GEZİYORUM
ÇIRALI
- OLİMPOS- YANARTAŞ
Dünyanın en iyi plajlarından biri olan Olimpos sahili
geniş ve uzun kumsalı, fıstık çamları, okaliptus ağaçları
gölgesinde ekonomik tatil imkanı doğa ile başbaşa tatil
imkanı veriyor...
Son yılların moda tatil yerinin lacivert berrak denizi bir
yana, mitolojik hikayeleri ile Yanartaş, Olimpos antik kent
kalıntıları, Ulupınar mesire yeri, çevre gezilerine meraklı
olanlara sunduğu zengin ve alternatifli seçenekleri cazibesini
daha da artırıyor.
Sırtını Akdeniz'in manzarası doyulmaz güzellikteki Toros
Dağlarına dayamış Çıralı, gezginlerin yakın zamandaki keşiflerinden
biri, ekonomik bütçe ile tatil yapmak isteyenlerin birinci
tercihi.
Köyde mütevazi pansiyonlar, ağaç evler, kamp olanakları
elverişli olunca her yıl biraz daha gelişme gösteriyor.
Marketler, kasap ve eczane, barlar, kır lokantaları kumsal
çardak barları, fast-food kafeler hızla açılıyor, Çıralıyı
tercih edenlere hizmet veriyor.
Mitolojik öyküye sahip Olimpos, yöreyi kışın bile tatil
yapılabilir şekilde koruyor.
Musa Dağı ve Tahtalı Dağı en yakın görüş alanınız içinde
göz okşayan siluetler sergiliyor.
Anıtlaşmış
biçimleri ile çınar ağaçları, Akdeniz'e özgü fıstık çamları,
makiler, okaliptuslar teneffüs etmesi hoş kokulu bitki dokusunu
oluşturuyor.
Karaburun'dan başlayıp Olimpos'ta sona eren 3 km uzunluğundaki
kumsal özgür biçimde denizden ve plajdan ücretsiz yararlanma
imkanı sağlıyor.
(Olimpos antik kent girişi ücretli).
İsteyenler antik kent içinden geçerek denize ulaşan deltada
denize giriyor, isteyenler kendilerini güneşe teslim edip
kumsalın her hangi bir yerini tercih ediyorlar.
Bir başka seçenek ise Çıralı Köyü sahiline günübirlik giriş
ücreti ödeyip, araçları park ederek denizden yararlanmak.
Birinci seçenekte bir avantaj derenin denize dökülmesi,
zira denizde yüzüp Akdeniz'in binde 28 ya varan tuz oranı
nedeniyle kavrulanlar, akabinde dağlardan gelen tertemiz
kaynak sularla beslenen dereye girerek bir ölçüde duş yapar
gibi tuzlu sudan arınıyorlar.
Haliyle zakkumlarla bezeli sık bitki dokusu içinde antik
kent duvarları ve kalıntıları seyrederek yüzmek isteyenlerle
bu bölge, bilhassa hafta sonları daha fazla ilgi görüyor.
Olimposta deniz dibinde de devam eden kumsal iklim ve alışkanlıklar
nedeniyle Caretta caretta kaplumbağaların yumurta bırakmaya
geldikleri sahillerden biri. Bu nedenle sahilde ateş yakmak
yasak.
Birkaç çardaklı kır lokantası haricinde bakirliğini sürdüren
kumsalda kaplumbağa yumurta yuvaları metal kafeslerle belirlenip
korunuyor.
Işıklı büyük tesis ve çevre aydınlatmak için güçlü ışıklar
olmayınca gece her yerden daha fazla yıldız görebiliyorsunuz,
sessizlik alabildiğine fazla. Buna rağmen Ağustos böceği
kuş korosu, uçan kuşların kanat sesleri gün içersinde sıkça
duyulan ses efektleri olarak kentte olmadığınız konusunda
ikna edici oluyor.
Gün doğumu ise başlı başına bir şölen, seremoni, hatta doğum.
Bu sahillerde coğrafi konum gereği güneş denizden doğuyor,
dağların arkasında akşam üzeri kaybolurken batışını gören
olmuyor.
Stresten uzak ortamda tatil yapanlar, hemen hemen her yerde
rastladıkları limon, portakal bahçeleri veya ağaçlı bölgelerde
gövdelere kurulu hamaklarda yorgunluk atıyorlar.
