GEZİYORUM
Amasya'dan
Merzifon'a...
Bilinen tarihi M.Ö. 2500 yıllarına kadar uzanan Amasya
ve çevresinde eski Tunç çağı Hitit ve İskit medeniyetlerine
ait birçok yerleşim kalıntıları mevcut.
|
Osmanlı İmparatorluğu devrinde padişahlar ve şehzadeler
şehri olan bu tarihi kentin bir başka özelliği de, tarihi
konak ve birbirinden güzel yaşanası evleri.
Evlerin
en güzel panoraması ise Yeşilırmak vadisi üzerinde yer alan
Yalıboyu caddesinde görülüyor.
Amasya girişinde ilk fark edilen, kentin sarp kayalıklarla
çevrili oluşu. Yağış mevsimi sonrası mavileşen Yeşilırmak
şehri ikiye bölüp ortasından durmaksızın akarken, kente
bir hareket ve seyri güzel bir aktivite kazandırıyor, boş
duramıyorsunuz.
Çok keyifli bir yürüyüşle kısa sürede hem tarihi dokuyu
görebiliyor, hem de video, fotoğraf çekebileceğiniz, hatta
resmini yapmak isteyeceğiniz birçok obje ve manzarayla karşılaşıyorsunuz.
Sofa, oda ve iç mekan donatımıyla dikkati çeken cumbalı
evler, maket görünümünde. Hatta, adeta tiyatro dekoru gibi.
İçlerinde
en ünlüsü, Yeşilırmak kıyısına kurulu "Hazeranlar Konağı".
Müze olarak gezilen konaktaki eşyalar, döneme ışık tutup,
günümüze yansıtıyor.
Giriş katı sergi salonu olarak hizmet veren tarihi ve estetik
konak, 1865 tarihini taşıyor.
Konağın girişi Kralkaya mezarları tarafında bulunuyor.
Bimarhane, 1308-1309 yılları arasında yapılmış ve günümüzde
sanat merkezi amaçlı kullanılıyor.
Kursların ve derslerin verildiği, müzik çalışmalarının yapıldığı
Bimarhane'de, zamanında akıl hastalarına su
ve müzik sesiyle tedavi uygulanmış.
Taş oymacılığının en güzel örneklerinden olan Taç kapısından
girenler, tertemiz bir avluya açılan kemerli odalarla karşılaşıyorlar.
15. yüzyıldan kalma Sultan II. Bayezid Külliyesi, 1485 tarihli.
Cami bahçe ve çeşmesi ile oldukça etkileyici. Büyük Ağa
Medresesi, sekizgen avlusu, kubbe ve bacaları ile gözü okşayan
bir mimariye sahip. Şu anda içinde Kuran kursu verilen dershaneler
bulunuyor.
Amasya Kalesi, kaya mezarları, su yolları, Gökmedrese, köprüler,
istasyon binası, kümbetler, Burmalı minare, Mehmet Paşa
ve Gümüşlü camileri gibi daha birçok görülmeye değer eserin
bulunduğu Amasya'dan ayrılıp Merzifon'a doğru yola çıkıyoruz.
Merzifon
Geniş
ve güzel bir yolla kent girişinde sizi şaha kalkmış atı
üzerindeki Kara Mustafa Paşa heykeli karşılıyor.
Kent dokusuna biraz daha girip Kara Mustafa Paşa camisini
gösteren tabelayı tek yönlü yolda takip ederseniz, 1666
yapımı ünlü camiye ulaşıyorsunuz.
Avluda yer alan çeşme içinde oturup seyredebileceğiniz kubbenin
iç tavan süslemelerinden, gözlerinizi ayıramıyorsunuz. Çeşmenin
yanında gövdeleri yıllara meydan okuyan iki dev anıtlaşmış
çınar ağacı bulunuyor. Cami ve çeşme ile bütünleşen görmeye
değer çınarların çevreleri 7 ve 8.5 metreyi buluyor. Mağara
girişini andıran gövdelerin bir kısmı boşalmaya başlasa
da, çınarlar heybetli gövdeleri üzerinde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Cami
avlusunun kemerli kapısından geçerek tarihi taş bedestene
yapacağınız gezide, kendinizi hiç aklınızda olmayan eşyaların
satıldığı çok dükkanlı bir çarşıda bulabilirsiniz.
