GEZİYORUM
Gölyaka
Yaylalar, göller, şelaleler,
kaplıca, kuşlar, ormanlar ve daha neler neler...
İstanbul'un
ensesinde, Bolu'nun gölgesinde yıllarca beklemiş ve nihayet
kendini göstermeye başlamış gizli bir cennet olan Düzce
ilinin Gölyaka ilçesindeyiz.
Gezi boyunca nasıl olmuş da bugüne dek kendini bu denli,
saklamış dedirten ilçenin cennetten farksız olan doğası
inanılması güç, zamana sığmayan, görmeye, doyulmayan güzellikler
sergiliyor. Gölyaka ve çevresinde gezi turumuza başlıyoruz.
Gezi boyunca upuzun bir şelale olan Güzeldere, özlenen atmosferi,
gölleri, göletleri, havası, doğası ile Kardüz Yaylası, bir
kuş cenneti olan Efteni Gölü çeşitli sürprizler hafızamızda
iz bırakacak.
Tarihçesi
Sahip olduğu değerler bakımından ilk çağlardan bu yana insan
yaşamında ideal özellikler taşıyan bir yerleşim alanı olarak
karşımıza çıkan Gölyaka'nın ilk sahipleri Proto Hititleri
olmuş. M.Ö 5000 yıllarında Anadolu Trakyası olarak bahsedilen
topraklarda Bitinya olarak adlandırılıp Bursa, İzmit ve
Bolu toprakları arasında kalan bölgenin, M.Ö. 1800-2000
yılları arasında Hititlerce iskân edildiği Friklerin, Lidyalıların,
Roma ve Bizans etkisine girdiği sanılıyor. İlçe İmamlar
Köyü iken 1955 de Düzce'ye bağlı nahiye, 1962 yılında yakınında
yer alan bir gölden dolayı Gölyaka olarak anılmaya başlamış.
3 Aralık 1999 yılından itibaren il olup Bolu'dan ayrılan
Düzce'nin ilçesi olmuş.
Kardüz Yaylasına yolculuk
Düzce'den çıkıp Gölyaka sapağından dönerek Köprübaşı Köyü
üzerinden Gölyaka'ya yöneliyoruz. Önümüze çıkan İçmeler
Köyü geçiliyor,
Yeniköy'den sola dönülüyor, Aksu Deresi köprüsünü geride
bırakılıp Kardüz Yaylasına doğru asfalt yoldan tırmanmaya
başlıyoruz. Saçmalıpınar Köyü ve sağımızda, Bakacak Köyünü
bırakıyor 1800 rakımlı Kardüz güzergâhı boyunca göknar,
kayın, ıhlamur, çınar, gürgen, ceviz, ağaçları yol boyunca
bizlere eşlik ediyor.
Mola vermeye mecbur eder güzellikte ki köy evleri, güllerle
bezenmiş çiçekli bahçeleri, karakteristik mimari özellikleri
ile kent yaşamında özlenen tablolar çizerek göz okşuyor.
Yöre halkının misafirperver davranışı,
trafikten, kalabalıktan arınmış dağ yolları, zirveye doğru
farklılaşan hava, kuş ve çevre bitki dokusu alabildiğine
uzanan ve içinize coşku dolduran panorama heyecanlanmanıza,
neden oluyor.
Oysa daha hiçbir şey görmediğinizi çok sonra anlıyorsunuz.
Jeep safari, foto safari, dağ yürüyüşü, Motocross, çim kayağı
aktiviteleri için ideal yörede bulunduğunuza kendinizi inandırıp
Kardüz Yaylası öncesi Yanık Yaylası ile karşılaşıyorsunuz.
Yol
boyunca memeleri süt dolu besili inekler, köy kızlarının
örüp başlarına taktıkları yün başlıklarla dikkatinizi çekiyorlar.
Hem nazarlık, hem hayvanların karışmamasını sağlayan bu
pon ponlu yün başlıklar, boyunlarında sallanan çanların
sesleri ile inekleri daha da sempatik hale getirirken Karadeniz
toplumuna özgü gelenekleri tanımanıza neden oluyor.
