anasayfagezisergiolaylarunlulernostaljifotosakasihirligazetebiyaografi

Abant
Acarlar Gölü
Adatepe
Adana
Adrasan
Afyon-Gazlıgöl
Ağva
Akçakoca
Akçay
Akyaka
Alaçatı
Alanya
Altınoluk
Altınova
Amasra
Amasya
Anadolu Feneri
Anadolu Kavağı
Anamur Bozyazı
Ankara
Antalya
Aphrodisias
Armutlu
Assos
Avşa Adası
Ayaş
Ayvalık
Babakale
Bafa Gölü
Bandırma
Bağırganlı
Balıkesir
Bayramoğlu K.C
Belek-Kurşunlu
Bergama
Beşkardeş
Beykoz
Beynam-Köprü
Beypazarı
Bilecik-Söğüt
Bodrum
Bolu-Gölcük
Bozburun
Bozcaada
Bördübet
Burgazada
Bursa
B.Kemikli Burnu
Büyükçekmece
Cumalıkızık
Cunda Patriça
Çanakkale
Çandarlı
Çamlıdere
Çıralı-Olimpos
Çiftlik-Bayır
Çiftlikköy
Çilingoz Yalıköy
Çomakdağ K.
Çorum
Çökertme
Dalaman
Dalyan İztuzu
Datça
Demre-Myra
Denizli
Devrek
Didim
Dikili
Dilek M.P Karine
Dim Çayı
Diyarbakır
Domuz Çukuru
Döşemealtı
Düzce
Eceabat
Edirne
Efes Antik Kenti
Eğirdir
Ekincik
Enez
Erdek-Kapıdağ
Erikli
Ermenek
Eskihisar
Eskişehir
Fethiye
Finike
Foça
Garipçe Köyü
Gazipaşa
Gebekum
Gedelek Köyü
Gelibolu
Gerede-E.tepe
Geyikli-Dalyan
Gideros Koyu
Göcek
Gömbe Yaylası
Gölcük-Birgi
Gölyaka Kardüz

Göynük
Gümüşlük
Gümüştepe
Gelibolu Güneyli
Güney Şelalesi
Güre
Hatay
Hayıt B. Knidos
Hisarönü
Hurma Sahili
Ihlara Vadisi
Ildırı - Erythrai
Ilıca-Şifne
İassos
İçel (Mersin)
İğneada
İnbükü Koyu
İstanbul
İzmir
İznik
Kalkan Kaputaş
Kalkım Kazdağı
Katrancı Koyu
Kapadokya
Kapuzbaşı
Karaburun
Karagöl Taşlıca
Karamaka
Kaş-Kekova
Kayaköy
Kaynaşlı Topuk
Kazdağı-A.Dere
Kefken-Cebeci
Kemaliye(Eğin)
Kemer-Olimpos
Kerpe
Kınalıada
Kırkpınar S.Gölü
Kıyıköy
Kilyos
Kızılcahamam
Kilyos
Koçarlı Cincin
Konya
Kömür Limanı
Köprüçay
Köyceğiz.G
Kula
Kumburun
Kumluca
Kuşadası-Çine
Kuşça Beldesi
Kütahya
Labranda
Maden Deresi
Mandalya Körfz.
Mardin
Marmara Ereğli
Marmaris
Maşukiye
Mazı
Meke Gölü
Milas Euromos
Mudanya
Mudurnu
Mürefte
Nallıhan
Nazarköy
Nemrut Dağı
Orhaniye
Ortahisar
Oylat-İnegöl
Oymapınar Brj.
Ölüdeniz
Ören
Patara-Kınık
Phaselis
Polonezköy
Poyrazlar Gölü
Prens Adaları
Rumeli Feneri
Safranbolu
Saitabat Şelale
Saklıkent
Salda Gölü
Samandere Ş.
Sandras Dağı
Saraylı Köyü
Sarıgerme
Sardes
Saros Körfezi
Selçuk-Efes
Selimiye
Sığacık
Side-Manavgat
Silifke-Y.Koyu
Silivri
Sinop-Gerze
Sivas Divriği
Soğanlı
Sokakağzı
Söğüt
Sultaniye
Suuçtu Şelalesi
Sünnet-Sülüklü
Spil Dağı M.P.
Stratonikaie
Şile
Şirince
Tahtakuşlar K.
Taraklı-Çubuk
Tarsus
Taşkale
Taşucu
Tekirdağ
Terkos Gölü
Tire
Tokat Zile
Trabzon
Trilye
Truva
Türkbükü
Turunç
Uçmakdere
Uluabat Gölü
Uludağ
Umurbey
Urfa-Harran
Urla Karaburun
Uşak
Uzunkum İbrice
Uzunya Dalia K.
Üçağız Kaleköy
Varda Köprüsü
Yalancı Boğaz
Yalıkavak
Yalova
Yalvaç
Yedigöller
Yeniköy Köyü
Yenipazar
Yenişehir
Yeşilyurt
Yörük Köyü
Zekeriyaköy





