GEZİYORUM
Çatalca’nın deniz
feneriyle ünlü balıkçı köyü
TAM KEŞFEDİLMEMİŞ CENNET KARABURUN
|
İstanbul’a bir saat uzaklıkta Karadeniz sahilinde, nasıl
olmuşa olmuş yıllarca gizli kalmış bir balıkçı köyüne
gidiyoruz.
Çatalca ilçesine bağlı deniz feneriyle ünlü Karaburun
Köy’ü, tarihi camisi, çeşmesi, emsalsiz güzellikte kumsalları,
tadına doyulmaz kalkan balıkları, iyot yüklü havası,
tablosu yapılacak liman görünümleri ve daha bir dolu
cazip imkânları ile köyden ayrılırken “Yine gelmeliyim”
dedirtecek güzellik ve özelliklere sahip.
Geleceği çok önceden gören zevk sahibi kişiler, aldıkları
arsalara evlerini yapmış, hafta sonları gelip kafa dinliyorlar.
Günübirlik gelenler temiz havada ciğerlerine iyot kokulu
deniz havasını doldurup, kısa zamanda sıkıntıları bir
kenara bırakıyorlar. Tatil için gelenler en ekonomik
şartlarda bu ihtiyaçlarını giderebiliyorlar.
Köy bakımlı, geniş bir alana yayılmış, gece kondu yok,
köy içi yolları düzgün kilitli parke taşı kaplı. İnsanlar
misafirperver, yabancılık çekmiyor, stres yaşamıyor,
gerilmiyor, kısa sürede ortama uyum sağlıyorsunuz.
Neler yapılır
Konum olarak köy ve çevresi birçok aktiviteye olanak
tanıyor. Yürüyüş, koşu, kros için çam ağaçlı orman içi
parkurlara sahip. Yamaç paraşütü, sörf yapmak isteyenlere
imkânlar bol.
Kara ulaşımı olmayan kumsallı koylarda denize girebilir,
çevre gezilerine meraklı olanlar, Terkos gölüne, Durusu’ya,
Av Müzesine gidebilirler. Kamp yapmak isteyenler çadır
kurabilir, bisiklete binebilir, piknik yapabilir. Dahası
uçurtmasını beraberinde getirenler uçurtup uçurtma zevkine
varabilir, balık tutar, resim yapar, yer, içer.
Köyün girişinde karşılaşılan siluette önce evleri, apartmanları
görüyor, hafif bir yokuşla yerleşim alanına, denize
yüksekten bakarak iniyorsunuz. Panoramanın genelini
gördüğünüz anda nerelere gideceğinizi, nerede vakit
geçireceğinizi önceden kestirmek, planlamak kolay oluyor.
Kıyı bandı Yeniköy’ü takiben veya Kilyos’a doğru uzanıyor.
Uğrak noktaları arasında liman bunlardan ilki.
Sahile omuz omuza yanaşan ve Karadeniz insanının coşkusunu
yansıtırcasına canlı, zıt renklerle boyanmış tekneler
ahenkli bir armoni oluşturuyorlar.
Balıktan, trol avından dönen balıkçı motorları ara sıra
limanın durgun sularına hareket getirerek balıkhaneye
yöre balıklarını taşıyorlar.
Birbirini kucaklayan iki dalgakıran üzerinde en uç noktalara
kadar yürüyebiliyor, hatta Karadeniz’e sırt veren diğer
uzak kol üzerinde uç noktaya dek araçla gidebiliyor,
köyü karşınıza alıp doyasıya seyredebiliyorsunuz.
Yeniköy’e uzanan sahil yolu boyunca kumsala, asfalt
sahil yoluna paralel lokanta, pansiyon, kamp alanı,
alışveriş dükkânları, evler sıralanıyor.
Karadeniz Rivierası olarak tanımlanan kıyı bandı gelecekte
Antalya’nın Konyaaltı Plajı gibi olmaya namzet ve müsait
gibi görünüyor.