Saçmalıpınar Köyü bu tür duygularla geçiliyor, balık satın
alınabilen, balık pişiren, Dere Evleri Balık Üretim Tesisleri
geride kalıyor. Aksu Deresi, dönerek Şaçmalıpınar'dan geçerken
suyunun tadıyla balıklara lezzet katıyor.
Acı bal
Bölgede dikkat çeken bitki örtüsü içinde mor renkleriyle
orman gülleri, karayemiş olarak isimlendiren çiçekler arıcılar
tarafından üretilen "Acı bal"ın kaynağı oluyor. Orman güllerinin
çiçek açtığı Haziran - Temmuz ayları arasında kovanları,
bu çiçekler üzerinde dolaşan arılar yaptıkları acı balla
dolduruyor.
Yöre halkı ise bu balın çok kuvvetli olduğunu, doğal Viegra
olarak niteleyip iki kat daha etkili olduğunu altını üstünü
çizerek, üstüne basarak heyecanla anlatıyorlar. Sabahleyin
aç karnına bir çay kaşığı balın yeterli olacağını vurguluyorlar.
Çevrenize baktığınızda gördüğünüz yaşlıların, 80 yaşında
400 davar güden çobanların bu balla ayakta kaldığına şahit
oluyorsunuz. Fındık ezmesi, tereyağı bir kaşık bal karışımının
yeterli mucize olduğuna inanıyorsunuz.
Köyün yerlilerinden birini alıp kendinize rehberlik yapmasını
isterseniz Birol Akgül bu tür işler için hem yolu biliyor,
hem de güvenli yolculuk sağlamayı vaat ediyor.
"Meslek olarak köyde kameracılık yapıyorum, şehit törenlerini,
düğünleri, şenlikleri kameraya çekiyorum" diyen rehber "15
Temmuz'da buraları arabadan geçilmez, herkes şenliklere
gelir, bol bol atış yaparlar, stres atarlar, Kore gazileri
bile gelir mavzerle atarlar, oyunlar oynanır yemekler yenir"
diye ekliyor. "Seni nasıl bulurlar" diye soruyorum, cevabını
anında veriyor.
"Birol Akgül Gsm: 0535 644 44 15, Ev telefonu: 0(380) 714
51 14 turlara, motosiklet gruplarına dağı gezdiririm" diyor.
Çevrede
bulunan bilinmeyen mağaraları anlatmaya başlıyor, "Kardüz
Yaylası Küçükdere mağaraları, İnnikaya Küçükdere mağarası,
Baklaya takım mağaraları var, doğal oluşumlardır, bir zamanlar
buraları denizmiş tarihte gemi bağlama yerleri varmış" diye
ekliyor. Beni de ikna ediyor "hadi götür bakalım" diyorum.
Başlıyoruz tırmanmaya, komando misali, keçinin zorlanacağı
dik yamaçlara (Düz duvar demek daha doğru olur).
Mağara galerileri kollara ayrılarak devam ediyor. İnmenin
çıkmaktan daha zor olduğu oynak taşların, fındık ağaçları
arasından sağ salim dağ yoluna dönüp yola devam ediyoruz.
Birol
heyecanlı ben diyor, "şiir de yazıyorum bir zamanlar bir
kız sevmiştim"… "Tamam, oku bir tane" diyorum. Başlıyor
" Her canlı varlık bir eş arar, taşın kalbi yoktur onu da
yosun sarar"! Bir taneyi bir başkası takip ederken Çamlık
Deresi Kardüz Yaylası yolu S 93 no lu Çamlık Çeşmesi arkası
kuru çeşmeye geliyoruz.