1 Mayıs 1977:
Endişeli, tedirgin bekleyiş günler öncesinden başlamış, tırmanarak 1.Mayıs sabahına gelmişti. Konuşulan ve beklenen, miting günü bir şeylerin olacağı yönündeydi. Öğlen saatlerinde Hürriyet gazetesi istihbarat servisi şefi Mehmet Türker’in odasında toplantı olduğu söylendi. Servis tam kadro odaya taşarcasına toplandık, verilecek görevleri öğrenmek üzere huzursuz bekliyorduk.
Şef, günlük gazete sayfalarını astığı mantar pano üzerine, bu defa bir Taksim krokisi asmış, muhabir ve foto muhabirlerine, kim kiminle nerede bulunacağını, nereden sorumlu olacağını, çekilmiş filmleri kimin dolaşıp toplayacağını anlatıp görev taksimi yapmış ve sorusu olan var mı diye sormuştu. Herkese görev verilmişti, kimi AKM nin önünde bekleyecek, kimi kürsünün yanında duracak, kimi bir başka bölümü kontrol altında tutacaktı. Bana sorumlu olacağım bir mıntıkadan görev verilmemişti. Ben de, “Bana dedim görev vermediniz, ben nerede çalışayım” diye sormuştum. Şef “Serbestsin sen, nerede istersen orada dur” demişti.

Büyütmek için TIKLAYINIZ
Daha dokuz aylık foto muhabiriydim
Gazeteye giriş tarihim 09.Ağustos.1976 yani dokuz aylık, hiçbir gazetecilik tecrübesi olmayan stajyer foto muhabiri olarak çalışıyorum, kadrom bile yoktu. Sebebi ise aynı dönemde zamanın İntercontinental Otelinde (Şimdiki ismiyle The Marmara) muhasebe bölümünde kadrolu elemanım. İki işyerinden birden sigorta olamıyor insan.
Gündüz 17.00’ye kadar gazetede, 18.00’den sonra otelde Merhaba Bar’da kasiyer olarak görev yapıyorum, ta ki 02’ye dek. Sabah 09.00 yine gazete…
Gazete aracı muhabirlerle beraber beni de Taksim’e görev yerlerine bıraktığı zaman ne çekebilirim diye dolaşıp duruyordum. Derken diğer gazetelerden bir grup gazeteci yüksek bir yerden fotoğraf çekmek için otele müracaat etmiş, otelin halkla ilişkiler müdiresi Ayla Egeran hem Taksim Meydanı'nı, hem de yarım açı Gümüşsuyu’dan AKM’ye gelen yolu gören çift cepheli köşe bir odayı gazetecilere fotoğraf çekimi için tahsis etmişti. Oda bir anda sigara dumanı ile kaplı, bir tür basın merkezi oluvermişti. Kimler yoktu ki, tüm gazetelerin tecrübeli muhabirleri sırtlarında çantalar, omuzlarında çifter çifter makineleri ile pencerelerden fotoğraflar çekiyor, sohbetler yapıyorlardı. Grubun içinde Kadir İnanır bile vardı. Merak edip soranlara Kadir İnanır “Ben de gazetecilik mezunuyum” diyordu. Muhabirlerde “egosunu tatmin etmeye gelmiş” diye aralarında dedikodu yapıyorlardı.
Kısa süre sonra gazeteciler aynı yerde sabit noktada durmaktan sıkılıp, hep aynı şeyi çektiklerini ileri sürerek odadan birer ikişer ayrıldılar. Odanın kapısı ardına kadar açık, yatağa Hürriyet’ten rahmetli Necmi Onur oturmakla yatmak arası uzanmış, mırıldanarak şarkı söylüyor. Camdan dışarı bakıyorum, Çin lideri Mao’nun posterlerini taşıyan bir grup meydana giriş yapıyor. Heyecanla “Necmi ağabey Mao resimleri taşıyanlar geçiyor” diyorum. Necmi ağabey “Geçer efendim geçer” diye mırıldanmaya devam ediyor. Diğer pencereye koşuyorum “Necmi ağabey, orak çekiçli bayraklar geçiyor” diyorum. “Geçer efendim geçer, o da geçer” diye uzandığı yerden şarkı mırıldanmaya devam ediyor.
Ben de sıkıldım artık, odadan ayrılıp miting alanında kalabalığa karışıp, çekime devam ettim.
Akşam oldu, gazeteye çalışma mesaim bitti, çektiklerimle gazeteye döndüm. Aracıma atlayıp bu defa oteldeki çalışmam için gazeteden ayrılırken fotoğraf direktörüm rahmetli Çetin Şencan “Oğlum bu günde arabanla gitme, şimdi bu kalabalıkta Taksim’e nasıl gireceksin, giremezsin, götürme arabanı" diye defalarca kızarak uyardı. “Ben girerim arka yollardan, siz beni merak etmeyin deyip” Cağaloğlu’ndan yola çıktım. Bir grubun Saraçhaneden Taksim’e yürüyüşe geçmek üzere beklediği şeklinde duyumlar almıştım. Sahil yolunu kullanarak Fındıklı’yı geçmiş, Kazancı Yokuşunun arka sokaklarından Taksim’e yaklaşmış, yokuşun altında bulunan Maksim Gazinosunun oto parkına dek gelebilmiştim. VW’ yi park edip otele personel kapısına yöneldim.

