GEZİYORUM |
Müzik:
Jethro Tull - God Rest Ye Merry Gentlemen
|
Güneye
uzanan son nokta: Adrasan
Akdeniz bölgesinin haritasını gözünüzün önüne getirin.
Antalya'dan Kaş'a doğru en uç çıkıntı, yani güneye uzanan
son nokta, "Gelidonya Burnu"na gidiyoruz. Bu bölgede coğrafi
konum itibariyle güneş denizden doğup, denizde batıyor.
Yine burada kontak kapatıyor ve kendinizi Akdeniz'in boncuk
mavisi sularına bırakıyorsunuz.
|
Adrasan, Antalya'nın Kumluca ilçesine bağlı ve 1996 yılında
belde olmuş. Çevresi çam ağaçları ile kaplı ilginç bir koya
sahip. Karadan denize ters rüzgarlar alıyor ve bu yüzden
rüzgar gücünün egemen olduğu geçmiş yıllarda yelkenliler
bu koya giremeyip medeniyet izlerini Olympos, Phaselis,
Antalya limanlarına
taşımışlar.
Adrasan ismi Rumca'dan geliyor ve belde yeni adıyla Çavuşköy
olarak da tanınıyor.
Sırtını Beydağları'na dayamış olan koyun zemini kum ve denizi
sığ çevresi ise karayolu olmayan birbirinden ilginç doğal
güzelliklerle dolu.
Su sporlarına meraklı olanlar için de, eşi bulunmaz bir
parkur niteliği taşıyor. Deniz suyu sıcaklığı yüksek ve
sezonu uzun yörede, özellikle berrak ve 29 metreye yakın
sualtı görüş mesafesine sahip deniz, balıkadam ve sualtı
fotoğrafçıları için yeterli şartları oluşturuyor.
Adrasan Koyu, Deresi ve Çevresi
Tarifi zor bir atmosfer ayrılmak istemeyeceğiniz bir ortam.
Gerçek dinlenmenin tam adresi Adrasan. Antalya, zaten turistlerin
olmuş, bir kalabalık, bir sıcak, bir telaş kent içinde yoğrulurken
Adrasan Antalya'nın 100 km uzağında huzur, sakinlik, vaat
ediyor.
Antalya - Kaş yolu üzerinden ayrılıyor denize doğru 22 km
lik yolu kullanarak Adrasan'a iniyoruz.
Belde girişine yaklaşırken karşımıza çıkan çınar ağacı pek
dikkat çekmese de sola Adrasan Deresi paralelinde denize
yaklaşırken bambaşka bir dünya ile tanışıyoruz. Yola gündüz
çıkanlar eğer hava karardıktan sonra yöreye ulaşıyorlarsa
bu daha da şaşırtıcı oluyor.
Derenin
yol tarafında araç trafiği, otopark imkanı için kullanılırken
İstanbul Boğaz köprüsüne benzeyen sistemle kurulmuş olan
asma köprüler tesislerin bulunduğu karşı yakaya geçme imkanı
sağlıyor. Gerek köprülerin gerekse tesislerin dizaynını
gösterir şekilde dizilmiş şerit ampuller farklı bir atmosfer
yaratıyor.
Denize doğru aktığı belli olmayan Adrasan Deresi içine kurulmuş
özel loca teraslar ve çevresinde yüzen ve bir türlü doymak
bilmeyen ördekler, kazlar şaşırtıcı bir güzellik sergiliyor.
Özel hava akımına sahip dere boyunca esintili hava doğal
klima görevi görüp nemi dağıtarak serinlik sağlıyor.
Ocak Şubat aylarında yağışların etkisiyle derenin su seviyesi
yükseliyor. Bunun dışında kalan zaman içinde ılık bir kış
geçirmek isteyen yerli yabancı turistler değişken ve zindelik
veren taze havanın keyfini sürüyorlar.
