GEZİYORUM
Düzce;
Orta
Anadolu'nun denize açılan kapısı...
Düzce'nin
olduğu kadar,
Anadolu'nun da denize açılan kapısı, Ankara'nın İstanbul'un
ön bahçesi olarak anılan Akçakoca, turizm anlayışına Türkiye'de
ilk hizmet veren yerlerin başında geliyor. Bu bölümde Düzce
merkez ve çevresinde yer alan ilçelerin özelliklerini, sahip
olduğu tarihi, dini değerleri, aktivite imkânlarını, doğal
güzelliklerini geziyoruz.
Düzce'nin, Gölyaka, Cumayeri, Akçakoca, Yığılca, Gümüşova,
Çilimli, Kaynaşlı olmak üzere 7 ilçesi ve bu sınırlar içinde
sayısız gölleri, şelaleleri, yaylaları, mesire yerleri,
şifalı kaplıcaları, sivil mimari birbirinden güzel yapıları,
türbeleri bulunuyor. 1999 yılında il olan Düzce bir eli
denizde, bir eli dağda, yaylada olan eşsiz güzellikte bir
ilimiz. Geçirmiş olduğu deprem sonrası yeniden toparlanıp
ayağa kalkan Düzce, bir tarafta kalıcı konutlarıyla modern
kent anlayışının en güzel örneklerinden birini yansıtırken,
diğer tarafta yöresel değerlerini de korumayı sürdürüyor.
|
Tarihi
1390-800 yılları arasında Hitit medeniyetine dek uzanan
tarihiyle Düzce, Batı Karadeniz'in tek antik kenti. 15.
yüzyıldan buyana yerleşimlere ev sahipliği yapmış olan
kenti, Bitinyalılar Devri, Roma ve Bizans Devri, Osmanlılar
Devri, Cumhuriyet Devri olarak dört zaman diliminde incelemek
mümkün olabilir.
Şimdi bereketli topraklara yayılmış olan ilçelerde ne
var ne yok bakarak gezimize başlıyoruz. (Akçakoca, Kaynaşlı,
Gölyaka'yı ayrı bölümler halinde sihirli tur'da bulabilirsiniz).
Konuralp
Antik şehir Hypius dağının güneyinde bulunan, Hypios (Melen)
çayı ile
tabak çayı arasında yer alan savunması kolay ve ovaya
hâkim bir tepede kurulmuş. Şehrin tarihi M.Ö.3. yüzyıla
(Helenisti çağ) a kadar iniyor. Antik kent bu dönemde
yakınında ki melen çayından dolayı Hypia veya Hypios olarak
tanınmaktadır.
Şehir daha sonraki dönemlerde ise Kieros olarak ve ilk
yerleşenlerin Bebrykler olduğu biliniyor. Antik kent hakkında
en iyi bilgileri veren yazar Memnon'a göre Bithynia Kralı
1. Prusias M.Ö.2. yy da Kieros kentini zapt ederek Herakleialılar'dan
alır, Bithynia topraklarına katar. İsmini de adına izafeten
Prisias olarak değiştirir.
Aynı ismi taşıyan Prusias adlı şehirden ayırmak için kente
Prusias Pros Hypios (Hypios önündeki Prusias) denilmiş.
Prusias pros Hypios kenti M.Ö.74 yılına kadar Bithyn hâkimiyetinde
kalmış, sınırları bir taraftan Herakleia,
diğer taraftan Prusa'ya (Bursa) kadar genişleten Bithynia
krallığı hâkimiyetinde yaşayan antik kenti son Bithynia
kralı 4. Nikomedas M.Ö. 74 yılında Roma krallığına bağışlar.
Roma imparatorluğuna devredilen şehir, Latin kültürü etkisinde
kalarak Prusias ad Hypium adını alır. Kentin nüfusu bu
dönemde artmış, kente yoğun imar faaliyetleri başlamış,
sosyal ve kültürel yapılar oluşmuş. Şehir merkezi birçok
sanat eseri ile süslenmiş. Bugün şehir surlarında, değişik
yerlerde ve müzede sergilenen yazıtlardan antik şehrin
önemine ait bilgiler ediniyoruz.