Zaten arsa fiyatları için de daha şimdiden “uçmuş” deniyor!
Üçüncü köprü güzergâhının köye yakın geçmesi, ulaşımın
kolaylaşması bu konuda hayli etkili olmuş.
Arsayı satın alan yatırımcı, hemen yaşayacağı bir ev
yapma telaşına giriyor!
Karaburun’a ilk kez geliyor, başka neler yapabilirim
derseniz, fotoğraf çekecek birçok kompozisyon bulunduğunu
söyleyebilirim. Deniz Feneri bunlardan en önemlisi.
Karaburun Deniz Feneri
Kıyı
Emniyet Genel Müdürlüğü, Rumeli Karaburun Tahlisiye
İstasyonunun hizmet verdiği fener, Karaburun eski kale
ucunda yer alıyor.
Fener ışık gücü bakımından dünyanın üçüncü güçlü feneri.
Fenerin ışık gücünü uzaklara yansıtması için kristal
mercekler kullanılmış.
Gündüz güneş ışığı yansımasından zarar görmesin diye
de kristallerin üstü örtü ile kapatılıyor.
Fenerin denizden yüksekliği 54, kule yüksekliği 12 metre.
Çakar fener 15 mil mesafe görünüme sahip. Küçük bir
detay belki ama Yeşilköy Fenerinde olduğu gibi, kulenin
estetik kubbe çatısı çevresinde yağmur sularının ağzından
döküldüğü aslan kafaları var.
Kulenin içine girmek için İstanbul Kıyı Emniyetinden
yazılı izin gerekiyor. Buna rağmen etrafı tel örgülü
sahanın dışında her tarafından fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Sınırlı sahaya girmeye gerek kalmıyor.
Bahçe içinde bulunan direk ve direğe gerili bulunan
uzun halat, kötü hava şartlarında sığ zemine oturan
bir gemi mahsur kalırsa, roket tarzı ip, geminin üzerinden
aşacak şekilde atılıp bağlandıktan sonra, teleferik
sistemiyle yolcular kurtarılıyor.
Deniz
fenerinin denize doğru eteğinde tel örgü ile çevrili
“Kimsesizler Mezarlığı” yer alıyor. Tarih boyunca denizden
çıkan, kim olduğu bilinmeyen, sahipsiz cesetler buraya
gömülmüş. Yöre halkının ifadesiyle denizde bulunmuş
beş Arap gemicinin mezar taşları da burada yer alıyor.
Fenerin yer aldığı burun önceki yıllarda daha ilerdeymiş,
liman yapımı için dinamitle patlatılan kayalar buradan
alınıp kullanılmış. Kıyıdan deniz fenerine doğru veya
fenerden aşağı bakanlar burun çıkıntısının törpülenmiş
yerlerini görebiliyorlar. Bu arada eski fener yerinin
temel kaidesi kalıntıları da yeni fenerin biraz önünde
olduğu fark ediliyor.
Fener
kulesi dibinde iki büklüm haliyle, meydan okurcasına
yaşam savaşı veren ağaç, hava şartlarının sertliği,
denizden esen rüzgârın, kuvveti ve sürekliliğinin göstergesi
sayılıyor.
Karaburun’un simgesi olan ve burunda kuğu gibi duran,
Mart ayında başlayıp Nisan ortasında kaybolan çiğdem
çiçekleri arasında yükselen deniz feneri çevresinden
ayrılıyor, fener sokağının önünde ki yokuştan geçerek
cami meydanına iniyoruz.
Karaburun Köyü ve Çevre Gezisi
67. Piyade alayının taşınmasıyla yörede kalan subaylar
yerleşim yapmışlar, bu şekilde 1826 öncesi oluşan köy
gelişmiş.
Cami Meydanında bayrak direği ve tarihi iki top arasında
Atatürk Anıtı, bulunuyor.
