GEZİYORUM
SARAYLI
KÖYÜ
Gölcük sırtlarına
doğru doğa,tarih, kültür gezisi.
Kocaeli ili Gölcük ilçesi Saraylı Köyü’ne yapacağımız
bu yolculukta, köyün veya yeni statüye göre Gölcük’ün
ilçeyle birleşmiş (Yunus Emre) mahallesinde yer
alan yerleşimin geçmişinin çok eskilere dayandığına
tanık olacak, bünyesinde barındırdığı değerleri
hayret ve hayranlıkla izleyeceksiniz.
|
|
Saraylı Köyü, Gölcük Donanma Yolundan üç kilometre
mesafede, deniz seviyesinden 163 metre yükseklikte
200-250 haneli sit alanı içinde bir köy. Konum
itibariyle göze sığmayan panoramik manzarası,
görülesi güzellikte mimari dokusu, yetiştirdiği
ürünleri ile kendine hayran bırakan Saraylı, sayıları
50’yi bulan ve Osmanlı izleri taşıyan evleri,
mezarlığı, sakin ve huzurlu ortamı, yemyeşil bitki
örtüsü, misafirperver köy halkı ile de dikkat
çekiyor.
Gölcük sahil yolundan sadece iki kilometre içerde
kalmanın etkisiyle doğallığını son yıllara kadar
korumuş olan köy, günümüzde yapılaşmaya yenik
düşmüş, neredeyse dünün fındık bahçeleri geçirmiş
olduğu sayısız depreme rağmen Gölcük’ü terk etmeyenlerce
ve aldığı yeni göçlerle yapı dolarak Gölcük ile
birleşmiş.
Saraylı Köyü tarihine geçmeden önce köye yeni
gelen birisi için bu güzelliklerle dolu yerleşimi
cümlelerle çizelim.
Yaşı 1500, Çevresi 15 Metre
Asfalt yol ile İlçeden ulaşılan köye ilk girişinizde
tabiri caizse dağ gibi, bugüne dek gördükleriniz
içinde en devasa olanı diyebileceğimiz bir çınar
ağacı ile karşılaşıyorsunuz.
Çınarın yaşının 1500 olduğu söyleniyor, kök çevresi
15 metre olan ağacın gövde çapı beş metre olarak
belirtiliyor. Görünen köy kılavuz istemez sözü
misali ağaç kendini zaten ilk bakışta anlatıyor.
Gövde içi bir zaman içinde dört yataklı bir ranza
büyüklüğünde oda gibi boşalmış, bir kundura tamircisi
yıllarca bu boşlukta çalışmış, buna rağmen ağaç
kendini onarıp giriş deliğini doldurup kapatmış.
Günümüzde Anıt Çınar köy meydanını sağlıklı haliyle
süslüyor, gölgesinde yer alan iki köy kahvesinde
oturan ve yaşlı olup genç görünen delikanlılarını
ağırlıyor.
Sadece bu ağacı görmek amacı, köye geliş nedeniniz
olabilir. Şimdi meydanı ortasında ki Osmanlı ve
öncesini yaşamış olan anıt çınar ağacını merkezimize
alıyor, çevresinde ne var ne yok göz gezdiriyoruz.
Her biri tarihe tanıklık etmiş evlerden birisi
ağacın sağında geçmişe meydan okurcasına direniyor.
Eskiden kahve olarak hizmet veren iki katlı ahşap
ev kapısı, çerçevesi, oturanı olmamasına rağmen,
pencerelerinden dökülen kırmızı sardunya çiçekleri
ile yaşam belirtisi, coşkusu, neşesi saçarak ilgi
çekip, turizm yatırımcılarını giriş katı belki
bir kafe, üst katı butik pansiyon olabilirim mesajı
veriyor.
İskeleti kalmış, anıt çınar manzaralı 200 belki
300 yaşında ki evin karşısında ise Saraylı Camisi
bulunuyor.