Bu yazıtlardan birinde Roma imparatoru şehri ziyaret etti,
imparator Caracalla 215 Nisanında şehirden geçti. Muhtemelen
Caracalla çağına ait olan ve 5 yılda bir yapılan Augustus
ve Antoninus şenlikleri ile ilgili bir kitabe ile Severius
Aleksander şerefine dikilmiş bir şeref kitabesi şehrin
önemini gösteriyor.
Fransız arkeolog Georges Perrot'un ilim âlemine kazandırdığı
kitabeye göre bu dönemde şehirde on iki phyle (kabile)
vardı ve her phyle'nin phylarche denilen bir reisi olurdu.
Bunların isimleri Tebais, Sebastene, Germanike, Sabiniane,
Faustiane, Dionysias, Tiberiane, Prusias, Adriane, Megaris,
Juliane Antoniane'dir.
Roma
çağı sonrasında imparatorluğun her yerinde olduğu gibi
burada da M.S. 4. ve 5. asırda Hiristiyanlık gizli ve
açık olarak yayılmaya başlamış, kentte Hiristiyanların
sayısı artmış. Roma devrinin sonuna doğru bilinmeyen sebeplerden
dolayı imparator 1.Theolosius (378- 395) Paphlogonia ve
Bithynia eyaletlerindeki bazı şehirleri oğlu Honorius
adına kurduğu Honorius eyaletine katmıştır. Prusias ad
Hypium da bu yeni eyaletin içinde Claudiopolis ten sonra
ikinci önemli şehir olarak yerini korumuştur.
Prusias
ad Hypium kenti Roma imparatorluğunun bölünmesinden sonra
Doğu Roma (Bizans) sınırları içersinde kalmış. Bizans
imparatorluğu zamanında gelişmesini sürdüren antik şehir
daha sonra diğerleri gibi yavaş yavaş önemini kaybetmiş.
Bağlık bahçelik olan şehir 1323 de Orhan Bey'in Komutanlarından
Konuralp Bey tarafından alınarak Osmanlı topraklarına
katılır. Bu tarihten itibaren Konuralp ili veya kısaca
Konrapa olarak anılır.
Konuralp Bey o sırada Düzpazar olarak anılan Düzce dâhil
olmak üzere geniş bir bölgenin idarecisi olmuş, vefatından
sonra Konuralp'te yapılan türbesine gömülmüş.
Şehrin fethi sırasında Konuralp'in arkadaşlarından Ali
Hamza Bey şehit olmuş. Türbesi Konuralp Belediyesinin
Parkında bulunuyor.
Konuralp
halkı zamanla ovaya doğru yayılır ve çevreyi bağlarla
donatırlar.
Bu nedenle eski bağ anlamında Üskübü adı da diğer isminin
yanında yer alır.
Düzce iline bağlı bir belde konumunda olan Konuralp tarihin
ayak izlerini bugünlere taşıyan bir kent olarak önemini
koruyor.
Tiyatro
Prusias ad Hypium'un antik zenginliğini gösteren en önemli
harabesi tiyatrosudur. Halk arasında 40 basamaklar olarak
bilinen antik tiyatro İ.S 1. yüzyıla kadar yöreye hâkim
olan Prusias döneminin sanatsal zenginliğini gösteren
en canlı eserler arasındadır.
Günümüzde sahnesi yıkılmış, oturma kademeleri ise yarı
yarıya yok olmuş bir eser
görünümünde tepenin üst kısmına yaslanmaktadır.
Bu sebeple yarı daire planlı olması gerekirken, yarı dairenin
iki ucu yanlardan kesilmiş, oturma kademeleri, yani gradenleryarı
daireden daha kısa bir şekil almış. Güneye bakan tiyatronun
uzunluğu 100 metre genişliği 74 metredir. Beyaz sağlam
ve mahalli güzel kalkerli taşlardan yapılmıştır. Çevresinde
birçok yazıt bulunmaktadır.