Yamaçta bir ağaç "H" Harfi biçimli iki gövde ve birbirine
uzanan arada bir dal. Ek yeri yok, kimin, kimin gövdesinden
çıktığı, nasıl girdiği, kaynadığı hiç belli değil. Oldukça
düşündürücü kayın ağaçlarının anatomisi, soruları, tahminleri
cevapsız bırakıyor. Ortak gövde, ortak köklü ağaçların resmini
çekiyorum, bir de isim takıyorum "Kayınların Aşkı" diye.
|
Rakım 1840 metre
Hava serin mi serin. Uzaktan koyunların çan seslerine karışan
iki, üç günlük bebek koyunların melemeleri, tahta duvarlı
teneke çatılı evler, genzinizi yakan bol oksijenli nefis
bir hava, yemyeşil çayırlar ve de ağaçlar. Gölyaka sapaktan
tam tamına 40 km gelmişiz.
Kardüz'ün zirvesine minik yapraklı çiçekler, sarılar, pembeler,
morlar, papatyalar. Tepelerde kıştan kalan karlar, zirvenin
sırtında etrafı tellerle çevrilmiş erenler mezarlığı. Gecenin
soğuğuna uyum sağlamış, kar sularıyla beslenen zümrüt yeşili,
uzamayan kısa boylu halı gibi çimlerle, çayırlar aralarda
göller.
Bazısı sıcaktan, bazısı şifa niyetine yayla yaşamını kabullenenler.
Bronşit, astım, kalp, uykusuzluk problemi yaşayanlar. Hava,
şifa ve tedavi kaynağı. Her taraftan fışkıran sular, pınarlar
var.
Elektrik yok, buna bağlı TV, çamaşır, bulaşık makinesi yok,
dizüstü bilgisayar, günlük gazete yok. Otomobillerin radyo-kasetçalarlarından
kemençe sesleri yayılıyor etrafa.
Şöyle bir sınıyorsunuz kendinizi, acaba diyorsunuz ben bu
hayata uyum sağlayabilir miyim? Yöre halkı sorularınızı
cevaplıyor size pınar suyundan demlenmiş çaylarından ikram
ediyorlar.
Güneş erken doğarmış, bazen öyle bir sis, yok yok öyle bir
bulut çöker, otururmuş ki dağın zirvesine, kapınızı açınca
odanıza bulut girermiş.
|
Saatin 10.00 veya 12.00, günlerden Salı veya Perşembe olmasının
hiç önemi kalmadığını bile düşünmeye başlıyorsunuz. Zaman
duruyor gibi geliyor. Yaşlanmak bir yana gençleşiyorsunuz.
Zirvede basınç düşerken oksijen artışı tesirini gösteriyor.
Kent yaşamında iki katı dinlenerek çıkarken Kardüz'de 18
lik delikanlı oluveriyorsunuz. Yeni keşifler yapma, yeni
yerler görme isteğinize karşı çıkamadığınızdan daha çok
dolaşıyorsunuz.
Çimlerin yuttuğu yol izleri görünmez oluyor bir tür of-road
yaparak ilerliyor, Sarı Göle sonrasında Katırcı Gölünü görüyorsunuz.
Çevrede bulunan ağaçların durgun göl yüzeyindeki yansımaları,
kıyılarda ıslak zeminlerde su içip, karnını doyurma telaşında
ki geniş kanatlı yabani kuşlar ilgi çekebiliyor.
Uzaktan kekik otu ile beslenen sürüler ve onları koruyan
kangal, çoban köpekleri geçiyor.
Yöre halkı sürüye girmezsen sürüyü koruyup, yönlendiren
köpekler bir şey yapmaz diyorlar.
Kuşlar eskiden daha çoktu fındık için zirai mücadele ilaçları,
tarlaya atılan suni gübrelerin, ilaçların sulara karışmasıyla
kuşlarda azalmalar olduğunu, hatta arıların bile öldüklerini
belirtiyorlar.
|
Kardüz'den
dönüş
Katır Yaylası yolunuz üzerinde yer alıyor. Bir
de Katır Yaylası Yangın Gözetleme Kulesi var. Piknik amaçlı
gelenlerde olurmuş kulenin çevresine. Aslında astım, bronşit
merkezi yapmaya, otel kurmaya, spor takımları için kondisyon
merkezleri, uygun kamp alanları açılsa, golf oynamaya müsait
çimler, çim kayağı yapmaya elverişli zeminler, cross sahaları,
safari alanları, kır çiçekleri, aroması yüksek kekikler
diyarında projeler üretip kafanızda beyin fırtınası yaratıyor.
