GEZİYORUM
Haydi Uçmakdere'ye
kaçalım!
Doğal
özellikleriyle Marmara kıyılarının ender köşelerinden biri
Uçmakdere. Ganos Dağı eteğinden yol alırken, Marmara'yı
hiç bu kadar yüksekten ve bu açıda görmediğinizi fark ederken,
karşınızda uzanmış yatan Marmara Adası ve Hayırsız Ada'yla
da selamlaşıyorsunuz.
Birbirini izleyen koyların doyumsuz güzelliğine sonbaharın
sarı-turuncu cazibesi de eşlik edince, Uçmakdere yolu size
usta bir ressamın fırçasından çıkan yağlı boya bir tablonun
içine çekiyor sanki. Hele bir de Uçmakdere'ye ulaştığınız
zaman. İşte o zaman cennettesiniz!
|
Ya hemen gidin ya da gelecek yaza niyetlenin. Zira bu bölge
kışın yağışlar nedeniyle geçit vermiyor ve köy, 3-4 ay mahsur
kalıyor.
Sakın doğuda bir köyden bahsettiğimi sanmayınız.
"Uçmakdere Köyü", İstanbul'a sadece 200 km. uzaklıkta ve
Tekirdağ'ı 34 km. geçince Marmara sahilinde yer alıyor.
İnsan eli değmemiş doğal güzellikleriyle Marmara Bölgesi'nin
ender kıyılarından olan Uçmakdere, kışın ulaşım zorluğu
nedeniyle bozulmamış. Bu sayede harika doğa görsel lezzetler
sunuyor.
Ganos Dağı eteğinde yol alırken, Marmara Denizi'ni, belki
de hiç bu kadar yükseklikten ve böyle bir açıdan görmediğinizi
fark edeceksiniz. Belki hiç bu kadar doğal olabileceğini
de tahmin etmesiniz.
Karşınızda uzanmış yatan bir dev gibi Marmara Adası, hemen
önünde Hayırsız Ada duruyor. Birbirini takip eden koylar
ve bitki örtüsü kızaran yaprakları ile üzüm kütükleri, ampul
gibi yanan sarı, turuncu, kırmızı yapraklı ağaçlarıyla sonbaharı
da bir başka güzel.
Çiçekli pencereler
Geniş ve bozuk toprak yolu takip ederken ilk önce resim
gibi bir köy çıkıyor karşınıza. "Yeniköy"e daha girişte
karşılıklı iki ev var ki, görünce şok oluyorsunuz.
Evlerin
pencereleri komşu çatlatan güzellikte çiçeklerle bezenmiş.
Köye giripte bunları görünce sanki bir buket çiçekle karşılanmış
gibi hissediyorsunuz kendinizi.Toprak yola devam ederek
Uçmakdere'ye varıyorsunuz. "Gözden uzak olan gönülden de
uzak olur" atasözünü doğrularcasına kendi halinde bir görüntü
sergileyen köy, adeta yağlı boya tablo gibi çıkıyor karşınıza.
Tekirdağ'ın Şarköy ilçesine bağlı "Uçmakdere Köyü" ndesiniz.
500 yıllık anıt çınar ağacının yanından geçip köye girince
tütün dizili ahşap evler dikkatinizi çekiyor.
İpek böcekçiliği ölünce
Köy halkının babaları, 1924 yılında mübadelede aynı köyden
kalkıp gelmişler. Tamamı, iş olarak beyannamelerini ipek
böcekçiliği üzerine doldurmuş ve topluca köye yerleşmişler.
Tütüncülük,
bağcılık, ipek böcekçiliği ile uğraşırken Japonya'dan ipek
ithal edilince fiyatlar düşmüş.
1989 yılında Trakya'da buğday mahsülünü yiyen böcekle süne
mücadelesinde, hava akımıyla ipek böcekleri ölünce, yılda
6.5-7 ton ipek üreten Uçmakdere Köyü'nde ipek böcekçiliği
yapan kalmamış.
100 yılı çoktan devirmiş köyün ahşap evlerinde kalanlar
iş için şehirlere göç edince, haneler bir bir boşalmış.
Köyün muhtarı Ali Varlık, en önemli sorunlarını, "köy yolunun
kış aylarında dağlardan inen sular nedeniyle kapanması nedeniyle
Şarköy'e geçememek", "kar-buz tuttuğu için Yeniköy Tepesi'ni
geçememek" diye sıralarken, "doktor gereken durumlarda ve
doğumlarda hastalarımızı ancak atın üzüm küfesine koyup
götürebiliyoruz." Diye konuşuyor. Muhtar, sağlık ocağına
bir de ebe istiyor. (politikacıların duyması dileğiyle)
Güvenlik tam
Uçmakdere sahilindeki anıt çınar ağaçları şemsiye gibi denize
sarkmış. Pansiyon, restoran, büfe kışın kapalı ama buradaki
kamp alanında piknik imkanı var. Tekel' in Güzel Marmara
Şarap Fabrikası da yine aynı sahilde.
