GEZİYORUM
Toprakları Kızılırmak
ve Yeşilırmak havzalarında bulunan İç Anadolu tarihi kenti
Sivas, yüzölçümü itibarıyla Türkiye'nin ikinci büyük ili.
Sivas.
Tarih boyunca çeşitli devletlere başkentlik yapmış olan
Sivas'ta sayısız tarihi eser yer alıyor. Ulu cami, Şifaiye,
Buruciye, Çifte Minareli, Gök Medreseler, türbeler, kabirler,
köprüler, hamamlar, hanlar, kervansaray, kale, kütüphane,
konak gibi tarihi eserler, Atatürk Kongre ve Etnografya
Müzesi görülmeye değer eserlerden bazıları.
Bunca tarihi eserin yanı sıra Sivas'ın çevresinde bulunan
Kangal Balıklı Kaplıcaları, Sıcak, Soğuk Çermik suları,
şelale ve gölleri, yaylaları ile de doğal güzellikler kenti
olarak da anılmasına neden oluyor.
Sadakat ve görev anlayışı ile emsalsiz özellikleri olan
Kangal Köpeği, halı ve kilim dokumaları, el sanatları, çarıkçılığı,
kuyumculuğu, yemekleri Sivas'a has özellikler. Şimdi, yüksek
platolar üzerindeki kentin 17 ilçesinden biri olan, Divriği
ilçesine gidiyoruz.
DİVRİĞİ
Fırat Nehri kolu olan Çaltı Çayı vadisinde, deniz seviyesinden
1250 metre yükseklikte yer alan Divriği'nin ortasından geçen yol ilçeyi ikiye
ayırıyor.
Kalenin bulunduğu yaka her bakımdan diğer yakaya oranla daha ağır
basıyor. Tepede Divriği Kalesi var. Eteğinde eski yeni Divriği evleri, türbeler
bulunuyor.
Ama
en önemlisi eşi benzerine rastlanmayan güzellikte bir eser olan Divriği Ulu Cami
yıllara meydan okuyan tüm yorgunluğu, yüzünden belli olurcasına, muhteşem heybetiyle
yer alıp, görenleri hayran bırakıyor.
Abidevi kapılar üzerinde nakış oyması
taş işçiliği için söyleyecek kelime, tam karşılığını verebilecek ifade bulamıyorsunuz.
Aynısını yapmak artık imkânsız diyip öylece baka kalınan mabet ziyaretçilerini
yıllar öncesine götürüyor.
Tarihi cami geceleri de sarı spotlarla mücevher
gibi aydınlatılıyor.
Ne var ki, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın Batı
Kapısı öne doğru kaykılmış. Dev kapı yüzeyinin taşları arasındaki rutubet, küf
izleri, taş aralıkları, yıkılmak üzere oluşu, tüm neşenizi kaçırmaya yetiyor.
Yarın çok geç olabilir. Eğer ki duyan, ilgilenen varsa kapının durumu acilden
de acil!!!
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Ulu Cami'ye
güneyinde, bitişik nizamda inşa edilmiş olan Darüşşifa yer alıyor. Bu iki yapıt
ayırt edilemediğinden birlikte anılıyor. Mengücekoğlu Ahmet Şah ve Turan Melek
tarafından 1228 tarihinde yaptırılmaya başlanan
ve baş mimarı Ahlat'lı Hürremşah olan Anadolu'nun eşsiz bir baş yapıtı olarak
kabul ediliyor.
Dönemin taş işçiliğini aşan bu anıtın özgün üslubu, Selçuklu
döneminde ki muhteşem birikimi sergiliyor. 16 sütun, 23 tonoz ve iki kubbe ile
örtülü eser Kuzey Taç Kapısı, Batı Kapısı, Şah Kapısı olmak üzere üç girişli.
Kapılar üzerinde taş işçiliğinde görünen zengin çiçek ve bitki motifleri, saç
örgüsü, yıldız, düğümlerinde görünen ışık ve gölge derinlikleri, çift başlı kartal
motifleri ile kubbe içi detayları, sütunlar bir görüşte hafızaya kazınıyor!