Efteni Gölü Kuş Cenneti ve Kaplıcası
Gökçedere Köyü altından Hacı Yakup Köyüne doğru giderken
Aksu deresi üzerinden geçiyor Efteni Gölüne yöneliyoruz.
Şimdi bu satırlara lütfen dikkat buyurun.
Efteni Kaplıcası
Kaplıca denilen yer yolun kenarı küçük bir yapı, konforlu
olmayan dinlenme odaları, hanımlar ve aileler için kenarları
kükürtten sararmış mermerle çevrili iki havuz, bir bahçe.
Etrafta daha çok oda varmış, dört yıldızlı otel yapılmak
üzere hep yıkılmış. Kaplıcanın yöneticisi, müdürü,
işletmecisi Ford Kazım ile başladık söyleşiye. Sana niye
Ford Kazım diyorlar soruma, eskiden bir Ford Falcon otomobili
olduğunu bu aracı kimsenin geçemediğini bu yüzden adının
Ford Kazım kaldığını henüz anlatmıştı ki bir koşu içeri
gidip bir tomar kartvizit, gazetelerde çıkan yazıların kupürlerini,
kendisine verilen çerçeveli teşekkür yazısını kaptı geldi.
Kazımın kartvizitine yazmadığı özelliği depremi 21-24 saat
önceden bildiğiydi. Başladım soru bombardımanına.
Ben sordukça Ford Kazım gazetede çıkan yazıları gösteriyor
tatmin olmadığımı, gazete yazılarına inanmadığımı söylüyorum,
bu defa TV de her deprem sonrası konuşan uzmanların kendisine
bırakmış olduğu kartvizitleri gösteriyor. Nasıl oluyor da
sen önceden depremi biliyorsun diye sorumu yeniliyorum.
Kazım beni kaplıca suyunun çıktığı kulübeye götürüyor, önce
kendisi eğilip başını kuyunun ağzına sokuyor, aynısını benim
yapmamı istiyor. Genzimi kavuran, gözlerimden yaş getiren,
burnumu hardal yemiş gibi yakan gaz kokusu dünyamı şaşırtıyor.
Bu ne diye soruyorum birkaç saat içinde
2 veya 2,8 deprem olacak diyor ama önemsizdir.
Esas önemlisi bu kesif koku kulübenin bir metre uzağında
duyulmaya başladığı zaman gerçekleşiyor. Bingöl, Afyon,
Düzce, Bolu depremlerini önceden bildim en son İran depreminin,
olacağını haber verdim, ama yerini kestiremiyorum. Suya
bakarım depremin 4,5 şiddeti ve yeri 30 km içindeyse kesin
anlarım. Böyle durumlarda 17 km dipten gelen su çamurlanır,
bulanır (millenir), yoğun kükürt, radon gazı kokusu etrafı
sarar, koku altı saat bu yoğunlukta sürer, su daha fazla
ısınır, kaynamaya, fokurdamaya başlar, sudan dışarı toz
çıkar, küllenme olur! Bu özellik Efteni Gölü içinde de görülür.
Hemen Jandarmayı, valiliği gerekli yerleri ararım. Ben hiç
yanılmam. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Marmara
Araştırma Merkezi Tubitak teşekkür plaketi verdi. Tubitak
cihazları buraya yerleştirdi depremi inceliyor…
Bu defa peki ya kaplıca diye sordum "Bir hafta kal romatizman
varsa bünyendeki farkı zaten kendin hissedersin" diye cevapladı.