Meydanın ortasında bir zamanlar cephanelik ve ambar
olarak kullanıp Süleyman binbaşı yardımıyla camiye dönüştürülen
yapı yer alıyor. Günümüzde de aynı amaçla kullanılan,
dışı mozaik kaplı yapının, içten duvarlarına dokununca
kontrplak, tahta yapım olduğunu fark ediyorsunuz. Buna
rağmen iç duvar ve kubbe tavanı amatör bir hat ustasının
içinden geldiği gibi yaptığı motiflerle süslenmiş.
Cami içinde klima var, abdest alacak olanlar için sıcak
su tesisatı bulunuyor.
Cami minaresi sonradan yapılmış yeni, karşısında ise
Osmanlı izleri taşıyan tarihi bir çeşme yer alıyor.
Çeşme yapı olarak yenilenmiş, tarihi kitabesi içine
yerleştirilmiş. Her iki yapı da 1850 tarihini taşıyor.
Hava Deniz Toprak
Karaburun sahiline genel olarak bakacak olursak denize
iskele gibi dik uzantılar görüyoruz. Taş malzeme kullanılarak
yapılan dikkat çekici uzantıların asıl amacı, dalgaların
gücüyle taşınarak limanın ağzında birikecek kumları
frenlemek. Damarlar halinde belirli aralıklarla uzanan
mendirekler sığ kısımlarda kumu sabitlerken, denize
giren tatilciler tarafından da güneşlenme, balık tutma
amaçlı kullanılıyorlar.
Köyün
yüksek kısımlarına rüzgâr marifetiyle taşınmış olan
kumlar üzerinde ihale usulü, kozalakları fıstık olarak
değerlendirilen, fıstık çamlarından oluşan kum çamı
ormanı bulunuyor.
Kumlu ortama uyum sağlayan kum çamları 30 yılda oluşmuş,
zemini de sabitlenmesini sağlamış. İçinde yürüyüş ve
koşu için 7 km lik çam kokulu bir parkur barındırıyor.
Pansiyon ve kamp alanlarında kalanlar, sabah yürüyüşü
yapıyorlar, bisiklete biniyorlar.
Güzergâhın bir bölümünde sazlıklarla çevrili, su kuşların
görüldüğü göl kıyısında ilerliyor, köyü dışardan dolaşıp,
asfalt yola bağlanıyor, yeniden Karaburun’a giriyorsunuz.
Kum Çamı ormanının deniz tarafında ise Aygır Limanı
olarak adlandırılan sahil kesimi var. Tesis bulunmayan
kumsal, karaya oturan gemi mürettebatını kurtarma amaçlı
çelik ip atılan rokethane, yamaç paraşütü yapılan kalkış
platformu olarak kullanılan tepeler barındırıyor.
Rüzgârı
karşılarına alan yamaç paraşütü meraklıları bu hava
koridorunda kalkış yapıyorlar. Aynı hava koridoru, Hadımköy,
Avcılar, Ambarlı mevkiine Karadeniz havası sirkülâsyonu
sağlıyor, temiz deniz havası taşıyor.
Kartalların hücumuna uğrayıp telef olmamak için deniz
üzerinde klimatik hava yardımıyla kümeler halinde yol
alan onbinlerce leyleğin göçü de bu hava koridoru üzerinde
gerçekleşiyor.
Mart ayının son haftasında Karaburun sahilinde yol yorgunu
leyleklerin, alçak seviyeden yaptıkları geçişlerine
tanık olabiliyorsunuz.
Rüzgârın düzenli estiği bu sahillere, yol üzerinde gelirken
rastlanan Taya Kadın piknik alanı altında olduğu gibi
rüzgâr fırıldakları dikilse elektrik de elde edilebilir.
Yazın Karaburun'da yoğun hareketlilik yaşanıyor.
Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında deniz mevsimi yaşayan
köye denize girme amaçlı gelecekseniz, öncelikle Karadeniz’in
dalgaları, zemini, havası farklılık taşıdığı için, çok
iyi yüzücü de olsanız kıyılardan fazla açılmamayı gerektiriyor.
