GEZİYORUM
KARAMAKA
Bu gezimiz, diğerlerinden farklı olup, denizi, yürüyüşü,
tırmanmayı, keşfetmeyi seven, mavi yolculuğa çıkan ve
antik yerleşimlere ilgi duyanlar için.
Yazılı ve görsel basında, ilk defa
Sihirlitur.com’da
|
Gezi
listesinde dolaşanlar Marmaris’in en büyük köyü olan
Söğüt gezi alternatifini okudularsa yatların uyku odası
olarak adlandırılan Taşlıca, Serçe limanından sonra
Bozukkale’yi hatırlayacaklardır. Gezimizi kara yolu
olmayan bu Bozukkale ve koyunu barındıran yarımadanın
en uç noktasına, Yeşilova Körfezinde sürdüreceğiz. Serçe
limanından çıktıktan sonra batıya doğru 6–7 mil yaklaşık
1 ila 1,5 saat yol alacağız. Yunanistan’a ait Simi,
bir başka ismi ile Sömbeki Adası karşısına kadar gideceğiz.
Ulaşacağımız noktada Datça-Marmaris arasında mavi yolculuğa
çıkan birçok teknenin fark etmeden geçiş yaptığı, terkedilmiş
Rum Köyüne, günümüze dek yıkılmadan gelebilmiş kilisesine
gidiyoruz.
Şimdi rotamızda neler var, neler görülür onlara bakarak
yola çıkıyoruz. İşte izlenimler.
Serçe
Limanı sonrası yaz günleri esen meltem rüzgârı eşliğinde
Bozukkale’ye doğru yol alan teknelerle selamlaşıp bu
defa koya girme den Karaburun’a doğru tertemiz, koyu
lacivert renkli sularda yolumuza devam ediyoruz.
Sağımızda yer alan oldukça çıplak kayalık, yer yer makilik
alanlar arasında uzaklarda bir zirvede ilk yapı kalıntısı
olan bir yel değirmenin gövdesi görülüyor.
Yöre denizcilerin adet haline getirdikleri inançlarını
her geçişte olduğu gibi bu defa da gerçekleştiriyorlar
ve tam kayalıkların denize uzandığı noktada kötülüklerden
korunup, uğur getirsin diye denize ekmek atılıyor. Bu
geçiş sırasında sanki ekmek atılacağını biliyormuş gibi
hazır bekleyen balıklar denizin yüzeyini bir anda karıştırarak
atılan ekmekleri kapışıyorlar.
Aynı kayalıkların 15 20 metre yamacında bu defa Karaburun
Feneri ile karşılaşıyoruz. Bir zamanlar kule yapısı
olup, sonradan yıkılan yeni fenerin çelik kuleli çakarı,
kritik yerde gemicilere yol göstermeye devam ediyor.
Feneri yalnızlığı ile bırakıp başımızı sola açık denize
çevirince bu defa fenerin hiç de yalnız olmadığını anlıyoruz.
Yunanlı turistlere ring seferi yapan Rodos, Simi gibi
adaları dolaşan feribot neredeyse yanımızdan, burna
yakın silme denecek türden, Türk kara sularından, üstelik
bayrak çekmeden geçiyor. Onu takip eden şişme bot turu
yapan yabancı turistler, Deniz otobüsleri, yelken açan
yatlar da deniz trafiğini hareketlendiriyor.
Yunanlıların bakıp bakıp ah ahh çektikleri köy! Kilisenin
ve terkedilmiş yerleşim alanının bulunduğu yere Mersin
Burnu da deniyor.
Camgöbeği mavisi, akvaryum berraklığında ki koya girip,
jilet gibi keskin kayalıklara usturuplu yaklaşıp, çapamızı
kıçtan denize atıp, diğer çapayı önden kayalıklara takıp,
karaya ayak basıyoruz.
Makilik yamaçtan yukarı tırmanmaya başladığınızda denizin
sonsuzluğu, zeytin kaplı tepeli manzaranın ihtişamı,
Sömbeki Adasını silueti, gözünüze sığmamaya başlıyor.
