Rumeli
Feneri
İstanbul
Boğazı Rumeli Yakası girişinde ilk köyün ilk feneri olan
Rumeli Fenerine gidiyor, köyü ve çevresini geziyoruz.
15 Mayıs 1856 yılında hizmete giren deniz feneri, denizcilere
o günden bu yana ışık tutarken bölgenin simgesi olup tarihin
sessiz tanığı olarak görevine devam ediyor.
İstanbul Boğazına Karadeniz’den giriş yapan gemileri karşılayıp
aynı denize açılanları uğurlayan fener göze sığmayan panorama
içinde bembeyaz silueti ile göz kırpıyor.
Artan yakıt fiyatları, daralan tatil zamanı, İstanbul’un
gümrük kapısını andıran otoyol gişeleri ve iskeleler önünde
uzayan araç kuyrukları, zorlaşan ekonomik koşullar, kent
merkezine yakın ulaşımı kolay gezi yerlerinin cazibesini
artırıyor.
Bunlardan biri olan Rumeli Feneri bilhassa
İstanbul’un Avrupa yakasında oturanlar için ideal gezi yerlerinin
başında geliyor.
Görünüşte Rumeli Feneri şirin ve nostaljik bir balıkçı köyü.
Fakat köyün bünyesinde birçok özellik ve güzellik gizli.
Bunların hepsine sırasıyla değinerek gezimize başlıyoruz.
Tarihi
fener
Fransızlar tarafından 1856 da yapılan fener, deniz seviyesinden
58 metre yükseklikte bulunuyor. Kule yapısı üç kademeli
olup 30 metre uzunlukta. İlk yıllarında gaz yağı ile çalışan
fener, sonraları asetilen gazına çevrilmiş şimdi de otomatik
olarak elektrikle çalışırken ışığın görünüş mesafesi 18
mile ulaşmış.
Fenerin
ilginç bir de hikâyesi var…
İlk inşası sırasında kulenin birkaç kez yıkılması üzerine
köyün yaşlıları kule sahası içinde bir yatır olduğunu,
kulenin bu yüzden yıkıldığını Fransız yapım şirketine
söyleyince önce türbe yapılıp etrafı çevrilmiş, sonra
da bugünkü fener kulesi yapılıp, bitirilmiş.
Kule binası içinde bulunan Saltuk Baba Türbesi ziyaret
edilebiliyor.
Ülkemiz
kıyılarında bulunan çeşitli tip ve özelliklere sahip toplam
354 fenerden biri olan Rumeli Feneri konumu, çevresi ile
fotoğrafı çekilecek, tablosu yapılacak, saatlerce seyredilecek
kadar göz okşuyor.
Özellikle kısa bir rampa ile inilen deniz seviyesindeki
alandan daha da ihtişamlı görünen fenerin dalgakıran içine
vuran beyaz renkli kule yansıması, kıyılara yanaşıp omuz
omuza vermiş renk ahenk balıkçı teknelerinin renklerine
karışırken, önünden geçen martı ve karabataklar manzaraya
farklı hareketler katıyor.
İsterseniz
limanın en ucuna kadar aracınızla gidip resim yapabilir,
isterseniz bu manzara da kendinizi dinleyebiliyorsunuz.
Canınız çekerse kulenin tam karşısına geçip dalgakıran
boyunca hem deniz kıyısında hem de üzerinde tertemiz deniz
kokusu içinde dinlenip sakinleşiyor, iştah açıcı yürüyüşler
yapabiliyorsunuz.
Yemek veya kahvaltı öncesi yapılan bu kısa gezintiler
sonrası kule dibinde bir çay bahçesinde oturabilir veya
köyün az sayıdaki balık lokantalarının birini yemek için
tercih edebilirsiniz.
Fener
Taşı
Liman girişinde ve tam uç noktada ki dalgakıran başında
yer alan yüksek kayalıklar, fener kulesinin olmadığı yıllarda
yine işaret feneri tepesi olarak kullanılır, gemicilere
yön gösterirmiş.
Gündüz uzaklardan güneş ışığında parlayıp net olarak görünebilsin
diye tam tepesine beyaz mermerden tek parça blok bir taş
konmuş, taşın etrafına da taş işçiliği ile halat deseni
işlenmiş.
Bir de kıyı kayalar var, köyün yerlileri bu kayaları "roke"
olarak anıyorlar.
Dalgalar bu kayalara çarptıkça beyaz ötesi köpükler etrafa
yayılırken açığa çıkan bol iyot kokusu deniz kokusuna,
biraz da ızgara balık ve içine su konunca beyazlaşan içeceklerin
kokusu karışıyor!
Dalgakıran üzerine çıkınca başlıyorsunuz boğaz’a giriş
çıkış yapan gemileri seyretmeye.
Tam karşınızda Anadolu Kavağı Feneri bakış açınızın ortasında
yer alırken içeri devamında Poyrazköy bulunuyor.
Mimari özelliği bulunmamasına rağmen Rumeli Feneri çevresini
dolduran apartmanlar, kıyıdaki tekneler renkleri ile bakılası
bir peyzaj oluşturuyor.