2008 Haziran ayı itibariyle kumsal boyunca 11 adet can
kurtaran kulesi dikilmiş.
Ayrıca bilhassa Habibler, Mahmutbey, Hadımköy'de oturanların
deniz ihtiyacı için bu sahillere gelmeleriyle büyük
yoğunluk yaşanan hafta sonlarında, olası boğulmalar,
bayılmalar için ambulans bekliyor, bölgede araçlı jandarma
devriye görevi yapıyor.
Denize giriş için üç bölge bulunuyor.
Karaburun merkez sahili üç kilometre uzunlukta, vücuda
yapışmayan, iri taneli kuma sahip.
Deniz, aracı yolun kenarına park edip 20 adımda denize
girilebilecek kadar yakın.
İkinci kumsal “Arka Deniz” olarak anılıyor, fenerin
arkasında yer alıp, bir kilometre boyunca uzanıyor.
III. Plaj “Gölağzı Mevkii” Terkos Gölü baraj altı yakınında
bulunan kumsal iki kilometre.
Yöre halkının tabiriyle yüzülecek deniz olarak anılıyor.
Araçla gidilmeyen sahile Orman Bölge Müdürlüğü kapısından
izinle, yaya olarak girilebiliyor. Doğal kıyı bandında
hiçbir tesis yok, merkezden tekne tutup deniz yoluyla
ulaşmak için 45 dakikalık bir yolculuk yaparken, kiraladığınız
tekneye 50 TL civarında bir ücret ödemeniz gerekiyor.
Tekne sizi bırakıyor, istediğiniz saate gelip alıyor.
(Tekne kiralamak için Ömer Gürel gsm: 0535 448 45 64
ile kontak kurulabilir).
Arkası çam ormanı kaplı kumsalda su bile yok. Ateş yakmadan,
soğuk kumanyalı piknik yapacaksanız, yemek ve içecekleri
eksiksiz beraberinizde getirmeniz gerekiyor.
Karaburun merkezi hafta sonu yoğun şekilde ziyaretci
ağarlıyor.
Her yer renkahenk, canlı, hareketli.
Kumsal, bir yana dalgakırandan ve kumların yürümesini
önlemek için denize yapılmış taş uzantılardan denize
girenler, jet skiye, bota, motora binenler, kıyıda bulunan
lunaparkın gondolunda sallananlar, top oynayanlar, kamp
yapanlar, bisiklete, motosikletle dolaşanlar, plaj malzemesi
satanların oluşturdukları malzeme sergileri, büfeler
çok renkli bir görüntü yaratırken, trafik tıkanıyor,
yeni gelenler araç park edecek yer bulmakta güçlük çekiyorlar.
Denizden uzak tatil yapmak isteyenlerin tercihi ise
Taya Kadın piknik alanı oluyor. yolun her iki yanında
yer alan orman içinde günü geçirenler büyük kalabalıklar
oluşturuyorlar, halaylar çekip, düğün eğlenceleri düzenliyorlar.
Fotoğrafa
meraklı olanlar için 8–10 km kıyı boyunda ilerleyince
Yeniköy mevkiine geliniyor.
Sahil yolunun buradan sonrası kömür havzası olduğu için
geçit vermiyor.
Yeniköy tepelerine çıkanlar, sahil panoramasını seyrederken
arazide yapılan kazılarda kum ve toprak tabakanın alınması
sonucu kömür tabakaya ulaşıldığını görüyor, havada hafif
bir kömür kokusu hissediyorlar.
Yasaklı sahaya girmeden tepelerdeki zeminde traverten
benzeri yer çatlakları, yüzey şekilleri, erozyon tabakası
farklı ışık efektlerinde çeşitli fotoğraf kompozisyonlar
oluşturabilirler.
