Gazetede çalıştığımız
soğuk kış gecelerinden biri. Telsizden duyduğumuz anons ile denize uçan bir aracın
haberi için Boğazın Kireçburnu sahiline doğru yola çıkmış haberi toparladıktan
sonra yine sahilden gazeteye dönüyoruz. Hava soğuk mu soğuk tam
Kuruçeşme de bugünkü Maksi Marketin önünde iki araç kafa kafaya frensiz çarpıştı.
Ortaya çıkan tablo ve metal sesi ile irkildik. Şok bir durum, çevrede ki herkes
dondu kaldı! Göreve gittiğimiz gazetenin şoförü eskiden Aksaray- Beşyüzevler minibüs
hattında çalışan tampondan sollama başarısına sahip usta bir sürücüydü, hemen
kaza yerini geçip sağa yanaştı. Gecenin ilerlemiş saati, bir yandan boş makineme
film takıyor bir yandan araçtan iniyordum ki, ilk adımda yüzükoyun yere kapaklandım.
Hafif meyilli yol kısa sürede donmuş, buz pateni pisti gibi olmuştu. Değil yürümek
ayakta bile durmak zordu. Yaralıların bulunduğu araca fotoğraf çekerek geldim.
Flaşı gecenin karanlığına patlatıyorum, karanlığın içinde yaralıların korku, şaşkınlık,
çaresizlik ifadesiyle ayakta kalmaya çalıştıklarını görüyorum. Üzerlerinden buhar
çıkıyor. 36,5 derece sıcaklıkta ki insan kanı soğuk hava ile karşılaşınca o sıcaklık
vücutların üzerinde buhar yaparak yükseliyor. Flaşla fotoğraf çekimlerinde ışık,
yangın dumanı, buhar gibi zeminlerle karşılaştığı yerde yüzey gibi kalıyor ve
bu beyazlığı flaşı çaktıkça görüyorum. Bu tip kaza sonucu yaralanmalarda önce
şok yaşanıyor. Çaresizliği hissediyor, birilerinin yardım etmesini bekliyor, düşünüp
karar verme gücünüz kırılıyor, hiçbir şekilde itiraz edemiyorsunuz. Üstü başı
kanlar içinde kalan yaralıları, ya arabada ölürse, ya arabam kirlenirse gibi düşüncelerle
pek kimse aracına almak istemiyor. Nitekim kaza yerinden taksiler el işaretime
rağmen durmadan geçiyor.
Baktım olacak gibi değil geçtim birinin önüne bir flaş daha patlattım
plakasına, dönüp kapı yanına geldim şoföre dedim ki "Plakanın ve
senin resmini çektim, bu yaralıları arabana alıp hastaneye yetiştirmezsen
gazetede aynen yazarım arkandan geliyorum". Şoför, aracına
bindirdiğimiz yaralılarla hızla uzaklaştı. Biz de kaza yerinin resmini
çektik, baktık yerde kazadan önce gazinoda çekilmiş son resim. Bizden
sonra olay yerine gelecek bir başka gazetenin muhabiri haberinde
kullanıp bize geçirme yapmasın diye aldık. Hareket hoş değildir
ama muhabirliğin de kaçınılmaz kuralıdır. Gazetenizin yazı işleri
bir başka gazete de farklı bir resim görünce "Onlarda var, biz de
niye yok" derler. Onun için mecbur olursunuz. Neyse, gece yarısından
sonra hastaneyi, polisi, acil servisi tekrar tekrar aradık, yaralıları
sorup, durumu hakkında bilgi aldık. Fakat
gitmedik, biz onlara yardım etmiştik, kendilerine geldiklerinde
bizi görünce minnet duygusu içinde kalmalarını ve bize öyle bakmalarını,
ömür boyu bu anı öyle hatırlamalarını istemedik.
Yazının sonunda üç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Birincisi
Kadın erkek eşittir derler. Gerçekte de öyledir. Fakat…İki yaralı
düşünün, aynı araçta, aynı anda yaralanmış. Kadın kendini bırakıvermiş,
erkek ise hem kendini, hem diğer yaralıyı ayakta tutmaya çalışıyor.
Diğer konu fotoğraf tekniği ile ilgili. Olay anında fotoğraf karesine
yapılan yerleştirme renk ve cisim dengesinin homojen
dağılımı, simetri ve kaza sırasında araçların birbiri ile çarpışmasında
sunulan obje açıları. Burada vermek istenen mesaj yolun hiç beklemediğiniz
bir yerde buz tutmuş olabilme ihtimalinin varlığı ve sonuçlarının
ortaya konuluş biçimi ve uyarısı.
Son nokta için ise yorum yapmayacağım.
Yanda bulunan gazete kupüründe ki baskı
sayısına lütfen dikkat buyurun. Hey gidi günler hey. Bizim çalıştığımız
yıllarda gazetenin 900 binin üstünde ki iadesiz satış rakamı, bugün
birileri için düşündürücü olsa gerek… |