Üst kısımdaki oturma kademelerinin yarısı iyi korunabilmiş,
Aslanpençeleri ile süslenmiş oturma kademelerini bölümlere
ayıran yedi merdiven bulunuyor.
Sahne
binası büyük dikdörtgen şeklinde olan tiyatronun sağda
ve solda bir koridora açılan kemerli geçitleri ile orkestranın
bulunduğu bölüme geçiliyor.
Kemerlerden yalnızca en sağdaki, yarı daire şeklinde ve
örtülü olanı bugüne kadar ayakta kalmış.
Sahnenin oturma sıraları önünün sonradan devşirme ya da
tiyatronun kendi mimari elemanları ile yükseltilmiş olması
gladyatör ya da vahşi hayvan kavgaları için kullanılmış
olabileceğini düşündürüyor.
Sahnenin önündeki üç büyük kemerli kapıdan ise sadece
biri sağlam olarak duruyor.
Cephede korniş altında büyük harflerle yazılı Yunanca
kitabeden ise küçük bir parçası bugüne dek muhafaza edilebilmiş.
Köprü, Surlar, Su Kemerleri dönemin izlerini taşırken
şehir merkezinin güneyinde Düzce'den gelen ana caddenin
sağında Antik tiyatroya uzanan dar bir yol üzerinde atlı
kapı olarak anılan atlı kapı bulunuyor.
Sokağa da adını veren Atlı Kapının ikinci defa kullanılmış
olan mahal bir taştan büyük bir lento su yer alıyor.
Üzerinde
at tasviri ve Yunanca bir kitabe bulunan taşın bir Prusias
vatandaşı tarafından annesine mezar kitabesi olarak yapıldığı
sanılıyor.
1931 yılında bulunan ve günümüzde İstanbul Arkoloji müzesinde
sergilenen 2,60 metre yükseklikteki Bereket tanrıçası
Tyche'yi tasvir eden İ.Ö 4. yy da ki heykeltıraşlık okullarının
tesiri altında İS 2. yy da yapılmış olan bu büyük heykelle
birlikte bir de üzerinde 10 satırlık kitabesi bulunan
heykel kaidesi ortaya çıkarılmıştır.
Şehrin sembolü olan Tanrıça Tyche'nin sol eli çeşitli
meyve toprak ürünlerinden meydana gelen bir bereket boynuzu
tutmakta.
Aynı kolu üstünde ise elindeki üzüm salkımı ile çocuk
heykeli de yine aynı müzede sergilenmektedir.
1991 yılında Konuralp'in güneyinde ki bir tarlada Roma
imparatoru Antonıus Pius'un (İ.S. 138- 161) büstü bulunmuştur.
Büst Konuralp müzesinde sergileniyor.
Sarafiye mevkiinde bulunan ve İ.S. 3. yy ait mermer çocuk
heykeli de İstanbul Arkoloji Müzesine gönderilen eserler
arasındadır.
Konuralp'in batısındaki Tepecik nekropolünde 1937 yılında
bulunan bir lahit Konuralp Müze bahçesinde görülebiliyor.
Mermerden yapılan bu eser 1.20 yükseklik, 1.22 m genişlik,
2.47 m uzunluğa sahiptir. Lahitin tüm yüzeylerinde kabartma
boğa başlarıyla birbirlerine bağlanan girlandlar içinde
rozet ve insan başları işlenmiştir. Ön yüzde içinde kitabesi
olmayan bir tabula ile altta aslan, kartal, yaban domuzu
ve balıkçıl kuşu tasvirleri bulunmaktadır.
Lahit
İ.Ö. 1. yy tarihlenmektedir.
Konuralp müzesi içinde ise birinci katta bölgede bulunan
toprak ve metal eşyalar heykelcikler, ikinci katta silahlar,
etnoğrafik değerler yöresel kıyafetler, gelin odası, ev
mekânı cansız manken komposizyonları ile sergileniyor.
Müzede 1789 adet arkeolojik, 456 adet etnoğrafik ve 3837
adet sikke olmak üzere toplam 6082 adet eser bulunuyor.
