GEZİYORUM
İstanbul'un
piknik bahçesi Çatalca...
Gezimizi
İstanbul'un yanı başında yer alan Çatalca ve çevresine yapıyoruz.
Turumuz boyunca yemyeşil bir cennette yolculuk yaparken
göz alabildiğince uzanan kumsallar, villalar, mağaralar,
piknik alanları içinden geçecek, Yalıköy ve Çilingoz da
doğanın tadına bakıp sonrada, birbirinden leziz, körpe ürünler
için çarşı pazar alış veriş yapacağız.
|
Çatalca, İstanbul'un önemli nefes borularından biri.
Kent koşuşturması, stres birikimi, betona yenik düşen dev
anakent'in iç içe girmiş konutlarından bunalanların kaçış
noktası, piknik bahçesi, doğa ve huzur sığınağı.
Hafta sonunu iple çeken ailelerin, gençlerin mangal ve bahçe
meraklıların vazgeçilmez yörelerinden biri olan Çatalca
ve çevresi yakın bir gelecekte Güneyin pabucunu dama atacağa
benziyor.
Doğanın hayli bonkör davrandığı Karadeniz'in Batı sahilleri
ziyaretçilere pastoral bir ziyafet çekiyor. İsteyen deniz
kenarına koşuyor, isteyen dere kenarına veya orman içine
yerleşiyor.
Hafta sonu otellere yerleşenler, araçlarından indiği anda
kendilerini farklı bir atmosfere teslim ederken, kampçılar
çadırlarını kuruluyor, kimi günübirlik, kimi tatil boyunca
dinlenmenin farkına varıyor.
Bütün bu anlatılanları yaşamak için yola İstanbul'dan çıkıyorsanız
normal yoldan veya otoyoldan 30 - 40 dakikalık rahat bir
yolculukla Çatalca yol ayırımına geliyor, geride bıraktığınız.
Büyükçekmece gölü üzerinden dönerek İlçe merkezine giriyorsunuz.
Yol üzerinde sağlı sollu dükkan ve tezgahlarda ilk dikkatinizi
çeken piknik malzemeleri satan mangalcıların çokluğu oluyor.
İlk kez geliyorsanız bu görüntü size dev bir piknik sahasına
girmek üzere olduğunuz izlenimi uyandırıyor.
İstanbul'a çok yakınsınız fakat farklı atmosfer, sanki çok
uzaklarda bir başka yörede olduğunuz hissine kapılıyorsunuz.
Alipaşa, Mescit Camileri, Ferhatpaşa, Alipaşa, Hacı Mahmut
Çeşmeleri, Çatalca Hamamı, Bizans Surları gibi geçmişi çok
eskilere dayanan tarihi değerleri geride bırakıp, ilçede
jandarmanın görev yaptığı tarihi ve estetik mimariye sahip
saatli kulesiyle bir başka binası, tek tük kalmış ahşap
evler arasından Çatalca'nın piknik sahalarına tabelalar
istikametinde doğru yönleniyorsunuz.
Çatalca'ya 9 km uzaklıkta piknik sahaları,
İnceğiz Mağaraları ile ünlü Subaşı Köyü
Çatalca çıkışından itibaren mağaraları ile ünlü yıl boyu
hizmet veren İnceğiz
Mağaraları piknik alanı yoldan 8. km de, yoldan 2 km içeri
girenleri karşılıyor. Ücretli girişli piknik alanı başında
yer alan mağaralar rahat bir tırmanışla gezilebiliyor. Piknik
sonrası hazım yürüyüşüne çıkanlar veya çekim için farklı
mekan arayan fotoğraf severlerin değişik mekanın heyecanını
yaşıyorlar.
Dev bir kaya kütlesi içinde geniş ağızlı göz göz yan yana
bulunan mağaraların cepheleri öğleden sonra ışığı alıyor.
Piknik sahasında restoran, büfe, ağaç masalar, dere kenarında
konukları ağırlıyor. Istrancalar ve Karadeniz kökenli taze
ve süzülmüşhava zindelik kazandırırken, enerji depolamanıza
yardımcı oluyor.