Büyütmek için TIKLAYINIZ
Makineyle gelirse kesinlikle içeri almayın...
Hem gazeteye, hem de otele fotoğraf makinemle gelip çalışmamdan otel idaresi pek hoşnut değildi. Müdürler 1 Mayıs günü elimde makine foto muhabirliği yaptığımı da görmüşlerdi. Otel müdürü Mr Richter ile muhasebe müdürü Mr Fattallah aralarında konuşurlarken, su servisi yapan barmen arkadaşım duyuyor ve bana iletiyor. “Akşam otele makineyle gelirsen seni içeri almayacaklarmış” diyor. Bunu öğrendiğim için gündüz çalışmamda otelden ayrılırken 80–200 zoom teleobjektifi naylon torbaya sarıp roof barda ki kırık buz makinesinin altına saklamıştım. Üzerinde 24 mm geniş açılı objektif olan Nikon F2 fotoğraf makinemi, Merhaba Bara bitişik, Taksim Meydanını gören cepheli Kazan Restoranda, duvara sabit dayalı koltuk kanepesinin arka boşluğuna, flaşımı, boş filmimi içki şişelerinin dolap altına koyup, otelden boş çantayla öyle çıkmıştım. Akşam gelince de elimi kolumu sallayarak, giriş yapmış, kart basıp kasiyerlik mesaime başlamıştım. Otel miting nedeniyle çok kalabalık değildi, 18.00 de açılan Merhaba Barda 7–8 turist dışında kimseler yoktu. Kasayı açtıktan hemen sonra yan salona geçip Kazan Restoranın tavana kadar cam duvar gibi yükselen pencerelerinden meydana bakıyordum. Önümdeki kompozisyonda biri sol yumruğunu, yanında ki kişi sağ yumruğunu kaldırmıştı, aralarından kürsüde konuşma yapan Kemal Türkler görünüyordu. Tamam, bu güzel bir fotoğraf, bunu çekmeliyim diye düşünüp, koltuk arkasına sakladığım fotoğraf makinemi alıp yine cama geldim.