Konuralp gezimiz sırasında antik tiyatronun eteğinde Konuralp
Cami ve yanında Konuralp Türbesi önünden geçerek Akçakoca
yoluna girerken bazı sivil mimari örnekler estetik görünümleri
ile dikkat çekiyor.
Çilimli
Düzce ilinin 15 km yakınında bulunan Çilimli yolu üzerinde
yol alırken önümüze yine yemyeşil tepeler, halı gibi kaplı
çim vadiler, kent yaşamı içinde bunalanlar için özlenen
tabloları oluşturuyor. Geniş bahçeli köy evleri, köy yaşantısı,
buraya yerleşme adına emeklilik hayalini körüklüyor.
Yeni Vakıflar Köyü girişinde yer alan yöresel mimariye
özgü cami ve çevresine yapılan çiçekli düzenleme mola
verme arzusu uyandırıyor. Çilimli İlçesi merkezinden yukarı
dönünce bu defa Yukarı Karaköy Köyünde bulunan Şeyh Müslahaddin
Türbesi'ne gelmiş oluyorsunuz. Cami yanındaki güller ve
çeşitli çiçeklerle bezenmiş türbeye iki taraflı merdivenle
çıkılıyor ve ziyaret ediliyor. Türbe içinde Büyük Evliya
Müslahaddin Hazretleri, Şeyh Müslahaddin Hazretlerinin
oğlu Şeyh Ali Efendi, Şeyh Ali Efendinin oğlu Şeyh Abdülşekür
ve Şeyh Ali, Şeyh Hasan Efendi, sandukaları bulunuyor.
Yukarı Karaköy Camin arka bahçesinde Yabalı dede ve köyün
yakınında Çoban dede Türbesi yer alıyor.
Cumayeri
Çilimli'den ayrılıp Cumayeri'ne doğru gidiyor ilçe merkezinde
3 km sonra Dokuz değdirmen Köyüne geliyoruz.
Köy, içinden geçen akarsular üzerine kurulmuş su değirmenlerinden
dolayı bu isimle anılıyor ama günümüzde değirmenlerin
ancak üç tanesi çalışıyor. Ahşap barakalar içinde yıllara
ve teknolojiye meydan okuyan değirmenlerinin garip bir
çekim gücü hissediliyor, merakınıza yenilip önce dışından
bir kolaçan edip sonrada içine giriliyor.
Sular aktıkça ağır ağır dönen değirmen taşı altında un
ufak olan mısır tanelerini ve sırada bekleyen mısır çuvallarını
görüyorsunuz.
Hiç acelesi yokmuş gibi görünüp değirmen taşının dönüş
hızına razı değirmenci, bir taraftan değirmen gıcırtısı
dinliyor, hem de gün boyu aralıklarla yaptığı şekerlemesine
devam ediyor.
Sular akıyor, değirmen taşı dönüyor, altına dökülen daneler
un olup geldikleri çuvallara doluyor, traktörlerle taşınıyorlar.
Bu monoton çark böyle dönüyor, değirmencinin saçları burada
ağarıyor!
Köy meydanı klasiği kahve, konukların olduğu kadar köy
ihtiyarlarının da toplantı yeri. 700 yaşında olduğu tahmin
edilen ve gövdesini tarif etmeye kelime bulmakta güçlük
çekilen çınar ağacı, içinin boşalıp geniş bir oda olmasına
rağmen Melen Çayının suyu ile hayatına devam ediyor. Eski
evler, karşılıklı nispetleşen su değirmenleri arasında
bulunan Rafting Tesisleri
meydana hayat veren bir başka mekân.
Pencereye kolunu dayamışçasına çayın kıyısında hizmet
veren balkonlu restoran Melen Çayını seyrediyor.
Toprak rengi hâkimiyetinde yemyeşil bitki dokusu arasında
boz bulanık akan Büyük Melen, kıvrımları, akıntıları,
küçük şelaleleri ile raftingcilerin son beş yılda dikkatini
çekmeyi başarmış.
Doğaya karşı zafer kazanmayı zevk haline getirenlerin
gözde sporu rafting severler, özellikle hafta sonları
botlarını depolardan çıkarıp köprü altından başlıyorlar
kürekleriyle Melen Çayı ile mücadeleye.
