GEZİYORUM
Gökçeada
Muhteşem silueti ile Kabatepe’den görünen Türkiye’nin en
büyük adası, aynı zamanda su zenginliği bakımından Dünyanın
dördüncü adası.
E tabii su varsa hayatta var demek olduğuna göre Gökçeada,
havası, suyu, denizi, görsel objelerle dolu manzarası ile
hayatın tadına varmanızı sağlıyor.
Batıda ki en son noktamız olan Gökçeada da güneş yılın üç
yüz günü denize batıyor. Baraj gölü, 6 göleti, dereleri,
şelaleleri ile su sıkıntısı yaşanmayan adada, söylendiği
kadarıyla bu güzel ve soğuk sular bin pınarlı Kaz dağından
doğup, yeraltında ilerleyip, denizin derinliklerinden, adanın
topraklarında yeryüzüne çıkıyor, adaya hayat veriyor.
Gökçeada da oksijen fazla, astımlılara iyi gelen rutubetsiz
hava sirkülâsyonu dinçlik, uzun yaşama sağlıyor, ömre ömür
katıyor.
Adada yaşayan 90 yaş üstü delikanlıların 100 yaş dişleri
çıktığı dilden dile dolaşıyor. Ağustos ayında rağbet gören
çamur banyosunda ise sedef romatizma, ağrısı çekenler şifa
kaynağı oluyor.
Semadirek ve Limmi adalarına komşu olan Gökçeada 100 tekne
kapasitesine sahip yat limanı ile denizden gelen yatları
ağırlıyor.
23 Nisanda başlayan deniz mevsimi, bir Ekime kadar sürüyor.
Gün boyu denize girip güneşlenenler, Gökçeada köylerini
geziyor, yemek yiyor, sonrada Zeytinliköy’e kahve içmeye,
Barba Yorgo tavernasına eğlenmeye gidiyorlar.
Kaşkaval
Burnu Peynir Kayalıkları
Gökçeada’nın görülmesi gereken en ilginç ve farklı yapıya
sahip bölgesi Kuzu Limanı devamında yer alan Kaşkaval Burnu
Peynir Kayalıkları.
Bu kayalıklara ulaşmak için kara yolu olmadığından, kayalıklar
ancak denizden görülebiliyor ve sabah güneşi alarak aydınlanıyor.
Kuzu Limanında bulunan az sayıda balıkçı teknelerinden birisi
ile konuşarak denizin durumuna göre, 20–25 dakikalık bir
süre içinde limanın durgun suyundan çıkıp, Kaşkaval Burnuna
yönelebilirsiniz.
Liman çıkışında tekne biraz sallansa da daha sonra dalgaları
atlatıyor.
Kaşkaval Burnu ucunda 100 metrelik alan içinde yer alan
Peynir Kayalıklarını veya benzerlerini, Türkiye kıyılarında
başka yerde görme imkânı yok. Yöreye has karakter yapısıyla
üst üste konulmuş peynir kalıplarını andıran kayalıklar,
gri renk hâkimiyeti ile fotoğraf ve kamera tutkunlarına,
mayo çekimleri yapacak olanlara emsalsiz fon oluşturabilecek
güzellik ve özellik taşıyor. Tekne sahibi bir saat içinde
tamamlayacağınız gezi için fiyat takdirini size bırakıyorlar.
Tok gözlü bir ifadeyle mazot parası yeterli diyorlar. 20
gidiş 20 geliş olarak 40 TL takdir ederseniz teşekkür edip
sakallarına sürüp ceplerine atıyorlar.
Mimari
doku
Gökçeada’nın kendine has sarı taş denilen taşlarından yapılan
evleri kışın sıcak, yazın serin tutuyor. Rum evlerinde kullanılan
taşlar için taş ustaları yetişmiş, taş işçiliği gelişmiş.
Bahçe fırınları, bacaları, kiremit kaplı çatıları, oyma
kapıları çiçekli küçük pencereleri ile göz okşayan evlerin
restorasyonları ile yeniden kullanımları başlamış.
500
m2 imarlı, 25–30 bin TL değerindeki merkezde ki arsaların
yanı sıra Rum köylerinde yıkık binalar 80–100 bin TL arası
alıcı buluyor. Sakin köy hayatı, hava, su avantajları kafa
dinlemek isteyenleri etrafında topluyor. Cezaevi olmayan
adada, suç oranına da rastlanmıyor.