Olaylar başlıyor.
Saat 18.15 – 30 da olabilir, cin mısırı patlar gibi silah sesleri duyulmaya başladı. Sesler aralıksızdı. Taksimde bulunan tüm kalabalık AKM tarafına doğru panik halinde kaçıyor, bir direğin arkasına 3–5 kişi sığınarak direği siper yapıyordu. Kemal Türkler ve görevliler mikrofondan “sakin olalım arkadaşlar” diye faydasız anonslar yapıyorlardı. Mitinge katılanların bir bölümü ise Taksim gezi tarafına duvara asılı olan Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz pankartı tarafına yönelmişti. Taksim anıtı çevresi, otobüs durağı, park eden araçların etrafı ise yere yatıp birbirlerini siper yapanlarla yer görünmez olmuştu. İlk iş Merhaba Bara dönüp telefonla gazeteyi aradım, çok geç açılan telefonda istihbarat servisinde nöbetçi bırakılan arkadaşa çatışmanın başladığını söyledim, kapadım. Malum 1. Mayıs aynı zamanda Hürriyet Gazetesinin kuruluş yıldönümü olduğu için, tüm yazı işleri kadrosu, yöneticiler Harbiye Hilton Otelde kokteyldeler! İntercontinental Otelin içi bir anda boşalmıştı, Merhaba Bar’da kalanlar koltuklardan kalkıp, bar tezgâhının altına halıların üzerine kıvrılmışlardı.
O vaziyette fotoğraflarını çekip, lobiye çıktım. Arkadaşımın çalışırken olaylar yüzünden aniden terk ettiği kitapçı dükkânının kepenklerini, olası yağmaya karşı bir tedbir olarak kapadım. Otelin döner kapısı içinde bir patlama oldu, turnike kapı yerinden çıkmış içeriye yaralılar taşınıyordu, polislerde vardı. Otel müdürü Richter iki eli cebinde yürüyen merdivenlerden aşağı bakıyordu.
Tam o sırada flaşı patlatıp fotoğrafını çektim. Bu bardağı taşıran son damla oldu. Müdür hışımla bana doğru geliyor, bende Merhaba Bar tezgâhı arkasından geçerek Kazan Restorana doğru hızlı adımlarla arkama bakmadan kaçıyordum. Kapıyı açıp içeri girdiğim anda camı delip geçen kurşunlar yüksek duvarların tavana yakın yerlerine saplanıyordu.Yaşanan durumun şakası yoktu, Tam manasıyla can pazarıydı, ortamı gören Mr Richter arkamdan daha fazla gelemedi, yaylı kapı açıldığı gibi kapandı. Peşimdeki müdürden kurtulmuştum.

Büyütmek için TIKLAYINIZ

Camı delen kurşunlara aldırmadan tekrar pencereye yaklaştım. Milliyet gazetesinden spor muhabirliği yapan bir arkadaş halının üzerine yatmıştı, benim pencerede fotoğraf çektiğimi görünce “Aptal vurulacaksın yat yere “ diye bağırıyordu.
Bir şey çekmeliydim, stajyer, acemi foto muhabirliğinden sıyrılıp, kendimi gazetenin tecrübeli elemanlarına karşı ispatlamam lazımdı, kahramanlık, azim, aptallık, acemilik hepsi bende vardı. Niçin ve neler olduğu hakkında hiçbir bilgim yoktu. İşte o meşhur fotoğraf o anda o ruh durumu içinde çekildi. Çok geçmeden sanki kurşunlar perdeden geçmeyecekmiş gibi perdenin arkasına saklanıp birkaç kare daha çektiğimi anımsıyorum.
O yıllarda ateş eden adam fotoğrafı çekmek çok sık görülen bir şey değildi, önemliydi. Kazan restoranın salonunda Kazancı yokuşuna doğru koştuğumda gözlerime inanamadım.

Bir kare fotoğrafta 30'dan fazla ölü yatıyordu
Otelin camları kalındı vitrin camı gibi belki 10 mm belki 12 mm filandı ve ben Taksim Meydanı hizasından bir otel katı yüksekteydim.
Ön planda Kemal Türkler’in miting konuşmasını teksir makinesinde çoğaltıp dağıtanların olduğu açık kasalı bir kamyon, altında, çevresinde yerde yatan cansız bedenler, henüz yaralanmış olanlar, hastaneye, kaçırılır gibi taşınanlar vardı.
Benim ilk gördüğüm tabloda sanki ölü sayısı 30’dan fazla gibiydi. Bu arada yerde yatanların üzerine belki baygındır, belki canlanırlar diye su sıkılmıştı. Köşe başında ki Pamuk Eczanesi yanından yokuşa inen basamaklar ıslaktı.

