olmak üzere mahalle mahalle, sokak
sokak dolaşan eskicilerin sesini daha fazla duyardınız. Eskiciler
sırtlarında taşıdıkları çuval torbayla dolaşır “Essskiler
alıyooom Eskiciiiiea” diye bağırırlar, kullanılmış elbiseleri
sıkı pazarlıklar sonucu ucuza kapatmaya çalışırlardı. Bazen
yok fiyat verir, gösterilen eşyayı bırakırlar bir başka arkadaşlarını
gönderirlerdi.
Ev eşyalarından masa, sandalye takımları bile alırlardı. Halı
var mı, bakır var mı diye de sormadan çıkmazlardı evden.
Çuvalla dolaşıp okunmuş gazete, şişe toplayanlar daha ziyade
şişe karşılığı ahşap çamaşır mandalı verirlerdi, sonraları
iş plastik leğen, kova, bulaşık tabak süzgeci vermeye döndü.
|