Özel kaplıca odası isteyen çiftlerden evlenme cüzdanı bile
sorduğunu anlatıyor Ford Kazım. Konuştukça konuşuyor, konu
konuyu açıyor, zaman geçiyor, benim aklım Güzeldere Şelalesinde,
Efteni Gölünde ve kendisine çok iyi bakmasını, yerine adam
yetiştirmesini öğütleyip şaşkın ayrılıyorum, tarihin derinliklerinde
bir zamanlar Rum kızı Eftalya'nın suya girdiği eski kaplıcadan.
Yol üzerinde Hamam Üstü Köyü Orta mahallede bulunan Camii
dikkat çekiyor.
Arabistan da çalışmış olan bir ustanın gösterdiği fotoğraflar
içinden mahalle halkının beğendiği modeli uygulayan usta,
yıkılan ahşap cami yerine beton camiyi inşa etmiş. Cami
Efteni Gölünün her yerinden görünen köşeli minaresiyle dikkat
çekiyor.
Köyün dikkat çeken anıt çınar ağaçları ve dere kıyısına
kurulu ağaç altı teras ve kamelyaları ile beğeni toplayan,
1895 tarihli su değirmeni bulunan "Kartal Yuvası Restoran"
da beğeni topluyor.
Efteni Gölü
Göl kelimenin tam anlamıyla bünyesinde 35'i kalıcı, toplam
150 çeşit kuşa ev sahipliği yapan bir kuş cenneti olarak
anılıyor. Leylekler,
yaban ördekleri, tepeli beyaz balıkçıllar, angıt, sakarmeke,
kuğular, gölün gediklilerinden olup kolay görünenler arasında
yer alıyorlar. Kuşların göç yollarında mola gölü olan Efteni
su seviyesinin dışında nilüfer çiçekleriyle, sazlıklarıyla
kuşları saklarken fotoğraf ve kuş gözlemcilerine kompozisyon
oluşturuyor. Boz kaz, sakarca, yeşilbaş, fiyu, bekri, çıkrıkçın,
kılkuyruk, kaşıkçın, Macar, elmabaş, pas baş, gri balıkçıl,
turna, toy, mezgeldek, çulluk, karatavuk, kızkuşu, karabatak
mevsiminde foto safarisi için uygun özellikler gösteriyor.
Göl, su kuşları üretme ve koruma sahası olarak tescil edilmiş
avlanma kesinlikle yasaklanmış. Göl yüzeyinin 25 hektardan
100 hektara çıkarılması sağlanmış.
Göl çevresinin bir bölümünü araçla gezme imkânı bulunuyor.
Gölün muhteşem manzarasının seyri ise "Toptepe yangın gözetleme
merkezinden yapılıyor. Gölyaka ilçesine 6 km uzaklıkta,
zirvesine 162 beton basamakla çıkılan kule konum itibariyle
geleceğe dönük turizm amaçlı da kullanılabilir özellikler
taşıyor. İşletme için Milli Parklara, Ormancılara, girişimcilere
büyük iş düşüyor.
Güzergâh boyunca doğal olarak yetişen, hormonsuz olup haşlanarak,
kavrularak yenilen bir sebze çeşidi Ezeltere bitkisine rastlanıyor.
Şimdi geldik Gölyaka'nın en can alıcı noktası olan şelalesine.
Efteni Göl kıyısından gidip sağa dönerek 7 km sonra toprak
yola girince Güzeldere'ye ulaşacağız.
Güzeldere Şelalesi ve Mesire yeri
Düzce'den Güzeldere Mesire Yeri ve şelale 18 km, Gölyaka'dan
11 km uzaklıkta hafta sonları oldukça kalabalık olan bir
kamp, piknik alanı normal araçlarla gelinebiliyor. Geldiğinize
de değiyor.
