GEZİYORUM
Beylerin Pazarı,
BEYPAZARI...
Antik mimari dokusu içinde yaşayanları ile açık hava
müzesi görünümlü şirin kent, Türkiye'nin havuç deposu,
nostaljik yolculuğa çıkanların yeni adresi..!
Ankara, İstanbul, Eskişehir üçgeni arasında yer alan Beypazarı,
turistlerin
önemli uğrak yerlerinden biri olmasının yanı sıra bünyesinde
barındırdığı sayısız özelliği ve güzelliği ile ziyaret
edilmeye değer sürprizler sunuyor.
Zengin
tarihi boyunca birçok medeniyete
ev sahipliği yapmış olan ilçede eski ve yeniyi bir arada
yaşarken, unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri, göz okşayan
sıcak ve estetik mimarisi, ilçenin dikkat çeken temizliği,
yöresel lezzetleri konuklara alaka gösteren misafirperver
olduğu kadar yardımsever oluşları ile ilçe, turizmde moda
olmaya aday gezi yerlerinin başında yer alıyor.
Tarihçesi:
Kaya
doruğu ülkesi anlamına gelen"Lagania" Beypazarı
nın eski ismi. Rumların işgalinden Germiyen oğullarından
Dinar Hezar Bey kurtarıyor ve
Bey Hezar olarak anılmaya başlıyor. Daha sonra yörenin
zengin beyleri bugünkü Paşa Cami ile Beytepe Mahallesi
arasında büyük bir zengin pazarı kuruyorlar. Haftada üç
gün kurulan pazara, Bolu, Kıbrıscık, Eskişehir den ihtiyaçları
karşılamaya gelenler çok oluyor ve Evliya Çelebinin ünlü
seyahatnamesinde pazara gelenlerin sayısından, 10 ila
13 bin kişilik bir yoğunluk olarak söz ediliyor. Beylerin
kurduğu bu pazarlar sonucu günümüz ilçesi ismini Beypazarı
olarak taşıyor. Hititler, Frikler, Galatlar, Romalılar,
Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar dönemlerine ait kalıntılara
rastlanan Beypazarı'nda ki gezimize İlçenin neredeyse
her yanının, hatta her evini görünebildiği hakim zirvede
ki Hıdırlık Tepesi'nden başlıyoruz.
Hıdırlık Tepesi:
İlçeye hakim 400 metre yükseklikten panoramik bakış açısına
sahip ilginç bir tepe, turistler için hem seyir terası
hem de dinlenme yeriolarak hizmet veriyor. Beypazarı gezinize
başlamadan önce yeni ve eskiBeypazarı'nı bir bakışta görebileceğiz
Hıdırlık Tepesinden tarihi camileri, gezi yollarını restore
edilerek yenilenmiş tertemiz boyalı evlere, konaklara
hangi sokaklarla ulaşabileceğiniz acık biçimde görebiliyorsunuz.
Tepede bulunan ve Beypazarı yangın gözetleme kulesi olarak
ofiste görev yapan belediye görevlisi ilçe hakkında detaylı
dokümanlar ile arzu eden ziyaretçileri bilgilendiriyor.
Gözü rahatsız eden tek şey bazı evlerin standart dışı
çatı kaplamaları oluyor.
80 milyon yıl önce iç göl olan Beypazarı içinde 15 km
boyunca uzanan Dinozor sırtı benzeri tepeler suların çekilmesi
ile ortaya çıkmış!
Tarihi Camiler:
İlçede
ki tarihi camiler arasında Selçuklu dönemine ait 1124
tarihli Paşa Cami, Beypazarı'nın 750- 800 seneye yakın
Türk kültürü izleri olduğunu kanıtlarken
önünde bulunan ulu çınar ağacı gövde içinin boşalmasına
rağmen 800 yılı aşkın yaşı ile yaşamına devam ediyor.
Sultan Alaeddin Keykubat Camii, aynı zamanda Cumalık camisi
olarak ta tanınıyor. Eski dönemlerde cuma günleri tüm
sakinleri bir araya toplamak için diğer camilerin kapatılıp
sadece cuma namazının bu camide kılınmasını sağlamak geleneğinde
insanları birleştirme amacı güdüldüğü belirtiliyor.
Bu amaç doğrultusunda cami çıkışında ise yöre halkı evinde,
tarlasında günlük hayat akışı içinde başından geçenleri,
karşılaştığı problemleri etrafına anlatarak veya sorarak
bir çeşit fikir alış verişinde bulunup bir ölçüde tecrübe
sahibi kişilerin deneyimlerinden yararlanması sağlanmış.
Taş Mektebin yanında bulunan 1635 tarihli Osmanlı dönemi
Kurşunlu Cami kurşunlarının Kurtuluş Savaşı sırasında
cephane yapımı için
kullanıldığı anlatılıyor.
Tahta
minareli İncirli Cami, Osmanlı döneminin bir başka camisi
olarak ziyaret ediliyor.
Beypazarı'nda
yenilemesi devam eden 4 adet kut be vse Nasuh Paşanın
inşa ettirmiş olduğu ve günümüzde Japonlarla ilçe belediyesinin
ortaklaşa çalışmaları ile turizme kazandırılmaya çalışılan
1613 tarihli Sulu han Kervansarayı gibi eserler bulunuyor.
