GEZİYORUM
Koçarlı
/ Cincin Köyü
Bir
Kalesi, Bir kulesi ni görmek, bir de pidesini yemek, Koçarlı’ya
gitmek için yeterli sebebiniz olabilir.
Aydın baharı erken karşılayan illerimizden biri, Mart ayında
diğer yerlerde papatyalar, çimenler yeni yeni boy gösterirken
Aydın’a bağlı ilçelerden Koçarlı ve çevresinde tabiat epey
yol almış.
Kuşadası, Aphrodisias, Söke, Çine kimi deniz kenarı kimi
antik kent özelliği kimi geçiş noktası olma özelliği nedeniyle
kendini bir şekilde duyurmuş. Bir de içerde kalıp gizli
güzelliklere sahip olanlar var ki onları bir vesile bulup
giderseniz ancak keşfedebiliyorsunuz.
Şimdi İzmir otobanından Aydın’da çıkıyor, il merkezine 22
km uzaklıkta bulunan Koçarlı istikametine doğru İncirliova’ya
10 km dönüyor, Koçarlı ilçesine girmeden önce sola ayrılıp,
Cin Cin Köyüne uğruyoruz.
Gidiş geliş asfalt yol tarım alanları arasından kavislerle
ilerliyor ve birinci değil, çınar gölgeli ikinci kahvenin
yanından Cincin Köyüne doğru kıvrılıyoruz.
Etrafınız yemyeşil halılar serilmişçesine göz okşayan renklere
bürünmüş, kır çiçekleri coşmuşta coşmuş. Hava derseniz nefes
almayı unutturacak kadar hafif ve temiz, doğa parfümü yüklü.
Köy ismi gibi gizemli, gençler kentlere çalışmaya gittiğinden
köy meydanında ki kahve, orta yaş ve üstü beylerin mekânı
olarak kalmış görünüyor. Biz köy meydanına girmeden sola
mezarlığın üst tarafından devam ediyor ve kaleye ulaşıyoruz.
Cincin Köyü ve Kalesi
Cincin Kalesi, Cihanoğulları’nın güvenliğini ve çevre üzerindeki
ekonomik denetimini sağlamak amacıyla 18. yüzyılda yaptırılmış.
Osmanlı Devri Ayanlık dönemi yapısı olan kalede güneyde
kalan ve terasla düzayak olan köyün anayolundan giriliyor.
Köyün ilkokulunun kapısından geçiyor diğer kapısından
çıktığınız zaman kendinizi Cincin Kalesinin üstünde buluyorsunuz.
İlkokul, kalenin tam ortasına yapılmış, etrafta çit amaçlı
taş örgü bir metrelik duvarla çevrili, tek katlı birkaç
yapı, kullanılmayan bir köy evi ve fırını, özgürce büyümüş
hatta topraktan adeta fışkırmış bitkilerden ve birkaç iç
kale duvarından, basamaklardan başka kaleyle ilgili pek
bir şey göremiyorsunuz.
Moloz taş malzeme ile inşa edilmiş olan kalenin bir bölümü
üzerinde de hamam yapısı kalıntıları bulunuyor.
Kalenin görkemli görünüşü dış çevresinde yapacağınız turda
kendini daha fazla belli ediyor. Surlar, kale bedenleri,
yıllara meydan okuyan sağlam yapı, mimari özellikleri nedeniyle
başka kalelerden farklı bir izlenim bırakıyor. Bazı bölümleri
hayvan damı, barınağı olarak kullanılan, bazı bölümleri
yağıştan yıkılan Cincin kalesi, biraz temizlik çalışması,
biraz çevre düzenlemesiyle bölgeye gelen turistler için
yeni bir ziyaret noktası kazandırılabilir potansiyele sahip.
Kale etrafında yapacağınız küçük turda, vadiyi ve kale çevresine
kurulmuş, karakteristik bacalara sahip köy evlerini, köy
yaşantısını, meyve bahçelerini, güler yüzlü, yardımsever,
aydın köy halkını ve köy camisini görebiliyorsunuz. Ziyaretiniz
Cuma öğlen saatine rastladıysa ezan okunan mikrofonlardan
yayınlanan Cuma vaazını da caminin uzaklarından bile dinleyebiliyorsunuz.
