GEZİYORUM
Tarihe yenilmeyen
mekanlar, Urfa
Anadolu'nun köklü tarihi içinde varlığını her dönemde
koruyabilmiş Şanlıurfa, doğası, kültürü ve tarihi ile
peygamberlerin uğrak yeri olmuş.
Gece yaklaşırken mistik bir havaya bürünen Akdeniz uygarlıklarının
beşiği Urfa'dayız.
Akdeniz
uygarlıklarının beşiği olan Anadolu dinlerinin kaynaştığı,
sanat
ve kültürün çevreye yayıldığı bir yer.
Anadolu'nun köklü tarihi içinde varlığını her dönemde
koruyabilen Şanlıurfa, doğası, kültürü ve tarihi ile peygamberlerin
uğrak yeri olmuş.
Bilim bu kentte olgunlaşmış ve kent peygamberler şehri
diye anılmaya başlamış.
Kent gezimize kaleden başlamak en güzeli olsa gerek.
Geceleri sarı spotlarla aydınlatılan kaleye, merdivenli
yoldan çıkınca kentin tamamı panoramik olarak gözler önüne
seriliyor.
Camiler, minareler, Urfa evleri, eski ve yeni Urfa karşınızda.
Tepede bir de ziyaretçilerin dinlenmeleri için, otantik
aksesuvarlarla süslü turistik kıl çadır kurulmuş.
Kale eteğinde yer alan ve kutsal sayılan alabalıkların
yüzdüğü Balıklı Göl bitişiğinde Halilurrahman Camisi bulunuyor.
Çevrede
fıskiyeli bir havuz içinde iki kayık Urfalılar'ın kürek
çekme özlemini gideriyor. Etrafı çay bahçeleri ile çevrili
Ulucami, Hasanpaşa Camii, Hz. İbrahim peygamberin makamı
Rızvaniye Camii, Eyüp Camii, kapı ve Urfa evleri Kent
Müzesi diğer görebileceklerinizden bazıları.
Tam anlamıyla bir curcuna yaşayan Urfa kent merkezinde,
kimin ne yaptığı pek belli değil.
Gece
yaklaşırken, inen kepenkler sonrasında ezan sesleriyle
şehre mistik bir hava çöküyor, huzur buluyorsunuz.
Canlılık ve ilk uyanış, çarşıda daha bir başka yaşanıyor.
Maydanoz yüklü boz eşekler, bakırcılar, tatlıcılar, kebapçılar,
kasaplara
komşu biberciler günün ilk ışıklarıyla işlerine başlıyorlar.
Bu arada kiremitsiz damlardan yükselen takla güvercinlerinin
gösterileride ilgi çekiyor.
Şayet fotoğrafa meraklıysanız, foto-safariye çıkabilir,
doğal kompozisyonlar ve portrelerle birkaç sergi açacak
malzeme bulabilirsiniz.
Birecik
Urfa'nın önemli gezi yerlerinden biri de, kelaynak kuşlarının
dünyada kalan iki yuva yerinden biri olan Birecik.
Kelaynak istasyon görevlisi İbrahim Halil Özbay, 42 kelaynakları
bulunduğunu ve buna Darıca, Bursa, Ankara, İzmir hayvanat
bahçelerindeki örnekler de eklendiğinde Türkiye'de 60
kelaynak kuşu kaldığını belirtiyor.
Birecik'te
ki istasyonda bir yaşından 15 yaşına kadar büyüyen kelaynaklar,
Şubat-Ağustos arası serbest kayalıklarda yuva yapıp kuluçka
dönemini tamamlıyor.
45-50 günde yetişen yavru göçe hazırlanıyor ve Mısır'ın
Nil vadisine gidiyorlar.
Şubat ayında Birecik'teki yuvalarına geri dönmeleri bekleniyor.
Bir nevi doğumhane olan Birecik'ten son 7 yıldır 5-10
kuşluk gruplar gittiği halde, dönene rastlanmamış. Kelaynakların
Mısır-Birecik arası göç yollarını kapatmamak için uğraş
veren istasyon görevlileri, kelaynakları görebilmek için
dünyanın her ülkesinden gruplar halinde turistlerin geldiğini
vurguluyorlar.
Serbest kalınca doğa haşeratı ile beslenen kelaynaklar,
istasyonda yağsız kıyma, et, fenni tavuk yemi, kışın rende
havuç, kuluçka döneminde kabuğu ile öğütülmüş yumurta
karışımını günde iki öğün yiyorlar.
İstasyona giriş ücretsiz. Masrafların tümü, Orman Bakanlığı
tarafından karşılanıyor. 1-3 adet arası yumurta yapan
kelaynakların en önemli özellikleri ise tek eşli yaşamaları.
Birecik'te bu yıl kelaynaklara iki yaralı leylek katılmış.
Görevliler leylekleri tedavi etmişler. Biri iyileşip gitmiş,
diğeri ise bahçede dolaşıyor.
Kelaynakların
esas barınma yeri, bugünkü istasyonun karşısında Fırat
nehri ortasındaki adaymış.
Bu adada her çeşit kuş emniyetle yaşar, hatta kuğular
bile gelirmiş ve puhu kuşu çeşitlerine rastlanırmış.
21
kuş türüne ev sahipliği yapan ada ve Fırat vadisi, baraj
yapıldıktan sonra set haline dönüşmüş ve kuşlar artık
gelmez olmuş.
Birecik'te görülebilecek diğer eserler, bir zamanlar 4
kapısı olan surların günümüze kadar ulaşan iki kapısı,
yani Urfa-Mecar kapıları ile tarihi Birecik kalesi.
|
Harran
M.Ö.
2000'de Asur şehrinden sonra en önemli merkezlerden biri
olan Harran, şehircilik sanat ve teknik açısından doruk
noktasına ulaşmış. M.S. 1260' da Moğol'ların
işgaline uğramış, tahrip edilmiş ve kent Şanlıurfa'ya
kaymış.
Harran'ı çevreleyen 5 m yükseklikte, yaklaşık 4 km uzunlukta
ve 6 kapısı olan iç kalenin surları iyi korunmuş.
Ulucami'nin 33.30 m yüksekliğindeki minaresi günümüze
ulaşan anıtsal kalıntılar.
Harran'da birçok seyyah araştırma yapmış ve kent, İslam
devrinde filozof ve bilim adamı yetiştirmiş.
Harran, 10 yıl öncesine kadar külah tipi evlerinde oturan
renkli elbiseli, gülen ve güzel yüzlü hanımların çeşme
başında su doldurdukları yaşayan capcanlı bir kentti.
2000 yılı Kasım ayındaki son durumu ise oldukça düşündürücü,
evler terkedilmiş. Sadece bir ev "Harran Kültür Evi" olarak
göstermelik döşenmiş.
Her
turistin peşinde sakız gibi yapışan 20'ye yakın çocuk.
"Rehberlik yapayım, arabanı bekleyeyim, para ver, kalem
ver, şeker ver, saatini ver" gibi sorularla turistleri
usandırıyorlar ama yılmıyorlar.
"Para ver kurtul" diyorlar.
Evlerin bazıları, yıkılmaya başlamış, tek tük tavuklar,
birkaç zayıf at.
Her yer çöplük. İster istemez akıllara, Urfa, Harran'ı
gözden çıkarmış mı diye bir soru takılıyor.
Urfa,
Harran'ın hediyelik eşyaları arasında gelin kıyafetlerinin
aksesuarları geliyor. Zaza düğünlerinde kullanılan başa
bele bağlanan kıyafetler, oldukça renkli ve tüylü, yöresel
özellikler, desenler taşıyor.
|