İçinde
sakal-ı şerif bulunan cami zamanla yıkılmış, yerine
yapılan yenisinde eski camiden arta kalan bazı
malzemeler kullanılmış.
Bunların başında 300 yıllık ahşap oyma kapısı
geliyor.
Kapı yekpare ahşap ve üzerinde çiçek, meyve, yaprak
ve dal motifleri ile kocaman bir anahtar ve kilit
taşıyor, dahası dokunma hissi taratıyor. Cami
önünde ise dağdan gelen doğal kaynak suya sahip
çeşme ve İznik’e uzanan tepelerde, üzüm bağları
arasında bulunan Bizans kalıntısı çocuk lahiti
olarak kullanılmış su yalağı bulunuyor.
Soğuk suyun içimi biraz kireçli, biraz sert olsa
da demlenen çaylar için ideal lezzete ulaşıyor.
Sadece lezzeti değil, suyun kurnaya akışıyla meydana
gelen su sesi, çınarın rüzgarda oluşan yaprak
sesi ile karışıp terapi nitelikli dinlendirici
bir melodi gibi kulağınıza geliyor.
Beş Duyguya Hitap Eden Köy Meydanı
Şimdi buraya kadar özetlersek, köy meydanında
bulunanlar, seyir zevkiyle gözlerimize, caminin
çeşmesinden akan su ve anıt çınarın yaprak sesiyle
kulağımızı etkiliyor.
Ağaç çevresi sarıp sarmalamış kadife görünüşlü
yosunları, Bizans döneminden kalma oyma mermer
taşları, sütun başları, sütunlar, lahit parçaları,
caminin ahşap oyma kapısı, minberi, kahvenin ahşap
akşamı, ahşap evin oymalı tavan kubbesine varıncaya
kadar her şey dokunma duygumuza hitap ediyor.
Kaynak suyundan yapılma çayı köy meydanında içenlere
tat duygumu tatmin ediyor.
Bütün bu özelliklere bir de meydanda bulunan köy
fırınından etrafa yayılan mis gibi ekmek kokusu
eklenince burada konaklamak, burada yemek yemek
ihtiyacı had safhaya çıkıyor.
Eski
Evler ve Eski Yeniler
Sit alanı olan köyün meydandan ayrılıp ara sokakları
keşfe çıktığınız zaman çeşitli sürprizlerle karşılaşabiliyorsunuz.
Evlerden birisi başarısız bir yenilemeyle üç katlı,
çok odalı olarak karşınıza çıkıyor.
Son döneme kadar kuş yetiştirilen odalarının görüldüğü,
Osmanlı dönemi saraylarının kuşçu başısı’nın evi
olarak biliniyor.
Bir başka sokakta bir başka ev orijinaline sadık
kalarak yenilenmiş, ahşap balkon korkulukları,
cumbası, çatı odası gözünüzü okşuyor.
Yanı başında bir başkası bahçe içinde etkileyici
ön cephesine rağmen kurtarılacağı günü bekliyor.
Butik pansiyon olarak düzenlenip, köyde sıkça
görülen nar ağaçları arasında, bahçenin çimenleri
üzerinde, kuş sesleri arasında kahvaltı yapma
hayallerinizi körüklüyor.
Birkaç adım ilerde birkaç ay önce yangın geçirmiş
bir başkası, içinizin burkulmasına neden olurken,
köy meydanına dönerken karşınıza çıkan iki katlı
ikiz evden oluşan bir başkası bakarsan bağ, bakmazsan
dağ olur sözünü doğrularcasına örnek teşkil ediyor.
Fay hattı üzerinde bulunan sayısız depreme sarsıntıya
karşı ahşap olarak yapılmış evler Osmanlı döneminde
yaşayanların deprem konusunda bilgi ve birikim
sahibi olduklarını, deprem sonrası bir yıl boyunca
çivi dahi çakmadan artçı sarsıntıların geçmesini
bekledikleri gösteren işaretlerin olduğu belirtiliyor.
Köyde 1999 depreminde de hiç yıkıma rastlanmamış.
