GEZİYORUM
Toros Dağları eteğinde
Çukurova'da yer alan Akdeniz'in liman şehri; Mersin
Torosların yeşil örtüsünü oluşturan ağaçların cazibesi,
gemi yapımında kullanılmak üzere denizcilerin ilgisini çekmesiyle
tarih boyunca sürekli saldırılara hedef olmuş.
Mersin 1964 yılında ilçe, 1924 yılında il olarak Mersin
adını almış...
Neolitik döneme dayanan tarihiyle günümüzde çevresinde yer
alan tarihi merkezleri ile turistleri ağırlayan Mersin,
turizm de olduğu kadar tarım ve sanayi dallarında da söz
sahibi olarak Akdeniz'in dünyaya açılan stratejik liman
kentlerinden biri sayılıyor.
Uzun boylu palmiye ağaçlarının süslediği Mersin kent merkezi,
bulvar, temalı parkları ve meydanları ile günümüz de modern
ve estetik bir görünüm sergiliyor.
Kısa sürede hızlı gelişim gösteren kentin sahil kesimi serbest
bölge, Mersin Limanı çevresinde yoğunluk kazanıyor.
Limanın Akdeniz'e açılan daha büyük gemilere hizmet verebilmesi
için zemin derinlik artırımına gidilirken, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Gazi Magosa ya yapılan düzenli feribot
seferleri ile Kıbrıs'a açılan deniz yolu bağlantısı sağlanıyor.
Sahil boyu batıya doğru yürüyüşe elverişli yeşil alan ve
parklarla, sosyal faaliyetlere imkan tanıyan gezi ve fuar
alanları ile projelendirilmiş. Özellikle lunaparkın yer
aldığı bölümlerden denizi arkanıza alıp gökyüzüne yükselen
gökdelenlerin panoraması seyir imkanı da bulunabiliyor.
Bu manzara içinde ise ilk dikkati çeken iki katlı estetik
mimariye sahip Atatürk evi Müzesi oluyor.
Atatürk
Evi Müzesi
Dıştan olduğu kadar iç döşemesi ve tavan süslemeleri ile
de hayranlık uyandıran müze ev, 17.Mart.1923 de Mustafa
Kemal, eşi Latife Hanım ile birlikte Mersine ilk ziyaretleri
sırasında ve daha sonra 1925-1926-1931-1933-1937-1938 yıllarında
çeşitli nedenlerle yaptığı ziyaretlerde konakladığı ev olmasıyla
biliniyor. (Müze eve röportaj için geldiğim sırada kapıları,
pencereleri sıkıca kapatılmış ve sahil kentlerinde çok görülen
ahşap üzerinde rutubetin ve buna paralel
gelişebilecek kurtlanmanın yaratacağı tahribata karşı her
oda ayrı ayrı itina ile ilaçlanıyordu).
Ev 1897 yılında Mersinli Mavromati ailesinden bir hanımla
evlenen Almanya konsolosu için yaptırılmış. Sonraları evi
1972 yılında Nebil Hayfavi satın almış. Dört yıl süreyle
Toros Koleji olarak kullanılan ev, 1976 yılında Atatürk
Evi Müzesi'ne dönüştürülmüş, 1980
yılında ise kamulaştırılıp restore edilerek 12. Ekim. 1922
de Müze olarak halkın ziyaretine açılmış.
Müze evin yüksek ve süslü tavanlı odaları, salonları eski
dönemin eşyaları ile döşenirken ışıklandırma sisteminde
ki yumuşak aydınlatma, evin arka bahçesinde direkler üzerine
yapılarak kazanılmış bir çeşit teras veya balkon alanı dikkat
çekiyor.
Kent içi gezi duraklarınızdan bir başkası ise Atatürk Caddesi
üzerinde bulunan Arkeoloji Müzesi olabilir.
Parklar, heykeller, çiçeklerle bezenmiş kentten batıya doğru
çıkış için uzunca bir süre yüksek binalar arasında gitmeniz
gerekiyor.
Viranşehir (Pompeipolis)
İstanbullular nasıl Kumburgaz'a doğru yaptıkları yazlık
sitelerle kıyıya set çekmişlerse, Mersin'de de buna benzer
bir tablo sergileniyor.
Kent içinde başlayan yüksek binalar deniz hasreti nedeniyle
Anadolu'nun ve iç kısımlardaki büyük şehirlerinden gelenlerin
yazlık siteleri ile kent çıkışında uzun bir süre denizden
uzak yol almanızı neden oluyor.
Oldukça zengin tarihi eser ve ören yerlerine sahip olan
Mersin'in batı çıkışında ilk durağımız Viranşehir (Pompeipolis).