Beypazarı'nda Tabakhane Cami (çinkolu cami) Osmanlı mimarisi
tarzında, Edirne de bulunan Selimiye cami örnek alınarak
yapılmış.
İki müezzinin aynı anda merdiven farkıyla birbirlerini
görmeden minareye çıkabilme özelliği kazandırılmış.
Beypazarı Müzesi:
Eski kentin merkezi durumundaki ve bugün Beypazarı Müzesi
olarak işlev görüp tipik Beypazarı Evi özelliklerini taşıyan
bina 9 odası ile bahçesinde sergilenen eserler görülebiliyor.
1996 yılında "Tarih ve Kültür evi olarak açılan müzenin
bahçesinde Roma dönemi sütun ayakları, mermer sütunlar,
mezar kapakları, Bizans kilise kalıntıları, Selçuklu koç
heykeli, Osmanlı dönemi Sıkma Taşı, Dilek Kuyusu yer alıyor.
Ziyaretçiler ayaklarına galoş takarak müzenin eski kilimlerle
kaplı odalarını gezmeye başladıkları zaman girişte çeşitli
tarım araçları, üst katlarda eski dönemlerde kullanılan
etnoğrafik eşyalar ile döşenmiş müze evin bölümlerini,
el işi perdelerle süslü pencerelerden, balkondan eski
Beypazarı'nı daha yakın ve yüksekten seyredebiliyorlar.
Beypazarı
Evleri:
1800'lü
yıllardan günümüze ulaşan mimari yapılar bugüne dek 7
kez büyük yangın geçirmiş.
Yaklaşık 200 yıllık olan bugünkü evlerin büyük bölümü
aslına uygun olarak yeniden yapılmış.
Bu yapım aşamalarında Safranbolu dan getirilen ustaların
çalışması sonucunda Beypazarı evlerinde Safranbolu evlerine
benzerlikler oluşmuş.
Sarp
araziye kurulan evler için tarım arazisinin işgal edilmemesi
göz önüne
alınmış.
Beypazarı'nda
400 adet restore edilerek yaşama kazandırılmış eski ev
bulunurken toplam proje için 3500 adet ev seçilmiş.
Cumbalı veya guşganalı (tavan arasındaki bölümünün çatıdan
yükselerek çıkması) olarak anılan evlerin içinde oturanlardan
maddi çıkar alınmazken, kendilerinden sadece oluk suları
ve çatı onarımları yapmaları istenmiş.
Tüm finans için sivil toplum örgütlerinden kaynak sağlanmaya
çalışılmış.
Taban ve zemin katları taştan inşa edilen Beypazarı evleri
3 katlı olup 2 ve 3 cü katları ağaçlı "zeme"
olarak yapılmış.
Birbirinin güneş görmesini ve görüş açısını kapamasına
dikkat edilerek inşa edilen evlerin bir başka özelliği
de sert zemine oturtulan evlerin tabanlarına arazi içine
oyularak yapılmış 2X3 ve 3X3 ebatlarındaki mahzenler kazılmış
olması.
Bu mahzenler soğuk hava deposu ve yangında kıymetli eşyaların
korunması amacıyla kullanılmış. Beypazarı'nın en büyük
konağı olan Çayıroğulu'na ait 40 odalı 4 katlı konak 1969
da ilkokul yapılmak üzere yıkılmış, bir başka tarihi ev
olan Limoncuoğlu Konağının yenilemesini ise Ankara Gazi
Üniversitesi üstlenmiş.
Havuç Deposu:
Zengin
yeraltı suları ile beslenen humuslu ve verimli topraklara
sahip Beypazarı Türkiye'nin Havuç deposu olarak tanınıyor.
Yurt çapında üretilen havucun yüzde 60 ını karşılayan
Beypazarı aynı zamanda Ankara'nın tükettiği 580 bin ton
sebzenin
400 bin tonu nu karşılayan ilçe olarak kendinden söz ettiriyor.
Narenciye hariç her türlü sebze ve meyveleri ile ünlü
Beypazarı'nda Çarşamba günleri Pazar kurulurken eski yerleşim
müze evi yolunda cumartesi pazar günleri de kurulan pazarda
köy ürünleri tarhana, yaprak, erişte bahçe mahsulleri
el işi çalışmalar tezgahlanıyor.
Beypazarı
Telkari Takıları
Beypazarı'nda öne çıkan el sanatlarının
başında 925 ayar gümüş kullanımıyla
imal edilen ve "telkari" denilen
gümüş işi takılar gelirken bir çok kuyumcu dükkanında
yöresel özellik taşıyan ve büyük kentlere oranla çok ekonomik
fiyatlarla sunulan takılar, hanımların büyük ilgisini
çekiyor.
Müze yolu üzerinde bulunan "Elif Gümüş" de bileği
sarıp parmaklar arasından geçirilerek kullanılan gümüş
takılar, kolyeler, küpeler gümüşün tüm zarifliğini ortaya
koyuyor.
Tel no: 0 312) 763 15 36
Beypazarı'nda çarşı içinde otantik eşyalar, demirciler,
kalaycı, saraç gibi nostaljik dükkanlar görebilir, fotoğraf
çekebilir, resim yapabilirsiniz.
Bir kaç ev değil, neredeyse bir kentin tamamının restore
edildiği düşünüldüğünde Beypazarı'nın kısa zamanda kat
ettiği yol övgüye layık bulunuyor.
|