Bu yürüyüş sırasında beyniniz de boş durmuyor, başlıyorsunuz
düşünmeye, beyin fırtınası koparmaya. Zirvede manzaraya
hâkim tepeye bir ahşap çardaklı restoran yapacaksın.
Gelip geçen tekneler görecek, mola verecek, yemek yiyecek,
kiliseyi, köyü gezecek, bir de hoş geldin içeceği, Akdeniz
kokteyli ikram edecek, soğuk bira filan satacaksın.
Bakıp bakıp ah çeken köylerini özleyen Yunanlı turistleri
gezdireceksin. Bu bile yeter, gezi sonrası bir deniz
banyosu yallah diyeceksin. Rodos, Simi, arasında dolaşan
Yunan yatları gelse, o bile yeter
Kilisenin turizme kazandırılmasını istediğim düşüncelerle
20 dakikada tepeye ulaştığım zaman ilk dikkatimi çeken
kilisenin sağlam vaziyette duruyor olmasıydı.
Daha
önce gördüğüm kiliselerin birçoğu önce çatı kaplamalarını
kaybetmiş, sonra yağışların etkisiyle, damı çökmüş,
sadece dört duvarı kalmıştı. Oysa bu kilisenin çatısı
sapasağlam kilise ayakta, su toplama sarnıçları, depo,
kiler amaçlı kullanım odacıkları yerli yerinde duruyordu.
Makilik alanda ki otlarla beslenen meraklı, ne yapacağını
pek bilmeyen acemi keçilerden bir kaçı burada da vardı,
bizleri görünce çok geçmeden kiliseden ayrıldılar.
Kiliseye
gelince etrafı duvarlarla çevrilmiş kemerli bir kapıdan
avluya giriliyor. Zemin deniz taşlarından yapılma mozaik
kaplı, üstü ot bürümüş şekilde kilise kapısına dek uzanıyor.
Kilise kapısı düzgün tıraşlanmış mermer görünüşlü granit
taşlarla yapılmış. Kilise çatısı küreke taş üzerine
daha geniş olan taş plakalarla döşenmiş.
Muhtemelen yağışlardan su biriktirme amaçlı basamaklar
oluşturulmuş. Duvarlar çok düzgün kesilmemekle beraber
doğal taşlarla örülmüş üzerleri kök boyalarla boyanmış.
Günümüze bu boyaların ancak yer yer kalan izleri gelebilmiş.
Kilise içinde ve dışında resim, ikona, benzeri hiçbir
şey görünmüyor.
Sömbeki
Adasına bakan cepheye toprak seviyesi altına su sarnıçları,
taş örülü odacıklar yapılmış. Çevresinde ki kayalıklar
arasında yabani zeytin, keçiboynuzu ağaçları, makiler
sarmış. Kiliseden sonra bir saatlik yabani doğa yürüyüş
sonrasında terkedilmiş köyün yıkık evlerine ulaşılıyor.
Çevrede keçi sürüleri olduğuna bakılırsa sürülerin köpekleri
de olabileceği ihtimaline karşı tedbirli olmak gerekiyor.
Saat 09.00’de başlayan geziye öğlen sıcağına rastlayan
tırmanmada eklenince, dönüşe geçmeden önce bir süre
yoğun biçimde duyulan Ağustos böceği korosu eşliğinde
rüzgârı dinlemek dinlendirici oluyor. Tepenin altında
kalan koyun sahilinde ise yine antik yerleşime ait çeşitli
yapılar yer alıyor, burada da etrafı çevrili alanda
sürüler barınıyor.
Tola Koyu denilen içilesi güzellikte ki deniz, içinde
kitap okunacak kadar berrak görünüşü, gökyüzü kadar
açık mavi davetkâr rengi, ipeksi kum zemini ile görenleri
mıknatıs gibi kendine çekiyor.