Kent yaşantısından sıkılıp köy yaşantısına özlem duyanlara
ilaç gibi gelebilecek kısa köy gezisi sonrasında baş döndürücü
botanik kokusu arasından Koçarlı’ya giriş yapıyoruz. Klasik
tarzda, olmazsa olmaz binalar, apartmanlar, kurum binaları
arasında geldiğimiz merkezi noktada heykel figürlerden oluşan
bir kompozisyon etrafında mor salkım çiçekler açan bazı
büyük ağaçlar, park üniteleri, ferah geniş alan beğeninizi
kazanıyor. Yardımsever kibar yerleşik halk adres sorduğunuz
zaman yardımcı olmak için birbirleriyle yarışıyor, gönüllü
rehberlik bile yapıyorlar. Meydanda tam karşınıza gelen
cami ise estetik zarif mimarisi konumuyla dikkat çekiyor.
Cincin Kalesi Tarihi
Bir dönem Aydın çevresinde hâkimiyet kurmuş iki aileden
biri olan Cihanoğulları ailesinin yaptırdığı kaleye yöre
halkı kaleyi Cincin Kalesi olarak anıyor. Surlarla çevrili
kalenin Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapıldığı belirtiliyor.
Rodos seferi dönüşünde bölgede konaklayan Kanuni Sultan
Süleyman, kendisine gösterilen konukseverliği hoşnut oluyor
ve ödüllendirme amacıyla kalenin yapılmasına izin vermiş.
Aşirette o gece doğan erkek çocuğa da Kanuni tarafından
Cihan adı verilmiş. Ve ona Beşparmak Dağlarından başlamak
üzere Çine Çayı ve Sarıçay arasında kalan ve Büyük Menderes
Nehri'ne kadar uzayan araziyi bağışlamış. İlerleyen dönemlerde
bu aşiretten Cihanoğulları diye söz edilmeye başlanmış.
Kalenin yapımında, Mazın Dağı’ndan getirilip elden ele taşınan
taşlar kullanılmış. Cihanoğulları, o dönemde bölgedeki tarımsal
üretim ve ürün ticaretini denetlemeden sorumluymuş. Cihanoğulları,
böylesine büyük bir yapı inşa ettirerek, ailenin güvenliğini
ve çevredeki kontrolü sağlamış. Cihanoğulları sadece kale
yapmakla kalmamış birçok cami de inşa ettirmiş.
Koçarlı Cihanzade Mustafa Bey Camisi
Anadolu camileri arasında bambaşka özelliklere sahip camii,
tarihi ve günümüze dek bu denli yıpranmadan gelebilmiş olması
ayrıca hayranlık duymanıza neden oluyor.
Çarşı camisi de denen ve Cihanzade Mustafa Bey tarafından
yaptırılan 18.Y.Y. izlerini taşıyan camiye geniş ve tertemiz
bir avludan giriyorsunuz. Kabartma figürlerle bezenmiş tertemiz
mermer panellere yerleştirilmiş musluklar çokgenli dairesel
biçiminde oluşturulmuş. Çeşmenin her iki yanından basamakları
çıkarak cami kapısına geldiğinizde bu defa tarihin görgü
tanığı olabilecek oyma işlerle bezenmiş yekpare ceviz ağacından
yapılma iki kanatlı bir kapıdan içeri giriyorsunuz.
Kapı
tokmağı ve anahtarı devasa boydaki kapı kilidi ise hala
çalışıyor. İç mekânda yine ayni zariflikte oyma ağaç süslü
minber karşınızda yer alıyor. Minberin her iki yanında ayaklı
antika saatler bulunuyor. Hutbe okunan basamaklı çıkışın
her iki yanı, çeşmelerde gördüğümüz kabartma figürler görülenle
aynı tür mermerlerle kaplanmış. Yakın zamanda konunun uzmanları
tarafından ciddi bir restorasyon geçirmiş camide mermerler,
taşlar tazyikli hava ile esere kimyasal madde kullanılmadan
veya zarar verecek harabiyete sebep olmayacak yöntemlerle
temizlenmiş.
Camiyi diğerlerinden farklı kılan özelliği ise tavan kubbesi
ve kubbenin eteklerine yapılan sanat eseri resimler, çevreyle
alakalı motifler, kompozisyonlar. İzmir Birgi’de bulunan
Çakıroğlu Konağını gezmiş olanların gözünde canlandırabileceği
gibi, cami içine İstanbul’a bağlılığı, özlemi dile getiren
boğaz yalıları, Haliç kompozisyonları resmedilmiş.