Kent merkezine 10 km uzaklıkta şirin bir tatil beldesi olarak
bilinen Mezitli, tarihte "Büyük Pompeius" olarak tanınmış
Roma İmparatorluğunun Akdeniz komutanı Pompeius'un, korsanları,
kısa sürede temizlediği için zafer nişanı olarak kurduğu
ve adını verdiği bir liman kenti.
Pompeius kazandığı zaferler sonrasında imparator Sezar ile
girdiği politik mücadeleyi kaybedince Mısır'a kaçmışsa da
orada öldürülmüş ve kesik başı Sezar'a verilmiş. Pompeipolis
veya Viranşehir olarak anılan kentin yerinde "Soli" adıyla
bir Yunan kenti de bulunuyormuş.
Kent sakinleri Güneşe taptıkları için şehre Grekçe Güneş
anlamına gelen Soli denmiş. Pompeipolis M.Ö. 1 .yy da bu
kentin bulunduğu yerde kurulmuş. Günümüzde bu görkemli kentte
çevresi düzeltilip sınırlandırılan otların sardığı, sadece
ayakta kalabilmiş 40 sütunlu antik yol görülüyor.
Sahil yolunu takip ederek Silifke yönüne ilerlerken Erdemli
yakınlarında 49. km de Tırtar Köyü deniz tarafında Akkale
bulunuyor. Geç Roma döneminde kurulmuş olduğu belirlenmiş
kent kalıntıları arasında saray olması muhtemel bir yapı,
hamam, sarnıç, 15 bin ton zeytinyağı alabilecek hacimli
yapı ilgi çekiyor.
Erdemli ilçesi Ayaş Kasabası mevkiinde ana yoldan ayrılıp,
11 km lik bozuk yolu tırmanarak İmirzeli ören yerine geliyoruz.
Helenistik, Roma, Geç Roma, Erken Bizans dönemi yerleşim
izlerine rastlanan kalıntılar arasında kilise, kule, sarnıç,
evlerden geriye kalanlar görülebiliyor.
Erdemli
ilçesinin 8 km kuzey batısında ise yine sahil yolunda ayrılarak
8 km sonra ulaşılan ve Helenistik dönemde tapınak, yerleşim
alanı, nekropol olarak kullanılmış, Çatıören ören yeri bulunuyor.
Roma döneminde iskan görmüş kentte Poligonal duvar örme
tekniğinde yapılmış hermes tapınağı yer alıyor.
Ayaş kasabasına 12 km mesafede yer alan Öküzlü ören yerine
ise Kanlıdivane-Çanakçı yol ayırımından ulaşılıyor.
Ziyaretçiler, burada da antik kentin bazı bölümlerinde taş
döşeli sağlam alt yapısını ve bazilikasını, sarnıçları ve
yol kenarındaki lahitleri görebilirler. Silifke yolunun
50. km sinde Elaiussa- Sebaste antik kenti yer alıyor. En
zahmetsiz ulaşılan Kumkuyu belediyesi sınırları içindeki
M.Ö. 2 yy ın sonların da kurulan antik kentte nekropol,
antik tiyatro, sarnıçlar, su kemerleri izlenebiliyor.
(DAHA
FAZLA BİLGİ VE FOTOĞRAF İÇİN LÜTFEN AYAŞ'I TIKLAYINIZ)
Kızkalesi ören yeri
Mersin
- Silifke karayolunun 60. km sinde Kızkalesi
beldesinde bulunan antik alan aynı zamanda tam anlamıyla
tatil ve konaklama cenneti. Roma, Bizans döneminde defalarca
iskan görmüş olan Kızkalesi aynı geleneği
İslami devirlerde de görmüş.
Zeytinyağı ihraç merkezi olup, kısmen ayakta kalabilmiş
Roma yolları, Lahitler, iç ve dış kale, kilise, sarnıç,
su kemerleri,kaya mezarları, Nekropol
alanı buluntularından ilk yerleşimin M.Ö. 4. yy la ait olduğu,
M.Ö. 1 yy da kendi adına para
basıldığı anlaşılırken M.S. 12. yy da kıyıya 800 metre uzaklıkta
bulunan bir adaya beldenin adının aldığı bir kale yaptırılmış.
Tüm ören yerlerinde yaz aylarının sıcak iklim koşulları
göz önüne alınarak zararsız bile olsa ören yerlerinde karşılaşılabilecek
yılan ihtimaline karşı dikkatli davranmak gerekiyor.
Zira Kızkalesi'nin yapılış nedenini hatırlatan bir de efsanesi
var.
Kısaca özetlersek, İstanbul boğazı girişinde yer alan "Kızkulesi"
efsanesi ile benzerlik gösteren Kız Kalesi efsanesinde,
"Bir falcı kralın falına bakar ve kızının kötü geleceğini
söyler. Kızını yılan sokmasından korkan kral
onu korumak amacıyla yılanın ulaşamayacağını sandığı denizin
ortasındaki bu adaya bir kale yaptırır, kız burada yaşamaya
başlar.
