Yıl 1973 9996 TL. yani 714 $ (dolar 14 Lira o zaman)
biriktirerek Nikon F2 marka fotoğraf makinesini almıştım.
Bu makine o yıllarda Milliyet Gazetesi'nden Ercüment Karacan'da,
Altan Erbulak'ta, Hüseyin Kırcalı'da (spor muhabiri) birde
bende vardı. Sağlam gösterişli oldukça ağır, heyecan verici
taş gibi bir makineydi. (Yıl 2005 hala, diğerleriyle beraber
onu da kullanırım)
Önceleri
Perfekta, sonra Kodak Retina 1.A, Minolta 101 kullanmış
fotoğraf zevki iyice bulaşmıştı. Kabataş'ta oturan Ergun
Çağatay ustayla tanıştım. Kendisinden çok şey öğrendiğim
değerli hocam da bir gün beni Fotoğraf Sanatçısı Ara Güler
Usta'nın Galatasaray Yapı Kredi Bankası'nın arkasındaki
Atölyesi'ne götürdü. 3. katta hoş bir mekandı. Ara Güler
Hindistan'dan dönmüş E-4 banyoda 64 Asa filmlerini dua ile
yıkadığını söylüyordu. Duvara gömme bir müzik seti içinde
ağlamaklı bir sese sahip olan Demis Russos çalıyor masada
kristal bir şişe içinde Ankara Viskisi adıyla satışa sunulmuş
olan 5 yıldızlı konyak duruyor. Birer kadeh içerken Ara
Güler sordu evladım sen ne yapıyorsun diye. O an her tarafı
incelemekteyken dedim ki ben Nikon F2 aldım. Nedir o dikiş
makinesi mi diye sordu bu defa. Beklemiyordum şaştım kaldım
bir sessizlik sonrası safiyane hayır dedim fotoğraf makinesi
ve ben onunla çeşitli fotoğraflar çekiyorum diye ekledim.
Ara Güler çaresiz bir hastalığa tutulmuşum gibi bana baktı
veeee
-Evvvladım, sen bu güne kadar çektiğin bütün fotoğrafları
yak, Makineni sat, bir asprin iç yat dedi, dondum kaldım.
Kekeleyemedim bile. Türkiye'nin en ünlü ismi bir numarasının
genç birine verdiği nasihat, moral bu mu olmalıydı, yıkılmıştım
darbelere dayanıklı değildim daha yolun başındaydım. Gözlerim
doldu belli etmedim. Hava karardı. Ergun Çağatay'la görüşmesi
bitti ve çıktık.
O yıllarda GS çiçek Pasajı henüz yanmamış, cadde üstünde
(Bugünkü Şarabi'nin yanı) Degustasyon isimli bir lokanta
var oraya girdik,
Ergun Hoca -Oğlum Ara Güler'e sen bakma o megolomandır kendisinden
başka kimseyi beğenmez aldırma dediyse de ısmarladığı sinitseli
elimde çatal bıçak kesemedim ağladığım görülmesin diye başımı
öne eğdim gözyaşlarım sinitsele döküldü yiyemedim...
Ergun Çağatay fotoğraf öğretmeye devam etti. Dökümanlar,
kitaplar, objektif, makine verdi. Çektiğim filmleri yıkadı
bizzat kendisi bastı.
9 Ağustos 1976'da Hürriyet'e foto muhabiri olarak istihbarat
servisinde profesyonel olarak göreve başladığım gün gazetede
fotoğrafım yayınlandı. Dolu dizgin gidiyorum.
1977.1 Mayıs olayları 34 ölü çekmişim, akşam zili çalıp
Ara Güler fotoğraf isted, hepsi gazetede dedim.
17 Mayıs 1984'te açtığım Gazetecinin Dünyasından adlı ilk
fotoğraf sergimi herkesten önce gelip gezmiş, çıkarkende
oradakilere benim için.
-"Bu adam bir gün mutlaka bir bok olacak" demişti.
Yine bir başka gün 73 model VW kaplumbağa ile yoldayım Ara
Güler'e rastladım Tercüman Gazetesi'ne gideceğini söyledi.
Atla bırakayım dedim. E-5'te yol alıyoruz. Biraz çökmüş
olan ön koltuğu tamir için çıkarmış koltukçuya bırakmışım
Ara arka koltukta oturuyor önü boş benim VosWos makam arabası
gibi yolda boş hızım 110-120 km filan. Arka koltuktan seslendi
-Evladım bu ne hız?
Sen ölürsen bir bok olmaz ben ölürsem Türk fotoğraf tarihi
kapanır, yavaş git biraz!!!
İyi
hoştu da bildiğini pek değil, hiç öğretmezdi. Kabataş'tan
komşumdur.
1975 yılında "Kahramanın Sonu" adlı 16 mm'lik bir film yapmıştı.
