GEZİYORUM
Yeşilyurt oksijen
oranıyla Alpler'den sonra
dünya ikincisi...
Kazdağı eteklerinde sık bitki örtüsü ile hem deniz hem dağ
turizminin birlikte yaşandığı Çanakkale'ye bağlı Yeşilyurt
Köyü, oksijen çadırı gibi temiz bir havaya sahip... öyleki
yüzde 50-55 civarındaki oksijen oranı ile Alpler'den sonra
dünya sıralamasında ikinci... Köyde ki esen rüzgar Kazdağı'ndan
inip çam ormanları üzerinde geldiği için özellikle astım
ve kalp hastaları için de şifa kaynağı oluşturuyor.
Yerli
turistler tarafından az bilinen ancak hem deniz hem dağ
turizminin birlikte yaşandığı, temiz havanın bol olduğu
Kazdağı eteklerinde uzanan Yeşilyurt Köyü. Eski ismi "Büyük
Çetmi"olan bu köy, Oğuzhanlar'ın 18. kolu anlamına geliyormuş.
Köye o yıllarda Türkmen anlamını taşıyan Çekmiler de denilmiş.
Ne varki, köy Türkmen köyü olmadığı için on yıl önce ismi
Yeşilyurt olarak değiştirilmiş. 90 haneli köyün bu günkü
nüfusu 200... köy halkının çoğu Yörük... Ayrıca İstanbullular'ın
restore edilmiş evleri ve 10 tane de İngiliz ve Almanlar'ın
satın aldığı mülk var.
Yorgunluğa paydos
Kazdağı eteklerinde sık bitki örtüsü içinde yamaca kurulu
olan Yeşilyurt Köyü'nün, deniz kıyısına uzaklığı sadece
3 kilometre...
Ayvacık ve Küçükkuyu gibi Çanakkale'ye bağlı olan bu köyün
en büyük özelliği oksijen deposu olması. Alpler'den sonra
yüzde 50-55 civarında ki oksijen oranında Dünya sıralamasında
ikinci geliyor Yeşilyurt...
Oksijen
çadırı durumundaki bölgede yorgunluk hissetmeniz imkansız.
Hatta güinde 3-4 saat uykuyla yorucu bir gün geçirdikten
sonra kendinizi hala dinç ve genç hissederseniz sakın
şaşırmayınız.
Çünkü bu temiz havada sadece nefes almanız vücut dinamizminiz
için yeterli.
Köy, Kazdağı'ndan inip, çam ormanları üzerinde dönen ve
Altınoluk'tan kopan rüzgarın, dere boğazından gaçiş noktasında
yer alıyor. Bu nedenle de özellikle astım ve kalp problemi
olan hastalar için şifa kaynağı...
Spora Elverişli
Köyün patika yolları, yürüyüş sevenler için ideal bir
parkur oluşturuyor. Gördüğü ilgi üzerine köyde bir çok
ev yenilenmiş, dekoratif özellikler kazandılmış. Bilhassa
butik otele dönüştürülen yapılarda göz okşayan estetik
ön plana çıkarılmış. Dinlenme amaçlı kafelerin, bahçelerin
yanısıra yöre ürünlerini satan tezgahlar kurulmuş. "Çamçıyaka"
tepesinden köyün manzarasını seyretmek ise ayrı bir zevk...
Özellikle badem ağaçları çiçekleri ile kaplı köyün yamaçları
şifalı bitki ve binbir türlü baş döndürücü güzellikte
kokular saçan çiçek ve otlarla bezeli oluyor. Sadece ot
toplamak için gelenlerin olduğu köyde, tavşan, tahtalı
güvercini, keklik, yaban domuzu bulunuyor. Bölgede karaca
da olduğu söyleniyor. Ancak hiçbir avcının karaca avlamadığı
da belirtiliyor.
|
Yeşilyurt Köyü'nün genel manzarasını ana yoldan 3 km'lik
toprak rampa yol ile ulaşılan Adatepe'deki Zeus Altarı'ndan
seyredebilirsiniz. Tüm deniz ve orman ayaklarınızın altında
alabildiğince uzanacaktır. Edremit Körfezi kıyıları, Küçükkuyu
koyları ve sahili bu noktadan eşşiz güzellikte görünüyor.