Yılın yorgunluğunu hamak keyfi ile atanlar nedeniyle yaz
aylarında en çok satılan piknik malzemesi sıralamasında
hamaklar ilk sırayı kapıyorlar. Hamak keyfine bir başka
alternatif ise su kenarı veya ağaç gölgeli alanlarda yapılan
ağaç sedirler, köşkler, taraçalar, halılar, kilimler ile
kaplanıp yastıklarla oda rahatlığı sunuluyor.
Buralara yerleşenler kısa süre sonra yıl boyunca TV de seyredip,
basında okudukları sinir bozucu olayları unutup, temiz havaya
teslim olarak gündüz gözü uyuma moduna geçiyorlar.
Çevrede ne var ne yok ?
Çevre gezilerine meraklı olanlar için Çıralıya komşu yakın
koylar bulunuyor. Bunlar arasında Porto Ceneviz ve Sazak
koyları en çok gidilenler arasında yer alıyor.
Olimpos sahilinden 10.00 - 10.30 saatlerinde kalkan kişi
başı 20 milyon TL ücretli tekne turları ile gün boyu gezenler,
sahillerde yüzüp doğa yürüyüşleri yapanlar, vücutlarında
biriken toksinlerden kurtulup teknede verilen balık veya
kanat, makarna, salata, karpuzdan oluşan tekne mönüsünü
büyük iştahla yiyorlar. Dönüş ise 17.30 da yapılıyor.
Doğa yürüyüşlerine meraklı olanlar için iki seçenek bulunuyor.
Birincisi Likya Yolu devamı olan 25 km lik Tekirovaya kadar
uzanan araçlarında geçebileceği ağaçlı toprak parkur.
İkinci
alternatifte ise Çıralı sahiline 3 km kala araçlar park
edilip dere atlanıyor, çam ve çınar ağaçları gölgeli orman
içinde iki saatlik yürüyüş bu alanda yapılabiliyor.
Bir çeşit saklıkent görünümlü güzergah içinde Ulupınardan
gelen dere suyunun oluşturduğu küçük gölcüklerde yüzme imkanı
da bulunuyor.
Yola biraz daha devam edenler Antalya'nın buzdolabı sayılan
Ulupınar Değirmen Restorana geliyorlar.
Çıralıda gölgede 40 dereceyi bulan sıcaklara tezat Ulupınarda
sıcaklık 25 derece oluyor bu nedenle Antalya'nın en soğuk
yeri olarak bilinen doğal klimalı Değirmen Restorana gelenler
yanlarına uzun kollu giyecekler alıyorlar. (Abartmıyorum,
lokantanın battaniye servisi de var.) Kulakları sağır eden
bir su sesi, ne yalan söyleyeyim kuş sesini bastırıyor,
yine de ardıç kuşları seslerini duyurmak için avazları çıktığı
kadar ötüyorlar.
Dağlardan aşağı inen içilebilir lezzete, biraz kireçli pınar
suları yanınızdan koşarcasına akıp ilerlerde antik köprü
civarında bir yerlerde yer altına girip kayboluyor.
Ağaç köşk ve sedirlere yerleşenler keyif düşkünü Romalıları
çatlatırcasına yemeklerini yiyorlar.
Rehavet çökenler ise bir de güzellik uykusu çekiyorlar.
Tereyağında alabalık, ızgarada çipura, levrek veya et ızgara
yiyenlerin yanı sıra, uzun sürede yendiği ve soğumaması
için altında ateşle gelen çoban kavurma da tercih edilen
yemekler arasında yer alıyor.
Yörük kökenli bir ailenin kurduğu işletme olan Değirmen
restoranda öyle özel bir spesiyalite yemek yok, başınızda
bekleyen garson yok, niye uyuyorsun, kalk git artık gibi
bakan da yok, hepsi saygılı, hizmette pervane oluyorlar,
herkes kendi halinde kimi sevgilisi, kimi çoluk çocuk ailece
ağaç gölgesi, serin hava, su sesi, temiz havanın keyfini
çıkartıyor.
Yandaki köşke göz ucuyla bakıyorum anne, baba bebeğiyle
oynuyor, hayatın renkleri, herkesin yüzünde mutluluk ifadesi
var. Bir patates tava, bir gözleme, bir salata, bir bira,
acıktıkça siparişleri yeniliyorsunuz.