Ne var ki günün birinde saraydan gönderilen üzüm sepeti
içinde fark edilmeden taşınan bir yılan, kızı sokup yaşamının
sona ermesine sebep olur.
Efsane böyle ama Narlıkuyu sahilinin 180 derecelik müthiş
panoraması içinde yer alıp, kıyıdaki Korykos Kalesi ile
bütünleşen Kızkalesi plajları, kalabalık kamp alanları,
tatilcileri ağırlarken gece ışıklı görüntüsüyle büyüleyici
bir güzellik sunuyor. Gezi severler sahilden kiraladıkları
teknelerle kaleyi defalarca fethedip burçlarında dolaşıyor,
kalenin kıyılarında Akdeniz'in ortasında tertemiz denizde
yüzmenin zevkini çıkarıyor, bunlara ilaveten bir de, muhteşem
güzellikteki kıyı bandını tıpkı Bozcaada veya Samandağ da
hissedilene benzer şekilde karşıdan seyretme duygusunun
tadına varıyorlar!
Gezimizin bu bölümünde Narlıkuyu sahilinden ayrılıp iki
km içerdeki "Yeryüzü Cennet"i mağaralara gidiyoruz.
Cennet - Cehennem ve Astım - Dilek Mağaraları
Burada virajlı asfalt yol sizi bir Akdeniz klasiği olan
gözleme ve ayran satıcıları arasından mağara girişine getiriyor.
Turist otobüsleri ve araçların park edebileceği geniş alanda
dinlenme üniteleri, kafe, halıcılar, hediyelik eşya satışı
yapan dükkanlar görülüyor.
İlk etapta Cennet Cehennem obrukları hakkında bilgiler içeren
panolar ve kalıntılar arasından geçerek Astım ve Dilek mağarası
girişine geliyorsunuz.
Burada da bir öncekinde olduğu gibi park alanı, kafe, dinlenme
yerleri var. Canınız isterse deve gezisi ile çevrede dolaşabiliyorsunuz.
Mağaraya giriş ücretli, minare stilinde bir eksen etrafında
86 demir basamaklı merdivenle dönerek inilen mağara zemininde
bulunduğunuz ortamdaki yüksek nem oranı terlemeye başlamanıza
ve vücudunuzdaki tüm gözeneklerin açılmasına neden oluyor.
Demir basamakların bitiminde sıralanan beton basamaklar
ise sizi 200 metrelik galeriye götürüyor. Işık efektleri
ile hayal ülkesinde olduğunuzu sanacak kadar etkileyici
güzelliğe sahip olan ve çeşitli biçimsel benzemelere sahip
yıllarca süren oluşumlar, sarkıt ve dikitler görenleri hayrete
düşürüyor. Bu görkemli galeride ziyaretçiler çeşitli dilekler
tutmayı da ihmal etmiyorlar.
Yerden alınan bir avuç çamur avuç içinde top yapıldıktan
sonra mağara duvarına veya tavana atılıyor. Dilek sahipleri
attıkları çamurlar temas ettikleri yere yapışırsa dileklerinin
tutacağına inanıyorlar yere düşen dilek topları ise yapışana
dek tekrar atılıyor. !!! Ancak çamurların kokusu hiç hoş
değil.
Astım problemi yaşayanların şifa için geldikleri ve üzerinizdekilerin
terden sırıl sıklam olduğu mağaradan aynı basamaklarla çıkışta
doğal hava ile karşılaştığınız zaman, eğer gezinizi yaz
aylarında yapıyorsanız Akdeniz'in en sıcak rüzgarının bile
sizi serinlettiğine şahit olabiliyorsunuz.
Mağarada kaybettiğiniz suyu kafede sıcak veya soğuk içeceklerle
karşılarken Kızkalesi'ni tepeden seyrederek enerji kazandıysanız
şimdi de bir başka zorlu yolculuğa Cennet Çöküğüne girmeye
hazırsınız demektir.
Cennet Çöküğü
250 m uzunluğunda, 110 m genişliğinde ve 70 m derinliğindeki
Cennet Çöküğü, Korykos mağaralarının en büyüğü. Mitolojiye
göre 100 başlı
ejderha Typhon'a ait olan ve tavan çöküntüsü sonucu oluşmuş
mağaraya
çoğu antik döneme ait 425 basamakla iniliyor!
Mağara girişinde
bulunan ve M.S. 5 veya 6. yy ait olduğu sanılan küçük kilise
ise Poulus adında bir dindar tarafından Meryem Anaya ithafen
yaptırılmış. Mağaradan dışarı çıktığınızda sizi kuş sesleri,
dinlendirici bir serinlik, zümrüt yeşili bitki dokusu ve
doğanın doğal parfümü botanik kokusu karşılıyor. Bu huzur
veren sessizlik mağaraya neden Cennet adının yakıştırıldığı
konusunda hak vermenizi sağlıyor.