Dev kayanın üstünde ki manzara böyle eşşiz ama altındaki
ise ayrı bir görsellikte. Rüzgar marifetiyle oyulmuş ilginç
görünümlü kayalar, sizi bir başka aleme götürecek ve nefesinizi
kesecek kadar güzel.
Tarihi
Yerler
Bir zamanlar Rumlar'ın da yaşadığı Yeşilyurt Köyü meydanında
bulunan cami, mimarisiyle dikkat çakiyor.
Kilise görünümü andıran caminin yapımında Yunanlı ustalar
çalışmış. Bu nedenle yapıda camiden daha çok kilise detaylarına
rastlanıyor. Yeşilyurt Köyü'ne 30 kilometre uzaklıktaki
Assos, Behramkale, Truva, Alexandria Troas, Babakale de
görebilecek tarihi yerler arasında bulunuyor.
Yeşilyurt'tan günübirlik ayrılarak hemen çok yakınınızda
olan Zeut Altarı yolu üstündeki Adatepe Köyü de bir başka
gezi yeri olabilir.
Bir zamanlar sularla çevrili olduğu için bu ismi alan köy
taş evleri ile dikkat çekiyor.
Zeytinyağı
Müzesi
Yeşilyurt Köyünden ayrılıp sahil yoluna bağlanınca Küçükkuyu'ya
girmeden yolun deniz tarafında tarihi bir yapı göze çarpıyor.
Burası Zeytinyağı Müzesi olarak düzenlenmiş.
Müzede
zeytinyağı, sabun
üretiminde kullanılan bir çok araç gereç, yağ saklama küpleri,
amphoralar sergileniyor.
İki katlı müzenin bahçe ve birinci katında zeytin ezmede
kullanılan, çeşitli dönemlere ait presler yer alırken, sergi
salonunda üst katında yağ saklama kapları, cam damacanalar,
sabun yapımı, yağ üretimi temsili maket, resim ve kompozisyonlarla
gözler önüne seriliyor.
Zeytin ağacının Tanrı'nın insanlara bir hediyesi olduğuna
inanılıyor. Bu benzersiz ağacın meyvesi zeytinin özü anne
sütüne en yakın özelliklere sahip olması, içerdiği E vitamini
ile yaşlanmayı geçiktirmesi, hücreleri yenilemesi, kollestrol
seviyesinin düşürmesi yüksek tansiyona ve ülsere karşı koruma
sağlaması nedeniyle günümüzde kendisine olan ilgiyi her
geçen gün biraz daha artırıyor.
Mıhlıçay
Doğa ile başbaşa kalıp kuş ve su sesi dinleyerek beyin yorgunluğundan
kurtulmak, ciğerleri temiz havayla doldurarak kondisyon
kazanmak ve biraz da serüven yaşayarak yakınlarınıza birşeyler
anlatmak istiyorsanız. İşte size şehri unutturup sevinç
çığlıkları attıracak farklı bir doğa kucağı.
|
|
|
Yolculuğumuz
Vahşi Güzellik Mıhlıçay'a;
Mıhlıçay' a gitmek içinse, Çaypazarı Caddesi Selton Tesisleri
yanından 5 km. stabilize yolu izleyip yolun gittiği noktaya
geldikten sonra araçtan ayrılıyorsunuz. Kah patika yoldan,
kah arazide yürüyerek Mıhlıçay yatağına iniyor ve çayın
akış yönüne doğru 1.5 km. yürüyerek şelaleye ulaşıyorsunuz.
Tarifi zor, biraz da karışık olan bu dağ yolunda yön soracak
kimse olmaması doğa severleri rehber ve turla gitmeye teşvik
ediyor.
İşte doğa ile mücadele burada başlıyor.
Yürümekte zorluk çekenlerin bile inat ve azimle indikleri
patika yol size önce Baş
Değirmen mıntıkasına getiriyor.
Restore edilmiş eski bir su değimeni var. Rumlar'dan kalma
taş yapı hani biraz ekmek verilse yarın faaliyete geçecekmiş
gibi. Değirmen taşları, su yolları, olduğu gibi duruyor.
Bir de bekçisi var, Adı Aşir Özkan.
Mıhlıçay
üzerine kurulu değirmenin eski haliyle korunan taşların,
kitabesi, ahşap dişli takımını gösterirken, artık kimsenin
değirmende un yaptırmadığını ve değirmende öğütülmüş kepekli
undan yapılma ekmeğin kokusuna hasret kaldıklarını anlatıyor.