Gördüklerime inanamıyordum, bir başka deyişle hayatımda hiç bu kadar ölüyü bir karede görmemiş, fotoğrafını çekmemiştim. Gözüme de fotoğraf makinemin içinden gördüklerime inanamıyordum, gördüklerim gerçek mi diye makinemi kenara çekiyor, çıplak gözle bir daha, bir daha bakıyordum.
Çekilen filmleri toplayıp, gazeteye götüren arkadaşım bir kez daha otele geldi, “Sende film var mı” dedi. Şok içindeydim, "Acayip şeyler çektim” dedim, filmleri alıp gitti. Stajyer muhabir olduğum için gazeteden bana öyle çok film vermezlerdi. Zaten 36 pozluk bir renkli bir siyah beyaz filmim vardı, çok idareli kullandığım halde onları da tam bitirmeden vermiştim. Bende kalan parça renkli filmi makineme taktım.

Garson arkadaşlarımdan biri ile karşılaştım. Maksim oto parkında benim VW’nin yanında çatışma olduğunu haber vermişti. Asansöre binip hızla roof bara çıktım. İş işten geçmişti!
Tekrar lobiye indiğimde çatışmalar bitmiş, kurşun sesleri susmuş, asker meydana girmişti. Sağa sola giden panzerler durmuş, kalabalık püskürtülmüş, yerler pankart sopaları, pankartlar, bez afişler, flamalar ile doluydu. Büyük şok yaşıyor, arkadaşlarımdan bir haber alamıyordum. Cep telefonu yoktu, birbirimizle iletişim kuramıyorduk. Birçok ölü görmüştüm, kim vuruldu, kim kaldı bilmiyor, hepsini merak ediyordum.
Fotoğraf çekerken camı delip geçen kurşun deliklerinin bir tanesi içinden Taksim Meydanı’nın son halini çektim.
Dört muhabir arkadaş kısa süre sonra otelde bir araya geldiler. Düşündüm ve karar verdim, ne olacaksa olsundu, para kasamı dolaba kilitleyip, gazeteye arkadaşlarla beraber dönmek üzere, hiç kimseden izin almadan iş yerimi terk ederek, otelden ayrıldım.
Çektiğim fotoğrafları, nasıl çıktıklarını da merak ediyor, bir an önce görmek istiyordum.
Maksim Gazinosu oto parkına doğru gazeteden dört arkadaşla inerken bir çocuk yanımıza gelip, avucunda ki kopuk kulağı göstererek fotoğraf çekmek ister misiniz diye sormuştu!

Ağlayabilsem açılacaktım
Boğazım düğümleniyor, boğuluyor gibi oluyor, ağlamak istiyor, ağlayamıyordum. VW’nin yanına geldiğimde kapı üstlerinde kurşun delikleri, kaportada sopayla vurularak oluşmuş çukur izleri, etrafa mercimek tanesi gibi dağılmış havalı camın parçaları vardı. Ellerimizle koltukların üzerinde ki camları itip oturduk. Bu durumda direksiyon başına geçmek benim için zor oldu, başka da araç yoktu. Sinirlerimiz bozulmuştu, yol boyunca gazeteden tekrar görev verirlerse gitmeyelim diye ağız birliği yaparak geldik, hızla arabadan inenler gazeteye girdiler. Gelip geçenlerin meraklı ve biraz da acıyarak baktıkları, camları kırık savaştan çıkmış gibi görünen VW’ yi gazete önüne bırakıp, ben de servise çıkmıştım.
Beni ilk olarak muhabir Sinan Kana görmüş, hızla şefin adasına girerken “Şef, şef Haluk’ta geldi, tamamlandık, eksiksiz tam kadroyuz” diye bağırıyordu. En son ben gelmiştim ve herkes beni merak etmişti, çektiğim fotoğraflar konuşuluyordu. Daha fazla kendimi tutamadım, film kestiğimiz karanlık odaya girdim, çömeldim ve gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. Bir arkadaşım vişne Meysu içirerek, metanetli olmam için moral vermeye, foto muhabirliğinin böyle bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

