Gençliklerini
1960'lı, yani o 'pembe yıllar'da yaşayanlar hemen hatırlayacaklardır,
rock salgını, müzik ve modayla beraber gelmişti. Saçlar
uzatılmaya başlamış, etekler diz üstüne çıkmış, tepeden
tırnağa her şey değişime uğramıştı.
Bu bir tür devrimdi, sosyal sorunlar yüksek volümlü rock
müziği ile aşılıyordu. O yıllarda Beatles ile patlayan
ve tüm dünyayı kasıp kavuran rock fırtınası esintilerini
günümüzde bile hala hissediliyor.
Ülkemiz 90'lı yıllarda pop müziğin 'patladığı' bir sürece
tanık oldu. Radyolar ve televizyonlar birbiri ardına piyasaya
çıkan pop şarkıcılarının vazgeçilmez adresi oldular.
Belki de bu yoğun pop baskısı, beraberinde getirdiği bıkkınlıkla
birlikte 'nostaljik' müziğin lezzetini hatırlattı bizlere.
Öyle ya, savaş sonrasındaki 50'li yıllarda ne vardı insanı
mutlu edebilen?.. O yıllar yokluklar ve kuyruklarla geçti.
Mutlu yıllar 60'lı olanlardı. İlk kıvılcımlar, Chuck Berry,
Bill Haley, Elvis Presley'le başlamıştı. Radyolarda Bobby
Darin'den 'Come September', 'Multiplication', Pat Boone'dan
'Speedy Gonzales', 'Dayanna', 'Pepito', 'Runaway', 'Portofino'
gibi parçalar daha sık çalınır, daha fazla kişi tarafından
dinlenir olmuştu.
|