Subaşı Köyün Kestanelik yolu üzerinde bulunan Kleopatra
Hotel ise hafta sonu konaklamalı fasıl dinlemeye gelen tatil
severin ilk tercihleri olarak anılırken, hafta içi tatil
kaçamaklarını değerlendirenlerin huzurlu mekanlardan sayılıyor.
Misafirperver
yöneticiler, zengin mutfak, geniş bahçe, yüzme ve süs havuzları,
tenis kortları, sauna, konferans salonu iş adamlarının,
seminer ve toplantılarına olanak tanıyor.
Akalan Köyü piknik alanı yol üzerinde geçtiğiniz bir başka
seçenek olurken bölge suyunun kalitesi ve bu suyla yapılan
ekmeğin farklı olduğunu anımsatan odun fırını ekmeği tabelaları
dikkat çekiyor.
Gezi boyunca dikkat çeken bir başka nokta ise özene bezene
yapılmış çiftlik evleri, abartılı zevkli inşa edilmiş olan
havuzlu villalar, malikaneler oluyor.
Yörenin kibar ve misafirperver yerlileri adres ve bilgi
sormalarda konuklara yardımcı oluyorlar. Aynı kibarlığı
yol üzerinde çok sık kurulu bahçe ürünleri satanlarda da
görebiliyorsunuz.
Özellikle fasulye çeşitleri, şalvar biberler, tarla domatesleri,
kavunlar, patlıcan, kabak ve diğerleri sabah dalından henüz
koparılmış tazelikte, ekonomik fiyatlı oluyor, seçmenize
de karışmıyorlar.
Piknik amaçlı gelenler gidişte, dönüş yapanlar ev ihtiyaçlarını
alıp araç bagajlarını dolduruyorlar. Tezgahın birini pas
geçseniz diğerinden mutlaka ya süt mısırlardan, kokulu topatan
kavunlardan alıyorsunuz.
Yalıköy
Kestanelik'den geçip Hisarbeyli Köprüsünü aşınca nilüfer
çiçekleriyle kaplı bir nazlı dere gözünüzü okşuyor, mekanın
kıyısını kayıklar süslerken peyzaj içinde balık tutanlarla
bir de alabalık kır lokantasıbulunuyor.
Yıllardır
ihmal edilmiş olan tozu çok, asfaltı dökülmemiş düzgün ve
çukursuz yol daha sonra asfalta birleşerek sizi Yalıköy
yoluna bağlıyor.
Artık denize doğru yöneliyor yerleşim bölgesi içinden geçerek
düz asfalt yolu bırakmadan Yalıköy yol alıyorsunuz. İkiye
ayrılan bölümde sağ tarafa sapan yol "Ormanlı Plajı"na
geçit veriyor.
Karacaköy geçiliyor, bu defa yine sağa ayrılan sapak "Evcik
Plajı"na yine Karadeniz sahilinde denize girme imkanı
veren bir başka sahile devam ediyor.
Yalıköy'e düz devam edenler iki tarafı ağaçlı yer yer virajlı
bir güzergahla sahil ile buluşuyor.
Düzgün parke taş kaplı yollu köyün her iki yanına dizili
yazlık evler arasından ücretsiz girişli sahil bandına kavuşuyorsunuz.
Ufuk hattında gökyüzü ile denizin haricinde renk ve cisim
olarak hiç bir şeyin olmaması bakışınızı sonsuzlaştırıyor,
gözünüzü dinlendiriyor. Alabildiğince uzanan sahilin sol
bölümü
tenhalaşarak uzanırken sağ taraf Poyraz, Koru, Fafatara
gibi kır gazino ve lüfer, palamut, kalkan balığı yapan mütevazi
lokantaların, çardakların bir arada olması nedeniyle daha
fazla rağbet görüyor.
Yalısu isimli kaynak suyu çok beğeniliyor.