Olay anında birçok arkadaş oradaydı, makaralarca film çekilmişti. Dakikalarca süren silah sesleri arasında süren olaylarda mutlaka birinin bir şeyler çekmiş olması lazımdı, fakat aranan fotoğraf defalarca gözden geçirilen film kareleri arasında bulunamamıştı. Yazı işlerinde çalışanlar, muhabirler çılgına dönmüşlerdi. Ve nihayet aranan estantene benim siyah beyaz negatif filmde bulunmuş, süratle karta basılarak yazı işlerine teslim edilmişti. İşte ben tam o sırada servise girmiştim sevgi, kutlamayı bakışlarda görüyordum. Ben serviste fotoğrafı nasıl çektiğimi heyecanla anlatırken, Hürriyet Gazetesi Haber Ajansında görevli Mehmet Biber film labaratuarına girip, o kareden bir baskı daha alarak fotoğrafı AP ajansına götürmüş, AP de tüm dünyaya servis geçmişti.

Sabah gazeteye geldiğimde 10 sütunluk Hürriyet'te tam sayfa renkli 34 ölü görünen fotoğrafım, iç sayfalarda diğerleri vardı.
Sarı basın kartım yoktu, kadrolu da değildim, stajyer olmama rağmen toplu imzada benim de adım yazılıydı.
Fotoğraf servisi şefim rahmetli Çetin Şencan da kullanılan fotoğraftan hoşnut değildi, daha etkileyici fotoğraflar olduğunu söyleyip, yazı işlerinin seçimine surat asıyordu. Çetin ağabey haklımıydı bilemem ama ben tek fotoğrafla günü özetlemiştim...
Ertesi günlerde ABD’nin ünlü gazetesi Herald Tirubune, Almanya’nın yüksek tirajlı dergisi Stern, Der Spiegel gibi birçok yayın organında bu fotoğraf bu şekilde AP imzalı yayınlanmıştı...


İş yerinden izin alıp VW’ yi kaportacıya götürdüm, kapı üstünde ki kurşun deliğine macun doldurdu, kırılan Alman malı orijinal camlar yerine, köşesinde Paşabahçe Çayırova yazılı oto camları taktı, vuruk yerleri sabırlı çekiç darbeleri ile şişirip düzeltti.

1977 yılındaki bu çalışma sonrası kazanılmış tecrübe nedeniyle 78–79–80–81 yıllarında hep 1 Mayıslar öncesi bütün gece sabaha kadar hep ben görevlendirilirdim.
Kiminde panzerler, kiminde tanklar, kiminde korsan yürüyüşler ön plana çıktı. Taksim’e sancak çekildi…

60 lı yıllar ve öncesinde 1 Mayıs Bahar Bayramı olarak kutlanırdı.
Tatil günüydü. Kır çiçekleri, bahar dalları arasında o gün herkes pikniğe giderdi. Emirgan Korusunda açan laleleri görmeye gidenler de olurdu. Annelerimiz zeytinyağlı biber dolması, kuru köfte, patates kızartır, yumurtalar haşlar, yanımıza verirdi. Piknik kumanyamızla Galata Köprüsünde ki 5 no lu adalar vapur iskelesinden Büyükada’ya giderdik, ekmek ve birer şişe de Tekel birası aldık mı, arkadaşlarla doğrucana dil burnuna kadar yürür, pikniğe başlardık. Karpuz kabuğu suya düşmeden denize girilmez diye bir söz vardı, hava güzelse Yörük Ali plajında o söze aldırmaz, denize bile girerdik. Sonrada hasta olur azar işitirdik.

1 Mayıs’ta kutlanan Bahar Bayramları, İşçi Bayramı olarak kutlanır olmuştu… Gün geldi 1 Mayıslar ve 27 Mayıslar karşılıklı olarak tatil günü olmaktan çıkartıldı…
34 ölü ile sonuçlanan ve üzerinden 30 yılı aşkın süre geçmiş olan "Taksim 1 Mayıs 1977" kutlamaları ise hafızalarda derin ve acı izler bıraktı…

Büyütmek için TIKLAYIN
Büyütmek için TIKLAYIN
Büyütmek için TIKLAYIN
Büyütmek için TIKLAYIN
Sayfamızda yer alan 1 Mayıs fotoğrafları yayın hakkı
Haluk Özözlü
'ye aittir. İzinsiz kullanılamaz.