Masalar da var ama, yer sofrasında yemek yiyenler bir süre
sonra mideleri katlanıp şişiyor, sırt üstü tuş oluyorlar!.
Fiyatları merak edenlere bir örnek vereyim. Çipura ızgara,
limonlu çoban salata, soğuk iki bira, ketçaplı bir patates
tava, su, ekmek, hesap gelirken bir de çay, kısacası 15
milyon verip çıkıyorsunuz.
(Fiyatlar Temmuz. 2003 itibariyle)
Çıralıda tatil yapanların bir bölümü ise Kadir'in Yeri olarak
bilinen ağaç evlere gidiyorlar. Burada son yılların gözde
mekanlarından "Öküz Bar" ise, sabaha kadar ateş etrafında
dans edip kızılderili gibi zıplayıp, dönenlerle dolup taşıyor.
Şimdi de Çıralıya 3,5 km uzaklıkta bir başka gezi yerine
uzanıyoruz.
Yanartaş
Toprak altından çıkan gazların yanmasıyla burada çeşitli
yerlerde devamlı alev görülüyor.
Efsaneye
göre bu, Belerefon tarafından öldürülen Kimera
adlı canavarın dilidir. Anlatılanlara göre:
Bir zamanlar Belerefon adlı yakışıklı bir
delikanlı vardı. En büyük isteği Pegasus denen
kanatlı ata binmekti. Ancak çok zordu bu ata
binebilmek. Pegasus'u ne yapıp yapıp ele geçirmek
isteyen delikanlı uğraşır, didinir, sonunda
karşısına çıkan iyi yürekli bir yaşlının öğüdü
ile Athena'nın Tapınağında bir gece uyur ve
rüyasında tanrıçadan bir gem alır. Uyandıktan
sonra atı arar, bulur ve altın gemi takarak
üstüne atlar. Böylece gökler hakimi olur. Bir
gün kaza ile kardeşini öldüren Belerefon çok
üzülerek gurbete çıkar. Bir çok serüvenden sonra
baş tarafı arslan, ortası keçi, kuyruğuda yılan
olup ağızından alevler saçan Kimera canavarı
ile karşılaşmak zorunda kalır. Yayını ve oklarını
alarak uçan atına atlar, Kimera'nın bulunduğu
yere gelir. Canavar üstünde uçan Belerefon ve
Pegasus'a bir şey yapamaz. Delikanlıda onu oklayarak
öldürür. Fakat canavarın ağızından çıkan alevi
söndüremez. İşte bu alev yıllardan beri dağın
yamacında hala yanmaktadır. Homer ve diğer ozanların
eserlerinde sözünü ettikleri alev bu efsanedeki
alevdir... |
|
Hikaye böyle, tepeye çıkmak ise biraz zahmetli aracı bıraktığınız
yerden itibaren taşlarla işaretlenmiş dar patikadan yarım
saatlik bir yürüyüşle bahsi geçen bölgeye ulaşıyorsunuz
Yazın Beyoğlu Caddesi gibi kalabalık olan yolu akşam serinliğinde
çıkanlar olduğu gibi, aynı yere mehtaplı gecelerde çıkıp,
çeşitli yerlerde yanan ateşi ay ışığı karanlıkta ayin gibi
bir şölen seyredenlerde oluyor. (Yıllar önce büyük bir alevle
karşılaşmayacağımı bildiğimden fotoğraf çekerken alev çok
görünsün diye birazcık şişe içinde gaz götürmüş alev içine
dökmüştüm.)
Bir başka gezi yeri Phaselis antik kenti.
Tarihte çevresinde bulunan çiçeklerin yoğun kokusu nedeniyle
Parfüm Deposu olarak anılan Phaselis Roma İmparatoru Hadrianus'un
kış aylarında tatil yeri olarak zamanını geçirdiği yer olarak
da biliniyor.
Bir liman kenti olan Phaselis Çıralı'nın doğusunda 20 dakikalık
uzaklıkta yer alırken karadan ve denizden gelenlerle en
fazla rağbet gören günü birlik mesire yeri olarak ziyaret
ediliyor. (Giriş için ücret ödeniyor).
Çıralının batısında yine 20 dakikada ulaşılan bir başka
gezi yeri ise Adrasan (Çavuşköy) bulunuyor. Kendine has
özelliklere sahip Adrasan Çıralı da tatil yapıp gezmeyi
sevenlere bir başka seçenek oluyor.
|
|