Karadeniz
balıkları Dünyanın en lezzetli balıkları sayılıyor.
Az tuzlu denizin balıkları lezzetli olur derler, işte
bu yüzden deniz suyundaki tuz oranının düşük olması nedeniyle
yağlı, kavrulmamış leziz balıklar arasında çinakop, lüfer
başta olmak üzere tekir, palamut, midye, kalamar tava,
hamsi ızgara, tereyağlı veya güveç karides gibi seçenekleriniz
bulunuyor. Çaylar kahveler içiliyor ve yenen yemeklerin
hazmı için tekrar yürüyüş ihtiyacı beliriyor.
Not:
Önceki yıllarda dalgakıran üzerinde bulunan balık lokantası
yıkıldığı için, sadece çekek yerinde veya sahile inmeden,
fenerin yanında bulunan lokanta ve çay bahçesinde oturma
imkanı bulunuyor.
Limandan ayrılıyor, rampayı tırmanıp köyün içinden çıkıyormuş
gibi yaparak fırının yanındaki yoldan inerek, yol üzerinde
çocukların sevdiği türden oyun aletleri olan temiz bir
oyun parkı yanından geçip 150 metre kadar mesafeyi sağa
dönerek tamamlıyorsunuz.
Karşınızda oldukça geniş bir düzlük içinde, bir bakışta
her tarafını kolaylıkla görebileceğiniz bir kale yer alıyor.
Rumeli
Feneri Kalesi
Tüm ailelerin, fotoğraf severlerin, uğrak noktası olan kale
Çanakkale’nin Babakale’sini anımsatıyor.
Deniz kıyısında ki kalenin eteklerinde, surlarında, avlusunda
dolaşabiliyor burçlarına çıkabiliyor, surlarında yürüyebiliyorsunuz.
Temiz ve bakımlı denemiyecek kalenin beğendiğiniz bir köşesinde,
tozunu, dumanını, tortusunu Karadeniz üzerinde filtre edilmişçesine
bırakıp,
tertemiz kokusuyla İstanbul Boğazına giriş yapan havayı
ilk önce siz soluyacaksınız, sonra İstanbul.
Solunuzda uçsuz bucaksız gibi görünen ufuk hattına sıralanmış
gır gır balıkçı motorları, denize bıraktıkları ağların etrafında
dört döne dursun, sağınızda köye geldiğinizden beri bir
saniye olsun sizi yalnız bırakmayan Fener kulesi ve köyün
kaleye bakan cepheli evleri, belki bir taşın üzerinde, belki
yemyeşil çimler üzerine oturup seyrinizi bekliyor. Bu arada
kayalara vuran dalgaların çıkardığı sesler beyin yorgunluğunuzu
alıyor, zindelik kazanıyorsunuz.
|
Rumeli
Feneri Köyü
Son nokta olan köyün bir girişi bir de çıkışı var. Dolaysıyla
Rumeli Fenerinden bir başka yerleşim alanına geçemiyor,
bölgede bir çeşit kontak kapatıyorsunuz. Denizde ve karada
görev yapan ve Jandarma bölgesi olan köyde Askeri mıntıka
sınırları içinde kalan ve 1985 yılına kadar izinle girilebilen,
daha sonra girişleri serbest bırakılan nostaljik ve turistik
köyün çarşı içinde ki cami yanında tek tük Rumlardan kalma
yapılar görülebiliyor.
Günümüzde köyün aşırı yapılaşmasına mani olmak amacıyla
inşaat yapımı yasaklanmış. Buna rağmen köyün dışında ve
Marmaracık Koyu yakınlarında bakir koyların yükseklerden
görüldüğü tepelere yapılan villalar dikkat çekiyor.
Marmaracık Koyu
Rumeli Feneri köyünden veya köye henüz girmeden çam ormanı
içine ayrılan sapaktan ulaşılan Marmaracık Koyuna bir
başka küçük koyun çevresi dolaşılarak ulaşılıyor.
Dar birkaç dönemeçle tamamlanan kısa yolun bitiminde bir
zamanlar Vos Vos Kulüp olarak tanınan ve VW otomobil sahiplerinin
hafta sonu piknik alanı olarak bilinen koy günümüzde Golden
Beach Club olarak anılamaya başlamış.
Yeşil ve koy manzaralı bir tepenin yamacına kurulu bungalov
sahile yakın restoran piknik masaları ile devam ederken
ahşap balkon set üzerine serilmiş geniş yastıklarla son
buluyor.
Altta ise gel git olaylarına göre şekillenen sığ deniz
yer alıyor.
Konuklar hava durumuna göre ya piknik masalarına, kuruluyor,
yastıklara yayılıyor, ya da kapalı mekânlardan denize
bakıyor.
Çocukların alabildiğine özgür çimler üzerinde koşabilmesi
salıncaklara binmesi, bir çok ailenin köpekleri ile gelip
rahatça kahvaltı yaparken, açık havada yemek yemenin tadını
çıkarabiliyor olmaları golden Beach Club’ı cazip hale
getirmiş.
Koyda yeşil başlı yaban ördeklerinin uçuşlarına da tanık
olabiliyorsunuz.
|