Divriği
Ulu Cami sabah güneşini arkasına alıyor, fotoğraf severler ön cephe için akşam
ışığını daha rahat kullanabilirler.
Mengücekoğlları
tarafından yaptırılan, surları 1,5 km uzunluğunda ki Divriği Kalesi ise günümüze
ulaşan yegâne Türk Kalesi olma özelliği taşıyor.
Divriği Evleri
Divriği'nin karşı
yakası yani hastane binasının çevresi eski Divriği evlerinin daha sık görüldüğü
sokaklarla dolu. Değişik mimari örnekler şaşırtıcı güzellikler barındırıyor. Birçoğu
yenileme geçirmiş, birçoğunda ise hummalı bir faaliyet gözleniyor. Orijinaline
sadık kalınarak yapılan cumbalar, çatılar yenilenip, güzellikleri hayretler içinde
seyredilecek oyma tavan göbekleri korunmaya çalışılıyor. Kapıların tokmakları,
ahşap balkon korkulukları sizleri bir yerlerden alıp bir yerlere götürmeye yetiyor.
Divriği sivil mimari eserleri olan konaklar, evler ahşap
işçiliğinin en güzel örneklerini barındırması bakımından
görmeye değer güzellikler taşıyor. İsmail Yıldırım Konağı,
Alanlı, Ayanoğlu, Abdullah Paşa, Hacı İsmail Bey Konakları
sanatsal öğeler taşıyor.
Divriği'de
gece ve trenler
Divriği'nin
ortasından geçen Çaltı çayına bakarken, gecenin sessizliğinde ve karanlığında,
ırmak suyunda yaşayan kurbağaların varaklamalarını duyuyor, kurbağaların peşinde
olan gece kuşlarının kanat sesleri karşılıklı tepelerde yankılanınca, kendinizi
vahşi doğanın ortasında kalmış gibi hissediyorsunuz.
Divriği'nde gökyüzünde
daha çok yıldız görünüyor. Gecenin koyulaştığı daha da ilerleyen saatlerinde sessizliği
ve serinliği yüzünüzde hissetliğiniz bir anda, uzaklardan vagon tekerleklerinin,
raylarla buluşmasından doğan bir ses yükselerek yaklaşıyor. Bu ses, Kars'tan kalkıp
Divriği'nden, karanlığı yırtarcasına geçip, İstanbul Haydarpaşa'ya giden Doğu
Ekspresinin sesi. Üzerinde yazan Kars - Haydarpaşa tabelası, eğer biraz İstanbulluysanız,
hayalinizde Kadıköy'den kalkıp Haydarpaşa'ya yanaşan kuğu gibi gemileri, martı
çığlıklarını duymanıza, şehir hatları gemilerinin uskurlarının tornistan yapışları
sırasında çıkarttıkları deniz kokulu beyaz köpükleri hatırlamanıza, ya da hayal
etmenize neden oluyor. Bir tuhaf oluyorsunuz…
Pencereleri ışıklı tenha vagonlar,
makas sesleri ile birlikte, aksak davul atakları gibi azalıyor, trende sizden
ciğerinizi delen kesik düdükleriyle hızla uzaklaşıyor.
Karanlığın sessizliğine
yine gömülüyorsunuz.
Divriği'nden Haydarpaşa başka türlü düşleniyor, ya da
özleniyor, belki de bana öyle geliyor!
Divriği'de başka trenler, demir madeni taşıyan değişik tren
vagonları da geçiyor. Kısacası Divriği Demirdağ, Türkiye'de
Haydarpaşa istasyonundan sonra en fazla hat sayısına sahip
ikinci istasyon olma özeliğini taşıyor. Demir madeni buradan
gidiyor. Karabük, İskenderun Demir Çelik fabrikalarına madeni
Divriği veriyor. Divriği'nde kazmayı nereye vursanız demir
çıkıyor.
Yıllar önce tren yollarının açılma çalışmaları, demir madeninin
bulunması, şu anda içinde oturduğunuz evin demirlerinin
Divriği'nden gelmesine vesile oluyor.
|