Yavuz Zırhlısı'nın sökülüşünü konu alan film Pink Floyd
topluluğunun müziği eşliğinde kaynak makinesi, demir testereleri
baş rolde pas, kıvılcım, vida, somun gibi detaylar arasında
geçiyor. Hüzünlü bir filmdi evinde seyretmiştik. Fotoğrafçılığa
filmcilikten dönmüş kendine has fotoğrafları vardır.
İlk çeken o olduğu için patentlidir yani.
Haliç'te çektirmeler, mavunalar, Kaş'ta tütün dizenler Sirkeci'de
tramvay, Tahtakale'de yoğurtçu, GS meydanı, Yenikapı'da
yazmacılar onundur taklit edilemez hemen anlaşılır.
Türkiye'yi de çalışmıştır, bu uğurda otoban gibi yol açmıştır
arkasından, izinden gelen de çok olmuştur.
Çektiklerinin
altına bir şey yazmaz yorum yapmaz, kendisine foto muhabiri
diyor zaten. 20 sene Hürriyet İstihbarat servisinde çalıştım
binlerce habere gittim hiç bir olayla karşılaşamadık. Ara
daha ziyade özel çalışırdı. Kendisine sende Ayasofya diası
var mı diye sorarsanız
-Eee var kaç kilo istiyorsun diye o da size sorar.
Yurt içi yurt dışı sayısız ödül ve kitabı olan sanatçı,
fotoğrafın sanat olduğuna inanmıyor, belge olduğunu söylüyor.
Yurt dışı için Ara-Ergun ve ben bir ropörtajda beraber çalışmıştık.
Bu Dünya'nın en uzun tankeri Avrupa'nın en büyük köprüsünün
altından geçerken çekilmiş fotoğraflardı.
Bir keresinde Ara Güler GS'de yanmakta olan bir aracı çekmiş,
evinden çektiği tanker yangını fotoğraflarını anımsıyorum
ve Sirkeci Konya Lezzet Lokantası önünde patlayan bomba
bir gencin kolu veya bacağını kopartmıştı.
O olayın fotoğrafları ile de o yıl 1979 Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Fotoğraf Dalı yılın başarı ödülünü kazanmıştı.
Bir arkadaşımda bu ödülden dolayı kendisini kutlamış, aldığı
cevap ise şu olmuştu.
-Önemli olan Ara Güler'in ödül alması değil Ara Güler'den
ödül almaktır!
Turkcell telefon reklamları ile gündeme gelen sanatçı
çocukların
karşısına dikilip 532 demeleri
|
Ara
Usta'ya bu fotoğrafta
ne anlatmak istediğini sordum. Uzakdoğu'da çektiği
bu fotoğrafta; "Yüz ifadelerine dikkat çekerek,
İşte! 20. yüzyılda endişe, tedirginlik ve huzursuzluğun
bayanın yüzüne yansımasının fotoğrafıdır..."
diyerek hediye etmişti...
|
yüzünden
reklamlara çıkmaktan vazgeçmiş.
1928 İstanbul doğumlu, 70'i aşkın yaşına rağmen gözlük takmayan
ve siyah-beyaz belgeci fotoğraftaki başarısı tartışılmaz
sanatçı gençlere verdiği ropörtajlarla örnek olmaya devam
ediyor. Büyük Usta Ara Güler Pablo Picasso'dan, çılgın ressam
Salvador Dali'ye, Bentrand Russell'dan, Winston Churchill'e
kadar bir çok ünlüyü fotoğraflamış, son olarak da Temmuz
ayı sonunda bizim dönemde Günaydın Gazetesi'nde foto muhabiri
olan Nebil Özgentürk'ün Sabah Gazetesi'ndeki "Hayatın
İçinden" köşesine bir not göndermiş aynen naklediyorum;
"Editörlere, grafikerlere, resim seçicilere, redaksiyon
şeflerine ve matbaa ustalarına mühim not... Elinizdekiler
birer Ara Güler fotoğrafıdır... Bu fotoğraflar işlemdeyken,
çay, kahve, gazoz, fanta ve benzeri meşrubatlarla fotoğraflara
yaklaşmayın! Fotoğrafların civarında yemek yenmez içki içilemez...
Fotoğraflar ıslak yada sıcak yere, örneğin vantilatör veya
kalorifer üzerine konulamaz... Üzerine öksürülemez, ıslak
veya pis ellerle tutulamaz, yakınında sigara içilemez ve
yüksek sesle konuşulamaz!
Ara Güler
Ara Güler'e megoloman diyenler haklı mı acaba..?
İki ustayla da çalışma imkanım oldu, hatta üçümüz aynı anda,
aynı işi fotoğrafladık. Bugün ikisi de hayatta değiller,
Ergun Çağatay Ara'ya oranla daha öğreticiydi, bir çok fotoğraf
ustasında emeği vardır, ben de de var. Ara hiç bir şey öğretmezdi,
kapalı kutuydu.
Günümüzden 42 yıl önce 18.07.1976 tı da imzalayıp bana verdiği
kitap gibi keşke yaratıcı değerli Türkler kitabı da yapabilseydi... |