Gümüşova
Düzce'ye 19 km uzaklıkta bulunan ilçe içinden geçen yolun
iki yanında yer alan kent mimarisi ile dikkat çekiyor.
Gümüşovalılar ilçeye yeni kazandırılmış olan oyun bahçeli
estetik parkta yorgunluk atıyorlar. Gümüşova içinden geçen
yolun üzerinde ilk uğrak noktamız Selamlar Köyü Çeşmesi
oluyor.
Cami köşesinde yer alan çeşme, üzerinde eski Türkçe yazılı
kabartmalar taşıyor. İbrahimağa olan köyün eski ismi Büyük
Önder Atatürk tarafından Selamlar Köyü olarak değiştirilmiş.
Köyden Düzce'ye doğru giderken yolun sağ tarafında yemyeşil
tepeler, meşe ve çınarlardan oluşan ulu ağaçlar ve iç
açıcı bir hava ile karşılaşıyoruz.
Gümüşova'nın
piknik yeri olarak değerlendirilen doğal klimalı mesire
alanında, mazisi 350 - 400 yıl öncesine dayandığı belirtilen
Çaybüker Dede Koru Türbesi ve yanı başında Dede Koru Camisi
bulunuyor. İlçe merkezinden 4 km uzaklıktaki Ada Köyü,
Çay bükü arası Eski Büyük Melen Köprüsü mimarisi ile dikkat
çekiyor etrafı doğal kır çiçekleri ile kaplı, toprak renkli
Büyük Melen amatör balıkçılığa sportif amaçlı kullanılıyor.
Yığılca
Düzce'den çıkıp Akçakoca yönüne devam ederken sağ tarafta
ayrılan yol, bizi Düzce'nin bir başka ilçesi Yığılca'ya
götürüyor.
Fakat ilçe merkezinden önce, bizi şaşırtıcı olduğu kadar
hayranlık uyandıran, gözümüzü, gönlümüzü açan güzellikte
bir doğa harikası Hasanlar Barajı su toplama havzası karşılıyor.
Göze sığmayan büyüklükte ve güzellikte ki göl, her kıvrımından,
her yüksekliğinden değişik manzaralar, pastoral lezzetler
sergiliyor. Göle paralel devam eden kaliteli yol, ara
sıra göl kıyısına dek iniş müsaadesi verirken bazı ailelerin
bu imkânı
değerlendirerek kıyıda piknik yaptıkları görülüyor.
|
Her yıl düzenlenen yelken yarışları bir yana, Hasanlar baraj
gölü zengin balık kaynakları ile amatör olta balıkçılığı
için uygun sahilleri ile de dikkat çekiyor. Barajın bitimine
doğru en uzak köşesinde yemyeşil tepelerden yürüyerek veya
aracınızla balık tutacağınız kıyıya kadar iniyor, kimseye
bir kuruş ödemeden balıkları tutuyor, ruhunuzu dinlendiriyorsunuz.
Baraj gölünün yüzeyine düşen yansımalara ve gün batımında
asil ışıklarla yıkanan manzarayı seyretmeye doyum olmuyor.
Yığılca'dan Yedigöller'e
Yığılca, Saklıkent Şelalesi, Sarıkaya, Gökçekaya Mağarası
gibi daha birçok bilinen doğa güzelliğine sahip, şimdi de
ilçe merkezinden ayrılarak şiirsel güzellikte bir güzergâhtan
bir
başka cennete, kısacası yılların klasiği Yedigöller Milli
Parkına kadar gidiyor yol boyunca ne var ne yok bakıyoruz.
Profesyonel haritalarda manzarası güzel yollar yeşil hatla
belirtiliyor. Yığılca, Yedigöller yol ağı da bunlardan birisi.
Yeşil renge doyacağınız bu güzergâhta belirgin özellik yöresel
köy evleri, ekili alanlar, ürünleri kuşlardan korumak amacıyla
konulmuş esprili korkuluklar, koyun, kuzu sürüleri, zengin
flora, zengin fauna (Hayvan varlığı) olarak özetlenebilir.