Adalarda su, elektrik olmadığı için yaşam koşulları
da gelişme göstermiyor. Bunun yanı sıra sadece bu yörede
Şubat, Mart aylarında bir kış bitkisi yetişiyor. Görmen
denilen bu otla güzel börekler, gözlemeler yapılıyor.
Dağ sarımsağı görünüşlü ot gibi bir de sadece bu havalide
yetişen sarı ot bulunuyor. Sarı otun soğan, yumurta
ilavesiyle yemeği yapılıyor, otun tadından kaynaklanan
bir özellik de, bu yemeğin üzerine su içilirse ağız
tatlanıyor. Yöre halkının ifade şekliyle “Ağzın ballı
ballı olur” diyorlar. Toplanan otlar maydanoz gibi demetlenip
Söğüt pazarında 3 TL den mevsiminde satılıyor.
Balıkçılık
Karamaka gezisi dönüşünde yolculuk yaptığım tekne, iki
gün önceden denize bırakılmış balık ağını çekmek için
bir adacığın sahiline yaklaştı. Motora bağlanan kayışla
takılan ağın başı makaralara sarılmaya başlandı. Böyle
durumlarda merakla ne çıkacağını beklemeye başlıyorsunuz.
Üstü mantar, altı, kurşunlarla dibe batması sağlanan,
deniz dibinde pencere perdesi misali duran ağ tekneye
sarılarak çekildikçe, içinde yakalanıp ağda ölmüş kaya
balıkları, çarpmaya hazır, yedi canlı trakunya denilen
sırtı dikenli balıklar, zargana familyasından yılan
gibi uzun balıklar, birkaç tane karavide çıktı. Çok
da bereketli olmayan ağ çekimi bir başka yere atılmak
üzere ümitlerle kümelendi.
Yapılması gerekenler
Beş Kıtaya yayın yapan TRT FM de her hafta telefonla
canlı yayına bağlanıp, gezi anlattığım 2006–2007 yıllarında
Söğüt tanıtım programını Bozukkale’nin bayrak direği
yanından yapmıştım.
Köy halkının bir isteği şuydu. Söğüt-Taşlıca’dan Serçe
Limanına olan çok bozuk 15 km lik yol yüzünden turistlere
mahcup oluyoruz demişlerdi. Ben de bu isteği geçen Temmuz
radyoda dile getirmiştim. Temmuz 2008 tarihi itibariyle
kullandığım aynı yolun, bu defa alt yapısının bitirilip
asfaltlanmaya hazır hale getirildiğini gördüm.
Yeri gelmişken köy halkı adına Kara Yollarına da çok
çok teşekkürler.
Köylüleri bilmem ama Kara Yollarına bir önerim daha
var.
Serçe Limanına bir kilometre kala Çatal Dağında Pınareni-Feneket’e
giden patika yol beş kilometre açılır veya asfaltlanırsa
Bozukkale Koyu da kara yoluna kavuşacak, turizm hizmeti
gelişecek diye düşünüyorum.
Serçe Limanında deniz içinde 25 metreden tatlı su çıktığını
gören dalgıçlar, döşenecek boru hattı ile limanın susuzluktan
kurtarılabileceğini belirtiyorlar. Taşlıca’da bulunan
yıkık yel değirmeni kanat takılarak turizme kazandırılabilir.
Türkiye’nin en yüksek anten direklerinin bulunduğu Badırık
mevkiine kadar gelen elektrik hattının iki kilometre
daha uzatılması halinde Serçe Limanına yanaşan turist
yatlarına elektrik satacak hale getirilebilir.
Hiç para bırakmadan sahillerimizde dolaşan, koylarımızda
demirleyen yemek, içecek, konaklamayı teknede yapan
yatlardan bu sayede hizmet verilerek az da olsa gelir
sağlanabilir.
Söğüt için yapılması gerekenler ise sahil duvarlarının
kaldırılması, gezi için, yürüyüş alanı açılması, adalarda
yatmak zorunda kalan teknelerin yanaşabilmesi için liman
projesine ödenek ayrılması, yamaçlara doğayı bozmadan
küçük çaplı ekonomik konaklama imkanı yaratılması.
|