Yine yörede yetişen armut, üzüm, kavun, incir gibi meyve
figürleri kompozisyonların yanlarında kullanılmış. Yıllarca
üzeri sıvayla kaplanmış olan bu kubbe içi ve duvarların
altında kalan resimler bir bakıma hava şarlarından etkilenmeden
duvar resimlerinin motiflerin günümüze dek bozulmadan gelmesini
sağlamış. Sıvalar ustalıkla, itinayla kaldırılınca da resimlere
yapılan birkaç rötuşla, ortaya bu şaheser çıkarılmış. Farklı
camileri görüp, namaz kılmayı, farklı camilerde ibadet etmeyi
sevenler için mutlak görülmesi gereken camilerimizden biri.
Cihanzade
Mustafa Bey Kulesi
Anadolu’da farklı mimariye sahip yöreler, taş evler, kâgir,
kerpiç ya da ahşap sayısız mimari özellikler taşıyan evler
vardır da böyle bir görünüme sahip yapıya kolay kolay değil
hiç rastlanmaz. Çulhalar Caddesi no 27 de bulunan şato görünümlü,
kale izlenimi veren ilginç yapı Koçarlı ve Aydın ili başta
olmak üzere Türkiye için iyi bir örnek sayılabilir.
Rahatsız etmekten utana sıkıla Vesile Hanımın evinin bahçesine
girip ismini seslendiğim zaman, ilerlemiş yaşına rağmen
yerinden kalkıp bahçeyi gezdirdi, herkese yaptığı gibi kaleye
çıkmama izin verdi, gelin olarak geldiği konakta yaşadığı
anıları paylaştı. Vesile Hanım çivi çakmanın yasak olduğu
kalesinin bakıma ihtiyacı olduğunu gelip gelip bakıldığını
belirtiyor ama yeni bir düzenlemeyle daha fazla turist çekebileceğini
de hatırlatıyor. Cami ile komşu olan yapının bulunduğu alan
Cihanoğulları ailesinin son ferdi olan 90 yaşındaki Vesile
Hanımın evinin bahçesinde bulunuyor.
Vesile Hanım’ın bir oğlu bir torunu var ama kendini o dönemi
yaşamış, anıları taşıyan ailenin son ferdi olarak görüyor.
“Ben son Cihanoğluyum” diyor. Aydın oğullarından geldiğini
belirtiyor, Aydın bir kişiliği, modern bir görüşü ve kıyafeti
var, hanım efendiği ağır basıyor, konuşurken karşınızda
bir tarih gibi duruyor.
Dedelerinin yaptığı camileri, yapıları sayıyor. 1919 doğumlu
Vesile Cihanoğlu konağa gelin olarak gelmiş. Anlatılanları
aktarırken kuleli yapının müştemilatında ise eskiden bir
konak varmış kızma hamamlıymış, hamamda sobadan kazara çıkan
bir yangın sonucu yanıp kül olan konak eşi benzeri olmayan
bir konumda olup, Birgi Çakıroğlu konağı ile eş değerliymiş
diye ekliyor. Konak üç katlı 18 odalı tavanları resimlerle
süslüymüş. Kayınpeder, kayınvalide, elti üç aile beraber
oturuyormuş. Savaş yıllarında aile büyükleri kuleli binaya
geçer, mazgallı duvarlar arasında kendilerini güvenli ortama
alırlarmış. Konakla kuleli bina arasında bağlantı yolu bulunurmuş.
Kuleli yapıyı Aydın milletvekili Mithat Aydın restore etmeye
çalışmış, amacı kütüphane yapmakmış ama ömrü yetmemiş. Sonrada
Belediyeye hibe edilmiş. Balkanlık tescilli dört katlı tarihi
esere şimdilerde hiçbir şey yapılamıyor.
Koçarlı Belediyesince bir zamanlar Cihanzade Mustafa Bey
Kulesine bitişik olan iki katlı evde oturanlar için, kule
karşısında yeni bir ev satın alınmış, oturanları buraya
yerleştirildikten sonra kulenin bakış açısı içinde bulunan
ev yıktırılarak etrafının açılması sağlanmış.
Dıştan geçen parke kaplı sokaktan kuleye bakanlar öğle saatlerinden
sonra kalenin yumurta akıyla yapılmış duvarlarının tüm parlaklığını
görebiliyorlar. Şimdi etrafında dolaştıktan sonra kuleye
çıkıyoruz.
