GEZİYORUM
URLA – KARABURUN
Denizden gelen esintiler, geçmişi anımsatan evler, birbirine
nazire yapan koylar, yöreye özgü nergis çiçekleri, deniz
feneri, Ege balıkları…
|
Gezimize İzmir’den Çeşme yönüne çıkarak başlıyoruz.
Otoyola paralel ilerliyor körfezden uzaklaşmaya başlıyoruz.
İzmir’den çıkıldığını pek de belli etmeyen mimari doku
ve yoğun yerleşim Urla’ya dek sürüyor.
Yüzünüzü
okşayan denizden gelen esintilere bitki dokusu içinde
yer alan sazlıklar ve narenciye kokusu karışıyor.
Gezi için hafta sonunu seçtiyseniz Urla, İzmirlilerin
ilk kaçış noktalarından birisi. Özellikle Urla-Karaburun
yolu üzerinde bulunan cazip koylar, piknik alanları
gün boyu sıcaktan kaçanları kucaklıyor.
İsmini “Vourla” (Katırkuyruğu süpürgelik) isimli bitkiden
alan Urla, çarşısıyla piknikçilerin ihtiyaçlarını karşılamak
için durdukları yer olması nedeniyle iskele meydanına
araçla giriş için bir süre bekleniyor.
Liman
çevresi ise eski Rum evlerine gelen Yunanlı turistlerin
uğrak noktalarından sayılıyor. Meydanda bulunan İskele
Mahallesi tarihi kahvehanesine girip, fotoğraf çektiren
turistler, sokağa ismini veren 1900 Urla doğumlu Nobel
Edebiyat ödülü sahibi Yorgo Seferis Sanat Galerisini,
butik otel olarak kullanılan doğduğu evi geziyorlar.
Seferis’in günlüğünde sözünü ettiği diğer harap durumdaki
Batis’in kahvesi ise en çok fotoğrafı çekilen bir başka
tarihi yapı. Yatların ve balıkçı teknelerin bağlı olduğu
limanın dış çemberi bu manzaraya karşı yemek yenecek
restoranlar tarafından çevrilmiş.
Ara sokaklarda kapı ve balkon demir işçiliği ile dikkat
çeken 18. yy dan kalma evler, tarihi camiler, Selçuklu
kalıntıları görülebiliyor.
Yapılan kazılarda İon kenti olan Klazomenai ve sualtı
incelemelerinde çok değerli eser, kalıntılar ve bulgulara
rastlanmış. Anadolu’da bulunan en eski zeytinyağı işliğine
ait depolar ortaya çıkarılmış.
Yelken
yarışları, bağbozumu şenlikleri, festivaller ve gece
yaşantısı ile renkli bir hayat süren Urla’nın açıklarında
yer alan irili ufaklı adaların siluetinde gün batımının
seyre değer olduğu belirterek Urla’dan ayrılıyor bu
defa Karaburun yönünde yola devam ediyoruz.
Karaburun yolu üzerinde denize paralel devam eden yol
zaman zaman yükselip aşağıda türkuaz renkli koylara
yukardan bakma imkânı verirken sık sık geçilen dönemeçler,
seyirlik manzaralar yolda geçen zamanın uzatıyor. Bilhassa
Kaynarpınar mevkiine gelince bir çay molası vermek kaçınılmaz
oluyor.
Kaynarpınar
Şirin ve küçük bir koy çevresine toplanmış yerleşim
alanında, köy meydanını bekleyen 800 yıllık çınar ağacı
altında oturmak dinlendirici olduğu kadar, rüzgârı ile
serinletiyor. İsteyenler balıkçı barınağının dışında
ki küçük kumsaldan denize giriyor, isteyenler tekne
tutup denize açılıyor.
Birçok koy balık çiftliği olarak kullanılırken dalgaya
kapalı, sığ ve şirin koylar çadır turizmine kamp alanı
olarak hizmet veriyor.
Hiç
şüphe yok ki Urla-Karaburun arasında en önemli yerleşimlerden
birisi de Mordoğan. Günden güne gelişip yazlıkçıların
akınına uğrayan Mordoğan’nın dışından geçen yol ile
yalnızlığı biraz daha fazla yaşayan Karaburun’a geliniyor.
Sürekli esen oksijen ve iyot kokulu rüzgârdan daha fazla
yararlanmak, denizi daha yüksekten seyretmek uğruna
tepelere kadar tırmanmış, çiçekli bahçeli villalar arasından
geçip yeni iskeleye iniyor ve restoran, otel, çay bahçesi
gibi dinlenme imkânı veren lokallere ulaşıyorsunuz.
Sakin ve huzurlu sahil bandına araçla girilmiyor. Bir
üst sokağa ve boş arsalara araç bırakan ziyaretçiler,
rüzgâra kendilerini teslim ederek keyifli yemekler yiyorlar.
Konum itibariyle yarımadanın uç noktasına çok yakın
olduğunuz için bir tür araçta kontak kapatılan tatil
noktası olarak da tanımlayabileceğimiz Karaburun’da,
meraklısı için 12 km lik yol sonunda mavi beyazın ahengiyle
uyumlu bir yapı daha bulunuyor.
Sarpıncık Deniz Feneri
Sarpıncık fenerine gelmeden önce asfalt yol üzerinde
çeşitli yerleşimler geçiliyor.
Haseki,
İnecik gibi köylerden sonra, bu defa fenere ismini veren
Sarpıncık Köyü görülüyor.
Taş evleri ile ilgi çeken köylerde yeni yapılar ve eski
yapıların yenilenmiş olanları dikkat çekiyor.
Denizden süzülerek gelen iyot yüklü, yosun kokulu rüzgâra
çevrede bulunan kekik otlarının yoğun kokusu karışıyor.
Fenerin bulunduğu buruna toprak patika yollardan yön
tabelalarını takip ederek indiğiniz zaman, bir rüzgâr
fırıldağı, bayrak direkleri, fener kulesi, fener evinin
bulunduğu bir platform ile karşılaşıyorsunuz.
Kıyı
kayaların dalgaların marifetiyle ilginç şekillere büründüğü,
deniz seviyesinden 97 metre yükseklikte yer alan fener
kulesi, 12 metre uzunluğunda ve sistemi güneş enerjisi
ile çalışıyor.
Lacivert denize yüksekten bakan martı gibi duruş sergileyen
fener, Çeşme Yarımadası Karaburun’un en uç noktasından
gemicilere yol göstermeye devam ediyor.
Rüzgârın etkisiyle iliklerinize kadar dinlenmiş, gözünüz
ve ruhunuz ferahlamış olarak ayrıldığınız Karaburun-Sarpıncık’tan
İzmir’e dönüş ise gidişe göre daha kolay geçiyor.
|