Değirmenin karşısında sessiz sakin akan Mıhlıçay üzerinde
estetik kemerli köprü bulunuyor.
Köprü üzerinden defalarca geçmenizi sağlayacak kadar keyif
veriyor. Romalılar'dan kalma köprü, eski Truva'ya giden
tek ulaşım yolu.
At ve develerin tek geçişi buradan.
Kışın yükselen, coşup kabaran Mıhlıçay'ı aşan köprü şimdi
trekingcilere ve zeytincilere yol veriyor.
Çevre
çam, çınar, zeytin, tesbih, defne, incir, ayva, armut ağaçları,
kekik ve böğürtlenle dolu Mıhlıçay'a 1970'te Kazdağı Ayazma'da
ki üretme çiftliğinden getirilen yavru alabalık ve sazanları
bırakmışlar. Balıklar doğaya dönüp yabanileşerek lezzetlenmişler.
"Siyak Benek" adını taşıyon bir tür alabalık, büyüyerek
kiloluk kofana halini alabiliyor.
Değirmenden yukarı yol beklemeyin. Kah dere içinden kah
paralelinden kayalar üstünden atlaya zıplaya 20 dakika süren
bir yolculukla akış yönüne karşı yürüyorsunuz. İri kayalar,
suyun debisi yüksek zamanlarda dere yatağına taşınıp yerli
yerine oturmuşlar.
Sert granit taşların yosunlu ve ıslak bölümleri ise kayıyor.
Kademe kademe yükselirken önünüze bir çok minik şelale çıkıyor
ve nihayet yüzebilir çap ve derinlikte bir gölcüğe varınca
doğanın bonkörlüğü karşısında, yemyeşil bitki örtüsünün
çevrelediği göle bakmaya doyamıyorsunuz.
Gerçek ürkütücü, ürpertici vahşi güzellik gölün arkasında
gizli
Gölün yatağından 15-20 metre ilerleyince bu defa hiçbir
bitki olmayan ve taştan yapılma yüksek dik kaya duvarlarla
çevrili bir odaya giriyorsunuz.
Bir nevi hamam
kurnası görünüşlü bu vahşi bölümün anlatılamaz bir güzelliği
var. Tam karşınızda çılgınca dökülen bir şelale, kulakları
patlatırcasına sesler çıkararak göle akıyor.
Yanınıza deniz gözlüğü aldıysanız dibe şöyle bir bakın.
Kavanoz gibi dimdik duvarlı inen avuç içi benzeri zemini
tam 30 metre derinlik taşıyor.
Tabanın koyulaşan rengi ürkütücü! Maceracı gözüpek gençler
ne yapıp yapıp dik duvarlara tırmanıyorlar.
Ayağa kalktıkları anda atlamak zorunda kaldıkları meyilden
kendilerini 10-15 metre yükseklikten buz gibi sulara bırakıyorlar.
Çığlık ve haykırışlar şelale suyunun çıkardığı ses ve köpüklere
karışıyor. Tepinircesine akan şelale altına gelenlere jakuzi
etkisi ve soğukluğu ile vücutları zımba gibi yapıyor.
Eğer rehberinizin dediklerine uyarsanız, kendinizi daha
güvende hissedebilirsiniz.
Yol boyunca yanınıza almanız gerekenler, lastik ayakkabı,
iniş çıkışlarda rahat hareket edebilecek özellikte bir şort
veya mayo.
Ve elbette soğuk kumanya. Ateş yasak. Yol boyunca aceleci
olmayın, yoksa bacak ve dizinizi kaya ve taşlara çarpabilir
ve yaralanabilirsiniz.
Soğuk suya girerken vücudunuzu alıştırarak girmenizi ve
ani şoklardan kaçınmanızı hatırlatmalıyız. Bu arada eğer
yüzecekseniz, tatlı suyun tuzlu deniz suyu gibi vücudu kaldıramadığını
unutmayın. İyi yüzme bilmiyorsanız suya girmeyin, Çevrede
sizi kurtaracak herhangi bi görevli cankurtaran yok çünkü.
Sualtı fotoğrafı çekme arzusu duyanlar, soğuk suyun derinlerine
dalmak için snorkel, deniz gözlüğü ve sualtı kamerasına
ihtiyaç duyacaklar.
|