Birkaç
basamakla dar alanda ilerleyip, alçak kapıdan girdiğiniz
yerde antreye açılan birkaç odacık, bir de kubbeli hamam
yer alıyor. Kısa dehlizler, ince koridorlar, küçük odacıklar,
minare çıkışını andıran daracık taş merdivenler, kiler ve
depolar, mazgallardan gelen ışık huzmeleri ile aydınlanıyorsa
da, genelde karanlık ve küçük pencereli kuleli yapı, üç
kat sonrası çıkılan teras diyebileceğimiz bir sahanlıkla
son buluyor. Panoramik görüş açınızda Koçarlı ilçesi, vadisi
göz alabildiğince uzanıyor.
Tam tepenizde Türk bayrağı dalgalanıyor, belki de biraz
bundan olsa gerek halk arasında Cihanzade Mustafa Bey Kulesine
“Kale” de deniyor.
Konak yandıktan sonra yerine bugünkü bina yapılmış.
Vesile hanımda öldükten sonra mülkiyeti kültür merkezi sergi
salonu, müze amaçlı kullanmak koşuluyla vâkıfa bağışlamış.
Tarihi eserlere, değerlere biraz ara verip, Koçarlı’nın
dillere destan pidesinden bahsedeceğim. Ne yalan söyleyeyim
aklımda hiç pide yoktu. Vesile hanımdan teşekkür edip ayrılırken
“yine gelin, size pide ikram edeyim, buranın pidesi çok
meşhurdur” deyince davet aklımı çeldi, başladım pideci aramaya.
Kahvede oturanlara sordum buranın en iyi pidecisi hangisidir
diye, pideci birkaç tane vardı hatta bunu bir pide dükkanı
önünde sormuştum ama herkes ağız birliği etmişçesine Şafak
Pide Fırını dediler. Kuleli binanın bir alt sokağında Pazar
yeri, kahve karşısında Orta Mahalle Terzioğlu Caddesi No
36 tıda hizmet veren Şafak Pide Fırınına girdim.
İki katlı pidecinin iki girişi var, orta bölümde içi alev
alev yanan fırın ve pide açılan tezgâh herkesin görebileceği
orta alanda yer alıyor. Yabancı olduğumu hemen sezdiklerinden
mi, yoksa Aydınlıların kendilerine güvenleri, efeliği, yardımseverliği,
batıya dönük, modern görüşlerinden mi bilemem, pidecide
de sıcak bir karşılama ile buyur edildim. Çeşitler kıymalı,
sade, peynirli, yumurtalı peynirli, sucuklu gibi devam ediyor…
Böyle durumlarda insan tüm çeşitlerden yemek, tatmak, test
etmek istiyor. Öyle ya yemeden neyi tavsiye edecek, neyi
nasıl yazacaksın. Bende öyle yaptım, kıymalı, yumurtalı
peynirli iki çeşitlen yarım yarım olabilir mi dedim, derhal
dediler. Servis elemanı bir buçuk olsun mu teklifine de
hamurun açılışını, açanı, fırının güzelliğini, unun temizliğini,
inceliğini görünce hayır diyemedim.
Zeytin odunu yanan fırında pişen pideleri genç bir kız servis
ediyor. Pideleri üzerinde tereyağı ile getirdi. Aman efendim
aman…. Bu nefaset nasıl anlatılabilir ki. Hamur kıvamı,
sertliği, pişme süresi, malzemenin lezzeti, kokusu kendine
hayran bıraktı. Hesabı öderken ustaya teşekkür ettim, bir
numara olduklarını bilircesine olgunlukla gülümsedi. Gerçekten
çeşitli pidecilerde yediklerimden daha fazla beğendimi söyleyebilirim.
Koçarlı’dan çıkınca geldiğim yolu geri dönüp Aydın il merkezine
gelmek yerine Germencik yönünde devam edip, İzmir için otobana
giriş yapabiliyorsunuz. Yalnız ben bir hata yaptım siz yapmayın
diye hatırlatmakta yarar var sayıyorum. Otoban girişine
dönüş için trafik ışıkları var. Germencik’ten tam gaz gelip
size yanan yeşilde karşı taraf beklerken, hemen sapağa gireyim
istiyor insan. İşte bu 90 derecelik dönüşte araç spin atabiliyor,
yan yan savrulabiliyorsunuz.
Hızınızı yavaşlatıp sola yanaşarak ağır hareket etmek daha
güvenli dönüş sağlayacaktır. Malum yol yapan araçların lastik
basınçları yükselince yere temas noktaları daha az oluyor.
Buna bir de sahra tozunu yere indirmiş yağmurlarla asfalt
üzerinde emisyon gibi birikmiş toz tabakasını eklerseniz
fren mesafesi uzayabiliyor. Bu tecrübenize etrafı açık otobanda
aşırı rüzgârda yol alırken araç yüzeyinin muhatap olabileceğini
itmeyi eklemeniz yararlı olabilir.