Durusu Park Yaban Hayatı Müzesi
Karaburun’a
kadar gelmişken Durusu Park sahası içinde bulunan Yaban
Hayatı Müzesini de gezebilirsiniz. Görkemli bir kulenin
giriş katında bulunan ve ücretsiz gezilen av müzesinde
dünyanın çeşitli yerlerinde avlanmış, içleri doldurulup,
ilaçlanmış 200 e yakın hayvan türü sergileniyor. Görevlinin
devreye soktuğu kaset eşliğinde müzeyi gezerken hem
bilgi sahibi oluyor, hem de hayvanların doğal ortamlarında
kaydedilmiş seslerini duyuyorsunuz.
Ne var ki loş ışıklı müzede flaşlı ve flaşsız fotoğraf
çekimine izin verilmiyor. 1997 yılında bugünkü yerine
taşınan müzede Ali Üstay’ın altı kıta 30 ülkeden 25
yıllık birikimini oluşturan türler elde edilmiş.
Müze girişinin sağ tarafında Kuzey Amerika, sol tarafta
Güney Amerika hayvanları, sergilenirken diğer reyonlarda
kompozisyonlu olarak Asya, Kutup, Türkiye avları sıralanıyor.
Galeri koridorlarında ilerleyenler Avrupa, Güney Pasifik,
trofeleri ile Afrika kıtası hayvanlarının trofelerini
görebiliyorlar.
Durusu Park alanında birbirinden güzel bahçeli çiftlik
evleri, turistik otel, at binme sahası ve otelin diğer
hizmet üniteler bulunuyor.
Durusu Park – Kule Tel no: 0(212) 767 90 00
Karaburun’da Balıkçılık
Özellikle Karadeniz’in tuz oranının diğer denizlere
göre düşük olması balıkların lezzetli olmasını sağlıyor.
Göç balıkların yumurta bırakmaya gelmesi, balık çeşitliliğinin
artmasına, bolluğa mevsimsel akım balığına neden oluyor.
Balığın beslendiği deniz meralarının kumluk zeminlerinde
başta kalkan, tekir, barbunya, mezgit olmak üzere yerli
balık türleri yuvalanıyor.
Denizden bazen sürpriz olarak değerlendirilebilecek
tatlı su balıkları da çıkıyor!
Sırası gelmişken kısaca bahsedeyim Terkos Gölü,
fazla beslenince su seviyesi deniz seviyesinin üstüne
çıkıyor, emniyet tedbiri olarak baraj kapakları açılıyor.
Bu sırada deniz suyuna alışık göl balıklarından tatlı
suya özgü çeşitler, Karaburun sahillerinde atılı bulunan
balık ağlarına yakalanıyorlar. Ağları çeken balıkçılar
mezgit, çipura, palamut, lüferlerin arasında somon,
kefal, turna, çapak, levrek türleriyle de karşılaşıyorlar.
Bu arada yaşanan kuraklık nedeniyle gölde iki yıldır
su seviyesi yükselemiyor, su seviyesi tehdit oluşturmadığı
için de baraj kapakları açılmıyor.
Balıkçılar ve balık üzeri çalışan restoran ve denizde
ağları olan lokanta sahipleri hava durumu ile işleri
gereği pek bir ilgililer.
Cep telefonlarına sürekli gelen mesajlarla hareket ediyor,
irtibat halinde oldukları merkezlerden bir sonraki gün
için ön bilgiler alıyor, denizde avlanmakta olan teknelerle
tutulan balıklar hakkında iletişim içinde oluyorlar.
Merak bu ya ben de bu yoğun iletişim nedenini sordum.
Hafta sonu olunca İstanbul’dan balık yemeye
gelenler Cuma akşamı restoranları dolduruyor, kimisi
hafta sonu kalıp balık kürüne giriyor, Karadeniz’in
hırçın dalgalarına bakarak iyot kokulu havasında alkolden
fazla etkilenmeden ve araç kullanma mecburiyetinde olmayacakları
için istedikleri kadar içebiliyorlar.
Müşterilere taze balık sunabilmek için denizden dönen
teknelerin yolları Perşembe akşamından itibaren gözleniyor.
