Yel Değirmenlerinin Öyküsü...
Değirmenlerin saçı sakalı ağardı Cevabı, esen yelde
Bir zamanlar Bodrum'un simgesi olan değirmenler hızla
azalıyor. Çalışan değirmen de, değirmenci de bulmak
çok güç artık. Satın alınıp, ev gibi döşenenlerin
hayatı kurtuluyor. Ama en iyi çözüm, değirmenlerin
turizme kazandırılması... Buhar gücünden çok önceleri
rüzgar da, su ve hayvan gücü gibi insanlığın hizmetindeydi.
Gerçi suyun gücüyle kıyaslanamazdı ama, çarkları döndürecek
akarsular yoksa, rüzgarla çalışan yeldeğirmenleri
tek çareydi. 16. yy sonlarında
yeldeğirmenleri kullanmayı akıl eden, Hollandalılar'dı.
Sanıldığının aksine pek de sevinçle karşılanmadı yeldeğirmenleri...
1768'de bir grup işçi, Don Kişot gibi hayali
değil, "İşsizlik" gibi somut bir nedenle, bir yeldeğirmeninin
çalıştırdığı ağaç kesme makinesine saldırdılar.
Parçaladılar da...
Bir dönem "hak hukuk" konusu da oldu değirmen. Sorun,
öğütülen unun ne kadarının değirmenciye kalacağıydı.
Türkiye'ye gelince, bir yanda makinelerden yararlanılırken,
öte yandan hala karasaban var. Hayvan gücünden bir
türlü vazgeçemiyoruz! Rüzgar gücüne ise, nedense itibar
edilmemiş. Pek çok yerde değirmen, resimlerinden tanınıyor.
2-3 türkü dışında halk müziğine de yeterince girmemiş
zaten. Kimse oturup, Alphonse Dauded
"Değirmenimden mektuplar" yazmamış. Avrupa'nın bazı
ülkelerinde değirmenden vazgeçilmezken bazılarında
izine bile rastlanmıyor. Örnek mi? Avusturya'da var
ama Yunanistan'da, Bulgaristan'da yok... Türkiye'de
de hemen hepsi Bodrum'da toplanmış.
Saç,
Sakal Bembeyaz... Saçını, sakalını kelimenin tam anlamıyla
değirmende ağırtan, değirmenci Yaşar Sarıkaya,
çalışan değirmenin de, değirmencininde kalmamasından
şikayetçi. Değirmen de, meslek de baba yadigarı. Peksimet
Köyü'nün, belki de Bodrum'um çalışan son değirmeni
burası. "Köyde 7, birde karşıda bir tane değirmen
vardı. Hepsi satıldı" diyor. Bodrum Kalesi'nin marinanın
karşısındaki, Gümbet'teki, Ortahisar'daki ve Yalıkavak
Köyü'nde deniz kenarındaki değirmenleriyle Bodrum
yine de şanslı. Yeldeğirmenlerinin izine bir daha
ancak Datça'da rastlayabilirsiniz. Bir kaçına da Çeşme-Alaçatı'da...
Değirmen hoş dolanır! Değirmeni çalıştırmak surf yapmaya
da, yelken açmaya da benzemiyor. "Rüzgar gelirse yelkenleri
sararım. Kendi çevresinde bir döner, ufalır. Rüzgar
estikçe 60 dişli çark, on dişli feneri döndürmeye
başlar. Kiriş ağacı feneri, don ağacı da kiriş ağacını
tutar. Dış
çevirim rüzgarın yönüne göre hareket eder. Üzerinde
frenin de bulunduğu üst taş döner. Bir yandan buğdayı
verir alttan un olarak alırız" diye anlatıyor Sarıkaya...
Değirmende öğütülen unun diğerlerinden farklı olduğunu
söylüyor. Kepekli olan bu un, mide rahatsızlıklarına,
kabızlığa birebir... Değirmen, Hollanda'nın olduğu
gibi Bodrum'un da simgesiymiş bir zamanlar. Ama giderek
azalıyor. 1840'larda İngiltere ve Galler'de 10 bin,
Hollanda'da 7 bin değirmen varmış. İngilizler endüstri
devrimi rüzgarına kapılıp çoktan gözden çıkarmışlar,
ama Hollandalılar vefasızlık edememiş. Ama o arada
da diğer Orta Avrupa ülkelerinde de sayıları giderek
azalıyor değirmenlerin. Şimdilerde değirmenler birer
birer satın alınıyor, ev haline getiriliyor, Bodrum'da.
Peksimet Köyü'nün değirmenleri Gümüşlük'e tepeden
bakıyorlar. Bodrum'um içi yanarken, oraları püfür
püfür. İster istemez akıllara kullanılmayan değirmenlerin
neden turizme açılmadığı geliyor. Rüzgarın müziğini,
değirmen kanatlarının insanı eskilere götüren gıcırtılarını
dinlemek önünde serinlemek az şey değil. "Bu değirmende
un öğütüldüğü kadar, fotoğraf ve film çekildi" diyor,
Yaşar Sarıkaya. Hatta bir keresinde Japonlar bile
gelip film çevirmişler. Bodrum'da yeldeğirmenleri
var. Ama biri dışında hepsi kalıntı. Ve yaşlı değirmenci
bir gün yelken bezlerini temelli sökecek, son kez
öğüttüğü unu eleyip, eşeğe yükleyecek. Bodrum değirmenlerinin
kanatları bir daha hiç dönmemecesine duracak o günden
sonra.
|