Uzun
bir yaz mevsimi olan Adrasan'da anıtlaşmış çınar ağaçları
gölgesinde konaklayan tatilciler zamanın büyük bölümünü
bahçe, teras ve Adrasan'ın 100 adım uzaklıktaki ünlü kumsalı
ve denizinde geçiriyorlar.
Kumluca ilçesine bağlı Adrasan'ın 2 km'lik kumsalı boyunca
koyun sol başı Dere Mevkii olarak anılıyor. Tahtalı Dağları'ndan
doğan kaynak suyu bünyesinde levrek, kefal gibi balıklar
da barındırıyor. Koyun sağ başı ise otellerin pansiyonların
bulunduğu hatta ikinci sokağın da açıldığı yoğun bölüm olarak
da dikkat çekiyor.
Çevreye ve yürüyüşe meraklı olanlar için trekking alanları
bulunuyor. orman yolunu tercih edenler denize bakarak yürüyor.
Bu yol iki saatlik bir normal yürüyüşle Sazak Koyu'na götürüyor.
İkinci seçenek de Adrasan Koyu'ndan Gelidonya Burnu'na yürünebiliyor.
Bu güzergahta Mavikent Kesebaşı'na ulaşılıyor.
Gelidonya Deniz Feneri'ne gitmek isteyenler belli bir noktaya
kadar araç yoluna da sahip olan hat üzerinde, daha sonra
zeytin ağaçları arasında rampa yukarı doğal ortamda yürüyüşlerini
tamamlıyorlar.
Mavikent-Gelidonya
arasında denizin en haşin anında bile en sakin sığınak yeri
olarak ünlenen kumsalı ve plajı ile cazibesini koruyan Oturak
Koyu görülebiliyor.
Oturak Koyu'ndan yakınlarında Karaöz Mahallesi ile karşılaşanlar
Ankaralıların mekanı olarak bilinen 200'e yakın villanın
süslediği günübirlik piknik alanlarına sahip bir başka özel
koya giriyorlar. Karaöz'ün devamında sahili takip ederek
Papaz İskelesi adlı koy çam ağaçları gölgesinde bir başka
günübirlik piknik alanı olarak hizmet veriyor.
Diğer yandan obaların da yer aldığı Antalya'nın en büyük
kıyı şeridi olan Mavikent'te Finike'ye kadar ulaşan 25 km'lik
kumsal istikbal vaadediyor. Adrasan'da düzenlenen faaliyetler
arasında dalgıç okuluna kayıt alan öğrenciler, tatile gelenler
dalış kursları alabiliyor.
Her
gün grup dalışları Üçadalar mevkii ile Pırasalıada ve Suluada
mevkii'nde 25-30 metrede gerçekleştiriliyor ve öğrenciler
kurs sonunda dalış sertifikalarına kavuşuyorlar.
Papaz Koyu'na yanaşan tekneler tuttukları balıkları Reis
Balıkçılık irmasına teslim ederken diğer amatör balıkçılar
da kayalık mevkiilerde zıpkınla veya oltayla balık iri balıklar
yakalayabiliyorlar.
Bölgede Musa Dağı'nın zirvesinde 170 dönüm üzerine kurulu
ilk Olympos, Fethiye-Antalya Lykia yolu üzerinde 2,5 saatlik
yürüyüşle görülebiliyor. Harabeler arasında sarnıçlar, kent
giriş kapısı, küçük tiyatrosu, güney tepesinde ikişer katlı
villalar, kemer kalıntıları, kazı çalışmalarıyla gün ışığına
çıkmayı bekliyor.
Olympos denizi gören tepenin diğer yüzü Adrasan Ovasını
seyrediyor. Avusturyalı arkeologların buluntularına göre
taşlar üzerinde yazılı olan Teo Olympos "Tanrı için Olympos"
anlamına geldiği belirtiliyor. Yıkılan taşlardan geriye
"OLYM" harflerini gösteren oyma taşlar görülebiliyor. Çeşitli
baskınlar sonucu Olympos'tan sürülen Olymposlular bugünkü
Olympos'a gelmişler.