Merzifon turu sırasında, bir açıdan mutlaka göz göze geleceğiniz
bir başka eser de saat kulesi.
Ziya Paşa, Merzifon Çelebi Mehmet Medresesi anıtsal giriş
kapısı üzerine, 1866'da inşa edilmiş. Yuvarlak yapılı saatin
üç katlı gövdesinde, bir de şerefe bulunuyor.
Sekizgen yapıya sahip saat odasının, Latin harflerinden
oluşan saati faaliyetine devam ediyor. Onu diğer saatlerden
ayıran en önemli özelliği, ağırlık sistemi ile çalışan kule
saatlerinden olması.
Amasya'da
ki "Aynalı Göl", Borabay
Suyun
kenarına ve ormanın içine serpiştirilmiş piknik masaları...
Aralıklı dinlenme evleri, ateş yakmak için ocaklar, bahçeli
kocaman bir restoran, önünde ince uzun bir yaya köprüsü,
ihtiyaçların karşılanabildiği büfe ve her yerden fışkıran
pınarlar...
İçimi hoş, yumuşak suyu olan çeşmeler...
Çevresinde bulunan ve görüntüleri yüzeye yansıyan meşe,
pelit, gürgen, karağaçlar Borabay Gölü'ne bir isim de ben
taktım, Aynalı Göl.
|
Akşam çökünce yatay ışınlar değişik efektler oluşturuyor.
Gölge boyu uzuyor, asil ışıklar koyu sarıya dönüşüp kendini
göstermeye başlıyor ve hemen sonrasında bir durgunluk yaşanıyor.
İşte tam o saatlerde girdim Amasya'ya. Amacım Borabay'ı
gün batmadan bu son ışıklarda yakalamaktı. Kente teğet geçip
Erzincan yolunu kullanarak, 45. km'de Taşova'ya girmeden
sola ayrılan Ladik yoluna döndüm. Rampayı çıkarken yine
sola, yine rampa ve 5 km içeride asfalt. Köy içini yavaşça
geçip kendimi Borabay'a attım.
Zirvede güneş, fotoğraf çekmem için son 10 dakika der gibi
duruyor.
Göl çevresini yarıladım, yaprak kımıldamıyor, görevli hariç
hiç kimse yok. Göl yüzeyi adeta ayna, kıyıda bir kayık bağlı,
isteyen kiralayıp dolaşabilsin diye. Yarı beline kadar suyun
içinde ağaçlar var, suya doymuş.
Sahilde ise insanların ayaklarını suya sokup dinlerek yemek
yiyebilmeleri ve piknik yapabilmeleri için, su içinde piknik
masaları var.
Diğerleri, ormanın içine serpiştirilmiş.
Dinlenme evleri aralıklı, ateş yakmak için ocaklar, bahçeli
kocaman bir restoran, önünde ince uzun bir yaya köprüsü,
ihtiyaçların karşılanabildiği büfe ve her yerden fışkıran
pınarlar... İçimi hoş, yumuşak suyu olan çeşmeler...
Gölün
içinde aynalı sazan ve yayın balığı bulunuyor.
Eğlence olsun diye ücretsiz balık tutmanıza da izin veriliyor.
Pırıl pırıl parlayan 900x300 metre ölçülerindeki "Aynalı
Göl" Borabay'ın çevresinde 8-10 türlü ağaç, yüzeyinde de
yansımalarıyla ünlü.
Meşe, pelit, çam, gürgen, karaağaç ve taraklık ilk göze
çarpanlar.
Sözde yasak ama, göle yüzme amaçlı da giriliyormuş.
Alttan kaynak suları ile beslenen krater gölünün en derin
yeri 30 metre.
Önce kuşların güneşi uğurlayan korosu eşliğinde Amasya'ya
63 km uzaklıkta ve 2061 metre yükseklikte Akdağ üzerinde,
Borabay köyünün 2 km yukarısında, tertemiz havada, görsel
ve işitsel kirlilik sorunu olmayan ortamda ve şehir hayatından
bu kadar uzakta olmanın keyfini çıkardım.
Yeşil, sarı ve mavinin tonlarından oluşan bir renk armonisi
içinde, göl kıyısına park edip piknik yapmak veya otomobili
dinlenme evlerinin yanına çekip müzik dinleyerek gece konaklamak
hayalimi bir daha ki gelişe bırakarak Amasya'ya dönüşe geçtim...
|