Bu yolu tercih etmemizin bir başka nedeni ise özellikle
İstanbulluların en kısa tatillerinde bile huzur sığınağı
olarak gördükleri Yedigöller'e klasik yoldan değil, farklı
bir rota'da yol alırken farklı ortamları tanıyabilmek.
Eğer
aceleniz yoksa otoyolu kullanmak yerine kent yaşamını üzerinizden
sıyırıp atmak isterseniz, geze geze bu güzergâhı kullanabilirsiniz.
Yığılca merkezi bir cami ve yanı başında çeşmesi, arka tarafında
yeni yapılmış bir dinlenme parkı, binalar, evler arasında
geçilince, doğa ile baş başa kalıyorsunuz.
İlk köy olan Yağcılar sağınızda yer alıp, sırayla dizili
saman depoları, köy evleri, tarım arabaları, köy fırını
gibi tipik yaşantılara şahit oluyorsunuz.
Yörede alabalık üreten bir restoran hizmet veriyor.
Çınar, kavlan, kayın, çam, meşe ağaçları gölgesinde devam
ettiğiniz yolda, cılız bir dere yol boyunca size eşlik ediyor.
Beraberinizde
getirdiğiniz piknik malzemesi varsa su kenarı ağaç gölgeli
adım başı uygun alanlar buluyor, su ve kuş sesine kendinizi
teslim edebiliyorsunuz.
Yolun devamında köprü ile karşılaşıyor, sola Karakaş, Yedigöller
yoluna giriyorsunuz.
Yol, küçük bir köprüyle derenin solundan sağına geçip devam
ediyor.
Amatör yön tabelalarının çoğu ağaç gövdelerine asılmış güzergâh,
fındıkçıların korunakları, bağ evleri ile göz okşuyor. Yükseklerde
uçan doğan, şahin, akbaba gibi kuşlar ilginizi çekiyor,
uzak da olsalar fotoğraflamak istiyorsunuz.
Yine bir köprü yine ikiye ayrılan bir yol ile karşılaşıyor,
sol yönü takip ediyorsunuz. Yol bu defa sizi Karataş Köyü
içinden geçirip tepelere çıkartarak karşıdan ve yükseklerden
seyir imkânı veriyor.
Koyun
sürüleri, kademelerle sıralanan gölgeli tepeler, Yoğun Pelit
Köyüne dek uzanıyor.
Bir zamanlar kervan yolu olup, günümüzde define arayıcıların
da ziyaret ettiği, sert inişli kaya yapısıyla ilgi çeken
Ayıkaya, Kapıkaya yı uzaktan görüp, Yaylatepe, Mengen gibi
köyler arasından Yedigöller'e ulaşıyorsunuz.
Yolun büyük bölümü asfalt toprak bölümlerde var. Çevreyi
görerek gidebilmek için gündüz yolculuğu tercih sebebi olabilir,
yakıt ikmali yol öncesi yapılmalı, hız yapılmamalı.
Düzce El Sanatları
Düzce Kooparatifcilik ve El sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü
tarafından yürütülen çalışmalarla ustalar nezaretinde yetişen
öğrencilerin yaptıkları çeşitli objeler hayranlık uyandırıyor.
Kayın, çam, meşe ve ceviz ağaçlarına ustalıkları ile yepyeni
boyutlar kazandıran ağaç işleme ustaları inanılmaz tasarımlar
uygularken sedef kullanarak yaptıkları dolap, masa sehpalar
kadar, değerli doğal taşlardan, kıymetli madenlerden yapılan
takılar ve süs objeleri de beğeniliyor.
Koltuk ve sandalyeler oyna büro masaları, komodin, makyaj
aynası, paravan, etajer, gazetelik, kabartma resimler, çerçeveler
ve oyma sandıklar, kütüphane, ağaç hayvan figürler örneklerini
satın alabiliyor veya sipariş verebiliyorsunuz.
|
|
|
Uzun Mustafa Mahallesi Tekniker Sokak No: 8 numaralı teşhir
salonunda objeleri görme imkânı bulunuyor.
Tel: 0(380) 523 47 23 |