Yerleşimlerin deniz kenarından ziyade, iç kısımlarda görüldüğü
adada, askeri alay, meslek lisesi, hava radar, deniz radar,
18 Mart Üniversitesine bağlı iki yıllık yüksek okul ve kamu
kurumları bulunuyor. Aydıncıkta sörf okulu hizmet veriyor.
Mayıs
ve Ekim aylarında binlerce flamingonun tuz gölünde konaklaması
göç yolunda olan adanın önemini daha da artırıyor.
Su altı Milli Parkı ile balık adamları tatmin eden su altı
güzelliklerine sahip adanın denizlerinde yıllar sonra yeniden
süngerlerin yetişmeye başladığı gözleniyor.
Adanın horoz sesleri ile güne başlayan sakinleri, gün boyunca
çeşitli plajlardan denize girip, bazıları terkedilmiş köylerin
daracık sokaklarında dolaşıp resim yapıyor, fotoğraf çekiyor.
İsterlerse sahillerde su bisikletine binip pedal çeviriyorlar,
isterlerse dağ yollarında kros yapabiliyorlar.
Hediyelikler
Zeytinyağı süslü şişe ve ambalajlarda çeşitli büyüklükte
seçenekler olarak sunuluyor. Şarap çeşitleri başta olmak
üzere seramik hediyelik eşyalar, volkanik adanın kalkerli,
çabuk yontulan taşlarından yapılma süs eşyalarının seyri
bile turistlere ayrı zevk veriyor.
Adanın simgelerini resim ve yazı olarak taşıyan çeşitli
süs eşyaları kupalar, tekneler, magnetler adadan ayrılmadan
alabileceğiniz taşınması kolay hediyelikler olabilir.
Adanın acil durumlar için süper sağlık ambulans teknesi
ise Kuzu Limanında hazır bekliyor.
Zeytinli Köyü Kahvehaneleri
Zeytinli Köy'e kuş cıvıltıları, renk ahenk çiçeklerle kaplı,
parke taşlı rampa bir yoldan giriyorsunuz. Köy meydanına
bakan kahveler, konukların ilk uğrak yerleri oluyor.
Solda Orhan Karatay kahvehanesi duvarları, ziyaretçilerin
bıraktığı notlar ve fotoğraflarla dolu, çay, kahve ve sakızlı
muhallebi servisi yapılıyor.
Karatay kahvesi karşısında Panoya ustanın mekânı yer alıyor.
Panoya usta da sakızlı muhallebi, tatlı, çay, kahve ile
konuk ağırlıyor.
Köy meydanının tam karşısında ise Madamın kahvehanesi yer
alıyor. Madam Maria 2003 yılında hayata veda ettikten sonra
oğlu Kostantino 120 senelik kahvenin işletmeciliğine devam
ediyor.
Çanakkale valisi, kaymakamı, komutanların ve şarkıcı Fedon’un
adaya geldiklerinde mutlaka kahve içmeye uğradıklarını belirtiyor.
Babasının kahve çekirdeğini dibekte dövdüğünü, kahveyi kömür
ocağında pişirdiğini anlatıyor. Köpüklü kahveyi masanıza
getirirken yanına lokum koymayı da ihmal etmiyor.
Meydandan sola dönen yolu takip ettiğinizde sokağın sağında
İstanbul’da ki patrik Bartemeleo’nun doğduğu evini geçince
bu defa bir başka ünlü isimle Beşiktaşlı Barba Hiristo’nun
serin, gölgeli dükkânı ile karşılaşıyorsunuz. 90’lık ihtiyar
delikanlı, FB li Lefter Küçükandonyadis’in futbolcu arkadaşı.
Hiristo röportaj vermeyi, hatta konuşmayı, reklâmı sevmiyor.
Yine de BJK de sağ bek oynadığını, o yıllarda kösele topun
su emince 4 kilo olduğunu, bu toplara vurmanın zor olduğunu
anlatıyor. Baba Hakkı’nın Hakkı Yeten’in böyle topa kafa
vuruşlarını şut atmaktan daha sert yaptığını, 1940–46 yıllarında
BJK’nin 6 yıl arka arkaya şampiyon olduğunu gülümseyerek
anlatıyor, gözleri maziye dalıyor... Koyun ve keçi sütü
karışımından çok güzel sakızlı dondurma, kahve, sütlü tatlılar,
bir de domates reçeli yapıyor. İsteyenler karanfilli domates
reçel kavanozlarından satın alıp, sabah kahvaltılarını renklendiriyorlar.