Köy
halkı, "öğünmek gibi olmasın ama Altınoluk' tan sonra bizim
havamız gelir, hiç kirlilik yoktur, insan burada havayla
suyla bile yaşar" diyorlar.
Uçmakdere Köyü öyle bir yere kurulu ki, ne denizden görülebiliyor
ne de yoldan.
Tepelerden kaçmanın imkanı yok. Bu yüzden bugüne dek hiçbir
olaya rastlanmamış. Hatta araçların ve evlerin kapısını
penceresini kapamıyorlar bile.
Köyün tarihi oldukça eski. Bir çok tarihi kalıntıya rastlamak
mümkün. Yapılan incelemede, mezar lahti ölçülerine uymamakla
beraber lahit taşı gibi bir mermer dikkati çekiyor. Üzerinde
çift başlı kartal kabartması ve 1865 tarihi bulunuyor. İçki
imalinde kullanılmış sarnıç, zamanın "şaraphanesi"nin bahçesinde
bulunuyor.
Bazı Rumca yazıların bulunduğu levhalar tuğla ve ahşap yapım
Rum evlerinin dış yüzeyinde görülebilir. Bir kitabede köy
girişindeki yazıtlı çeşmede görülebilir.
Kahvenin
karşısındaki tipik bir bakkalın damını tutan saç kaplı iri
konsollar, üzerindeki yapraklı çiçek motifleri bulunan ahşap
tavan göbeği, görülesi güzellikler taşıyor.
Uçmakdere Köyü'ndeki gezimizi bitirip, Şarköy'e giderken
yol deniz seviyesine iniyor.
Sarp ve dik inen yamaçların denizle birleşme noktasındaki
dar yoldan geçerken yolun neden kapandığına şahit oluyorsunuz.
Mürefte' ye yaklaşırken görünen Hasköy' deki deniz feneri,
Marmara'daki en büyük fener olma özelliği taşıyor.
Mürefte ve Şarköy'den sonra asfalt yoldan tatlı virajlar,
tepeler aşarak Tekirdağ yoluna bağlanıyorsunuz.
Tekirdağ Rakısı alırken ve içerken
Tekirdağ'a gelince ilk akla gelen şey, ünlü "Yeni Rakı"dan
satın almak. Fabrika önünde satış reyonu bulunuyor. Tatil
günleri ve mesai dışında kapalı ama fabrikaya yakın trafik
ışıklarının karşısında Sezen Market var. Buradan da ünlü
rakıyı alabilirsiniz. Şimdi bu konuda bazı uyarılar: Anasondan
yapılan rakıya Ekim ayı bağ bozumu zamanında yaş üzüm karıştırılıyor
ve böylece yeni mamullerin lezzeti artıyor, iyi beyazlanıyor,
baş ağrısı yapmıyor. Yaş üzümün preslenmesiyle doğal alkolün
kıvamı yerinde. İşlem ve dinlenme sürelerine riayet edilmiş.
Bu dönemde imal edilen rakıların içiminin daha hoş olduğundan
söz ediliyor.
Şimdi de rakıseverlerin dikkat etmesi gereken hususlar:
Rakıyı soğutup soğuk suyla karıştırmak içine bu atmaktan
daha olumlu sonuç veriyor. Eksperlerin belirttiklerine göre,
rakıyı ışık görmeyecek şekilde saklamalı, içerken kapağını
açık bırakmamalı. Açık bırakılan kapaklardan esans ve aroma
kaçınca rakıda acılaşıyor.
Şimdi tam zamanı:
Rakının en iyi mönüsü lüfer ızgara + çoban salata ve Saray-Vize'nin
beyaz peyniri. Tabii kırkağaç kavununu unutmamak gerekir.
Size bir de tüyo vereyim. Sezen Market'te satılan beyaz
peynir Trakya'nın doğal otlarla beslenmiş koyun ve keçi
sütünden ve Saray-Vize yolunda Adnan Giray' a ait özel bir
mandırada imal ediliyor.
Kesilirken dağılmayan ve damakta tat bırakan peyniri alırken
artık sayıları azalan taş fırında odun ateşinde pişen ekmeği
de almayı ihmal etmeyin.
Rakı ile ilgili son bir not:
Şişe etiketinde bir zamanlar İstanbul 1, İzmir 2, Tekirdağ
3 no'lu fabrika mamülü olduğunu belirten rakamlar basılırdı.
Tekirdağ Rakı Fabrikası, 3 no'lu damga uygulamasını kaldırmış.
Fabrika ürünlerini, her ay yeni kod no'su ile çıkarıyor.
Bu yüzden etikette numara aramayınız.
|