Çevrede gezilip görecek yerler
Aydın iline komşu, İzmir, Manisa, Muğla, Denizli illeri
bulunuyor ve Aydın denizden 60 metre yükseklikte yer alıyor.
Kuzeyde Aydın, Güneyde Menteşe dağları ile çevrili Büyük
Menderes havzası içinde bulunan il ve çevresi, zengin su
kaynakları nedeniyle bereketli topraklara, ılıman bir iklime
sahip. Aynı zamanda Söke, Balat, Aydın, Koçarlı gibi ovalarda
bereketli çok çeşitli ürünler yetiştiriliyor.
Aydın’a 76 km uzaklıkta bulunan Bozdoğan, 86 km uzaklıkta
ki Buharkent, 38 km mesafede ki Çine, 25 km uzaklıkta ki
Germencik, Aydın’ın 10 km batısında İncirliova karakteristik
özellikler taşıyor.
Aydın ili Doğusunda 87. km de ise Karacasu, dolaysıyla Aphrodisias
antik kenti bulunuyor. İlin 56 km güneyinde Çine havzası
içinde Alinda antik kenti, Aydın’ın 18 km doğusunda bölgenin
en büyük kestane pazarının kurulduğu, kestanesiyle öne çıkan
Köşk görülmeye değer eserler barındırıyor. Turizmin göz
bebeği Kuşadası,
tatilcilerin yaz rüyası Didim, Kuyucak, Nazilli, Söke ve
Nysa antik kentini barındıran Sultanhisar, Yenipazar, Milet,
Çine ilçesi Karya kentlerinden biri olan Alabanda antik
kenti, İl sınırları içinde birbirine yakın görülesi güzellikte
merkezler.
Koçarlı’nın 30 km güneyinde Amyzon (Mazın), Eski Çine’nin
6 km Batısında Gerga, Ortaklar Beldesi yakınlarında Magnesia,
Didim yakınında Miletos, Söke’nin 18 km güneyinde Myus,
Yenipazar ilçesi 5 km doğusunda Orthasia, Bozdoğan Çamlıdere
köyü 7 km kuzeyinde Piginda, Söke’ye 12 km mesafede Prienne,
Kuşadası kuzeyinde Pygela, ile Aydın il merkezine bir km
uzaklıkta ki Tralleis antik kentlerini gezmek isterseniz
epey bir süre Aydın il sınırları içinde kalmaya mecbur kalabilirsiniz.
Çevre gezilerinde Ocak ayından sonra üç dört ay boyunca
yörede yapılan deve güreşlerine hazırlanmış süslü ve bir
o kadar da haşmetli develer görüyorsunuz.
Alabanda Antik Kenti
Çine Çayının 10 km batısında Doğanyurt (Araphisar) köyünde
bulunan Alabanda Karya kentlerinden biri. Karya dilinde
Ala at, banda arış anlamına geldiği için Kral Kar’ın oğlu
Alabandos’un at yarışı kazanması üzerine kente bu isim verilmiş.
Alabanda ören yeri gezisinde iki mabet, çift diazomalı tiyatro,
kent meclisi, kent kapısı, Helenistik ve Roma dönemlerinden
kalma kuleli sur, halk meclisi binası, Apollon tapınağı,
agora, su kemerleri ve lahitler görülebilecek kalıntılar
arasında yer alıyor.
Nysa Antik Kenti
Sultanhisar ilçesi içinde yer alan Kayra’nın Nysa antik
kenti, iki bölümden oluşuyor. Dik bir boğazın iki yanına
kurulmuş kenti ikiye bölen sel yatağının batısında gymnasion,
Kuzeyde Bizans yapı kalıntısı ve Roma dönemi iki katlı kütüphanesi
bulunuyor. Kütüphanenin Kuzeyinde kabartmaları ile dikkat
çeken 10 bin kişilik iyi korunmuş durumda ki antik tiyatro
görülebiliyor. Tiyatronun taşınabilir sahnesi altında büyük
bir havuz olduğu, deniz savaşlarını yansıtan sahnede burası
su ile doldurulduğu belirtiliyor. Sel yatağının doğusunda
ise Odeon ve bouleuterion yer alıyor. Sultanhisar-Nysa günümüzde
bereketli narenciye bahçeleri, zengin pazarı ile de ünlü.
Sultanhisar-Nysa Kültür ve Sanat Festivali 26-28 Nisan’da
yapılıyor.
|