Yöre halkı, mağarayı ve çevresini Cennete açılan bir pencereye
benzettiği için Cennet adını vermiş!
Mağara içinde genişleyen galeri tabanındaki dere ise karanlığa
karışarak yolculuğuna yer altında devam ediyor.
Cennet Çöküğünün etrafında bulunan poligonal duvar örtülü
kalıntılar Roma kontu olan Paperon'a ait.
Yörenin büyüleyici güzelliği karşısında etkilenenler buradaki
ağaçlara da bağladıkları ip, bez, yün, benzeri kumaşları,istek
ve dilekleri için kullanıyorlar.!!!
Cehennem Çöküğü
Cennet Çöküğünün 100 metre uzağında bulunan Cehennem Çöküğü,
ürkütücü, derin karanlık ve sevimsiz görünüşü ile bu ismi
fazlasıyla hak ediyor.
Mitolojide Zeus'un Ejder Typhon'u burada hapsettiğine inanılıyor.
Etrafı demir korkulukla çevrili, 50 m çapında ve 128 m derinliğindeki
dik duvarlı Cehennem obruğuna ise normal şartlarda inme
imkanı bulunmuyor.
Adam
Kayalar
Silifke
- Erdemli ilçeleri arasındaki sarp yamaçlara baktığınız
zaman, oldukça şaşırtıcı bir panorama ile karşılaşıyorsunuz.
Ören yerinde araçtan indikten sonra önce bir süre yürüyor,
sonra dik vadiden aşağıya doğru iniyorsunuz. Ulaşımı biraz
zahmetli olan ve tek başına gitmekten ziyade grup gezileri
yapılması daha uygun olan Adam Kayalar, vadinin yamaçlarına
bölgenin kutsallaştırılarak önemli kişilerin kabarmalarıyla
onlara duyulan minneti göstermekamacıyla kayalara oyularak
yapılmış kabartmalardan oluşuyor.
Adam
Kayalar, iki gruba ayrılmış şekilde bulunuyor. Birincisi,
Şeytan Deresi Vadisinde kanyonun kayalarına oyulmuş olan
kaya kabartmaları, ikinciyse, vadinin kuzeydoğusunda bulunan
kale, burç ve yerleşim yerlerinden günümüze kalan kalıntılar.
Helenistik Dönemde de aynı bölgede çok fazla kalenin var
olduğu ve bölgenin özellikle askeri olarak kullanıldığı
düşünülüyor.
Yapımı 250 yıl sürdüğü tahmin edilen Adam Kayalar, incelemelerden
sonra çerçevelerin altında bulunan yazılarda ölen rahiplerin
isimlerinin yazılı olduğu anlaşılmış.
Bu isimlerden yola çıkarak yazıların milattan sonra 2. yüzyılda
yazıldığı söyleniyor. Yapım aşaması 250 yıl olunca, kabartmalar
arasındaki tarz farkları da göze çarpıyor. Kabartmalar 9
çerçeve içerisinde 11 erkek, 4 kadın, iki çocuk, bir dağ
keçisi ve Roma kartalı figürleri bulunduruyor.
Çevrede Bulunan diğer gezi yerleri
Mersin
il sınırları içinde olup çevre gezilerine meraklı olanlar,
gün içersinde Uzuncaburç'u
(Olba antik kenti) mutlaka
görmeliler.
Narlıkuyu'da bulunan Zeusun üç güzel kızı Aglaia, Thalia
ve Euphrosyna'nın
tasvir edildiği, Roma Hamamı tabanında ki "Üç Güzeller Mozaği"ni,
ziyarete değer yerler.
Yarı Tanrıca bu üç güzel kızı dans ederken gösteren mozaik
tablonun üzerinde bulunan Yunanca kitabenin Türkçe ye çevirisinde
ise "Ey konuk dost! Kaynağı şimdiye kadar saklı bulunan
bu suyu kimin bulduğunu merak ediyorsan, bil ki o, imparatorların
dost ve kutsal Adalar'ın dürüst yöneticisi Poimenios' tur."
Yazısını okunuyor.
Aynı bölgede birbirine yakın olan diğer eserler arasında
Silifke kalesi, Ayetekla, Jüpiter tapınağı, Silifke Müzesi,
Silifke Atatürk Evi Müzesi, Göksu havzası, Anamur, Mamuriye
Kalesi, Softa kalesi, Mut kalesi, Tokmar Kalesi, Liman Kalesi,
Taşucu, Kilikya Aphrodisiası, Çifte mezarlar, gibi daha
bir çok görmeye değer güzellikte gezi yeri bulunuyor.
|