Bu nedenle günümüzdeki Olympos bu isimle anılırken gerçek
Olympos'un Musa Dağı tepesinde olduğu belirtiliyor. Adrayanos
döneminde gözcülük amacı için yapılmış iki kale günümüzde
de varlığını sürdürüyor.
Yörede ki yayla'da yaşayan yörük köylüleri kendi ürettikleri
tulum peyniri, tereyağı, kokulu portakal balı ve köy yumurtasını
çevredeki turistik tesislere vererek değerlendiriyorlar.
Tekne turları
Adrasan'dan günübirlik tekne turlarına katılanlar için,
iki seçenek bulunuyor. Bunlardan birincisi 3300 yıl önce
batıp Amerikalı deniz bilimcisi George Bas'ın üzerinde çalıştığı
Fenike batığının bulunduğu Gelidonya Burnu ve Beş adalar
yönüne.
Diğeri ise bu turun tam aksi yönüne yapılan Sazak, Porto
Ceneviz koyları turu.
Önce
birincisine, Gelidonya Burnu tarafındaki Suluada'ya gidiyoruz.
Sabah saat 10:00 gibi Adrasan sahilinden kalkan yemekli
tam gün gezilerden birine katıldım.
İlk durak Suluada.
Küçük bir ada olmasına karşın, adanın içinden yaz, kış soğuk
olan bir su çıkıyor. Böbrek hastaları için taş düşürmede
ve kum dökmede faydalı olduğu söyleniyor.
Akdeniz foklarının (Ayı balığı da deniyor) barınağı olan
adada, balıkçılar daha çok kışın koloni halinde yaşayan
fokları gördüklerini anlatıyorlar. Yol boyunca yunuslar
uzaklarda da olsa, teknedekilere eşlik ettiklerini gösteriyorlar.
Yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrası, Suluada'nın uzak tarafına
geçip küçük beyaz çakıl taşlarından oluşan cam göbeği renkli
plaja demir atılıyor.
Gün içinde 3-4 teknenin yanaştığı bu plajda, kendinizi doğanın
natürel dokusu içinde buluyorsunuz. Şnorkel ve gözlükle
deniz dibine dalıp merakınızı gideriyor, tekneden sahile,
sahilden tekneye defalarca yüzüp temiz havanın etkisiyle
iştahınızın açıldığını görüyorsunuz.
Öğlen saatlerinde tekne mürettebatı mangalları yakmaya başlıyor.
Balık, tavuk, et ızgara, cız-bız kokuları birbirine karışıyor.
Ekmekler kesiliyor, mevsim salataları yapılıp, limonlar
bölünüyor, altın sarısı renkli patatesler kızartılıyor.
İşte tam bu sırada tuz oranı hayli yüksek denizden nasibini
almış, baterinin cam derisi gibi gergin, bronzlaşmış teninizle
denizden çıkıp teknenin gölgelik bir yerinde serinliyorsunuz.
Ortaya
konan yemeklerden tabağınıza alıyor ve soğuk içeceklerle
hafif hafif beşik gibi tatlı tatlı sallanan teknede yemeye
başlıyorsunuz.
Benim bindiğim teknenin müzik yayını yapan hoparlörlerinden
bilmem kaçıncı baharını yaşayan "Gal kaplanı" Tom Jones'un
"best hitleri"leri duyuluyordu.
Kesinlikle 5 yıldızlı restoranlarda bulamayacağınız bu keyif
sırasında, bir an gözlerinizi kapayıp gerçek tatilin bu
olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz.
Yemek sonunda kalan ekmek kırıntılarını denize attığınızda
toplanan yüzlerce balık, denizi akvaryuma çevirmeye yetiyor.
Öğleden sonraki dinlenme ve yüzme molalarında, sahildeki
kumluk bölgelerde kızgın kum kürüne girme imkanı da var.