Bölgede bir motel ve Hanoğlu otel bulunuyor. Geniş kumsal
piknik amaçlı gelenlerle, denize girenlerin güneşlenenlerin
mekanı olarak herkesi ağırlıyor. Kumsala paralel uzanan
yolun kenarına araçlarını park edenler hem kabin olarak
kullandıkları araçlarından uzaklaşmamış oluyorlar, hem de
otopark ve deniz için bir kuruş ödemeden aracı deniz kenarına
çekip bedava denizin, güneşin, rüzgarın tadını doyasıya
yaşıyorlar.
Dalgaların sahile vuruşunda havaya dağılan iyot'un parçalanışını
teneffüs edip, ciğerleri bu havayla doldurarak manzarayı
seyrediyorlar. Jakuzi tesirli dalgaların bedenlere çarpması
ile dinleniyorlar.
Dalgaların arka arkaya geldiği denize girince buna yüzmek
mi denir, yoksa denizde dalgalardan dayak yemek mi, buna
siz karar verin ama güzel olan tarafı ağar basıyor.
Böyle dalgalı havalarda kimse uzağa açılmıyor, mantık da
buna müsaade etmiyor.
50 m yer yer 100 metre enindeki kıyı bandı boyunca, vücuda
yapışmayan iri taneli kum üzerinde dalgalarla oynayanlar,
ayak sağlığı için masaj görevi görüp, stres boşalmasını
sağlayan yürüyüşlerle şifa buluyorlar.
(Karaburun, İğneada arasında 20 yıl boyunca inşaat için
sahilden alınan kumların azalması, denizin birden bire derinleşmesine
neden oluyor ve bu sahipsizliğe üzülüyorsunuz.
Bulgaristan ve Romanya sahillerini görenler aynı iklime,
aynı sahile sahip kıyıların gerisinde farklı kafalarca yapılan
turistik tesisleri, verilen hizmeti düşününce daha da üzülüyorlar.
Yaz mevsimi kısa diye yatırım yapmaktan kaçınanların başka
güzellikleri de fark etmelerini diliyorlar).
|
Çilingoz
Yalıköy merkezinde ki otobüs durağı yanından sağa ayrılıyor,
bir başka doğa sığınağına gidiyoruz. Burası Kıyıköy' doğru
13 km kullanılabilir tozlu toprak yol ile ulaşılan, farklı,
çarpıcı, hafızada iz bırakan coğrafyası ile denizin, gölün,
ormanın, kıyı kayaların buluşma noktası!
Yüksekçe bir tepeden inerken sol tarafın kamp bölgesi, sağ
tarafın denize girmeye elverişli olduğu bölümler olarak
harita gibi karşınıza çıkıyor. Çilingoz'un bünyesinde barındırdığı
gizemli, ilginç güzellikleri ise yürüyerek keşfediyorsunuz.
Çilingoz koyunun iki başında şekillenen burunda adeta sanat
eseri sayılabilecek güzellikte kayalıklara rastlanıyor.
Yalıköy tarafına bakan yüksek kayalarda sayısız deniz mağaraları
sıralanıyor. Sol burun arkasında kalıp, kıyıdan yürüyerek
(Bir bölümü su içinden geçerek) ulaşılan "Akvaryum"
mevkii ise denizin rüzgârla elele verip nakış gibi işlediği
bir güzelliğe sahip.
Kumsaldan
yürümeye başlayanların bir kısmı Çilingoz Deresinin kıyıya
yakın genişlediği bölümde sazan, kefal gibi göl balıkları
tutuyor. Bir kısmı Akvaryum'da kayaların merdiven basamaklarına
dönüştüğü yüksekliklerden kendilerini denize bırakıyorlar.
Bu bölüm sabah ışığı alıyor ve fotoğraf olarak etkileyici
mekanlardan sayılıyor zemin ve denizin girintilerle kayalara
girişi Akvaryum'a gizem katıyor.
Karadeniz'in tuz oranı düşük suyu, cildi, gözü yakmazken
duş ihtiyacı belirginleşmiyor.
Denizden çıkıp giyinip gidebiliyorsunuz.