Balıkçılar bilhassa kalkan balık ağlarının dibi kurşunlu,
üst kısmı mantarlı olup denizin 20–25 kulaç derinliğine
pencereye perde asar gibi seriyorlar. Kumluk zemine
yakın dolaşan kalkanlar bu ağa takılıyor. Dayanaklı
bir balık olan kalkan, ağda 15 gün de takılı kalsa ölmüyor.
Balıkçılar da uygun hava koşullarında gidip ağları topluyorlar,
limandaki balık mağazalarına getiriyorlar.
Dalgakıran da bulunan balık mağazalarından isteyenler
de balık alabiliyor.
Balık takvimine göre Mart – Mayıs ayları kalkan mevsimi.
Nisan ayında deniz suyu ısınmaya başlayınca balık hareketleniyor,
bolluk başlıyor. Mayıs ayında lüfer gelmeye başlıyor
az bulunsa da kıymetli oluyor, Ağustos ayında Palamut
akını görülüyor. B
alık avlama yasağı dönemi Eylül ayına dek sürdüğü için,
küçük çaplı kıyı balıkçılığı yapanların tuttukları balıklar
sofraları süslüyor.
Tarihçesi
Köy sakinleri Karaburun un tarihi 1860 öncesi yıllara
dayandığını anlatıyorlar.
Fransızların deniz fenerini inşa ettikten sonra İngilizler
de 1870 yılında tahlisiye (Uluslararası Can Kurtarma
Teşkilatı)’yi kurmuşlar.
Fener teşkilatının kurulmasıyla teşkilata ilgili memurlar
alınmaya başlamış. Köye ilk olarak Karadeniz’den gelip
yerleşen hızarcılar, önceleri balıkçılık, ormancılık,
çiftçilikle uğraşırken tahlisiye’nin memur almasıyla
birlikte tercihlerini bu yönde kullanmaya başlamışlar.
Günümüzde bile köyde birçok kişi kuşaktan kuşağa tahlisiye
de çalışma geleneğine devam ediyor.
Köyün ilk camisi 1850 yılında yapılmış.
O tarihlerde kalede görevli askerlere ekmek pişirilen
fırının un deposu olan yapısı, kalede binbaşı olan Hüseyin
Bey tarafından cami haline getirilmiş. Hacca giden Hüseyin
Binbaşı, Peygamber Efendimizin sakalını getirmiş ve
o tarihe kadar saklamış, cami yapım aşamasında iken
sakal-ı şerifi camiye hediye etmiş.
Şimdilerde bu emanet ilk gün ki gibi muhafaza ediliyor.
Karaburun da bulunan fenere yakın Rumeli, Anadolu ve
daha sonra Şile Feneri sıralanıyor. Bu fenerlerin her
biri farklı saniyelerde yanıp sönüyor. Karaburun da
bulunan fenerin çakış hızı her 5 saniyede bir gerçekleşiyor.
Bu çakışların sebebi de teknolojinin gelişmediği zamanlarda,
seyir halindeki gemiler, gidecekleri limanları bu fenerlerin
çakışlarına göre buldukları belirtiliyor.
Liman
varken yeniden liman yapmak isteyen deniz işletmeleri,
Karaburun burnunu taş almak için dinamitlerle havaya
uçurmuş, hatta birçok kişinin evi de, dinamitleme sırasında
hasar görmüş. İhalesi 1962 de yapılan limanın ilk temeli
1965 de atılmış, 1978 yılında biraz zaman ve biraz da
kısıtlı maddi olanaklar nedeniyle küçültülmüş olarak
tamamlanmış.
Limanın tam karşısında bulunan ve günümüzde kamp olarak
kullanılan arazi, çok eskilerde gemilerin amforalarda
sakladıkları yağ deposu olarak işlev görmüş. Liman yapılırken,
bu yer işçilere barınak olarak verilmiş ve liman bitene
kadar bu amaçla kullanılmış, daha sonra 1984 yıllarına
doğru kamp haline gelmiş.
|