Plajdan demir alıp Suluada'nın soluna paralel ilerleyen
tekneler, adanın su seviyesinde kayıkların geçebileceği
bir tünele geliyorlar.
Doğanın bu şaşırtıcı sürprizi, denizin kaya ile ilişkisini
gözler önüne seriyor. Denizin durgun zamanında adanın arka
yüzüne yanaşanlar, suyun kaynağına ulaşıyor ve kaynağın
çevresindeki kayalıklara isimlerini yazmayı ihmal etmiyorlar.
Suluada'nın tam karşısında ise bir başka mola yeri, "Kelleci
koyu" bulunuyor.
Yatların sıkça ziyaret ettiği bu koyda da kayalardan süzülen
tatlı su kaynaklarını görmek mümkün. İri taneli kum plajdan
denize girilip buradaki molada teknelerde kesilen, soğutulmuş
karpuzlar yeniyor.
Saat 18:00'e doğru dönüşe geçilirken arzu üzerine Adrasan
koy ağzındaki son deniz banyosu molasıyla geziye son veriliyor.
Tuzlu
suyun kavurucu etkisi, gölgede bile denizden yansıyan ışıklar
ve ılık esen rüzgar nedeniyle bir günde yanabildiğiniz ya
da en azından kızardığınız bu gezilerin ikinci seçeneğinde,
yine Adrasan'dan çıkılıyor. Ancak bu kez Antalya yönüne
sapılıyor.
İlk durak yöre halkından bile pek az kişinin bildiği çok
ilginç bir fiyord.
Denizin "S" çizerek içeri haliç yaptığı bu bölüme, "Gemleyik"
deniliyor.
Kaçamak yapmak ve saklanmak için ideal olan bu doğa harikasının
hemen yanı başında, hoş bir plaj bulunuyor. Aynı bölgede
bir de küçük teknelerin dönebileceği büyüklükte mavi fosforlu
bir mağara yer alıyor.
Su altından karşı bölüme geçit veren bu mağaradan yaklaşık
40 dakikalık bir yolculukla, bu defa Sazak koyuna geliyorsunuz.
Teknelerin uyuduğu doğal bir liman olan bu koya "Balayı
koyu" da deniyor. Yarımadanın diğer tarafında bulunan koyun
ismi ise "Porto Ceneviz". Bu yöne yapılan turlarda yine
deniz banyoları, yemek molaları verilip doğanın tüm cömertliğini
içinizde hissediyor, Adrasan'a dönerek tekne bağlıyorsunuz.
Adrasan'ın kapalı koyu, geniş ve uzun bir kumsala sahip.
Her yerinden denize girme imkanı var. Koyun karşısındaki
Musa Dağı'na bağlı Eliğ, tepesi çökmüş bir deveyi andıran
silueti ile ilgi çekiyor. Koyun başında Markız
tepesi yer alıyor.
Adrasan koyunun her iki tarafından çıkılan orman içi yükseklikler,
koyun ne kadar estetik olduğu konusunda fikir sağlayacak
güzellikler sergiliyor.
Çevre gezilerine
meraklı olanlar için Olympos antik kenti, sönmeyen ateşiyle
mitolojik dağdaki Yanartaş, en yakın gezi yerleri. Çıralı,
Kaş,
Demre, Myra, Patara, Xantos, Phaselis ve Antalya ise diğer
uğrak yerleriniz olabilir.
Gelidonya
Feneri
Kumluca ilçesi taşlık Burnu'nda bulunan fener, Türkiye kıyılarının
en yüksek feneri olup, 227 m yükseklikte ve denizden 3 km
içerde yanıp sönüyor. Ayak basılmayacak kadar sivri kayalıklar
üzerine inşa edildiğinden ulaşım oldukça zor oluyor.
Fenere elektrik ulaştırılamadığından günümüz teknolojisinde
hala elle kurularak çalıştırılıyor.
Bu masalsı güzellikte ki fener, Akdeniz'deki görevine denizcilere
hizmet vererek devam ediyor. |