Ayasofya Mz.
Altınoluk

Bördübet
Cunda Adası
Cunda Adası Pazarı
Cunda'da Taverna

Alaçatı
Gökçeada
Kerpe
Pembe Kayalar
Rumeli Feneri
Garipçe Köyü
Vatozlar
Çayağzı Köyü
Suuçtu Şelalesi
Uluabat Gölü
Ortaköy
Sultanahmet Myd.
Kapalı Çarşı
Mısır Çarşısı
Çiçek Pazarı
Hayvanat Bahçesi
Pamukkale
Pamukkale Eğlence
Karaca Arboretum
Sarıyer Börekçisi
Turşucu Hacı Salih
Pulculuk
Filateli'de Sanat
Asım Can Gündüz
Tanker Yangını
Dondurma Show

 
Saat Kuleleri
Kuş Cennetleri
Antikalar
Fotoğrafçılık
Halılarla Türkiye

Yol Boyu lezzet

Kartpostallar
Köprüler
Deve Güreşi
Kuş Sarayları
Kaleler
Bacalar
Deniz Fenerleri
Zil Dünyası
Hediyelikler
Sembollerle Anadolu

 
Sağlık
Denizin Sırları
Mangal Kömürü
Patchwork
Yumurta Şapkası
Çerez Haritası
Turşu
A La Minute
Yel Değirmenleri
Bal
Dilimizdekiler
İstanbul Boğaz Geçişi
Kum Midyesi
Dekorlar
Yapılacak İşler
Hırka-i Şerif
Kutsal Emanetler
Sigortalı Hayat
Türk Hamamı
BlueJean Çanta
Cephe Kaplama
Kumaş Klasiği
Pat Pat
Sebastian Bach Konseri
Çarpıcı Resimler
Korkuluklar
Mavi Yolculuk

Kamp - Karavan
Damla Sakızı
Mısır Çarşısı
Pulculuk (Filateli)

 
çorba&zeytinyağlılar, sebzeli,etli,yumurtalılar hamur işleri&pilavlar, balıklar, tatlılar...
Mezeler&Salatalar
Balık Yemekleri
Köfteler&Köfteciler
Ekmekler&Fırınlar

 
Şarap, Likör Yapımı,
kokteyller
 

Kitaplık >>
Atatürk Evleri

büyütmek için TIKLAYINGezi yazarı fotoğraf sanatçısı ve gazeteci Haluk Özözlü'nün 18.200 km. yol katederek fotoğrafladığı çok geniş kapsamlı bir çalışma. Kitabı seçkin kitapçılarda bulabilirsiniz.

Anıtkabir Müzesi
Anadolu Med.Mz.
Topkapı Sarayı
Ayasofya Müzesi
Antalya Müzesi
Efes Müzesi
Side Müzes
i

Ihlamur Kasırları
Yerebatan Sarnıcı
Dolmabahçe Sarayı
Beylerbeyi Sarayı
İst. Arkeoloji Müzeleri

Mevlana Müzesi
Gelibolu Mevlevihanesi
Sağlık Müzesi
Kariye'nin Gizemi

Lokomotif Müzesi
Sadberk Hn. Mz.
Rahmi M.Koç Mz.
Pera Müzesi
T.D.İ. Merkezi
Barış Manço Mz.
Yesemek Açık Hv Mz.
İtfaiye Müzesi
Madame Tussaud Mz.
İş Bankası Müzesi
Beşiktaş JK Müzesi
Özdilek Balmumu Mz.

Gülse Birsel
Hülya Koçyiğit
Tülin Şahin
Vatan Şaşmaz
Çağla Şikel
Aysun Kayacı
Tan Sağtürk
Gülşen
Doğkan
Nil Karaibrahimgil

Bu sayfalarda günlük yaşamdan komik kesitler bulabilirsiniz.