Köy meydanında
Öğlen saatlerini henüz geçmişiz, günün en hareketli
zamanı.
Köy jandarma bölgesi olduğu için jandarma aracını
görüyoruz, Gölcük-Saraylı arası sefer yapan minibüs
az sayıda yolcusunu getirmiş, kalkış için bekliyor.
Tarlada kullanılan bir pat pat, bir traktör, bir
at geçiyor, uyuklayan birkaç miskin köpek, az
sayıda kedi, okuldan dönen ilkokul çocukları,
Osmanlı döneminden beri köy kadınlarınca giyilen
siyah ferace kıyafetliler köyde kaldığım saatlerde
görebildiklerim arasındaydı.
Saraylı Köyü ülkeye yön vermiş birçok değerli
kişi yetiştirmiş, K.K.K. Komutanı yapmış olan
Hikmet Bayar, Prof. Cengiz Çakmak, İstanbul Belediyesinde
yöneticilik yapmış olan Ekrem Gürcan bunlardan
bir kaçı olarak gösteriliyor.
Dikkat çeken bir başka özellik, ziyarete gelenlere
köy halkının misafirperverliği, yardımseverliği
oluyor. Eski evleri incelemeye gelen Kocaeli Üniversitesi
öğrenci ve hocalarına evini açan bir köy sakini,
bana köyü gezdiren bilgi veren bilgili, kültürlü
köyün yerlileri, Almanya’yı terk edip gelen, köyde
kahve işleten gurbetçi, hemen hemen köydeki herkes
köy için iyi referans veriyorlar. Saraylı Köyü
gezimize, çok değil beş yüz metre kadar çapı genişleterek
devam ediyor, önce Çağlayan Mesire yerine gidiyoruz.
Çağlayan
Mesire Yeri
Köyden çıkıp aracınızla veya yaya olarak beş yüz
metre ilerleyince hafif bir yokuş iniyor, bitiminde
park yerine aracı bırakıp çağlayan sesinin geldiği
yöne elli metre yürüyerek ahşap ünitelerden oluşan
açık, kapalı ve üzeri kapalı bölmeleri olan bir
kır lokantasına geliyorsunuz.
Su kanalları yanından geçip, dağdan gelerek 12
metre yükseklikten dökülen küçük bir çağlayan
ile karşılaşıyorsunuz.
Avuç içi misali kuytu kanyon benzeri ortamda suyun
sesi, doğanın kokusu, nemi, yeşili etkisi altında
dimağa yorgunluğundan düşüncelerden arınmaya başlıyorsunuz.
Çevrenizde
beton yok, trafik ve sanayi sesi yok, lüks yok,
Nem yüzünüzü yumuşatıyor, kaslarınızı, ruhunuzu
gevşetiyor.
Kuş ve su sesi arasında beraberinizde getirdiklerinizi
salaş kır lokantasının beğendiğiniz bir köşesinde
veya aile bölümünde masaya serip huzurla yeme
imkânı var.
Kır lokantası mevsim salatası, yoğurt, beyaz peynir,
cacık gibi az sayıda eksiğiniz varsa tamamlıyor.
Et, balık, tavuk gibi çeşitlerden getirdiklerinizi
kömür ateşinde pişirmenize yer veriyor.
Köyün Tarihi ve Osmanlı Mezarlığı
Kuruluşu 1326 ya tarihlenen ve 24 haneli olarak
Oğuz Türkleri tarafından kurulduğu söylenen köyün
geçmiş dönemlerde nüfusu öylesine kalabalıkmış
ki köy mezarlığı kapladığı 46 dönüm yer olarak
çevrede ki en büyük mezarlık olarak anılıyormuş.
Günümüze gelen mezar taşlarından Saray mensuplarının,
onların ailelerinin, yeniçeri ağalarının mezarlarını
görmek mümkün oluyor. Osmanlı Dönemi mezar taşlarında
ki yazılardan, taş biçimlerinden mezarda yatanların
kadın mı, erkek mi olduğu, mesleği konusunda bilgi
sahibi olunabiliyor.