Deniz suyunda bulunan 100 den fazla mineral cilt üzerinde
kalarak duş yapılmadığı için daha etkili olduğu belirtiliyor.
Sırtını Istranca Ormanlarına dayamış olan yörenin Milli
Parklar O.İ.D.Y sahasına giriş için ücret ödeniyor.
Arzu edenler beraberlerinde getirdikleri çadırları aile,
gençlerin bulunduğu bölüm veya günübirlikçiler için ayrılmış
sahalara kuruyorlar, sadece yer kirası ödüyorlar.
Çadırsız gelenler, içinde yatak, nevresim olan çadır kiralayabiliyorlar.
Kamp
alanında ızgara et çeşitleri, köfte, piliç ızgara yapan
restoran, büfe, çardak cafeler, kaynak suları, çay bahçesi,
kampçıların ihtiyaçlarını karşılayacak duşlar, kabinler,
WC gibi üniteler bulunuyor.
Jandarma güvenliği sağlıyor. Kamp işletmesinin cankurtaran
botu sürekli denizde dolaşarak tedbir alıyor. Bölgede kampçılar
için Haziran ayı ile başlayan mevsim Eylül ortasına dek
sürüyor.
Günübirlik gelenler akşam trafiğine kalmamak için saat 17.00
-18.00 arasında dönüşe başlıyorlar, saat 20.00 ise ayrılış
için daha uygun saat olduğu belirtiliyor. Yörenin müdavimleri
ise 13 km lik yolun toz, topraktan kurtarılması için mıcır
dökülüp silindirle ezilmesini istiyorlar.
Tarihçesi
Bizans İmparatorluğu zamanında Matrai ismiyle bilinen Çatalca,
Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girinceye kadar bir çok
savaşa sahne olmuş ve istilaya uğramış.
Türk Hun İmparatorluğu Atilla 447 tarihinde büyük ordusu
ileÇatalca'dan geçip Büyükçekmece'ye kadar gelmiş ve Bizans'ı
vergiye bağlayarak geri dönmüş. Bundan sonra Avar Türkleri
616 tarihinde, Bulgar Türkleri ise Kurum Han kumandasında
813 tarihinde Çatalca üzerinden İstanbul'a kadar gelmiş.
1090'da
Peçenekler Büyükçekmece'ye ulaşmışlar.
İstanbul'u bu istilalardan baskınlardan korumak maksadıyla
Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 507-511 yılları
arasında Karadeniz'in Evcik iskelesinde Silivri'nin batısındaki
Karınca Burnu'na kadar uzanan bir sur inşa ettirmiş.
Çeşitli tarihlerde tamir edilen sur harap olmuş, buna rağmen
kalıntıları günümüze kadar ulaşmış.
Bizanslılar zamanında Matrai şehri geniş ormanlarıyla bir
av merkezi sayılmış.
Çatalca Osmanlı devrinde I. Murat zamanında Bizanslılardan
alınmış. 1865 tarihine kadar Havassı Hümayuna bağlı kadılıklardan
biri olarak devam etmiş. 1865'te vilayet-i umumiye nizamnamesi
İstanbul dolaylarında uygulanınca Çatalca Kazai Erbaa arasında
meclis-i idareci Livay-i zaptiyeye bağlanmış.
İstanbul valisi durumunda olan zaptiye müşiri bölgenin en
büyük yönetim amiri olmuş. 1876'da yönetim şekli değişerek
Çatalca merkez Silivri ve Büyükçekmece kazaları ve merkeze
bağlı Terkos bucağı ile 82 köyü içine alan bir sancak haline
getirilmiş.
Sancakların mali ve mülki yönetimi İzmir ve Biga sancakları
ile İstanbul Şehremini'ne verilmiş.
Bu yönetim bir yıl sonra 1877'de Çatalca bağımsız sancak
olmuş. Kurtuluş Savaşı'nda Doğu Trakya'nın Türk Jandarma
kuvvetleri tarafından teslim alınması üzerine geçici olarak
kurulan Çatalca vilayetinin merkezi olmuş.
|