Güzeldere
Şelalesi için 120 metre yükseklikteki blok kayaların üzerinden
dökülen bir nehir demek daha uygun olacak. Şimdi gözünüzün
önüne kaleden kaleye 110 metre olan bir futbol sahasını
getiriniz. Bunun üzerine 10 metre daha ilave edip dikine
çeviriniz. Tam karşınızda akan bu nehrin dökülüş tabanına
ağaç basamaklarla inmeye başlıyorsunuz. Karşınızda koşarcasına,
biraz da tepinerek akan sular içinizde bir coşku uyandırıyor,
hareketi tutamıyorsunuz. Tabanın titrediğini hissediyor,
bir şeylerin kaçıp gittiğini fark ediyorsunuz.
Şelale ve şelaleyi besleyen yan suların bu akış sırasında
çıkardıkları sesler dimanızda ki tüm yorgunluğu silip süpürüyor.
Beyninizi meşgul eden sorunlar önemini kaybediyor, doğanın
bu muhteşem güzelliğine teslim oluyorsunuz. Türkiye gördüğünüz
diğer şelalelerle kendi içinizde, bire bir mukayese yapıyorsunuz
hep kazanan estetiği ile hacmiyle, Güzeldere Şelalesi oluyor!
Göze sığmayan şelaleler topluluğu nereye bakacağınızı şaşırtıyor.
Her anı, her saniyeyi, her yeri fotoğrafla zapt etmek isterken,
ruhunuzu yıkayan sular sakin ve sağlıklı düşünmenizi sağlıyor.
Kendinizi böylesi güzel bir şelaleyi görmekle farklı ve
doğanın tam kalbinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Suları
takip etmekten yorulan gözleriniz kapanmak istiyor, açıkçası
uykunuz geliyor fakat iştahınız baskın çıkıyor acıkıyorsunuz.
|
Şelale girişinde geniş bir çim alan, çevresinde ağaçlıklar
altında piknik masaları, çadır yerleri, araç park yerleri,
Bir büfe ve turizmi bilen bir işletmecinin elinin değdiği
belli olan, temiz, oturulabilir bir kır lokantası. Düzce
de hizmet veren turizmci Suat Öztürk'ün Konsopa Oteli tarafından
işletilmeye başlanan tesiste görevli olan Hüseyin Öztürk'e
0(380) 716 14 54 veya 0537 689 67 93 no lu telefonlardan
ulaşabilirsiniz.
Çevrede görebileceğimiz bir başka doğa harikası ise Karagöl.
Çevresini kayın, gürgen ağaçları orman gülleri ile çevrili
gölü görünce ister istemez define bulmuş gibi seviniyorsunuz.
|
Doğanın kalbinde saklanmış bu gölün yüzeyi kuru yapraklarla,
kıyıları önce sazlar, sonra orman gülleri ile kaplı. İçinden
akustikle çevreye yayılan kurbağa sesleri arasında gezinizi
tamamlıyorsunuz.
Daha ilerde ne var derseniz Hendek İlçesine ait olan Pürenli
Yaylası ile Hira Yaylası var. Bir de orman işletme müdürlüğüne
ait (işletildiği pek de belli olmayan) misafirhane var.
Düzce ilinde görev yapan ve gerçekten turizme gönül vermiş
kişiliği, azmi, çalışkanlığı ile sorunların üstesinden gelmeyi
başaran Turizm Kültür il Müdürü Özcan Budak gezi severlere,
turist gruplarına her konuda yardımcı oluyor.
Kardüz Yaylası, Topuk Yaylası, Göletlere geziler, Büyük
Melen de yapılan rafting gezileri, yayla şenlikleri, Akçakoca,
Konuralp, inanç turizmi başlığı altında türbeler, konaklama,
safari tur düzenlemek isteyenlerin ihtiyacı olan bilgileri
edinme ve çeşitli konularda sorularınız için İl Turizm
ve Kültür Müdürü Özcan Budak'a ulaşabilirsiniz.
Santral: 0(380) 524 94 33
Fax: 0(380) 524 91 62 Gsm: 0(532) 446 86 42
e-mail: ozcanbudak@kulturturizm.gov.tr
|