Heykel yapmanın yasak olduğu dönemde taş ustaları,
tüm sanatkârlıklarını taşları oya gibi işleyerek
göstermişler.
Saraylı Köy Mezarlığı, günümüzde bakımsız olsa
da ülkede kalması, korunması ve görülmesi gereken
çok özel taşlarla dolu. Köy içi ve çevresinde
üç tane evliya olduğu söyleniyor, Sultanbaba Türbesi
ise Saraylı’ya bitişik köy olan Örcün’de yer alıyor.
1326 öncesi ise Saraylı’dan İznik’e varan alanda
yaşamış olan, Bizans döneminden kalma kalıntılarından
bazıları ise anıt çınar ağacı çevresinde görülebiliyor.
Gölcük’de hamam yokken Saraylı Köyünde iki tane
hamam bulunduğu, hamamların 500 yılı aşkın süre
halka açık hamam olarak hizmet verdiği, duvarlarına
ısınma sistemi döşenmiş olduğu, hamam kültürünün
varlığı, köyün yerlileri tarafından önemle belirtilenler
arasında yer alıyor.
Saraylı
Köyü Sivri Tepe
Köyün yemyeşil dokusu içinde bitki örtüsü de evrim
geçirmiş.
Bir zamanlar çam ağaçları öylesine yaygınmış ki
Çam ağaçlarından odun kömürü bile yapılır, çam
kömürü olarak İstanbul’a Darphane’ye gönderilirmiş.
Sonraki yıllar çam ağaçlarının yerini kayın, meşe,
kestane, ceviz, ıhlamur türü ağaçlar almış.
İstanbul’un sebze ve meyve ihtiyacının bir bölümünü
karşılayan Saraylı Köyü, komşusu olan Değirmendere
gibi fındık üretimi ile ön plana çıksa da şimdilerde
fındık bahçeleri villalarla, apartmanlarla, sitelerle
dolmuş. Deniz seviyesinden oldukça dik, bir başka
deyişle birinci vitesle çıkılabilen yüksekliklerinde
Bozcaada’nın ünlü çavuş üzümünü gölgede bırakacak
nitelikli ince kabuk, tatlı, bir iki çekirdekli
olağanüstü lezzette çavuş üzümü üretilebiliyor.
Kimse şarapçılığa henüz el atmamış, buna rağmen
istikbal vaat eden üzüm bağlarını da göz ardı
etmemek gerekiyor.
Köyün zirvesine doğru yükseldikçe göze sığmayan
bir panorama altınızda boylu boyunca uzanıyor.
Ön planda yer yer bağ bahçe, ekili alanlar, sahile
yaklaştıkça yerleşim yerleri yoğunlaşıyor, omuz
omuza dizilmiş görülüyor.
Ülkemizin
her yerinde olduğu gibi askerin yerleşmesiyle
gelişip büyüyen bölgede de, temizlik ve düzen
gibi kavramların ön plana çıkmasına neden olan
askeri bölgelerimizden Gölcük Donanma Komutanlığı
sahası görülüyor.
Saraylı Köyünün Sivri Tepe noktasından bakışta
İzmit Körfezi, İstanbul ve Çanakkale Boğazını
andıran bir kanal gibi doyumsuz doğal bir görüntü
sergiliyor.
Saraylı
Köyüne veda etmek için ideal noktadan dönüşe geçiyoruz,
500 bin km’yi geride bırakan 1973 model VW ile
yokuş aşağı denize doğru iniyoruz.
Hazır buraya kadar gelmişken görmeden geçmek olmaz
diye kapasitesi, tonajı son derece yüksek olan
İzmit-Yalova yoluna giriyor, Gölcük şehir merkezinde
Donanma Komutanlığı’na inen Bulvarın başında ki,
şehrin sembolü olan Efsanevi Yavuz Zırhlısının
Pervanesi önünde bir de anı fotoğrafı çekiyorum.
|
|