Sokağın devamında Adriadanas Çeşmesi, köy çamaşırhanesi
görülüyor. Bazı evlerden sokağa taşan Yunan ezgileri eşliğinde
köy hoşça geziliyor.
Tepeköy ve şaraplar
Tepeköy de önce aşağıdan görüp sonra zakkum ağaçları ile
kaplı yokuşu tırmanarak üç km sonra ulaşılan köylerden biri.
Köy meydanına gelmeden önce solunuzda Barba Yorgo ismiyle
anılan Yorgo Zarbozan’ın şaraphanesi bulunuyor. 1998 yılından
bu yana ticari olarak şarap üreten Barba Yorgo
konuklara imalathanesini gezdiriyor. Gökçeada’nın Tepeköy
üzümlerinin nefasetinden yerel kalabaki, mavreli türü kırmızı
üzümlerden imal ettiği şaraplardan bahsediyor. Kimyager
olduğunu, üzümün kalitesinde toprak, rakım, güneş, rüzgâr,
yağış, hava etkisini dile getiriyor.
Şarap yapım şekline gelince de mamulü ahşap meşe fıçılarda
en az bir yıl beklettiğini ekliyor.
Yorgo, recina tabir edilen bir üzümden yapılma şarabını
ise öve öve bitiremiyor. Türkiye’de başka yerde bulunmayan
bu cinsin koku, serinletici, kalıcı tadının deniz mahsulleri
ile içilen sek şarap olduğunu, dimağda baş ağrısı yapmadığını,
10–15 sene beklemeye müsait olduğunu, yıllandırılmak için
yaptığını belirtiyor. Bu yıl 2005 rekoltesini satan Barba
Yorgo, üretimde gliserin kullanmadığını, kükürt dioksit
miktarının 100 litreye 10–12 gram olduğunu fazlasının koku
ve baş ağrısı yaptığını hatırlatıyor.
Biyolojik çalıştığını kükürt, bakır sülfat (göz taşı) haricinde
hiçbir suni gübre kullanmadığını, en son olarak da bütün
yaz recina içtiğini, müessesenin en iyi müşterisi olduğunu
ekliyor.
Köyde bazı pansiyon, lokanta, taverna hizmet veriyor.
Tepeköy’den yedi km sonra yol terkedilmiş bir yerleşim olan
Dereköy, Şahinkaya, asırlık anıt çınar ağaçları, iki katlı
taş evler arasından geçiyor.
Gökçeada'nın
Plajları ve Adada Yaşam
Yangına hassas bölge olarak ziyarete kapalı olan Marmaros’u
sağınızda bırakıp Gökçeada'nın ve Türkiye’nin batıda ki
en uç noktası Uğurlu’da ki İnce Burun Gizli Limana geliyor,
burada bir deniz banyosunu hak ettiğinizi düşünüyor, kendinizi
denizin dibi soğuk, üstü ılık sularına bırakıyorsunuz...
Günübirlik
kullanımlı Kefaloz Plajı (Aydıncık) dalgalara muhafazalı
sakin bir koy olan Laz Koyu, Adanın Güney sahilinde yer
alan Yuvalı Plajı, Gökçeada Batı burnunda tertemiz berrak
denizi ile adanın en güzel kıyılarından Gizli Liman, özellikle
deniz altına meraklı dalış yapanların tercihi olan Sualtı
Milli Parkı alanı içinde ki Yıldızkoy, Kuzey kıyısında bulunan
Marmaros Plajı.
Adanın ulaşım bağlantı merkezi Kuzu Limanı vapur bekleyenlerin
değerlendirdiği küçük bir plaja sahip.
Koyda Peynir Kayalıklarına kalkan kiralık motorlar, limana
giriş çıkış yapan tekneler, gemilerle hareketlilik yaşanıyor,
fakat adanın diğer koylarının bir çoğu bakir, tesis bulunmuyor,
su, semsiye, sezlong gibi plaj ihtiyaçlarınızı yanınızda
götürmekte fayda var.
Ayrıca bakir koylarda bilinmedik yerlerde yüzenlerin deniz
kestanesi, deniz anası, çeşitli yosun türleri, deniz canlıları
olabileceği, bunlara temas durumunda dikenlerin acı vereceği
unutulmamalı, yanınızda bir miktar amonyak bulundurmalısınız.
Surf Cenneti
Plajlarda rüzgarın esme yönüne göre kuzey veya güney sahilleri
dalgasız denizi ile tercih ediliyor, durgun denizi sevenler
için bu sayede kısa süre tatillerde değişik plajlarda yüzme
imkanı bulunuyor.
Rüzgar, aynı zamanda surf meraklıları için de ideal ortam
sağlıyor, parkur her yıl yapılan heyecanlı yarışmalara,
surf turnuvalarına sahne oluyor.
Adada
Yaşam
Gökçeada'nın çamur banyosu bir başka çekim noktası olurken,
çamurun cilde iyi geldiğine inanan turistler, bilhassa çamurun
kaynağından aldıkları
çamurları vücutlarının her yerine sürerek şifalı arıyorlar.
Tuz Gölü olarak da ünlenen şifalı çamurlu zemin flemingokuşlarının
da uğrak noktalarından.Göl kıyısında bulunan kristalize
olmuş tuz birikintileri yakın plan çekim yapan fotoğraf
meraklıların da ilgi sahaları içinde bulunuyor.
Adada bazı lokallerde canlı müzik dinleme imkanı bulabiliyor,
bazı mekanlarda midye tava, tencere yemeği, ev mantısı yiyebiliyorsunuz.
Mavikoy'da Dalış kursları
bBir çok su aktivitesine imkan veren Gökçeada sahillerinde
su altı9na meraklı olanlar katıldıkdıkları dalış kurslarının
ardından takbikata geçtikleri koy olarak adanın Mavikoy'unu
tercih ediyorlar.
Teknelerle koya gelenler, sakin ve rüzgar marifetiyle delikli
kayaların oluştuğu koyda hocaların nezaretinde ilk dalışlarını
gerçekleştiriyorlar.
Tarihçesi
Ada 1456 yılında Fatih sultan Mehmet tarafından Osmanlı
İmparatorluğu topraklarına katılmış. Balkan savaşı sonucu
Ada, Yunanistan’ ın egemenliğine geçmiş, 1. Dünya Savaşı
yıllarında İngilizler tarafından deniz ve hava üssü olarak
kullanılmış.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ile Ada`nın tekrar
ülkemiz topraklarına katılması sağlanmış. Adanın fiilen
alınması ve şanlı bayrağımızın göndere çekilmesi tarihi
22.Eylül.1923 tür.
Bu tarih, Ada`nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.
İmroz adı 29 Temmuz 1970 tarih ve 8479 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararnamesi ile Gökçeada olarak değiştirilmiştir.
Bugüne
dek ihmal edilen yeryüzü cenneti Türkiye'nin en büyük adası
olan Gökçeada, Türk turizmi için bulunmaz bir nimet olarak
yıldızının parlayacağı, hak ettiği değeri bulacağı günü
bekliyor.
GÖKÇEADA MERYEM ANA PANAYIRI KÜLTÜR ŞENLİĞİ
Gökçeada'da her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde Rumlar tarafından
düzenlenen Meryem Ana Panayırı, adanın en kalabalık olduğu
zamana denk geliyor.
Hıristiyan inanışına göre azizlerin ölüm günü, bayram gibi
kutlanıyor. Meryem Ana'nın ölüm günü olan 15 Ağustos'un
kutlandığı bu panayırda, Yunanistan'da ve başka ülkelerde
yaşayan adalılar, onların çocukları ve torunları bir araya
geliyor.
Tepeköy, panayıra ev sahipliği yapan köy. Panayır için kurbanlar
kesiliyor, yemekler pişiriliyor, tatlılar dağıtılıyor.
Köy meydanına kurulan masalarda kalabalık geç saatlere kadar
dans ediyor, sirtaki yapıyor, geleneksel tadımlarla coşuyor.
Meryem Ana'nın ölümsüzleşip göğe yükseldiğine inanılan 15
Ağustos'un anıldığı Meryem Ana Panayırını, dünyanın çeşitli
yerlerinden gelmiş insanlarla kutlanıyor. Kültürel karşılaşmalar
şenlik havasında gerçekleşiyor ve Gökçeada’nın tarihi atmosferinde
insanlar eğleniyor. |